10 Nisan 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

10 Nisan 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İiki h “—HABER — Akşam Postasr - |Şikâyetler, temenniler mektub. iki cevab (Baş tarafı 7 ncide) x Şimdiye kadar değil maçlara hat-. tâ ferdi antrenmanlara dahl çağırı- . Janlar tam olarak geldiler mi acaba?. Zannediyorum ki hayır.. Binaenaleyh | bu milli takımı kim yapacaksa ve ya- hut kim yapıyorsa ona sorunuz ve de- yiniz ki antrenmanlara ve — maçlara | neden gelmiyorlar neden alâka güs- termiyorlar... Belki onların da bir göyliyeceği bir düşünceleri belki de bir manileri vardır. Zannındayım.. O-| nun için çocukları hiç bir zaman ka- bahatli göstermeğe hakkımız yoktur. ' Gelmemelerinin herhalde sebepleri olacaktır. Çünkü onların hisleri duy-, guları milli izzeti nefisleri her şey- den yüksektir. Binaenaleyh ulııış' mekte belki de haklıdırlar.. Onun i- çin hemten ulu orta (silip atarız) diye- meyiz. Şayed silip atarsak yarın milli gerefi koruyacak ve bizleri temsil e- decek kimseyi bulamayız kanaatinde- i)ırlı saygılarımı sunarım efen- dim. Okuyucultrımızdan Rahmi *. * * Yukarıki mektubun haklı buldu- ğum yerleri oldu. Benim fikirlerime aykırı gelen kısımlarına gelince onla- ra şu cevapları vermek isterim: Mektubun baş tarafındaki satırlar- Ta,'milli takıma çağırılan namzetle- rin eksik olduğu söylenmek isteniyor. Esasen ben de bu güne kadar başka bir şey iddia etmiş — değilim ki Bay Rahmi bana (hangi milli takımdan bahsediyorsunuz?) Diye soruyor. Bütün sene lik maçlarına iştirak | etmiş bir çok oyuncuların da çığml.j mak hakları olduğunu muhtelif ya- zılarımla, zaten müdafaa etmiştim. Mektup sâhibinin, isimlerini tanı- | yamdtiğr'oyümcuların çağırılması Ü- zerinde durması bence bir mesele de-4 gildir. Bizlerin tanımadığı bu oyuncu- masının bir hezimetten, başka bir he- zimete uğrayacağını güreceğimize, bu işden vazgeçer, milli takım idmanları için canla başla çalışacak, mazeretle. ri çıkmıyacak! Cevherli oyuncular buluncıya kadar, milli temaz yapmaz bekleriz. b İşte ilk çıkardığım münaya ceva- n : » — Ayni satırların altında saklı ikinci bir mâna daha hisseder — gibi oldum | ki, onda da zannedersem şunu demek istiyorsunuz; “Milli için ulu orta ve hakkı | olmıyan oyuncular çağrılmıştır. Önun ! için bazı yüksek ve iyi oyuncuların | buna sinirlenerek, Idmanlara gelme- mektedirler ve bunda da mazurdur- ları, Ben bunu da haksız bulurum.. Se-| bebini de yakarda yazdım. Milli ta- kım işinde şu veya bu oyuncu mevzuu bahs değildir. BSizin gibi benim de, ((milli izzeti nefislerini her şeyden üstün) görm istediğim oyuncularımız, hiç kimseye, hiç bir şeye kızmayıp Türkiyenin spor şerefi için çalışmalıdırlar. Eğer, maddi yahut — sizin yazmak istediğiniz gibi manev! hakiki ve hak- hi mazeretleri varsa, bunu elkârı u- mumiyeye açıkça bildirsinler, haykır- sınlar.. . « Işte ancak o zaman kendilerini a- Bır ithamlardan kurtarmış