Karamelâ çıktı çıkalı HABE R — Akşan — Akşam Postası işler azaldı!,, Şekerciler şikâyet ediyorlar: “Ihtiyarlar da olmasa halimiz pek harab,, Küçüklüğümdenberi şeker ye meğe bayılırım.. Hele peynir şeke Onun ağızda, insanı hi yormadan kendi kendine emsalsi; rayiha ve İezzetini sindire sindire bir eriyişi vardır ki yemeye doya mam.. Akide (şekerleri de öyle Her biri nane, gül, karanfil, yase min gibi bir çiceğin usaresiyle dondurulmuş bu tatlı yuvarlaklar, insanın ağzında her an (değişen “irer bahar havası yaratırlar. Ben, misk gibi kokan bir şeker- ci dükkânmı bir çiçek bahçesine “enzetirim.. Şekeri, tatlıyı severim: Herkes | gibi.... “Herkes gibi,, diyorum .. Çünkü, aramızda © şekeri, tatlıyı! sevmeyenler parmakla gösterile - cek kadar azdır. O kadar azdır ki şeker yemeyen bir çocuk gördüğü- müz zaman şaşırır, hayret eder: —Aaaa... Ne tuhaf çocuk, | şeker sevmiyor. Büyüyünce sar - hoş mu olacak nedir7.,, diye söy - İeniriz... i Evet, tatlıyı yemeyenlerin, ekşi, acı şeyler sevenlerin (o ekseriyetle içkiye düşkün olacaklarını düşü - nürüz.. Tatlı, hayatımızın maddi ideal - le.inden biridir. Tatlı vücudumu - za, dimağımıza kuvvet verir. Hat- tâ ruhumuzu asilleştirir. o O, bize hayatı pembe gösteren bir gözlük - rini... tür, bir yemeği tatlı ile bitiren bir ada- mın düşünüşü, konuşuşu, hattâ yü- rüyüşü başka türlü olur.. beynimizi neşe ve saadetle cilâ- lar, Küçük sandetlerimizde tat- lının çok büyük rolü vardır, Onun için beğen'iğimiz bir (Oadamdan “ahsederken: — Ne tatlı konuşuyor.. — Ne tatlı gülüşü var, deriz. Evlenecek bir kıza damat ©'a - cak genci methederken kullanıla - cak sıfatlar arasmda O mutlakaşu “ümle de bulunur: — Şeker gibi çocuk!.. Körli bir işten bahsederken şu söz'sri de ilâve etmeği unutma -| ": — Bal gibi iş! Anneler: — “Oğlum, tatlı ye de zihnin a- çılsın!,, diyerek her sabah çocuk - larının ceplerini tutunuz da çikolatasına varıncaya kadar - evde ne varsa - tatlı tatlı yiyeceklerle doldururlar. Ben, gününü, iyi geçirmek için, her sabah gözünü açar açmaz bir kaşık reçel yutan adamlar çok bi- lirim, ş hayatınm intizamı bozu - lan biradam: — Ağzımı tadı kaçtı.. şikâyet eder... Gayesinde sebat ederek kaza - nan kimselere kinaye olarak: — iz tutan parmağını yalar, diye Eski adamlar da tatlıya çok e - EE verrirlermiz.. Hattâ bu | temayölleri darbı mesellere geç - miş: Yağlı, büberli, tuzlu, ekşili | Tatlı, ! kara üzümden ! Bir şekerci camekânt — Tatlı ye, tatlı söyle... Eskiler, mektup yazarken bile, ! elkaplara: — Azizim, şekerden - lezizim!.. Tabirlerini (o kullanarak © tat- di Ira karşı olan (Odüşkünlüklerini gösterirlermiş.. — Ne Şamın şekeri, ne arabın | yüzü!.. sözünün nereden geldiğini iyi bilmiyorum.. Fakat tahmin edi- | yorum ki, bu sözü (Şamın şekeri için bir'araba varan, fakatsonra pişiman olarak başını alıp diyar | diyar kaçan bir beyaz kadın söy - lemiştir!. , Bu kadar uzun mukaddeme de | olur mu demeyiniz! Tatlıyı o ka - dar severim ki bahsi bile kısa ke - | semiyorum.. Anlatmak istediğim bahse geldik!... Kenarda uzun, kesilmemiş kü- tüklerin çıtır çıtır yandığı bir yer ocağı.. Üstünde büyük bir bakır tencere oturtulmuş; içinde © fıkır İ fıkır şeker kaynıyor.. Sağ tarafta | mustatil şeklinde büyük bir mer - mer maşa. Duvarlarda irili ufaklı tencereler, kepçeler, (koca koca makas'ar, kavanozlar... İstanbulun eski şekercilerinden birinin dükkânmndayım.. Dükkân sahibi, garip bir adamdır. Dükkâ - nı işlek bir cadde üzerinde bu - lunmasına rağmen, o babasından kendisine kaldığı hali muhafaza