Kadircan ,Kaflı Lu BÜYÜK DENIZ ROMANI aş Venedik gemisi on dakika içinde He İl denize gömülmüştü Çolak Mehmed düşman gemi. | yan yattı. O zaman düşman ge- sine bakıyor: — Neden ateş etmiyorlar? Bi- zim manevrayı çaktılar mı aca - ba?.. Bu sözleri henüz bitirmişti ki, düşman gemis'nin bordasında on iki top birden patladı. £ Alevler parladı. Küme küme dumanlar, sonbahar rüzgârma karşı büyüye büyüye dağıldılar ve geminin tek- nesini yarıya kapadılar. Koca Hamza o anda dümeni sancağa, geminin provasını dos doğru Venedik gemisinin prova - sma dikmişti. Böylelikle hem avı- nın üstüne daha çabuk varacak, hem de düşman topları eğer um - duklarından daha yakın düşerse, hedefi küçültmüş olacaktı. Manevra eksiksiz bir surette yapıldı. Düşman gülleleri Türk gemisi” nin beş on adım ilerisinde mavi sulara gömüldü, su sütunları hava ya fırladı ve köpüklendi. Çolak Mehmedin sesi, toplarm hâlâ bitmiyen akislerine karıştı: — Hamza!... Dümen yarım is- kele... Dikkat... Topçular!. Gülle- ler su kesiminden yukarıya atıla- cak. Batırmak değil, avlamak is- tiyorun.- -- — — Yalın kılıcını havaya kaldırdı. Yeniden dümene doğru bağır- dı: — Ateş eder etmz provayı düş- man gemisine çevir!... İyi bak!... Sonra buraya, bnim yanıma !. Gö- reyim seni!... Sözüne aralık vermeden hava - da tuttuğu kılıcı birdenbire yere indirdi ve bütün kuvvetiyle hay - kırdı: Mirim elyain On beş top hdi düşmana yıldırımlar attı Beyaz barut du- manları, bir an parlryan alevle - rin etrafında kocaman (kümeler yaptı. Birkaç saniye için Vene - dik gemisinin yalnız direkleri, bir de kıç kasara ile provrsının yal - dızlı süsleri göründü. Venedik ge- misinin güvertesi karıştı. Bir di. rek yıkıldı. Bordasında delik açıldı. Ayni zamanda forsalarm el larındaki bütün leventler, palala: rmı sıyırarak, balta, topuz, ok, ne- leri varsa, tp birden alarak gü- verteye fırlamışlardı. © Koca Hamza hâlâ dümende duruyor, düşman gemisine rampa yapmak için manevra yapıyor, ay ni zamanda yanıbaşında duran çe lik kalkanla kılıcı kapmak, ileriye atılmak için sabırsızlık gösteriyor- du. Düşman gemisinin direk sahan- tıklarından ok atılıyordu. Leventlerden birkaçı güldüler, Çolak Mehmed mırıldandı: — Gene sinekler uçmağa başla» dı. Türk gmisi güzel bir dönüş yap- tr ve düşman gemisine dayandı. Koca Hamza kalabalığı yarmış, <oktan başa geçmişti. Güllelerden biri su kesiminden aşağıya vurmuş olmalı ki Venedik gemisi, Türk gemisi tarafma ve birkaç| misinin güvertesi Türk gemisinin güvertesinden aşağı düşmüştü. Çolak Mehmedin hem canı $ı - kılmış, hem de sevinmişti. Canı sıkılmıştı; çünkü avını ar- kasma takarak Navrine öylece dön mek ihtimali azalıyordu. Sevinmişti; çünkü düşman ge| misinin güvertesine (girmek için merdiven kurmak, uğraşmak lâ - zım gelmiyecekti. Nitekim leventler bir hamlede düşman gemisinin güvertesine at- ladılar. Geniş ağızlı Türk palaları, Türk balta ve topuzları, gür bir başak