000000000 TÇ REP SAĞ Ş G ĞAA CÇ F | İ T MART — 1938 . HADK — Akşamı Voslası ll K N # 'Şundan bundan Şehirde gezin 'iler Dünyanın en küçük Balat Yahudileri arasında îotogğil_?ği?îî:m “Türk kültür cemiyeti,, nasıl apıyor? Dünyanın büyük şehirleri k Dünyanm en büyük şehrı şudur diye doğrudan doğruya söylemek Mümkün değildir. Büyüklük de- büyüklükte bir avucun içinde ta - mamiyle gizlenebilecek kadar kü- çüktür. Aldığı resimlerin büyülü- Tildiği zaman neyi kastediyoruz? hrin kâin bulunduğu arazinin İYüklüğünü mü, içinde oturan in- Sanların çokluğunu mu, yoksa nü- 2 kesaleti dediğimiz kalabalığı ım'? Şimdi bu tasniflere göre bun- Arı sıraya dizelim: Arazinin büyüklüğü itibariyle &a başta Londra gelir. Londranın tehir toprağı 1786 kilometre nıu-'_ bardır. İkinci Berlindir. 884 kilometre | Murabbar, Üçüncü Nevyork. 849 l.ilon:el— Te murabbar. Dördüncü Paris, 780 kilometre Murabbabı. Beşincisi Tokyo, 575 kilometre Murabbabı. Altıncısı Şikago. 516 kilometre Murabbar. Yedincisi Viyana, 278 kilometre Murabbar. Bu rakamlardan anlaşılıyor ki “Ondra; Berlin, Nevyork ve Pa - Tisten tahminen iki kere, Tokyo Ve Şikagodan üç kere, Vîyuuâı.n’ tti kere büyüktür. İçinde oturan nüfusun çoklu- funa göre bu şehirleri sıralamak 'zım gelirse ilk sıra biraz değişir. ünkü: Dünyanın en çok nüfusu *dlan şehri: Nevyork: *9.2n0.000 üncisi Londra: 8.203.000 üncüsü Tokyo: 4.986.000. | Dirdüncüsü Paris: — 4.500.:000 gî»ciıi Şikago: 4.500.000 imcı Berlin: 4.300.000/ Y!dîncîtî Viyana: 1.8UC0.000 Kilometre murabbas başma i - Mbet eden nüfus itibariyle dünm- Yanın en kalabalık şehirlerinin sı - Ft da şudür: Nevyork, Şikago, Tokyo, Viya- & Paris, Berlin, Londra., aK Kılsız Fırça Şu bizim bildiğimiz - fırçanm “hhate faydalı olduğunu her .hal- iddia edemezsiniz. Oyle ya, T yeri süpürdüğünüz vakit bu- D manası o yerin üzerindeki to- kaldırıp başka bir yana koy- ktar. Havaya karışan ve bizim ::'98 borularımızdan ciğerlerimi- bi kadar gidenleri de caba.. —Bu l[ül: kusuru yok etmek için toz Wi âletler kullanılır ve bunun- 7ir odanın halılarının. kanepe- İnin üzerindeki tozlar hu âlete _dîPilan toz kaldırmadan - te- ı"_l yapılır. Şimdi de yepyeni bir fırça yap- 'tar, Bu fırça üzerinde çukur. %':lr bulunan bir kehribar par- d dan ibaret. Bu kehribar par- 14 l_ıvh bir fırça gibi Lir elbi. *rine sürtülünce elektriklçni- ].'.'9 bütün tozları emerek oluk. .,dolduruyur. Biriken bu küyp, *ONra bir torbanın ıçine dö. K _'“':;ı.- Şüphesiz bu suretle hiç hi ':n;?r.ddBunun ne kadar “'büînini;_ iz olduğunu tahmin e- Ve 'm Dünyanın en küçük fotoğraf | Pot a inesi | Gakı, “Eraf cücesi adı altında bir tey l,:*’ Yapmışlar, Üzerinde her lunan, tam manasivle bir fa. gü 13X18 milimetre.. Bu totoğra- fın aldığı bir resim — kırk paray: mal oluyor ve pek âlâ büyütüleb liyor, Her hald- hoş bir şey.. . . * İnsanlar en ziyade neye ve ne zaman kızarlar? Evvelâ kızmak nedir? Akade mik olmamak şartiyle onu söyliye yis. Kızmak insanın olmasını is tediği şeyin olmaması veya olma masını istediği şeyin olması, bil hassa isteklerinin tamamıyle ak sinin tecelli etmesi halinde duy — duğu ruhtf teessürlerdir. İnsan en çok neye ve ne zamar kızar? Buna dair bir Avrupa mec muasında şu sözleri okudum: Sabahleyin kalktığınız vakit. öğleye yakın; yani saat 11 de, ak şam üzeri saat 17 de ve gece uy ku zamanı geçtikten sonra insar en ziyade kızar, Dikkat ederseniz bu saatler ip sanm karnınını aç olduğu zaman lardır. Vaktiyle oruç tutan adam larım oruç keyfi diye aksileşmale- rinin sebebı bu olsa gerektir. Soğuk, sıcağın da