Miğmikde yenilikler 1950 de radyo makine- leri nasıl olacak? ğ lecek zamanın abo siye e bizim bildiğimiz, ses alıp ha radyo makinaların bun- on sene evvelki hallerile bu- xe Sü mükemmeliyetini göz önü. İ, Setirin. o Arada ne büyük bir : Ki örürnünüz Ben kendi hesa- ilk radyo sesini 1922 de din- tim, İşittiklerim bir sürü pa- > öm cırıltı ve araya sıkış- | ği etk kelimelreden ibaretti, | bu mahzurlar kısa zaman- | « büy büsbütün değilse bile yüzde Oktay kayboldu. 9 meselesini şimdilik bir tara ii İm. hai, Radyofoni'den sonra, şu, her- merakla beklediği televiz- il geliyor. Televizyon, biliyorsu- peki ki uzaktan radyo ile görmeği dr ü ediyor. Yakın zamana ka- yi e bir laboratuvar işinden ibaret İ Yan televizyon artık piyasaya bi- çilem bulunuyor. Hattâ birkaç il a €vvel bir gazete, Londrada, » bir televizyon istasyonu in- i ina başlandığını haber veriyor- * Televizyon da artık, Ee | etmek demektir. Bu i işin de e- bulunmuş, ve hazırlanmış- > Henüz bu da bir laböratüvar de pelı kısa bir zaman son- kanik te muhakkak piya. Sim A radyo ile ses Vermek meselesi halledilmiş- in halde pratik bir çare bula. | iş kısa dalgalı hususi radyo te- ng â âletleri yapmak ta mümkün- İİ,” Yani bugün bildiğimiz tele- | Na» telsiz telefon haline geçir- te mümkündür. yy tün bu izahattan anlaşılıyor bir müddet sonra meselâ 1950 şygirde kapalı bir sandık halin- b âlet alacaksınız. Tahminen Metre yüksekliğinde dolap gi- we bir sandık, Bu sandığa elektrik düğmesini çevirdikten #on- j orta ve alt kapaklarını açın göreceksiniz: ti rafta bir televizyon makine ii Bunu ayar edince operayı, yahut konuş- e İstediğiniz adamın hayalini İniz. “ oparlör de size istediği- bulunacaktır. Bu makineyi ğınızdan kaltığınız vakit gilin larak bulacaksınız. Yani Ak getirecektir. İıyş sattaki rafta bir tele dakti- “ mai ajansa bağladığı- takdirde bütün gece kendi Yi, İle İşliyecek ve siz sabahle- ie aaberlerini, bir çok söz- Ray tâ bir sürü gazete makale- Mayalar üzerine güzelce ya- altkatı küçük bir matbaa Bı, dan ğ ti, Saydığım vasıfları taşıyan yşakienin yakında evinize yer i için hiç bir fenni müş- | bu âlet, dimağn elektrik impuls | “kül kalm kalmamıştır. Bunuen geç 1950 senesinde göreceğiz, »... Radyo lâmbaları tıbbi muaye- nelerde de iş görüyor: Cambridge üniversitesinin tıb fakültesinde yapılan ve müsbet neticeler veren bir tecrübe var. Profesör E. D. Adrian ve asis- tanı Matthews tarafından bir âlet yapılmış. İçinde 12 adet radyo Amplificateur lâmbası bulunan lerini yani (o nabızlarını o kadar kuvvetli olarak belli ediyor ki, bunu ikinci bir âlet ile tesbit ede- rek meselâ bil film üzerine geçir- mek mümkün oluyor. Film üzeri- ne geçen bu kavisler dimağ ârıza- larmın belirtilmesinde büyük işle- re yarıyor. Dimağım coşkunluk, teessür ya- hut sükünet hallerinde biribirin- den çok farklı olan ihtizaz adet lerine göre dimağm sağlığı, düz- günlüğü veya bozukluğu hakkm- da kat'i kararlar verilebiliyor. Bu yeni keşfin bu sahada yeni bir çi- ğır açacağı ümid ediliyor. 5 im;m İnfrarouge şualarının seyrise- fer işlerinde kullanılışı: , Bilirsiniz ki büyük şehirlerin pek çoğunun meydan ve sokak başlarında, eliyle, koliyle işaret ve ren bir belediye memuru yerine u- zaktan idare edilen otomatik işa- retler kullanılmaktadır. . Bu oto- matik işaretler bile ihtiyacı tama- Moskof elçisine nasıl oyun yapmışlardı? Berberbaşı Ali ağadan Halet! | Efendiye mektub: “Beşiktaş sahilsarayı Hümayu- Bu pişgâhında düyeli ecneb'ye e beasından bir adet sefine iel lemiş, ve âyinleri icrasına çan çal- İ çağırmalariyle Cenab Hazre- ti Padişahi tâcizden hali ok mayıp ve olamıyacağı odahider- kâr olmağla sefinei mezkürun bir kadem akdem hareket ettirilmesi re'yi vâlâlarma muhavvel kılın - mış ve inşaallahı tealâ cevabı lâ- zrmasının sür'ati tahririne ibtidar buyurulması babında.,, Mektuptan da anlaşıldığı gibi padişahm oturduğu Beşiktaş sa - rayı karşısına münasebetsiz gemi- nin biri gelmiş, dem'rlemiş. Ara sıra usulen çan falan çaldıkça sa- rayda oturan padişhı sinirlendiri- yor ve rahatsız ediyormuş. Padi- şah da bu rahatsızlığını ve her sabah sakalını büyük bir itina ile kırpan berberbaşıya söyleyince , o da derhal Hâlet (Efendiye bir mektupla haber vermiş. / Hâlet Efendi yârı vefakârm - dan bu mektubu © almca derhal kâtibini çağırdı. Ve geminin bir an evvel oradan uzaklaşması için bir em'rname yazarak eline tutuş- mile örtmediği için daha faydalı | turdu. çareler aranmaktadır. Bu maksadla geçenlerde Piza da yeni bir esas dahilinde başka bir çarenin şu suretle tecrübesi ya- pılmıştır: Meydandaki işaret kulesinin her yüzüne Sellen selülleri yerleş- tirilmiş. Ara sokaklardan ana cad deye çıkacak olan bir kaç otomo- bile de İnfrarouge lâmbaları ta- kılmış. Şimdi, ara sokaktan amud caddeye yaklaşan otomobilin in- f işaret kulesinin ü- zerindeki Öellene gelince buna bağlı olan ve kendisine gelen in- frarouge şualarile harekete geçen mekanizma kule üzerindeki işare- ti otomatik olarak işlettiriyor. Ya- ni ara sokaktan gelen otomobil, gelmekte olduğunu, cadde üzerin- de yürüyen otomobile bu suretle otomotik olarak haber vermiş olu- yor. ... En uzan yol giden en hızlı tren Bir avrupa gazetesinde oku- dum. Zephir isimli, yağmur dam- lası biçimli ve Diesel (O motöriyle çalışan bir tren Amerikanın Den- ver ile Şikago şehirleri arasındaki 1630 kilometrelik mesafeyi 13 sa- at ve 5 dakikada katetmiş. Bu trenin vasati sür'ati bu hesaba gö- re satte 120 kilometre, azami sü- rati ise 190 kilometre ediyor. Bü- tün bu mesafe için Diesel motörü- nün yaktığı mazut ise 2250 litre- dir Bu mikdar bizim para ile aşa- ğı yukarı 90 liradan ibarettir, Bundan daha m'isim olan nokta dem'rşolu tarihinde bu kadar u- zun 'resafenin b ı kadar büyük sü | ra"te, bılhassa hiç durmadan kate. dilmiş olmasıdır. Fahri Fuat mak ve sair güne sef'nei mezkür , | derununda taifelerinin o bağırıp Kâtib bir kayığa atladığı gibi direğinde Rus bandırası sallanan gemiyi boyladı. içeri girdi. Gemi- ciler bu adama hayretle bakıyor - lardı. İşaretle konuşarak kendisi « ni geminin süvaris! olduğu anlaşı- lan çatal sakallı iri yarı bir ada- ının önüne getirdiler. Kât'b emirnmeyi uzattı . Süvari açtı ve yazılara hayretle baktıktan sonra kâtibe iade etti. Bunun üzerine kâtib yüksek sesle emirnameyi okudu ve (sonunda süvar ye hitaben: — Emir şu!.. Çaldığınız çanlar, padişahı rahatsız ediyor. Bunun için derhal buradan uzaklaşma - nız lâzım. Süvari bir kelime Türkçe b'lmi- yordu ve gemide de Türkçe bilen bir papağan bile yoktu. Kâtib bu- nu anlayınca gemiden ayrıldı ve Hâlet Efend'nin yanma gelerek sişi olduğu gibi anlattı, Fakat aksiliğe bakm ki Mos - kof tercümanı hükümet aleyhinde casusluk yaptığı (idd'asiyle bir hafta evvel boynu © vurularak idam edilmişti. Hâlet Efendi sağa sola haber gönderdi, Rusça bilen bir adam arattı, Fakat bir türlü bulunamıyordu. Tercüman idam edildiği için diğer bütün Ruslar ne olur ne ok maz diye muvakkaten İstanbul - dan ayrılmayı veyahud gizlenme- yi muvafık bulmuşlardı. Diğer taraftan geminin hâlâ saray önünden uzaklaşmadığmı ve münasebetli münasebetsiz çan çalmakta devam ettiğini gören pa dişah (fevkalâde sinirlenmişti. Berberbaşı bunu gördüğünden he- İ men yeni bir tezkere yazıp bir at- İ liyle Hâlet Efendiye o gönderdi. Tezkere aşağı yukarı şöyle idi: “Size bir ecnebi geminin padi- şahı rahatsız etmekte olduğu bil- di rmiştim, Bir usulünü bularak gemiyi buradan uzaklaştırmanızı tavsiye etmiştim. Fakat aradan bunca vakit geçtiği halde ogemi- nin hâlâ esk: yerinde durduğu ve çan çalmakta devam ettiği görü - lüyor. Padişah bu işten çok mus- tariptir. Bir an evvel bu işin önü - ne geçmek 'çin lâzım gelen teşeb- büslerde bulunmanızı tekrar tavsi ye ederim.,, Mektub Hâlet Efendinin eline geçince bütün bütün telâşlandı.. Doğruca Reisülküttab o Canib E- fendiye koşarak Moskof elç'sine resmi bir mektub yazdırmak iste- di. Fakat bujmuamelenin ancak bir iki gün içinde b tirilebileceği - ni bildiğinden gemiyi oradan baş- ka bir usulle kaklırmak için bir çare aramağa başldı. Vaziyet çok nazikti.Ufak bir gaf işi altüst ediyor, ve zaten o gün - lerde Türkiyeye çatmak için ba - hane arayan Moskofları ayaklan- dırab'lirdi. Bir taraftn da gemi- nin hâlâ saraym önünde kalması padişahı büsbütün kızdırabilir ve kabak kendi kafasında patlayabi- lirdi. Hâlet Efendi düşündü, taşındı ve ihayet bunun için tuhaf bir yol buldu. Derhal, bütün iskelelere adam » lar göndererek yüze yakın kayık tutturdu. Kayıklara alabildiği ka- dar hoca, molla ve bilhassa gürül- tücülükleri, (o kabadayılıkları ile meşhur leblebiciler! ve helvacıları buldurdu. Ve Beşiktaş sarayı ö- nüe hâlâ çan çalıp padişahı çile - den çıkaran Moskof (o gemisine doğru doğru gönderdi. Kayıklar yarım saat sonra gemiyi çepçevre çev'rmişlerdi. Hem mütemadiyen geminin etafımda dönerek dolaşı- yorlar, hem de âvazları çıktığı ka- dar, Arabça, Acemce, Türkçe kü- fürler savuruyorlardı. Ara sıra da hep bir ağızdan tekbir getiriyor » Irdr. Gemiciler bu bali görünce be- yinleri attı, sapsarı (kesildiler.. Derhal silâhlarma sarıldılar. Fa - kat bir anda mukabelenin imkân- sız olduğunu gördüler. o Yegâne çarenin gemiyi bırakıp kaçmakta olduğunu gördüler. Fakat nasıl yapsınlar . Bereket (o versin ki birdenbire kayıklar geminin baş tarafına üşüşmüşlerdi. Bunu gören Mos - koflar derhal geminin (arkasına bağlı olan kayığa atlayıp kendile- rini akmtıya salrverdiler, Gemi sahipsiz ve boş kaldı. Bu- nun üzerine yirm' otuz kişi gemi- ye atla”x, Derhal yelkenleri fora ettiler, küreklere asıldılar ve Ka - radeniz boğazına doğru yola ko - yuldular. o Çalâ kürek boğazdan çıkmca tekrar yelkenleri top'adı - lar ve demir atarak gemiyi deni - z'nortasmda bıraktılar. Sonra tekrar kendi kayıklarma atlayıp geri döndüler Bu bali işilen Moskof elçisi ateş püskürerek Babrilive gelip Hlet | E£. yi buldu. Hâlet Ef, kendisini buldu. (OHâlet Efendi kendis'ni büyük bir soğuk kanlılık ve hattâ iltifatla kabul etti, Elçin'n yanın- da bir tercüman, birde gem'nin süvarisi olan çatal sakallı adam vardı. Elçi nefes nefese: — Beşiktaşta demirli duran bir gemimizi zaptetm şsiniz, dedi.. Hâled Efendi hiç istifini boz - mad: — Ya?! Fakat b'r hatanız ol» sa gerek.. Vakıa ben de bir vak'a haber aldım,. Fakat bu vak'a sizin söylediğinize uymiyor. Her halde aldanıyorsunuz. — Hayır, hayırı hakikat... İşte gemin'n süvarisi de yanımda ba- na bizzat kendisi söyledi.. Bunun üzerine gene tercüman vasıtasiyle Hâlet Efendiile ge- m'nin süvarisi arasında $u konuş- malar geçti: — Geminiz zapt mı edildi?, — Evet., — Zaptedenler (o asker miydi- ler?. — Hayır... — Size fenalık mı yaptılar, ba - zılarınızı öldürüp yaraladılar mı? — Hayır... — Gemiden s'zi zorla mı çıkar. dılar?. — Hayır... — Maliarınızı falan yağma et- tiler mi?. — Ben görmedim, bilmiyorum. — Peki o halde ne diye elçin'ze geminizin zaptedildiğin söylüyor- sunuz? —en, Kaptan hakikaten şaşırmıştı.. Cevab verecek kel'me bulamıyor- du. Elçi de kendisine dik dik ba- kryordu. Nihayet süvariye Rusca olarak sert sert bir şeyler söyledi. Süvari kekeliyerek cevaplar ver - meğe çalışıyordu. Hâlet Efendi bunları bir müd - det bıyık altından gülerek seyret- tikten sonra söze başladı: — Bugün bizim takvimde koca karı fırtması yazılı. Her sene bu vakit boğazda ani bir fırtına çı - kar, ve bu fırtına netice itibariyle bir kaç geminin batmasma sebeb olur. Kazaların hepsi de Beşik - taşla Kabataş arasmda olur. Gemi kaptanmızın bunu o bil- mediğ'ni, ve yerinden kımıldama- dığını gören halk kendilerini ikaz maksadile kayıklarına atlayıp ge- minin yanına varmışlar, fakat bü- tün bağırıp çağırmalarma rağ - men süvari br şey anlayamadı. ğından yerinden kımıldamamış, bilâkis gemiyi bırakıp kaçmış .. Bunun üzerine bir kaç insaflı, gem'yi hareket ettirerek boğaza kadar götürmüşler. / İşte hâdise budur. Hakikaten, o gün hava biraz lo- dostu, Rüzgâr ve yağmur İstanbu- lu kamçılıyordu. Süvari gemisinin sağ salim ol - duğunu öğrenince (o sev'ncinden. nerede ise Hâlet Efendin'n a- yak'arına kapanacaktı. Netice iti- barile hem elçi, hem de süvari u- Zun uzun itizar edip © sadrazam Hâlet Efendinin yanından ayrıl « dılar, Murad SERTOĞLU