a Ye e A MA YY gam MS | Yazan: Kadircan Kafi BÜYÜK DENIZ ROMANI No. 8 li Dis “Eğer Kıbrisı alırsam seni oraya Kral yaparım!,, Bu haber bütün yurdda bir ö » lâm rüzgârı halinde, kalbleri çiğ- nyerek dolaşmış, büyük bir yeis başlamıştı. Fakat Jozef Nassi bayram ya - pıyordu. Çünkü artık onun için büyük günler başlıyordu. Artık İkinci Selimin yanıbaşin- da,ona her söylediğini yaptıracak, Türk akıncılarıın temiz kanlari- le sulanarak kazanılan geniş yurd, onun düzenci kafasının düzenleri. le idare olunacaktı, Şehzade Selim, onun avucun- da demekti. En güzel cariyeleri ona Jozef götürmüş, en güzel in- cileri o vermişti. En âlâ Kıbrıs şaraplariyle yıllarca sarhoş yaşı yan Selim, bütün bulanık zevkle- rini de ona borçluydu. Vakityle, bir gece, şehzade Se- limi gene en güzel Kıbrıs şara - biyle sarhoş etmişti. Kocaman bir kese Düka altınını da önüne dökerek şöyle demişti: — Sultanım, bunların ikisi de Kıbrısta bol bel vardır. Oranın zenginliği.. Oranın o güzellik ve bolluğu hiç bir yerde yoktur. Bil- seniz size şarab ve (o Düka altını bulmak için ne kadar zorluklar çekiyorum, fakat orayı ele geçi « rirsek yorulmak gerekmez.. Bü - tün bunlar kendi kendine ayağı - mıza gelir!.. Sonra atlas yastıklara yarı sar. hoş düşen şehzadenin kulağına eğilmiş, ilâve etmişti: — Oranın kızları.. Kara göz- lü, beyaz, süzgün, kıvrak Kıbrıs kızları... onlar da altın ve şarap. *an aşağı kalmazlar... Şehzade Selim gözlerini süze- rek odanm köşesine baktı. Ora - da saz çalan kızlar vardı. Artik kanıksadığı, bıktığı kızlar... Kendi kendine mırıldandı: — Altın, şarab ve kız!. Dün- yada bu üçünü bir arada bol bol yn sonra daha ne isteme AP... Birden bire coştu. Bir köpek gibi yaltaklanan, yüzünü şehzadenin sırmalı ter - liklerine süren Yahudiye baktı, İki büklüm omuzuna bir yumruk vurdu ve yere devirdi: — Ulan çıfıt!.. Eğer bir gün Kıbrısı alırsam seni (o oraya kral vapacağım!... Yahudi bu sefer yerlere sürü « nüyor, şehzadenin ayaklarımı ö - pücüklere boğuyordu. Ertesi gün oDüka altınlarını daha çok getirdi. Saraya yeni in- ciler ve kızlarla döndü, Masraf. tan çekinmiyordu. Çünkü şehzade Selime daya - narak yaptığı bin türlü dalavera” hı işlerden bunun on mislini kaza- nıyordu. Yahudi o günden sonra evinin kapısına “Kıbrıs Kralı Jozef,, lev. hasını ve Kıbrıs armasını astı... ” Selim Belgradda (babasının yerine tahta çıktıktan sonra İs - tanbula dönmüştü. Jozef hemen iza karşıladı; ayaklarına kapan- Selim onu yerden kaldırdı; boynuna sarıldı: , — Seni “Naksas ve on iki Sik» lâd adalarmın büyük dükası yap- tım, Büyük Osmanlı padişahını, ne olduğu bilinmiyen Portekizli bir Yahudi ile boyun boyuna gören vezirler, şaşırmışlardı. Fakat hiç biri ağzını açama - mıştı. Jozef, İstanbul gümrüklerini ele geçirmişti. İstanbula giren şarap- lardan vergi alıyor ve yalnız bu pata on beş bin altın lira tutuyor- du. Bunun için hazineye ancak i- ki bin altın ödiyordu Defterdar bunu kabul etmek istemedi. Fakat ikinçi Selim: — Babam böyle istemişti. O. nun dileğini yapıyorum !.. Dedi. Akan sular durdu. Zozef artık vezirleri sürgüne yollatıyor, ciğeri beş para etmi - yen adamları en yüksek mevki - lere çıkarıyordu Saraydan bir şey uman her « kes, her şeyden evvel (ona baş e yer, bol bol rüşvet veriyor - İkinci Selim de, kurnaz yahu- zevk