rolü var. Kı günü sobası tüten bir odana insa nın hiddetli olması ne kadlar tabi ise arzuları tecelli etmiş, karnı do muş tlık bir odada istirahat eder bir adamım kızması için hiç bir se bep almaması da okadar tabiidir. Tabil alkol falan gibi maddelerin bünye üzerindeki menfi ve ârızi tesirleri başka mesele... ... Süt neden kabarıp tasar? Bu sualin cevabını ev kadınla- rı daha iyi verirler. Çünkü bu, “facia,, ile en çok karşılaşan on - lardır. Sutaşmaz da — süt neden kabarıp taşar?. Bunun sebebi şu - dur: Z , Bilirsiniz ki südün içerisinde yağ, kazein, şaker, tuz vesaıre var- dır. Üst tarafını teşkil eden yüzde 87 si sudur. Tıpkı yumurta pişiril diği vakit bunun akı, yani albumi- ni, nasıl beyazlanıp sertleşirse sü- €ün içindeki kazain ve yağ da ayni âkıbete uğrayarak südün yüzünde daha kesif bir tabaka teşkil eder- ler. Buna biz südün kaymağı di. yoruz. Bu tabaka südün yüzünü bir kapak gibi örtünce, — altında kaynamakta olan su kısmının bu- harları çıkacak yer bulamıyacağın dan tabil yukarıya doğru itecektir. Kapalı kap içinde kaynatılan su- ların sıcaklık ve tazyiki fazla ar- tacağından hem bu kaymak taba- kası patlıyacak, hem de haddin- den fazla tsmmış olan su. südün içindeki diğer maddeleri yakacak- tır. Buna mani olmak için çare sü. dün yüzünde bir kaymak tabaka- sının teşekkülüne meydan verme- mektir, P.F 0. vramurz Doktor aai Hüseyin Usman Haseki hastanesi dahitiye mütehassıs: Lâet Lütüt Apartımanı sa- **7 e kadar Te'efor 9745> p “Balat Türk,Kültür Cemiyeti,, nin müsameresinden iki görünüş Demek oluyormuş! En olmaz sanılan bir şey bile isteyince, çalı - şınca pekâlâ oluveriyor, yahut ol - maya yüz tutuyormuş.. Tevekeli dememişleri “Mera - mın elinden bir şey — kurtulmaz,, geçen gece Balattaki musevilerin (Türk Kültür Cemiyeti) tiyatro - suna girerken baktım, — kapıdaki bütün — biletçiler, — teşrilatçılar, kontroller hep Türkçe konuşuyor - lar; içerideki cemiyet mensupla - rının bir kısmı da çaretiz kaldıkça Türkçeden başka dile pek yanaş - mıyorlardı. Fakat bir çoğu ka- dın ve çocuk olan ortadaki seyir - cilerin arasında Türkçe konuşan hemen hemen hiç — yok gibiydi.. Çünkü bunlar Türkçeyi pek az ve çok yalan yanlış bilen takımdan - dı. — İşte.onun için cemiyetin aza, kâtip, idare adamı gibi ileri ge - lenleri arasıra bu kalabalığa bir şey söylemek mecburiyetinde ka - lınca meramlarının yarısını Türk- çe, yarısını yahudi İspanyokasiyle nlatıyorlardı. Cemiyetin başkanı tuhafiyeci David Kampeas bu hal kal şısında banat —Mlerak etmeyin, dedi, yakm- | da onlar da düzelecek, onlar da bizim gibi tamamiyle Türkçe ko - nuşmıya başlıyacak.. Zaten cemi yetimizin en birinci ülküsü budur; bütün yahudileri,” en küçüğünden *| en yaşlısına kadar salt Türkçe ko- mnuşturmaktır. İşte görüyorsunuz K bunu için elden geleni yapıyoruz . Bu gece bu müsamereyi tertip e - den cemiyet tam elli üç yıllık bir hayar cemiyetidir. Eskiden adı “Ahemla,, olan bu cemiyet 1933 vılmda azalar tarafından yapılan ımumi bir teklif — üzerine (Türk Kültür ve Yardım Cemiyeti) adı - nt almış ve o yolda çalışmıya baş- | hamıştır. Cemiyetin eski adı olan “Ahem- la,, kelimesi İbranice — (karşılıklı yardım ) demektir. Cemiyetimiz hâlâ fıikaraya yardım etmekle be- ,taber asıl çalışmasını, şimdi, daha ziyade Museviler arasına — Türk kültürünün ve Türk dilinin yayılıp genişlemes'ne hasretmiştir. Başkan bana bu izahatı verir « ken etrafımızı saran bir çok mu - sevi gençleri hep baş'arını sallaya- rak başkanın sözlerini tas'lik edi - yorlar ve arada bir oldukça dü « rüst bir Türkçe — ile onlar da lâfa karşıyorlardı. Başkana sordum: *— Türk kültürü ve dilin'n ara- nızda yayılıp genişlemesi için en çok neye ehemmiyet veriyor, neler yapıye-, nasıl çalışıyorsunuz ? .. — En ziyade ve sık sık konfe . rans'ar ve müsamerelerle bu İşi ilerletmeğe çalışıyoruz. — .Bunun için burada her on beş günde bir gece konferans ve müsamere veri- yoruz. Müsamere'erde Türk kül - türünü bizimkilere aşılayacak pi - yesler temsil ettirdiğimiz gibi kon- Ferans'arda da hep bu uğurda söz. ler sarfediyoruz. Ve bunun - için gazetelerden Türk münevverle - rinden yardım bek'iyoruz. Gerek gazeteler, gerek Türk münevver - leri bize manen yardım ederler, destek olurlarsa göreceksiniz ki bu iş daha kısa bir zamanda çok alıp yürüyecektir. Cemiyet'miz üyele- ri şimdi tam iki yüz kişidir ve sa- mırım ki bu iki yüz kişi yakında iki bin kişi olacaktır. Bundan şonra başkan — Davit Kampeas bana birer birer cemiye- tin idare üyelerini tanıttı: Bayan Lüna Tiza, — bayan Eliz Levi, bayan Raşel — Levi, bayan Margerit Benon, bayan Viktorya Galov, tüccardan Vitali Mena- - gelen berşeyi yapıyoruz. Ü aa aa EAATTRAE AÇ eee e ea ea —— ge. tüccardan mürakip Mehmet E- min, OÖrozdibak memurlarımdan (toiz Geron, manifaturacı David doktor Saol, doktor Maçaron.. Bu fki doktor, ayni zamanda cemiye « tin doktoru oldukları için cemiyet mensup'arını be'ava muayene ve tedavi ederlermiş. İdare üyeleri - nin bir kısmı ile de tanışıp biraz görüştükten sonra temsil heyetinin rejisörünü yanıma getirdiler: — Temsil heyetimizin kıymetli rejisörü Rahmi! Bir de ne baka « yım, bu rejisör Rahmi, eski Vefa, Kumkapı ve Karagümrük futbol - cularından sağ açık Rahmi değil mi?. Zaten eskidenberi futbol — ile birlikte tiyatroya da çok merakı olan ve eskiden böyle hususi mü « #amerelerde oynadığı bir çok rol - Terle kendisini herkese tanıtmış o- lan Rahmiye sordum: — Nasıl memnun musun bura « daki vazifenden?, — Çok... c — Bari çoruklar muvaffak ola. bi'iyor'ar mı?. — Şimdi temsil başlayınca gö « rürsün! Pek o kadar methetmiye « yim amma, vasıtasızlık — iç'nde, 'böyle küçütük bir sahnede e'fen Hlk temsil (Borçları ödedi) —adlı bir perdelik bir facia idi..Du faclayı oynayan'lardan talebe ro'ünü ya- pan Sabetay Dinar ve Leon Pen- haş sahnede hiç de fena olmadık- ları gibi şiveleri de hemen hemen hiç fark olunmryacak kadar düz « gündü. — Yalnız baba rolünü ey « nayan gencin şivesi biraz daha dü- zelmek ister.. Onun için bu çenç, rejisör Rahmiden, — yalnız selne dersi değil, biraz da Türkçe şive dersi alma!ıdır. Hazır temsil işinden bahseder « ken burada en büyük bir kusurdan sÖz açacağım: Balat — musevilerinin bu temsil heyetinde oynıyan bir tek kadın, kız yok.. Bunun yerine tıpkı orta oyun'arında olduğu gibi piyesler. deki kadın rollerini kadın kıyafe . tine giren bir takım erkekler yapı- yor. Doğrusu ben işte bunu hiç be - ğenmedim.. Yalnız idare üyeleri arasında dört kızla bir kadın bu - hunan iki yüz kişilik — koskoca bir kurum için bu kusur, büyük bir kusurdur. — Bahusus bir çok yer. lerde erkeklerin — kadın rollerine çıkmaları vasak ed'len bu sırada Balattaki Türk Kültürü ve Yar - dım kurumunun temsil sahnesine ka'ın yerine erkek çıkmasına ne anlam vermeli bi'mem!.. maım YeDiİ KitAPİAT vaem e Bay Kıvameddinin (Fârabi- : den Seçilmiş Parçalar) adlı ? kitabı DEVLET matbaası ta - ; rafından basılmış ve satışa çı- 3 karılmıştır. Değeri yırmi beş kuruştur. Satış yeri: VAKİT matba - ası — Ankara caddesi — İs - € tanbul VAKİT'in Türkiyenin her İ tarafında bulunan bayilerinden ğ de tedarik edilebilir.