tarlasına giren orak gibi iş- liyorlardı. Şimdi bir kelle, omuzların üs- tünden yana fırlıyor, kanlı döşe- melerin üstünde dilini çıkararak göz kırpıyor ve sırıtıyordu. Şim- di başsız bir gövde rasgele sağa sola kılıç savuruyor ve yüz üstü| yere kapanarak sar'ası tutmuş gi- bi çırpınıyordu. Bir levendin baltası bir Vene- dik kafasını parça parça ediyor, bir şövalye, göğsüne giren kılıcm! keskin ağzını yakalıyarak kendi-| ni kurtarmağa çalışıyor, fakat el imümizasnmğe dk kopan iskelet gibi yere yıkılıyor - du. Haykıranlar, bağıranlar, inli - yenler birbirine karışıyor, bütün bunların üstünde kılıç, baltalar ve topuzların kalkanlara çarpmasın- dan çıkan korkunç sesler yükseli- yordu... Çolak Mehmed, Koca Hamza i- le omuz omuza döğüşüyor, çolak koluna taktığı küçük kalkanla bü- tün hücumları geri tepiyor ve yak- laşanı yere seriyordu: — Haydi aslanlar!... Vurun... Vur Hamza!. Hasan, arkana bak! Mustafa, Durmuşun yanma koş!.. Çabuk... Bak, üç gâvurun ortasın- da kalmış!... İleri!... Vur!, Vur!... Leventler, coşkun bir sel gibi ileriye saldırıyor, önüne çıkan her şeyi yıkıyordu Şövalyelerin bü - yük bir kısmı büyük direğin di - binde kılıçları yere atmışlar, el - lerini Kavaya kaldırarak yalvarı - yorlardı: — Teslim!... Teslim!,. Direklerin (o sahanlıklarındaki beş Venedikli hâlâ güverteye ok atıyorlar, ikide bir Türklerden bi- rini yere yıkıyorlardı. Türk okçuları bu tepeden inme! belâlara karşılık vermeğe çalışı - yorlar, fakat kalın ağaçlarm ar - dma sinen düşmanlar, kolay ko - lay avlanamıyorlardı. Çolak Mehmed ağır bir küfür savurdu: — Vay köpoğluları!... Şimdi de bunlarla mı uğraşacağız be?... Birdenbire yanıbaşında, direğe tırmanmak için atılan İeventlere bağırdı: — Çabuk şu direği kesiniz!... Haydi, baltalar işlesin!... Baltalar iki taraflı işlemeğe baş ladı. Bir iki saniye sonra direk ya- rı yarıya kesilmişti. Okçular da HABER — Akşam Postası iHammallar İBölükleri birleştiri - lerek azaltıldı 37 hamalbaşile 37 kâtib açıkta kaldı Hamal bölüklrinin birleştirilerek yeni bazı teşkilât yapıldığını evvelee yazmıştık. Belediyece yapılan bu teşkilât bi- tirilmiş, hamalbaşı ve kâtibler kadrosu da yeni baştan yapılmıştır. Bu teşki- lât münasebetiyle 37 hamalbaşı ve 37 kâtib de açığa çıkarılmıstır. Cemiyetin umumi kâtibi bir mu - harririmize şunları söylemiştir: — Hamallar bölükleri arasmda ya. pılan teşkilât tamamlanmıştır. o Bu teşkilâta sebeb de, beş altı dükkânm bulunduğu bir piyasa yerinde dört, beş kişi bir araya gelmişler, belarma bir de kâhya geçirince bir bölük kur- muşlardır. Bir piyasa yerinde müh. telif sokaklarda ayrı, ayrı hamal bö- lükleri bulunmasma karar verilmiştir. Bu suretle dört, beş hamalm günlük kazançlarından ayırarak hamalbaşı ve kâtiblere verdikleri paralar kendileri. ne kalmış olacaktır. Ayni zamanda tüccarm malı daha emniyetli bir su- «e taşınacktır. Yemiş ve civarmdaki her iskelede bulunan bölükler şöyle yerleştirildi. ler: Valdehan, Balıkpazar, Helvacı 80- kak bir iskele, Tütün gümrük, Sün. gercilerden bir kısım, Zahireciler bir iskele, Hasır iskelesi, Hasır mağazası, Çöplük bir iskeledir. Ardkapı ile Çardak birleştirilmiş. tir, Sabun bölüğü, um, srerk bölükle- ri, Yoğurthane sokak, Arka çarşı da bir iskele olmuştur. Unkapanı müse- TAKTI ete TÜTÜ Matenşi ate reste ve Ayakkabı birleştirilmiş, Ke- reste bölüğü namı verilmiştir. Pera- kende, Araba vapuru, Körfez hamal. ları da bir bölüğe verilmiştir. Su, Şa- rab iskeleleriyle Yağkapanı da bir- leştirilmiştir. şimdi can kaygusuna düşmüşlerdi, fakat işişten geçmişti. 5 On beş, yirmi levent hep bir - den direğe dayanmca büyük bir çatırdı duyuldu. Sahanlıktaki okçular birer ar - mud gibi denize yuvarlandılar... Şimdi gemiyi tamamiyle elleri - ne geçirmişlerdi. Fakat ne oluyordu?... Venedik gemisi hızla alçalıyor- du. Koca Hamza: — Batıyoruz reis!... Diye bağırdı. | Güvertede ellerini havaya kal - dıran şövalyeleri önlerine kattılar ve hemen düşman gemisini bırak- tılar. Fakat oradaki insanların hepsi bu kadar değildi ki... Şimdi ambarlardan dışarıya fır lıyan esirler, yolcular, zincirleri kırılan forsalar, çılgm gibi etrafa dağılıyorlar, Türk gemisine gir mek için can atıyorlardı. (Devamı var) T. 5. Nasıl ve ne maddelerle yapıl- dığını düşünelim. Bakır madenle- ri, demir ocakları, kireçli mmta- kaları, pamuk çiftliği, melenit di- namit sanayii, ağaç sanayii vesai- re ne olacak? Bunları yapan ye- tiştiren müesseseler, insanlar - ile doyup yaşıyacaklar? İnsaniyet amma düşününüz. Yüz milyon mu her gün ölsün, on milyon mu beş altı senede bir kere ölsün? Zırdeli sıçradı avazı çıktığı ka- dar haykırdı: — Bravo! Bravo! Horra! Hip- hip horra! Eviva! Vivlager! viv! viv! Eski dünya diplomatı bir köşe- ye büzülmüş, bunları dinliyor, bir noktayı gözden kaçırmıyor, ince ince gülümsiyordu. Aktörler son rollerini yaptılar: Aralarında kavga çıktı, konsey dağıldı ve yalandan bir gazete o- kundu: OUmumi harb hazırlığı var! Aktörler çıkarlarken zırdeli, al- kışladığı diplomatın yanına — sanki kimse görmiyormuş gibi — yaklaşarak fıskosa başladı: — Siz bir dahi diplomatsınız. — Siz kimsiniz? —— Harb levazımı yapan fabri- kalarım bazılarmın sahibi, bazıla- rmın komisyoncusu. Beni tanımaz mısmız ? Ben meşhur diplomat (..) nun ortağıyım! Fakat aramız açıl. dı. şabiliriz. — Yüzde yirmi alırım. — Pek pm Emin olunuz. Aziz ———— ii ki bana bileyüzd yüzde nd fazla kalmıyor. Çünkü dağıtacak yerle- rim çoktur. Size helâlmdan yüz- İe on veriyörum. Aktör rolünü iyi bellemişti: — Müesseselerinizi görmeden bir şey söyliyemem. Oradan öteki sahneye geçildi. Burası da bir tiyatro sahnesinde ki gibi fabrika taklidi idi. İşçiler gidib geliyorlar, tehtadan, mukav- vadan makineler işliyor. Zırdeli hepsini anlattı. Aktör: — Peki, dedi, yüzde onu kabul ederim. — Fakat çabuk harekete geç- meli, — Vereceğiniz avansa göre. — Beş milyon yeter mi? — Şimdilik yeter. ' Gene yalandan gazeteciler gel- diler. Yalandan gazeteler (o okun- du: Harb başlamış! Üçüncü sahne bir harb manza- rası idi. Yalandan tayyareler u- çuyor, toplar patlıyor, insanlar ö- lüyor... Delinin gözleri fırladı. Kaskatı kesildi. Ağzı sarı sarı köpürdü. Tatlı tatlı seyrederken birdenbire pat diye düşüb bayıldı. Hemen kaldırdılar, bir yatağa uzattılar. Profesör: — İlişmeyiniz, dedi. Ya tam a- kıllı ayılacak, yahud tam zırzır ka çık olarak kalkacak, Epeyce beklediler. Neden son- ra deli gözlerini aralık etti. Kıpır. dadı. Gerindi. Ayıldı ve vatağın- da doğrulab oturdu. (o Profesöre sordu: — Ben neredeyim? — Evinizin yatak odasında. Dört yanma baktı. — Hayır. Bu benim odam değil. Sonra birdenbire çırçıplak ol - duğunu görüb utandı. — Elbiselerim yok. Bununla beraber sizinle anla-| Tek: ,şıkarsanız on, on bir dakik ğ 2 Tkin Teincikânun 1938 Alma ve başka dile şel Devlet yasasınca koruludur) — Yeni dünyada elbise se yoktur. — Yeni dünyada mı? — Evet. Burası yeni dünya” Biraz düşündükten sonrsi — Demek ben yeniden dirildi” — Evet. w — Hatırlamağa başla mumi harbin sonunda şiddetli iğ uyuz hastalığına tutulub tüm. . Profesör sevinçle arkadaşls”. na göz kırparak, yavaşça gani dandı: il — Akıllandı gibi. A Deli ile konuşmağa başladi" — Siz eski dünyada ne it7* pardmız? Düşündükten sonra cevab « di: — Küçük bir komisyoncu İ — Silâh komisyoncusu “ — Hayır, hayır, hayır! Bir yem vardı, ipek mendil, kadı rabı falan yapardı. Ayrıca d# hafiye üzerine komisyonculuk X derdim. ) — Diplomat (...) tanır Birdenbire irkildi. Ea madı: — Ne münasebet? Onlar adamlardı. Ben “Beynelmilel İ saniyetçiler Cemiyeti,, nin küf bir propagandacısıydım. Profesör arkadaşlarına dön ; — Artık gidebiliriz. Yalnız? Ayrıldıktan sonra başını 4 ..M. ie a. — Bana öyle geliyor ki, dırdığıma iyi etmedim. — Neden profesör? * — Dikkat etmediniz mi 507! Daha akıllandığı kurnazca, dalâvereli başladı. Ne olur, ne olmaz, dünyada birdenbire tanınmak” temedi. — Bu, tam akıllandığmı sö mez mi? — İşte burası kötü ya. gi geçmişini saklamasaydı, insanlığa kavuştuğuna ii «İnam tım. Fakat ne olur,ne olmaz ye saklayınca... , — Neden kuşkulanıyorsunU, — Yeni dünyanın başına 4* çorab örmeğe kalkışmasında”” kuyorum. , — İnsan oluncıya kadar “ toryumda kalır. — Yirmi bin yıllık Kâni mu Yani? pi — Bedbin olmuyalım, Bu il ilerlemiş bir dünyada bir tek bir şey yapamaz, Bayan müdür hatırlattı: gi — Bu akşam şimal menekşe balosuna davetli şi muzu unutmayınız. Birazd3” * Ül £ j cak varabilirsiniz. Profesör Mazhar Osma ” | şaşırarak: ti — Şimal kutbunda balo ” ve — Evet. Yılda iki kere j — Menekşesi ne oluyor? — Şimal kutbunun pek güzel menekşe ye Yılda iki kere mahsul veri?“ — Ya buzlar? Buzlar! — Ben bir kere gittim muz kalmamış, enfes bir ye — Buzlar kalmamış ba! # — Bazı içkiler için | buz yapılıyor. j (Devam! “ e a rr di ie 4» 4.» 2 a7” s3 EGM GE “ a xs m