eder. Vitrin bundan kirk sene ev- telki camekândır, Kavanozlar, yerlerini hâlâ değiştirmemişlerdir. O zevahire değil, işine, ehemmiyet verir.. Muntazaman ça- lışmaz.. Dükkânmı kapar, gider, günler- ce kaybolur.. Sorarsanız: ra gelir, kollarını sıvar, bir hafta çalışır, mal yapar, satar, sonra bir gün gene kaybolur.. Ben dükkâna girince onu dük - kânm arka tarafındaki mutfakta meşgul gördüm; beni görünce: — Hayrola. Şeker mi alacak - sın, alacaksan çabuk söyle! Mev - j lüt var.. Şeker yetiştireceğim.. di- ye söylendi... . » Alex olmadığımı, gazeteci ol- i ğun öğrenince, sesini büsbü- ! tün yükseltti: — Canım işin yok mu? Ben ga- zeteden anlamam; ömrümde eli - me almadım.. İşim gücüm var I şimdi! Birak ocak tarafına geçtik.. Eline bir demir çubuk aldı; oca - ğin üstünde kaynayan şekerli suya | batırdı.. Oradan çıkardı, yanında duran su dolu bakraca daldırdı ... san'atine ! — Sayfiyeye gitti. Derler. Son - | ! Bu suretle kaynar (o şekerli sudan soğuk suya giren çubuğu parmak - lariyle muayene ederek, demir ü - zerinde donan o şekerin kıvama gelip gelmediğini kontrol ediyor- du. Nihayet şeker ağdalaşmağa baş- İadr.. O zaman iki bez parçasiyle İ tencereyi yakaladığı gibi öbür ta - raftaki mermerin üzerine döktü .. İki çırak, O sapsarı renkte olan ağdayı mermer taşın üzerine iyice serdiler, üzerine bir miktar sakız serdiler.. Sonra gittikçe koyulaş - mağa başlayan ağdayı döt ucun dan tutarak kıvırdılar ve bir yu - mak halinde getirdiler. Usta, bu yumağı duvarda kalın bir temel çivisine geçirdi.. Çırak - lar bu macunu çividen çekmeğe, uzayan parçayı tekrar geçirmeğe başladılar.. o Bunu münavebe ile yapıyorlardı. Bir aralık usat, çır- akları itti, işin başma kendi geçti, Macuna bir asıldı, bir daha, bir daha.. Derken sapsarı (omacunun rengi oağarmağa, beyazlanmağa başladı.. Nihayet kar gibi bir hale geldi.. O zaman çekiştirme işini bıraktılar... Çivinin altıma ateş do- lu bir mangal getirdiler.. Çıraklar, ellerine birer büyük makas alarak taş mermerin başıma geçtiler.. Us- ta, macunu yün büker gibi bura bura kalın kordon şeritler halinde koparmağa, bunları taşın üstüne atmağa başladılar.. e Çıraklar ise bu şeker kordonlarını makasla kü- çük küçük parçalar halinde kesi - yorlardı. Mütemadi bir tıkırtı.. Kendimi, bir an berber dükkânında zannet - tim. Şeker hazırlanmağa başla - nınca bizim şekerci (oObabanında keyfi geldi, çenesi kendiliğinden açıldı: — Ne bakıyorsun oradan.. İşte bizim halimiz.. Vaktiyle okuma - dık, etmedik, esnaflığa heves ettik. Babam da şekerci idi. Bu dükkân onundu.. Allah gani gani rahmet eylesin... Büyük babam da şekerci idi. Sultan Mahmut zamanmda Ayasofya camiinin kapısı dibinde bir dükkânı varmış.. Hattâ Sultan Mahmut arasıra gelir, dedemin dükkânı önünde otururmuş.. Ben de kırk beş senedir bu işin içinde yoğruluyorum. Geçinip gi - diyoruz.. Eskiden Ramazanlar, Bayramlarda çok alış veriş olür - du.. Mevlütlar da çoktu.. Mevlüt aymda şeker © yetiştiremezdik... Şimdi nerede o günler. Heleo karamelâ mı, çikolata mı ne karın- ağrılarıdır.. Onlar çıktı çıkalı, işi- " mektepli Alman Reisicümhur ve mize kesat girdi.,, Şundan bundan VUNISAN—ISS i 1 i Meraklı küçük | haberler İngiliz muharrirlerinden Wal- tar Reynolds 84 yaşında olduğu halde bir piyes yazmıştır. Ve bu- gün Londranın en çok para geti- ren piyeslerinden biridir. ... Bir çocuktan Hitlere mektub Londradan bir pul meraklısı başvekili Hitlere mektup yazarak ondan bir posta pulu istemiştir. Kolleksiyonu arasında hep pul- lar var fakat Alman pulu yoktu. Gordon Conson isimli bu çocuk Hitlerin kâtibinden şu cevabı al mıştır: “Azizim Gordon! Mektubunu aldım. Fakat ne yazık ki dediğini yapamıyacağım. Çünkü pullar Almanyadan dısarı çıkamaz. Selâmlar..,, Hayber geçidinde pek garip bir seyrüsefer vardır. Resimde görül- düğü gibi bunlardan biri devele- rin öteki otomobillerin gideceği yolu gösterir. . Küçük bir telgraf Amerikanın Ditroyt şehrinden Fredrikson isimli biri, Amerika- nın idaresine taallük eden bazı fi- kirler arzetmek istemiş ve bunu böylece bir telgrafla bildirmiştir. Telgraf kaç kelimeliktir bili- yor musunuz? Tam 12,000 keli- melik... Verdiği para da, bizim hesabr- mızla 185 lira tutmuştur. ... Bir yerine iki Kanada'da Ottava şehrinde bir Bayan, yolda salınarak gider- ken birden kendisine ha! oldu. Aman!, Elli doları kaybolmuş! Çantasına baktı, cebine baktı, | geri yana döndü baktı... Yok! Eh.. Bu vaziyette gazeteye bir! ilân vermek lâzım geliyordu. Aradan bir gün geçmeden iki | yerden kendisine sokakta bulun: | muş “elli dolar,, göndermişlerdir. İ ... Napolyonun evini karıncalar bürüyor Sent Elen adasında Napol- yonun oturduğu evi kırmızı karın-| calar sarmış, döşemeleri ve ki- Biz usta ile dertleşirken dükkâ - * na, gözleri çökük, elleri titrek bir ihtiyar geldi, on kuruşluk badem ezmesi aldı, gitti.. Şekerci, müşte- riyi savdıktan sonra bir (o gözünü kırparak, sir veren bir adam gibi yavaşça fısıldadı: — İhtiyarlar da olmasa halimiz harap! rişleri oymağa başlamışlardı Fransız Hariciye Naz Laval, son defa yandariz ii mektep gemisini adaya gönd meği muvafık görmüştür. ii “Jandark,, gemisi bu ay iç adaya gidecek ve müşkül ez larda karmcalarla mücadeleYi iyi bilen gemiciler evi temizi j ceklerdir. ... En büyük çamüşırhaniğ Londranın en büyük ( hanesi meşhur meydanlarından. İan Pikadilli meydanının a bir oteline aittir. Burada ve 75,000 parça çamaşır | temizi” yor. i ... Kibrit kutusu © kolleksiyonu ğ Kibrit kutularını atmak ne © kadar kolay ve tabii bir iştir. Fakat İngilterenin Dorset £ rinden olan E. A. J. Brown bir adam, bunun tamamen yapmış, ayrıca başka başka m leketlerin kibrit kutularından lamıştır. On sene içinde topladığı kil kutularının tutarı 5,000 dir. İlk 7 senede (1000) tane lamıştır. Kalan 4,000 tanesini © —artık yolunu öğrendiği için“ senede toplamıştır. ... Bir şaka Evin kadını (kocasına) : — “Yüz on sene yaşamak İ6i diye bir kitap (o yazıyordun. yaptın? Ortada yok.. Kocası: — Ya!,. Budala mıyım., Kai nam görsün, okusun mu? Tramvayda kadınlard bir kolaylık Tramvayda en sıkıcı şey 79 labilir? Herhalde yer bulama ve sardalye gibi biribiri üzer” yığılmak değil mi Erkekler, çok defa nazik d8 ranarak kadınlara yerlerini ler ve kendileri ayakta du hattâ tramvaym tavanına kulpa ellerini sıkıştırarak türlü za ve cefa ile gidecekleri yeri Turlar, © Çekoslovakyanın merkezi © Prag şehri tramvaylarında | lan bir yeniliğin bütün bu t di leri değiştireceği yazılıyor. Orada, tramvayın kalab dan ziyade kadın yolcuların ğaldığımı farketmişler ve ne mışlar biliyor musunuz? Tramvayların tavanında kılacak yer yok mü? Hani ler, kadınlara yerlerini veriP kalkıp buralara takılıyorlar. Kadınlar belki bundan > böyle bir teklifi kabul oem kulplara kendisi asılarak sy” duracaktır. Çünkü Prag tramvaylar”. asılacak yerlerin kenarmâ : di i - 4 ; # ayna koymuşlardır. Tramvaym Mona a fasıla ile böyle aynalar vi Kadın yolcularm çoğa kadınlarm daima pudral ruretinde olduğu bu yağlanmasmı gösterecek ole r aynalar ayni zamanda bir geli” İhsan Arif Gökpınar | dası hissini de verebili