5 Mart 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11950 de radyo makine- leri nasıl olacak? nğ'lecek zamanın radyo maki- y t bizim bildiğimiz, ses alıp d:':n radyo makinalarının bun- On sene evvelki hallerile bu- ü mükemmeliyetini g.öz önü- l ; Setirin. —Arada ne büyük bir üz_örüuünüz. Ben kendi hesa- : ilk radyo sesini 1922 de din- | Stim. İşittiklerim bir sürü pa- ' 'azit, islik, cırilti ve araya sıkiş- 4 :ğt::ktuk kelimelreden ibaretti. bu mahzurlar kısa zaman- ; ::,E:î'hütün değilse bile yüzde İ | kayboldu. &S.. meselesini şimdilik bir tara akalırm. k—Rıdyofoni’den sonra, şu, her- | a merakla beklediği televiz- | ” geliyor. Televizyon, biliyorsu- H »h"kî uzaktar radyo ile görmeği ı::üh ediyor. Yakın zamana ka- bir laboratuvar işinden ibaret N televizyon artık piyasaya bi- g “Sikmış bulunuyor. Hattâ birkaç h İüı evvel bir gazete, Londrada, e | ik bir televizyon istasyonu in- Üı * başlandığını haber veriyor- a Televizyon da artık, henüz ço- u. i LN' Çağında olmakla beraber doğ y 5&, Ve gürbüzleşmiştir. - Gelelıııı telemekanik'e: | "&lemekanik de bilirsiniz ki v ' :'thn radyo ile hareketleri ida- , | ttmek demektir. Bu işin de e- . bulunmuş, ve hazırlanmış- ı '“ :iı. de pelç kısa bir zaman son- h felemekanik te muhakkak piya- ö | *Acıkacaktır. — ü j *î“hrı, mademki radyo ile ses İk Vermek meselesi halledilmiş- ; HLW halde pratik bir çare bula- ” kısa dalgalı hususi radyo te- '%:n öâletleri yapmak ta mümkün- ' Yani bugün bildiğimiz tele- .!l: , telsiz telefon haline geçir- te mümkündür. hîştün bu izahattan anlaşılryor ..n::_ müddet sonra meselâ 1950 i ııî:luiıı kapalı bir sandık halin- w h' âlet alacaksınız. Tahminen hh'_neh'e yüksekliğinde dolap gi- “r sandık. Bu sandığa elektrik İ P düğmesini çervirdikten son- Orta ve alt kapaklarını açın arı göreceksiniz: “ h:]t rafta bir televizyon makine Ka d_“_nacak. Bunu ayar edince w İ_İlnîz operayı, yahut konuş- tür "te.diğinîz adamın hayalini iniz. lş?"" rafta duran mikrofon sizin * * %Ğîli alıp götürecek, onun ya- hi oparlör de size istediği- Ak İ getirecektir. $ 'o%fhttıki rafta bir tele dakti- | Bi " bulunacaktır. Bu makineyi tiş , “Mekanik ajansa bağladığı- l'eı, lğlkdirde bütün gece kendi Yi he işliyecek ve siz sabahle- 5— îlhğm!zdnn kaltığınız vakit ıhîlığ:' Elhberlerini, birçok söz- k'îh' 'ıtâ bir sürü gazete makale- h"hıı kâğıtlar üzerine güzelce ya- “gu ı_ol"lk bulacaksınız. Yani Üh; İN altkatı küçük bir matbaa d"'mldan çalışacaktır D ! in yakında evinize yer 3 için hiç bir fennt müş- — —— — ** — —- — w « “Wtüüz bu'da Bir TKKörAEEVAR ? kül kalmamıştır. Bunu en geç 1950 senesinde göreceğiz.. » . * ' Radyo lâmbaları tıbbi muaye- nelerde de iş görüyor: Cambridge üniversitesinin tıb fakültesinde yapılan ve müsbet neticeler veren bir tecrübe var. Profesör E. D. Adrian ve asis- tanı Matthews tarafından bir âlet yapılmış. İçinde 12 adet radyo Amplificateur lâmbası bulunan bu âlet, dimağın elektrik impuls' lerini yani — nabızlarını o kadar kuvvetli olarak belli ediyor ki, bunu ikinci bir âlet ile tesbit ede- rek meselâ bil film üzerine geçir- mek mümkün oluyor. Film üzeri- ne geçen bu kavisler dimağ ârıza- larmın