âlemlerinde, çıplak: cariyelerin ortasında, her an şarab ile sarhoş yaşıyordu. Jozef Nassiye uğramıyan her istek, kayaya çarpan bir taş par- çası gibi geriye atılıyordü. Bu ık içinde devlet elçileri de bol bol dalave- re çeviriyorlardı. - Venedik hükümeti Şahin reisi esir ettikten sonra İstanbula he - men bir elçi göndermişti. Yeni elçi ilk iş olarak Jofes Nassiye bol bol altın ve inciler vermişti. Bura karşılık ta padişaha şü sözlerin söylenmesini istemişti: — Venedik Balyozu gelmiş... Sultanımıza bu değerli hediyele « ri sunuyor. Beraberinde beş ta * ne sarı saçlı Avusturya dilberi de yar... Onları yarm getirecek.. — Venedikliye birden bire ne oldu? Yıllardan beri selâmlarmı bile — Sultanım, kabahat onlarda değil!.. İnebahtıda Şahin Reis diye bir korsan vardı; o eski bir haydud. — Haydud mu?.. Onu bana bir yiğit diye tanıtmışlardı. — Sizi aldatmışlar, Sultanım !. Bu adam o civardan hiç bir Ve - nedik gemisini geçirtmiyor, hep- sini ya batırıyor, yahud yakalı - yordu. — Evet, bunu biliyorum... Ho- şuma gidiyordu... 7 — Fakat Sultanım, bundan hep biz zarar görüyorduk. Vene- dik elçisi on iki yıldan beri İstan- bula sağlıkla gelebilmek ve size bu altınları ve kızları getirebil - mek için bekledi. Eğer Şahin Re- is yolu kapamamış olsa idi şim - diye kadar (kim bilir kaç defa böyle hediyeler almış olacaktı - raz!.. Venedikliler çok zengin - dirler. (Devamı var) | Pratik dayal Bilgisi ball ve tercüme haklı mahfuzdur Yazan: M. Gayur BAZI TAVSİYELER — Vist oyu - nunda olduğu gibi Bric oyununda da hafıza, meharet ve alışkanlık ister, Oynanmış olani iskambilleri vebahu - sus atuları akılda kulörlere hâkim o- Yan iskambilleri her Kulör - renkten kaç iskambil sarfedilmiş olduğunu bilmelidir. Bu hafıza kolay elde edi * Tir. Bundan başka rakiblerinin oyun tarzımı anlamak İçin meharet göster - melidir. Meharet ve alışkanlık oyu nun kıymeti ye muhtemel randrmânı anlaşılabilir. Briyoş BRİYOŞ — Bir nevi hamar tatlısr dır, Bunun için hamura konacak ma» ya evvelden hazırlanır: Bir kâseye yüz yirmi beş gram nişasta on gram taze bira mayası konur az lık su ile yumuşak bir hamur olacak sürette karıştırılır. Mayanm üzerine unlu bir bez ve üzerine de bir yün örtü kona - rak sıcak bir yerde hacminin iki mis - Bini bulunerya kadar bırakılır. Eğer bira mayası olmazsa iki misli olarak ekmek mayası konur, Briyoş'un hamu rünu hazırlamak için bir masa Üzeri ne 375 gram un serpilir. Ortası çukur Jaştırılarak çukura otuz beş gram ta ze tereyağı beş altı gram kadar tuz gekiz yumurta yarım bardak süt kay» mağı konur, Un yavaş yavaş ortaya doğru çekilerek hepsi karıştırılır, Bu hamur avucla sıkılarak iyice yuğrul- duktan sonra bir peçete unlanır, bir ekmek sepetine konur hamur peçete - ye konarak üstü örtülür ve on iki sa- at bırakılır. Hamurun bırakıldığı yer yazın serin kışm orta sıcak olmalıdır. Hamur dokunulduğu zaman yumu şak olmamalı fakat yapışmamalıdır. Sonra hamur küçük şekiller halinde elle hazırlanır, Ve bu halde de iki üç saat örtü altında bırakılır. Nihayet “vir saç YAvha baamarak Üzerine ba - gırlanmış hamur konur üzeri' suda çalkanmış bir yumurta sarısı ile ha- flfce sıvanır. Ve fırıma sürülür, Firm oldukca sıcak olmalıdır, Fırında otuz ilâ kırk beş dakika durduktan sonra çıkarılır bu suretle hazırlanmış Bri « yoş on ilâ on iki kişiye kâfi gelir, ÇUKULATALI BRİYOŞ — Küçük küçük hazırlanmış Briyoşlar bir kaba konur, Çukulata kreması hafifce 1sı * tılır. Mühasib mikdarda ısmınca Bri » yoşlarm kabuğu bir rende ile alınır. Sonra bunları bir tabağa yerleştirile rek tzerine hazırlanan krema dökü - lür. Biraz bırakıldıktan sonrâ her Briyoş çalkanmış yumurtaya batır lır.. Ve tavada erimiş yağa atılır, Gü. zel bir renk alıncıya kadar kavrulur. Yağı süzülür, Üzerine toz şeker dökü lür. Bu nevi Briyoş sıcak olarak sof- raya konmalıdır. Bakariye BAKAR (BOYNUZLU HAYVAN - Tar) — Bunların heyeti umümiyesi sr gır ismi altında da toplanabilir. Hiz mette kullanılacakları veya kesilece - ğine göre bakılma tarzlarında farklar vardır, AHIR — Ahırda evvelâ sıhhi şerai- te riayet edilmelidir. Her yetişmiş sı- gır için yemlik dahil olarak üç metre boy ve bir buçuk metre genişliğinde yer İster, Hayvanların arasında dolaşacak ©- lan için iki sıra hayvan arasında bir metre yirmi beş santimlik bir yol bu- Tunmalıdır. Ahırın yüksekliği üç bu - çuk metreyi bulmalıdır, ” Yemliğin vüs'ati: Üst kısmı 035 metre alt kısmı 0,30 metre genişliğin » de uzunluğu bir metre, irtifa bir met re on santim olmalıdır. Ahır kapılarının genişliği 1,40 met- re, yüksekliği iki ilâ iki buçuk metre pencereler 0,40 metre olmalıdır. Ahır kuru bir toprak üzerinde ve çayır yeri ile yalağa kabil olduğu ka” dar yakm olarak inşa edilmelidir. Ze- min metrede iki santimetre kadar me yilli olmalı, su geçmemeli yani kaldı- rım, çimento yahud tuğladan yapıl mış olmalıdır. Odun, yumuşak toprak gibi çürüyücü maddeler bulunmama» lider, (Devamı var) .— " Gene belirsiz bir sarsmtı ol - du. — Geldik, inelim. — Şimal kutpuna mi geldik? - — Evet, — Bayan müdür! Bizimle a - lay mı ediyorsun? — Öyle bir şey aklımdan geç- mez. —Bursa; eski dünyanm Nis, Riviyera bahçelerinden daha gü- zel. — Yalnız insanlar düzelme » miş. Tabiat te özünü değiştirib düzelmiş. Bakınız göke. Burada güneş pembe sanırsınız, Halbu » ki değildir. Bu toz pembesi ren - gini göke insanlar verir, Bu renk değişecektir. Şimdi pembe olu - şu mor menekşeler için. Pembe fon'üzerinde mor menekşe daha çok güzel görünür. Sonra krem- leşecek, çünkü hercai menekşeler krem fonda daha güzelleşir. Diplomatla komisyoncu bir - birini bulub birleşmişlerdi. Ye - ş'Ibucakta pek seyrek görünüyor- lardı. Bir zaman cenub kutpun * da, bir zaman doğuda göründük- leri işitiliyordu. Komisyoncu, o büyük sanayi fabrikaların, “müesseselerinin çevresinden ( ayrılmıyordu. Ve yeni dünyaya çok kızıyordu. Çünkü yeni dünyada (ne varsa parasızdı ve hiç kimse para de - nilen şeyi bilmiyordu. Bu üzin - ler, bu tezgâhlar ne diye bedava- ya çalışıyordu. Uzun zaman kal dığı sanatoryum onun eski ben - liğine yeni bir şey katamamıştı, değiştirmek şöyle dürsün.., Yeni dünyalılar da, onun dü- şüncelerini, sözlerini anlıyamı- yorlardı. Fakat o bıkmadan, yıl madan biteviye parayı, dövizi, kambiyoyu, borsayı, hisse senet- lerini anlatıb duruyordu. Zarar yok, diye düşünüyordu, anlama- sınlar, ben söyliyeyim de, Söy - liye söyliye elbet bir gün kafa - larınm içinde küçük bir iz yapar. Diplomat ta onun gibiydi, © da yeni dünyaya kızıyordü. Çün- kü yeni dünyada ne devlet vardı ne de mesele. Burada varlık ve yaşayış büyük insanlık feylezof- larmın düşündüklerinden çok daha ileride idi. Tabiat ile değiş- miş, güzelleşmiş ve iyileşmişti. Güneş her yerin isteğine göre bir renk alıyor. Sular istenilen yana akıtılıyor. Çağlıyanlar yu" karıdan aşağıya döküldükleri gi- bi, aşağıdan yukarıya da fışkırı- yor. Diplomasi, politika, yeşil masa, anlaşma, (protokol, hiç amma hiç bir şey yok! Böyle şey mi olur?! Buna dünya mı deni * lir?! İnsanlık bu mu?! Her mil - leti bir takım siyasi ve içtimal te- şekküller idare eder. Bunlar ol - mayınca.. Amma neye yarar ki, bunlar olmıyacaktı. Çünkü orta - da ayrılık gayrilık yoktu. Sınır diye yalnız çeşitleri, soyları baş- ka olan çiçek tarlalarmın arala - rınlaki çizgiler vardı. Hısım ak - rabalık, hısım akrabalıktan do » ğan ayrılıklar bile yoktu. Bütün insanlık birbirinin vakmı. Aşk denilen iç duygunun da yeni dünyaya göre bir an'amı, bir gö- rünüşü vardı. İnsanlık sevgisi ile gönül sev- gisi arasındaki hududi yaradılış kendiliğinden çizmişti. Sevgi bir erkeğin veya bir kadınım yüre - ğine damladı mı, kimin İçin 29 Telnelktinun 1898 WP, S. ” ra i OOO (Alma ve başka dile çevir” i j (Devir yasasınca koru vd” #l damlarsa onun da yüreğine : duygu damlıyor. Ayrılış *| doğuran duygular da târafa birden geliyor. E soluk alma, uyuma, su içm* Gü bir şey. * k Çocuk dünyanın mslr iş ve sevgisi, analık duyğusu yi “ok doğuranda değil, bütün if ayni kertede. Kin yok, kızgı yok, fit acı yok, göz yaşı yok, eski yanım kötülüklerinden hiç şey yok. Ya ihtiras? Yaşayf”” namosu olan ihtiras ta Var. Derin, geniş, sonsut tiras var;Bu güzel ve yeni i i | Diplomat gıcırdattığı d! nin arasından komisyoncu) rıldandı: — Bizi yeniden diriltmeğ* sebeb olduysa (Allah versin. o Belâ var mıki, A” | ZİEeİİLİEİLELEE İRİ, sırtma yükletelim. yi. — Evet, hiç bir şey yok dıran gibi yaşıyorlar. Bizin! yi yamızda bir zehirli gaz, bif tep mit çıkardık ki, ortalık alt Öki | Bir muştu. Halbuki burada akisi! üye yale gelmedik şeyler icad Üy miş. Eski dünyalılar gelseliyk vat görseler. Bakalım ne diyecf” iç — Melenit bombası bile #4 Y — Olsa da kim İİ y kime kullanacak? | vie — Tatsız bir dünya doğ! ayi — Amma onlar tat duy | N lar, dl —A — Duyğusuzluk! i Ni — Ne yapmalı? /! e — Bir şey düşünüyorum. di 2/ liniz sizinle ortak olalım. OE x, As 'olduktan sonra yap mali Paz düşünürüz. va — Bir kazanç olursa İL Hey kaç verirsiniz? le — Eski dünya ( olduğU m fa leri o degiştirtebi. 4 di niz yüzde yirmi, olamazsâ 7 dak ac ni Ni — Yüzde on az. o” Sap — Fakat düşününüz ki,“ £ ,, Ki da henüz bir iş yok. / Mini — Siz de düğününüz kir“ iğ bir eski dünya dip! diş Iş bulmaktan, iş çıkı İso kolay ne var? İde, — Bu abdal dünyaya öÜİ yi u, rayı ve paranın tadını > — Tabit, Önce ona 48 » ğız. yaf ağ — Ben eski dostlarım vaklarımla daima marmusls HAJİ “la pardım. Sizinle de uzlaşı” > umarım. S2 — Ben eski ömrüm j hi tince şeriklerime namusld randım. Hattâ umulan Uz eksik çıkarsa yüzde ea kendim indirirdim. lv, — Yalnız bir yana ço/ “tf miyet ve dikkat ister. İ8 "gafa mamızı Profesör Esoes il9 * 4 çip duymasm. Hattâ #9”. af Bilhasta Prençipin bir 4€7 i Sİ aya, mesi kendi yet “a dur. Çünkü eski dü F Arşidük Fransuva Ferdi . yüzde otuzuna ortaktını ". Mü N Tam İş i iy Prençip ortağımı öldürdü. “ Mp kiblerim kazandı. işitirs€ ” ilen da bizi öldürür. bl — Dirildikten ( s0 yi) vi yokmuş. ii