olurlar.. O zaman haklı olan mazeretlerini, ilk müdafaa eden gene benim kale- mim olacaktır. Fakat bugünkü vaziyet karşısında ben antrenmanların eksik kadro ile| yapılmasınm — kabahatini — federas- yonda bulmayıp, sizin fikirlerinizin aksine culara ; u te- “Bir sorguî Milli takrm namzetleri hakkındaki Hile yapan esnaf Ben, geçende sizin gazetede es - nafın el çabukluğu — ile müşteriyi nası| aldattığına dair bir yazı oku- dum ve bunun üzerine geçen gün benim de başımdan geçen iki al - danma vak'asını size yazmaya ka- rar verdim: 1— Geçenakşam Balıkpaza - rımdaki seyyar bir elmacıdan kilo- su on beşe iki kilo âlâ, nefis kıp - kırmızı ve ipiri Amasya — elması tarttırdım, kâğıda — koydurdum. Fakat birde eve gidip kese kâğı - dmı boşalttım ki içinden çıkanlar hep çürük çarık ve kozalak — gibi şeyler değil mi?. 2 — Gene geçende Tahmis ta - raflarından bir kilo taze, yeğil, iç bezelya aldım.. Fakat bunu man - galda dört sant kaynattığımız hal - de pişiremedik. .Meğer bu senenin taze diye satrlan bu bezelyalarınmım çoğu göçen seneden kalma bayat bezelyalar olup bunları kuyu suyu ile ıslatarak renkleri yeşillendiri - lip müşteriye tazediye yuttu- Tuyorlarmış.. Böyle hilekâr esnafın hakkın - dan acaba kim gelecek?. Muallim : Anastasyadis harririne soruyor ve cevabını da ondan bekliyorum ! (-..) kümeden bir oyuncu Meçhul muarızımın ilk kısım - da bahsettiği noktaya — verilecek cevap çok basittir. Milli takım namzetleri ekseri - yetle iyi oynamadıkları — halde, kendilerinden daha beceriksiz oy- nryan Galatasarayı 3 — O yendi - ler. Fakat herkesin, gördüğü gibi oyun hiç te böyle Bir netice ile bi- tecek kadar, namzetler takımının hâki inde geçmedi. - bilhassa ilk devrenin başlarında Galatasaray daha fazla hâkimdi. Galatasaray biraz akıllı oyna- 10'NİSAN — 1838 Şehirde gezi meraklıları Çay veÇay Eski İstanbulun çay meraklıları arasında Tahir Nadi hoca ile rah. metli Musa Süreyyadan — başka kimler vardı hatırlayamıyorum.. Lâkin yeni İstanbulun çay merak- Iları arasında Hakkı Süha, Refik Ahmed, Abidin Daver, Salâhad - din Enis, Gelenbevi Müdürü Cafer| Sadık, edebiyat hocalarından kü - çük Abdulbaki şimidi en başta ge | lenlerdendir. Geçen gün çaylara dair (HA - BER) de küçük bir yazı çıkmıştı. Bu yazıda bir takım kokulu otların şimdi İstanbulda mevcudu tüken- mek üzere olan Çin çayları yerine öteki çayların harmanlarına katıl- dığımdan bahsolunuyordu. — Peşin şunu söyleyelim ki Çin çayları harmanlara renk için değil, koku için katılır. vehemen — hepsi de burada popof lâğabı ile satılan bu çeşid çaylarımn başında — Lapsenk soşun gelir. Sonra sıra ile Gemon, Panyonk, Monink isimli Çin çay - ları derece alırlar ki baştalâpsenk olmak üzere bunların hepsi şimdi ateş bahasma çıkmış, çünkü Çin ile aramızda alım satım işleri dur- duğundan memlekette mevcutları azalmıştır. Azalmıştır amma bun « ların fiyatları ne için — böyle ateş bahasına fırlamıştır acaba? € İki.ay