belirtilmesinde büyük işle- re yarıyor. Dimağın coşkunluk, teessür ya- hut sükünet hallerinde biribirin- den çok farklı olan ihtizaz adet- lerine göre dimağın sağlığı, düz- günlüğü veya bozukluğu hakkmn- da kat'i kararlar verilebiliyor. Bu yeni keşfin bu sahada yeni bir çı- ğır açacağı ümid ediliyor. » . * İnfrarouge şualarının seyrise- fer işlerinde kullanılışı: » Bilirsiniz ki büyük şehirlerin pek çoğunun meydan ve sokak başlarında, eliyle, koliyle işaret ve ren bir belediye memuru yerine u- zaktan idare edilen otomatik işa- retler kullanılmaktadır. - Bu oto- matik işaretler bile ihtiyacı tama- mile örtmediği için daha faydalı çareler aranmaktadır. Bu maksadla geçenlerde Piza da yeni bir esas dahilinde başka bir çarenin şu suretle tecrübesi ya- pılmıştır: Meydandaki işaret kulesinin her yüzüne Sellen selülleri yerleş- tirilmiş. Ara sokaklardan ana cad deye çıkacak olan bir kaç otomo- bile de İnfrarouge lâmbaları ta- kılmış- Şimdi, ara sokaktan amud caddeye yaklaşan otomobilin in- frarouge şuar, işaret kulesinin ü- zerindeki â::llene gelince buna bağlı olan ve kendisine gelen in- frarouge şualarile harekete geçen mekanizma kule üzerindeki işare- ti otomatik olarak işlettiriyor. Ya- ni ara sokaktan gelen otomobil, gelmekte olduğunu, cadde üzerin- de yürüyen otomobile bu suretle otomotik olarak haber vermiş olu- yor. ' * & & En uzun yol giden en hızlı tren Bir avrupa gazetesinde oku- dum. Zephir isimli, yağmur dam- lası biçimli ve Diesel — motöriyle çalışan bir tren Amerikanın Den- ver ile Şikago şehirleri arasındaki 1630 kilametrelik mesafeyi 13 sa- at ve 5 dakikada katetmiş. Bu trenin vasati sür'ati bu hesaba gö- re satte 120 kilometre, azami sü- rati ise 190 kilometre ediyor. Bü- tün bu mesafe için Diesel motörü- nün yaktığı mazut ise 2250 litre- dir Bu mikdar bizim para ile aşa- ğı yukarı 90 liradan ibarettir. Bundan daha miüifim olan nokta demiryolu tarihinde bu kadar u- ' zun rmresafenin b 1 kadar büyük sü ra'le, bılhassa h'ç durmaden kate- dilmiş olmasıdır. Fahri Fuat oyun yapmışlardı? Berberbaşı Ali ağadan Halet Efendiye mektub: “Beşiktaş sahilsarayı Hümayu- nu pişgâhında düveli ecneb'ye te- beasından bir adet sefine timur- lemiş, ve âyinleri icrasına çan çal- mak ve sair güne sef nei mezkür derununda taifelerinin — bağırıp çağırmalariyle Cenab Hazre - ti Padişahi tâcizden hali ol- mayıp ve olamıyacağı — dahi der- kâr olmağla sefinei mezkürun bir kadem akdem hareket ettirilmesi re'yi vâlâlarına muhavvel kılın - mış ve inşaallahı tealâ cevabı lâ- zımasının sür'ati tahririne ibtidar buyurulması babında.,, Mektuptan da anlaşıldığı gibi padişahım oturduğu Beşiktaş sa - rayı karşısına münasebetsiz gemi- nin biri gelmiş, dem'rlemiş. Ara sıra usulen çan falan çaldıkça sa- rayda oturan padişhı sinirlendiri- yor ve rahatsız ediyormuş. Padi- | şah da burahatsızlığını ve her sabah sakalımnı büyük bir itina ile kırpan berberbaşıya söyleyince , o da derhal Hâlet — Efendiye bir mektupla haber vermiş. , Hâlet Efendi yârr vefakârmn - dan bu mektubu — alınca derhal kâtibini çağırdı. Ve geminin bir an evvel oradan uzaklaşması için »bir-em'rname yazarak eline tutuş- turdu. Ş Kâtib bir kayığa atladığı gibi direğinde Rus bandırası sallanan gemiyi boyladı. İçeri girdi. Gemi- ciler bu adama hayretle bakıyor - lardı. İşaretle konuşarak kendisi - ni geminin süvaris! olduğu anlaşı- lan çatal sakallı iri yarı bir ada - raınm önüne getirdiler. Kât'b emirnmeyi uzattı , Süvari açtı ve yazılara hayretle baktıktan sonra kâtibe iade etti. Bunun üzerine kâtib yüksek sesle emirnameyi okudu ve — sonunda süvar ye hitaben: — Emir şu!.. Çaldığınız çanlar, padişahı rahatsız ediyor. Bunun için derhal buradan uzaklaşma - nız lâzım, Süvari bir kelime Türkçe b'lmi- yordu ve gemide de Türkçe bilen bir papağan bile yoktu. Kâtib bu- nu anlayınca gemiden ayrıldı ve Hâlet Efend'nin yanma gelerek »işi olduğu gibi anlattı. Fakat aksiliğe bakın ki Mos - kof tercümanı hükümet aleyhinde casusluk yaptığı — idd'asiyle bir hafta evvel boynu — vurularak idam edilmişti. Hâlet Efendi sağa sola haber gönderdi, Rusça bilen bir adam arattı. Fakat bir türlü bulunamıyordu. Tercüman idam edildiği — için diğer bütün Ruslar ne olur ne ol- maz diye muvakkaten' İstanbul - dan ayrılmayı veyahud gizlenme- yi muvafık bulmuşlardı. Diğer taraftan geminin hâlâ saray önünden uzaklaşmadığını ve münasebetli münasebetsiz çan çalmakta devam ettiğini gören pa dişah — fevkalâde sinirlenmişti. Berberbaşı bunu gördüğünden he- men yeni bir tezkere yazıp bir at- liyle Hâlet Efend'ye — gönderdi . Tezkere aşağı yukarı şöyle idi: “Size bir ecnebi geminin padi- şahr rahatsız etmekte olduğu bil- dirmiştim. — Bir usulünü bularak gemiyi buradan uzaklaştırmanızı tavsiye etmiştim. — Fakat aradan bunca vakit geçtiği halde — gemi- nin hâlâ eski yerinde durduğu ve çan çalmakta devam ettiği görü - lüyor. Padişah bu işten çok mus- tariptir. Bir an evvel bu işin önü - ne geçmek 'çin lâzım gelen teşeb- büslerde bulunmanızı tekrar tavsi ye ederim,,, Mektub Hâlet Efendinin eline geçince bütün bütün telâşlandı.. Doğruca Reisülküttab — Canib E- fendiye koşarak Moskof elç'sine resmi bir mektub yazdırmak iste- di. Fakat bu;muamelenin ancak bir iki gün içinde b'tirilebileceği - ni bildiğinden gemiyi oradan baş- ka b'r usulle kaldırmak — için bir çare aramağa başldı. Vaziyet çok nazikti.Ufak bir gaf işi altüst ediyor, ve zaten o gün - lerde Türkiyeye çatmak için ba - hane arayan Moskofları ayaklan- drrab'lirdi. Bir taraftn da gemi- nin hâlâ saraym önünde kalması padişahı büsbütün kızdırabilir ve kabak kendi kafasında patlayabi- lirdi. Hâlet Efendi düşündü, taşındı ve nihayet bunun için tuhaf bir yol buldu. “ Derhal, bütün iskelelere adam - lar göndererek yüze yakın kayık tutturdu. Kayıklara alabildiği ka- dar hoca, molla ve bilhassa gürül- tücülükleri, — kabadayılıkları ile meşhur leblebicileri ve helvacıları buldurdu. Ve Beşiktaş sarayı ö- nüe hâlâ çan çalıp padişahı çile - den çıkaran Moskof — gemisine doğru doğru gönderdi. Kayıklar yarım saat sonra gemiyi çepçevre çevirmişlerdi. Hem mütemadiyen geminin etafında dönerek dolaşı- yorlar, hem de âvazları çıktığı ka- dar, Arabça, Acemce, Türkçe kü- fürler savuruyorlardı. Ara sıra da hep bir ağızdan tekbir getiriyor - İrdı. Gemiciler bu hali görünce be- yinleri attı, sapsarı — kesildiler.. Derhal silâhlarına sarıldılar. Fa - kat bir anda mukabelenin imkân- sız olduğunu gördüler. — Yegâne çarenin gemiyi bırakıp kaçmakta olduğunu gördüler. — Fakat nasıl yapsınlar . Bereket — versin ki b'rdenbire kayıklar geminin baş tarafına üşüşmüşlerdi. Bunu gören Mos - koflar derhal geminin — arkasma bağlı olan kayığa atlayıp kendile- rini akıntıya salrverdiler. Gemi sahipsiz ve boş kaldı. Bu- nun üzerine yirm' otuz kişi gemi- ye atla”« Derhal yelkenleri fora ettiler, küreklere asıldılar ve Ka - radeniz boğazımna doğru yola ko - yuldular. Çalâ kürek boğazdan çıkmca tekrar yelkenleri ton'adı - lar ve demir atarak gemiyi deni - znortasında braktılar. Sonra tekrar kendi kayıklarına atlayıp geri döndüler Bu hali işiten Moskof elçisi ateş püskürerek Babrâlive gelip Hâlet | Ef. yi buldu. Hâlet Ef. kendisini elçisine nasıl buldu. —Hâlet Efendi kendis'ni büyük bir soğuk kanlılık ve hattâ iltifatla kabul etti. Elçin'n yanın- da bir tercüman, bir de gem'nin süvarisi olan çatal sakallı adam vardı. Grz: Elçi nefes nefese: — Beşiktaşta demirli duran bir gemimizi zaptetm'şsiniz, dedi.. Hâled Efendi hiç istifini boz - mad: — Ya?! Fakat b'r hatanız ol - sa gerek.. Vakıa ben de bir vak'a haber aldım.. Fakat bu vak'a sizin söylediğinize uymiyor. Her halde aldanıyorsunuz. — Hayır, hayırı hakikat... İşte gemin'n süvarisi de yanımda ba- na bizzat kendisi söyledi.. Bunun üzerine gene tercüman vasıtasiyle Hâlet Efendi ile ge- m'nin süvarisi arasında şu konuş- malar geçti: — Geminiz zapt mı edildi?. — Evet.. — Zaptedenler ler?. — Hayır... — Size fenalık mr yaptılar, ba « zılarınızı öldürüp yaraladılar mı? — Hayır... — Gemiden s'zi zorla mı çıkar- dılar?. — Hayır... — Maliarınızı falan yağma et- tler mi?. — Ben görmedim, bilmiyorum. — Peki o halde ne diye elçin'ze geminizin zaptedildiğin söylüyor- sunuz?. — ?2?1!.. Kaptan hakikaten — şaşırmıştı.. Cevab verecek kel'me bulamıyor- du. Elçi de kendisine dik dik ba- kıyordu. Nihayet süvariye Rusca olarak sert sert bir şeyler söyledi.. Süvari kekeliyerek cevaplar ver - meğe çalışıyordu. Hâlet Efendi bunları bir müd - det bıyık altından gülerek seyret- tikten sonra söze başladı: ; — Bugün bizim takvimde koca karı fırtınası yazılı. Her sene bu vakit boğazda ani bir fırtına çı - kar, ve bu fırtına netice itibariyle bir kaç geminin batmasına sebeb olur. Kazaların hepsi de Beşik - taşla Kabataş arasımnda olur, Gemi kaptanınızın bunu — bil - mediğ ni, ve yerinden kımıldama- dığını gören halk kendilerini ikaz maksadile kayıklarına atlayıp ge- asker miydi- | minin yanma varmışlar, fakat bü- tün bağırıp çağırmalarına — rağ - men süvari br şey anlayamadı- ğından yerinden kımıldamamış, bilâkis gemiyi bırakıp kaçmış .. Bunun üzerine bir kaç insaflı, gem'yi hareket ettirerek boğaza kadar götürmüşler. — İşte hâdise budur. Hakikaten, o gün hava biraz lo- dostu. Rüzgâr ve yağmur İstanbu- lu kamçılıyordu. Süvari gemisinin sağ salim ol - duğunu öğrenince — sev'ncinden, nerede ise Hâlet Efendin'n a- yak'arıma kapanacaktı. Netice iti- barile hem elçi, hem de süvari u- Zun uzun itizar edip — sadrazam Hâlet Efendinin yanından ayrıl - dılar. Murad SERTOĞLU

Bu sayıdan diğer sayfalar: