HABER — Akşam Postası ea vi ——— ——— ——— —— — LEESSCEEETEELESSEL ARCARASEMARLSÜYÜMEAEZ Z SREİREEERENUCTECEMEZZ :1 10 NİSAN — 1985 - —’——_g___—::—'__—"gf!_’ “Donan manlıkla ler.. Papa ile Venedik donanmala- | rından başkaları da Mesinada top- landıktan sonra Otrantoye gele - cekler, orada hepsi birleşecekler - Mi... Başka? — Türk donanması şimdi Ak - denizde dolı;ıyoı-m:u.. Bakalım, le çatışacaklar!.. ":40!':.]:;! ben de şimdi doğru Ankonaya gitmeliyim.. Geçerken baba evine de bir defa uğramış o- — Evet efendimiz... Al Reis, bu bahis üzerinde bi - ryaz daha'konuştu. . Lâkin Kara 'Yusufla Sansart merakta - bırak - mamak için çok uzatamıyordu.. Bununla beraber epeyce şeyler öğ- rendi.. Yorginin son sözleri şu oldu: — Donanmamızda büyük kah - ramanlar, cetur şövalyeler var !. Hele siz de onların arasına katı - — Siz kendinizi ne çabuk unu - tuyorsunuz?. Sizin Venediklilere yaptığınız iyiliği hangi Venedikli sövalye yahut marki yaptı?. Siz Türk gemilerini ateşlediniz ve Va- leryoya casusluk etmeseydiniz, o - nun elinden ne gclîrdi e İkisinin de yüzleri gülüyordu .. Yani ağzını ilk olarak açtı: - — Ah... Gene de bizene verdi - ler ki... bir.. bir küçük oötel! İ.(ırk yılda bir sizin gibi bir müşteri de gelmese halimiz... : — Sizi Senatör yapsalar, marki- lik, kontluk verseler gene ödeşte - Mezlerdi.. Öyle değil mi?. L — Şüphesiz.. Şüphesiz.. mamızaa Düyük kahra- u halde deniz yolculu- | olmaz ama, | Bu. | iFânla_ ticaret | Transit işleri, Kara- .. r, cesur şövalyeler var!,, Çıkarılan hesabı hiç.w.rmıdın soruştlurmadan son şantimine kıı dar ödeyen, üstelik de um'lm'dor! altın bahşiş veren böyle bir Şd?ııl— yenin sözü kırılır mıydı?.. Böyle bir adam ne istese yapılmazmıy - :;ı?.'çöyle altı ay daha oleld_e kal- mış olsaydı, onların böyle bır_ © telleri daha olurdu. Müçlevrı.n'ın böylesi ne görülmüş, ne de - işitil- mişti |.. İ ı.:llî Reis kapıya doğru yıirudı_ı; — Biraz serin geliyor, değil mi? Kapatayım da, hem dılhı ıuhı: konuşuruz. Hem de nezle olaca! gibiyim.. Bi #u pek uğurlu bir şey z ne yapalım, çaresiz gideceğiz... E- ğer Türklerle yapılacak _ıîlı'n bu savaşa karışamazsam öldüğüm za- man bile gözlerim açık kalacak.. Kapıyı kapamış, odanın orta - sma,, tam da iki baskıcının karşı - #rna dönmüştü.. Yorgi coqkııı'ı!uk z tan yerinde duramıyordu.. Şimdi bilgiçlik taslıyordu: e — Şövalye Hazretleri.. Bu savaş çok büyük olacak, diyorlar.. Ve - nedik donanmasından başka İs - panya, Napoli, Fransız, Malta, Ce- neve, Sicilya ile Pana H-——"f" v nin donamaaları da savaşa gire - Gekmiş.. Hepsi birleşince — üç yüz zemiden fazla — olacakmıs. şimdiye kadra yapılan do anma : iarın en büyüğüdi lür, sanırım.. —— Acaba nerede buluşacak - lar?. — Duyduğuma — göre doğruca Ankona ve Brendiziye uğrayacak - lar, oradan da Otrantoya geçecek- | — Ali Reis kılıcına dayandı.. Yüzü çatıldı ve elini çenesine götürdü : — Fakat.. Türklere de öyle bir fenalık yaptınız ki, eğer - ellerine | geçmiş olsanız her halde.. Sustu.. Yorginni yüzüne baktı . | O, hâlâ devam eden dalkavukluk | ihtiyacını yenemiyerek cevab ver - di: — Evet, evet!.. Doğru söylüyor- sunuz!. Bizim derimizi * yüzerler, | içine saman doldururlardı.. Türk - lerin bir adama verecekleri en bü- yük ceza budur.. — Bunu yapsalar, yapmıs olurlardı?. —17 — Söyleyiniz!.. Bunu bilmiye - cek ne var?. Hakları yok mu?. — Şey... Üyle amma.. Çok şü- | kür Venedikte biz onların eline geçmeyiz... Ali Reis gene bıyık gülümsedi... — Böyle mi sanıyörsunuz?. Diye sordu.. İki kardeşin yüzleri gerilmişti .. Kaşları havaya — kalkmış, gözleri | büyümüştü.. Bir anda biribirlerine baktılar... Sanki şöyle diyorlar - vet | i — Şövalye Beneventi ne tuhaf | konuşuoyr?. | Akli Reis kılıcının sapmı sıktı: — Türklere hak verdiniz.. De - mek ki onların ellerine geçerseniz. | vesizi öldürürlerse bır bir haksız hık olmıyacak!.. Ne âlâ&! Cezanızı kendiniz de kabul etmiş oluyorsu- nuz .. Korkmiyor musunuz?. Gene biribirlerine baktılar, son- ra gözleri Ali Reise döndü.. Onun yüzünde hem alay, hem | de kızgınlık anlatan bir hal var - dı... Ne oluyordu?. —-Sahiden ne tuhaf adam.. Lâ- kin bu soğuk şakayı artık bıraksa | da çıkıp gitse!.. Mademki — nasil | olsa gidecek!.. İkisi de için için böyle düşünü- yorlardı.. | — Yorgi cevab verdi: — Neden korkalım?. — Türkler buraya kadar gelemezlerya!.. — Neden gelemesinler?. Şııkınlılrlın büsbütün artıyordu. Yorgi sinirlerini — yatıştırmak için zorla gülümsemeğe çalışıyor. du.. Kardeşi deaşağı — yukarı öyle ıd'Aıi Reisin de onlarla şakalaştı. ğına iyice akılları yatmıştı . Lâkin genç ve yakışıklı şövalye | her an daha ciddi oluyordu. Sözünü tekrarladı: — Niçin gelmesinler?. Gelebi - leceklerini, hattâ geldiklerini size haksızlık altından | nim yalan söylediğimi ileri süre - bilir misiniz?. İ Dört göz, fal taşı gibi açılmıştı. Yoksa bu şövalye — delirdi mi ? | Türklerin Venediğe gelmeleri Bu, rüyada bile görülmesi müm- kün olmıyan bir şeydi sanki...- Bu nasıl olurdu.. Her halde şövalye | Beneventinin aklından bir oynak. lrk vardı. Yoksa hiç soruşturma - dan © kadar şişkin hesab puslası - nıhemen ödeyivermesi — ve bol | bahşilşeri de bu yüzden miydi? j (Sonu yarın) söylersem inanmaz mısınız.. Be - ( köse yolu yapılınca arttı | İran transit ticaretinin yapıldı- ! ğı Karaköse — Trabzon yolunun | bozukluğu yüzünden bu ticaret aradan geçen senelerle yavaş ya- vaş memleketimizden uzaklaş- | maktaydı. Bu vaziyet karşısında | Karaköse yolunun tamirine baş- | hıyan hükâmetimiz bu — yolun ilk W kısmının yapılmasını bitirmiştir. ' Bu kısımda 150 kilometrelik şose | yapılmıştır. Gene bu kısımda 1590 | köprü yeniden yapılmıştır. Bun-; dan başka yolun diğer kısımlar- nın tesviyesi de yapılmıştır. Trabzon—Karaköse yolu bazı | yerleri pek dar ve sarp araziden geçmektedir. Bunun buralarda daha fazla genişlemesine imkân | görülmediğinden yolun istikame- ti değiştirilerek daha düz araziye alınmıştır. Bu surete şimdi lrımnı; Avrupaya bağlandığı en kısa tran- | sit yolu otobüs ve kamyonların vasati saatte 40—50 — kilometre | süratle gidebileceği bir hale ko- | nulmuş olmaktadır. Şayanı dik- kattir ki yolum — yapılmasından sonra buradan yapılan transit muamelesi artmıştır. î öi Göz yaşı çeşmesi Bugün dünyanm en — şaşılacak svmanlik âbidelerinden biri Rusyanın Bahçe sarayındaki göz| ' yaşı çeşmesidir. Esir Leh Prenseslerinden birinin ölümü üzerine Tatar hâkanların dan biri tarâfından yağtırılmış o - lan bu mermer âbide her dakika - da bir, bir damla su bırakır. Su damlaları göz yaşını temsil et- mektedir ve âbidenin kurulmuş ol- duğu üç yüz yıldan beri hiç dür- maksızın ve büyük bir intizamla her dakikada bir, bir damla su sa-! hıvermiştir. DOK'I:?R Kemal Özsan Ürolog — Operatör Bevliye Mütehassısı Kraköy — Ekselsiyor — mağazası yanrında, Her gün öğleden sonra 2 .den $ - € kadar., Tel: 41235 HABER Akşam Postası ——— 1DARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER Telefon — Yazı: 28871 — İdare: 21320 RBONE ŞARTLARI ı 1 8 6 Vft aylık ? Türkiye: 120 3560 060 1230 Ka Kenebili 130 445 840 1610 ILÂN TARIİFES: Ticaret HAnlarının satırı 12,50 KResml Uânlar 10 kuruştür. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri — (VARTI) Matbansı | KUPON 91 10-4-935 i Geçiren: ı | atle yere indirmişti. Acaba bu, o - | | mr doğuyordu? | Daima soğuk görünürdü. Kızını | İ bu kadara mal oldu. eee Ati Cengiz SAĞRAZERTRLARAM ZİND ARDARAZAL K TAAEI STMETÜR MÖ SEZELEERİR SİRİTULZ ID LALMİNEZL Z. Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişah in başından geçenler ZİLERAMİRNTTUTASENĞİ. İ Bdüç İşte bu toplantılardan birinde! Müzeyyen Ahmet Adında bir kı- zı tanıdı. Bu genç kız altı yaşların- , da ya var ya yoktu, Gayet - güzel, | sakin uslu bir kızdı. bu.. Güzel bir ruhun aynası gibi tatlı bir çeh- resi, kendisine hürmet ettiren bir| tavrı, sevilen ve fakat baştan çı - karmaya cesaret edilemiyen bir güzelliği vardı. Toplantıda Müzeyyen en güzel- Jerden biri olduğu halde yapayal - nız bir köşeye çekilmişti lerine ve gönüllerinin avutulma -| sına düşkün gençler, kendilerine hürmet ettirmeyi bilen kadınlar- dan —ne kadar güzel olurlarsa ol- sunlar— kaçarlar. Hafif meşrep kadınlardır ki etraflarında kendi- lerine tapmanlar eksik değildir. Naci, Müzeyyen Ahmet Hanım. da düşündüğü simayı bulmuştu.| Bütün gece onu uzaktan — seyret -| mekle meşgul oldu. Fakat ona ne bir söz söylemeğe ve ne de yak - | laşmaya cesaret gösteremedi. Naci bir başka gün gene ayni| evdeki toplantıda Müzeyyene te -| sadüf etti. Bu defa onu yüzü kr -| zarmadan selâmlıyacak kadar ce - saret gösterebilmişti. Onun yerine genç kız kızarmış ve gözlerini sür- nun kalbinde de Naciye karşı bir meyil hâsıl olmuş bulunmasından Naci bu genç kızm, ayda aşağı yukarı bim'Tira bir gelir temin et - tikten sonra işten el çekmiş bir tüccarın biricik kızı olduğunu öğ- renmişti. Müzeyyenin annesi beş sene evvel ölmüştü. Daha çok küçük denebilecek bir yaşta annesiz kal. ması babasımı çok üzmüştü. Gerçi Ahmet Bey bu üzüntüsünü kızma hiç göstermemişti. O, vücutca ol - duğu kadar ahlâkça da zayıf — bir| adamdı. Kızını severdi, fakat bu-| nu © yaşına gelinciye kadar hiç göstermemişti. Hiç okşamamıştı. babaca kucaklamanın haysiyete dokunmasından korkan bir — hali vardı. Karısının ölümüne çok acı. mış fakat ağlamamıştı. Bütün kuv- vetini gene işine vermişti. Onun hayatta yegâne gayesi namuskâ - rane para kazanmak ve servet sa - hibi olmaktı. Ahmet Bey fena bir adam değil: di. Fakat kendi bildiğinden bir a-| dım ayrılmazdı. Bayram — günle » | rinde kızı elini öptüğü zaman şöy- le bir kurulur ve: — Elbisen şu kadara, derdi, şa- Akranım | arasında küçük düşmemek için çok fazla masrafa ihtiyaç var. Bundan maksadım sana serzeniş. te bulunmak değildir. Ancak sana| hayatta mes'ut olmak için zengin olmanın elzem olduğunu anlat - | mak istiyorum. Çünkü zengin ol - mıyan güzel bir elbise, iyi bir şal alamaz. İşte bunun içindir ki seni! ancak zengin biriyle, yahut çok para kazanan bir adamla izdivaç| ettireceğim, Bu da senin menfaa-| tin, daima iyi g hf İığın içindir. | Müzeyyen babasından korktu -!. ğu ve çekindiği için hiç ses çıhr—. Maz ve cevap vermezdi. Yüzünde te; zaman görünen üzüntünün se- ebi de bundan barşka bir gildi. dN ae $t Naci, Müzeyyene tesadüf ede- ceğini ümit ettiği toplantıları ka çırmıyordu. Çok geçmeden genç kız için bir yabancı olmaktan çık- tı. Her zaman Müzeyyenin yanın: da bulunmak çaresini arayıp bu - luyordu. Fakat daha ağzından bir aşk kelimesi bile çıkmamıştı. Naci gün geçtikçe Müzeyyene dâha derin bağlanıyordu. Mes'ud olmasının bu genç kızın elinde ol- duğunu hissediyordu. Onun — ya « nında bulunduğu zaman susuyor, titriyordu. Çünkü insanın istikba- lini temin edeceklerin yanında böylece kalması pek tabiidir. İn - san henüz şüphe içinde bulundu - gu, itimada cesaret edemediği, bütün ümitleri tâ temelinden yı - | kacak bir kelime işitmekten kork- tuğu, bununla beraber bilmek ve anlamak arzusile yanıp tutuştuğu zaman aşk bir âdi heves bir sade arzu olmaktan çıkar da hakiki bir sevda, ciddi bir düşkünlük — olur. İşte insanın ruhunu titreten, bütün mevcudiyetini sarsan şey budur. Bir akşamdı.. Gene - Naci ile Müzeyyen bir toplantıda buluş - muşlardı, Salon oyunlarından bi « riyle vakit geçiriyorlardı. İkisi de yanyana oturmuşlardı. Oyun icabı ellerinin birbirine sık sık — teması iki gencin hissiyatını alevlendir - miş ve birbirlerini — sevdiklerini anlatmıştı. Naci Müzeyyenin babasını şöy- lece tanıyordu. İyice tanıyabilmek için de fırsat gözlüyordu. — Faka! onun çok maddi bir adam olduğu- nu, şiirden, edebiyattan ziyade hayatta insanın işine daha çok yarıyacak bir meslek sahibi olan - lardan zevkaldığını öğrenmişti. * Ahmet Beye, birisi tavsiye e » dileceği zaman: — Zeki çocuktur, güzel yazar, iyi şiir söyler.. Dediniz mi.. Artık bitmiş sayılmalıydı. O zaman gö - zünü yumar, ağzını açar ve: — Yanımda çalışacakların zeki we iyi yazı yazar takımmdan ol - masma ihtiyaç yok.. Yeter ki — iyi iş görsün dediği işitilirdi. Günlerden bir gün Naci ile Mü- zeyyenin sık sık buluştuklarını ve beraber dolaştıklarını haber alan- lardan veya görenlerden biri Ah - met Beye yetiştirmişti. Dünyada böyleleri çoktur. Bunların en bü - yük zevkleri başkalarının — işine karışmaktır. Vakitlerini — gözcü » lükle, casuslukla, — araştırmakla, anlamakla, boşboğazlık etmekle, söz yetiştirmekle ve bir şeyi bü « yütmekle geçirirler. t Bu zat demişti ki: — Ahmet Bey.. Kızım genç mu- harrirlerden Naci ile sık sık düşüp kalkıyor.. Nacinin kızma âşık ol - duğu muhakkak. Amma kızım da ona karşı pek lâkayt görünmüyor. Ahmet Beyin bu havadis çok canımı sıkmış ve hemen kızını ya- nma çağırarak Naci ile araların- daki alâkanım neden ibaret oldu- ğunu sordu. Müzeyyen bu işlerde acemi olduğu için inkâr akıl ede- medi. Bilâkis gözlerini yere eğe » rek ağlamaya başladı. Göz yaşla- rı ekseriya bir cevap değildir. Fa- kat bunu görenler bir nevi itiraf gibi kabul ederler. İhtiyar tlccar kızının bu halinden fevkalâde hiddetlendi. Ve hemen, Naciyi buldurarak sıgaya çekti. (Sonu yarın)