önce bunların en kabada- yısı olan Lapsenk soşonun kilosu perakende olarak altı, yedi yüze satılırken, bir buçuk, iki aydır fır- laya fırlaya bugün on bir, on iki liraya kadar çıkmış; — fakat gene bunların en külüstürleri olan ve üçüncü Popof diye anılan eski dört kiralık monink çayı da şimdi , bir çok yörlerde birinci Lâpsengin di- ye halka bin, bin iki yüzden yut- tarulmaya başlamıştır. Artık Çin- larda, ya antrenör veya Federasyon ayni yazı münasebetiyle, beni matba- bir meziyet görmüş olarak ça- ada arayıp bulamıyan zatta şu Bsa- gırabilirler.. Ve elbet böyle bir iş de — tırları yazıp birrakmış. onların haklarıdır | Sayın Bay İzzet Muhittin, Çağırılan her oyuncu henüz milli ... takıma girmiş olmıyacağına nazaran, Cuma günü milli takım nam kaç kişiyi çalıştırırsak, kaç fazla ©- , h. il. Galatasaraylılar arasın - sa, solaçık inatçı çalımlarla oyu -| den bu çaylar gelmiyor; âlâ! Gel- nu bozmasa, merkez muhacim de| mediği için mevcudu gittikçe aza- adeta karşı taraftan oynuyormuş-| İryor: O da âlâ! Fakat eldeki casına akınları kötülemes idi, ne-| mevcutlara yapılan bu pek fazla ticede hiç te böyle olmıyabilirdi. | fiyat zamları nereden ve nasıl &ı - Bana sual soran zat acaba o -| yor?. yunecuyu tecrübe etsek o kadar fayda- | sı var, zararı yoktur. Bizi çağırılanlardan ziyade çağırıl mıyanlar alâkadar etmelidir. Yükardaki satırlarla, isim yanlış- Jıkları diye başladığımız tarizkâr kıs- | ma da cevap vermiş sayıldım değil mi?. Yazmızın son - kısımlarından - ben | iki türlü mifna çıkardım.. Birincisi şu: “Maçlara ve oyunlara gelmiyenle- rin isimlerini sil4> atmalıyız, dememe sinirlenmiş görünüyorsunuz, Ve hem oyuncuların oyunlara gel- mediklerini kendi gatırlarmızla tastik | ediyorsunuz. Hem de onları müdafaa | ediyor, “bir kere de onlardan sorun bakalım?,, Diyorsunuz. Benim için milli şerefi muhafaza etmek yolunda oynıyacağımız bir ma- ça hazırlık olacak idmânlara gelme- mek için kolay kolay kabul — edilen mazeretler pek azdır. 5 Ben antrenman hattâ maç günü- nün gecesinde sabaha kadar ııun.. eğlenen oyuncular tanırım!. Hem hakiki mazeretleri olup da çalışmalara gelmiyorlarsa, bunlardan mazeretleri geçinciye kadar istifade edemeyiz demektir. ki, o zaman ben gene haklı çıkarım. Yapacağımız en doğru hareket bu oyuncuları bir xaman için unutmak, ve yerlerini başkalarıyle doldurmağa | çalışmaktır. Yani çalışmaya galmiyen oyuncu- yu, bunda haklı da olsa haksız da ol- sa, listeden silmek 1âzımdır. (Silip atarız) düsturuna rlayet &- dersek sonunda milli takım için syuncu bulamayız,, diyorsunuz. Ne çrkar? O zaman daha iyi olur. Gelip çalışmayan adamlara güvenip uğraşacağımıza, çürük çarık, takım- JTarla elülemin karşısında Türk (far-| | mıyan, bozuk olan, aralarında te- da bir talim maçı yapıldı ve bu. maçta milli takım namzetleri sıfı- ra karşı üçle — Galatasataylıları yendi. * , Bu maç için siz diyorsunuz ki: Milli takım iyi değildi, bozuk- “tu, aralarında tesanüt yoktu, — iyi oynıyamıyorlardı. Bunu yalnız siz değil, öteki ga- zetelerin spor — muharrirleri de söylüyorlardı. Peki ama bu iki ol. sanüt bulunmıyan, fena oynıyan takım nasıl oldu da karşılarmda- Ki takımı sıfıra karşı üçle yuvar - ladı? Elikalem tutmıyan biz sporcu - ların bir türlü aklımız ermediği bu meseleyi ne kadar zahmet ise bize biraz daha açık anlatır mı - sınız? Affedersiniz ama bizim an- ladığımız şu olsa gerek: Bazı spor muharrirleri içlerin- de Galatasaraylı, Fenerli az bu - lunduğu için bugünkü milli takım çerçevesini beğenmiyorlar. | Fa - kat, gene eli kalem tutmıyan, fa- yunu görmedi mi?.. Mektubun son kısmına - gelin - ce: Bu sualin sahibi herhalde beni tanımıyor. Kendisiyle tanışmayi çok is - terdim.. O zaman belki anlardı ki bir çok yazılarımla da ispat etti- ğim gibi millt takım işinde büyük klüpler inhisarcılığının en büyük düşmanıyım.. Buna en büyük delil de milli takım için bugün beğendiğim o - yuncularn mühim bir kısmının ne Galatasaray, ne - fener, ne de Beşiktaşla bir alâkası olmasıdır. En son satırları ise, doğrusu biraz tuhaf buldum. Çünkü, (....) kümeden bir oyuncu,, diye imza atan zat, eğer namzet takımının Cuma günkü kadrosunu ve oyu - nunu beğeniyor, mükemmel! bulu- yorsa, kendisine söylenecek söz. Bu haftaki resmi yoktur!.. Son olarak şunu da yazmak is- terim ki, asrl milli — takımımızın,| 1)ğından: a yapacağı temaslarda; karşısında kat ayakları pek güzel top atıp tutmasımı bilen biz sporcular öyle sanıyoruz ki Cuma günü Galata sarayı sıfıra karşı üçle yenen Hi takım namzetleri bu iş için tam biçilmiş kaftanlardır. Selâm — ve saygılar... Bize cevap — verirseniz seve seve okuruz. Not: bulacağı takımlar, eksik ve o gün bozuk oynıyan Galatasaray değil, ondan kat kat yüksek — varlıkları olıı! zorlu rakiplerdir.. | bugünkü çay meraklılarından biri | bâna dün çay hakkında | söyledi: | tak mıntaka resmi maçları: | 1 — Beşiktaş Şeref alanında. A- | Cuma günkü gibi bir takımla,| takımları Hakemi Sadi Vaktiyle, yani bundan bir bu - çuk, iki ay önce satıldıkları fiyata sonradan eklenenbu — zamlardan edilen iki üç misli kârlar nereye gidiyor?. Yukarıda adlarını srraladığım şuhnları — AÂzizim, çay, ancak çay ola - rak içilir ve onun çay olarak içil - mesi de gene ancak şu — eskiden beri bildiğimiz beli ince, kenarla. rı çiçekli çay bardaklariyle - içil - mekle kabil olur. Benim bildiğim şimdiki çay ziyafetlerinde olduğu gibi öyle koc koca yayvan fincan- lar, ve bazı kahvelerde, . gazino - larda olduğu gibi altı üstü bir şer- bet yahut su bardaklariyle çay içilmez. Çayın tadı, tuzu salt o be- İi ince, kenarları çiçekli eski çay maçlar Mıntaka Futbol Heyeti başkan- | 12 Nisan 935 Cuma günü yapıla- lan gözcüsü Şazi Tezcan, Saat 14- de Karagümrük - Feneryılmaz A Karsan. ecnobi temaslar yapmağa kalkar- Saat 15,45 de Sümerspor - Haliç sak, korkarım, rakiplerimiz bizim-/ A takımları hakemi Şazi Tezcan . kilerin ayağına topu vermeden Türk kalesine düzinelerle gol a - Haber okuyucusu olduğum i -| tarlar!... çin bu sorguyu Haberin spor mu- 2 — Fenerbahçe alanında: Saat 13 de Doğanspor — Orta- köy A takımları hakemi Ali Rid - İzzet Muhittin APAK| van. bardaklariyle — çıkar.. Sonra çay denilen şey mutlaka insanm beş duygusuna hitab etmelidir. ki ona çay densin!.. Bu beş duyguya hitab da şöyle olur: t 1 — Çay rengi ile basıraya (gö- ze). 2 — Kokusu ile şammeye (Bur- na). 3 — Harareti ile lâmiseye (ele). 4 — Semaverde kaynarken çı - kardığı kulküle ile samiaya (Ku- lağa). 5 — Ağaa verdiği çeşni ile zai « kaya (Damağa)... İşte içilen çayda bu beş duygu - ya hitab eden beş hassa (öz) bu - lunursa ona çay deriz. Yoksa öy- le rengi bulanık suyu, kokusu sa- mani, harareti Temmuzda deniz suyunu, kaynarken çıkardığı ses tokurtuyu ve lezzeti acı ağaç kabu- ğunu andıran — çaylara çay değil, Nasreddin hocnın ılık abdest suyu derler. . —En çok hangi cins çayları se- versiniz?. — Doğrusunu isterseniz ben za- ten Çin çayları denilen Popoflar - dan pek anlamam. Onlarımn kokusu bana katran, zift, ocak isi kokuları gibi gelir. Sonra renksiz olduk - ları için onlar sade içilemez. Da - ha sonra taam cihetinden pek ha. fiftirler, malüm — ya, çay dediğin biraz dil burmalıdır. Ben, en çok Hindiyadan gelen birinci cins Himalâya ile Seylân çiçek, İranilerin Tilât dedikleri al- — tın baş, sonra Darcinik harmanla- Ak kuyruk gibi çok sertlerinden : de pek hoşlanmam! Hem esasen bugümn artık piyasada o eski — ince ve keskin kokulu mangala Ak kuy- rukları da — hiç yok... Şimdiki iri, ve kalm Ak kuyruklar gayet fena, kendilerinde koku namma bir şey olmadığı gibi içlerine katılan başka çayları da bozuyorlar. Şimdi piyasayı en çok kaplryan çay, bir adma Tilâl denilen — sarı altın başlardır. Dikkat — ediniz, bütün İstanbul çaycılarınım came - kânları hep bu sarr çaylarla dolu - dur. Bunlar çok kuvvetli çay oldu- ğu için hemen her harmana katr * İryor. — Bazı dükkânlarda bir de ye- şil çay var, onlar nedir? — Ha a a.... Onlar dünyadaki çayların en sertidir. Bunu bizde pek içmezler, pek değil, Tİstanbul ve Aanadolunun bir çok yerlerin - de hiç kullanmazlar. Bu yeşil çay- lar şimdi biraz Amasya tarafları - na gidiyor, oralarda harcanıyorsa da bunların asıl tiryakileri Hicaz- h, Mekkeli, Yemenli — Araplarla, Efganlılardır. Şehrimizdeki Ef « ganlılar da hep buçayı içerler. Fakat, mübarek zehir, zemberek * tir ha!... — Ada çayı nasıldır?. — Midevidir. Hele bu mev- | simde akşamdan kalanlar, sabah - rmmir öeverim.. Asıl-Hindiye, Cava, ları ada çayı, limon kabuğu, ugul- — otu kaynatıp birer bardak içerler” se çok faydasını görürler. * — Eskiden İstanbulda en meş * hur çaycı kimdi?. — Rahmetli Mersin - Efendi idi — ki biz bütün İstanbulun çay me * raklıları gider, biribirimizi orada bulurduk... — Ya şimdi kimdir?. — İsteyen arar, onu da bulur. —Gerzgin Haberci—

Bu sayıdan diğer sayfalar: