Yukarı Avrupanın en işlek ye- 2$ Pazarlarına dünyanın en i- ’_'_ Portakal çeşitlerini yetiştiren tüccar Eliziyer, Antakanın bir ta- "_f"" baştan aşağı kaplıyan bü- Yük portakal bahçelerinde dün- Y.'nm en güzel kadınlarını da ye- tiştirirdi. Z Tüccar Elizerin anadan doğma bir yahudi olduğunu söylerler. Fa- t hiç bir vakit Elizierin yüzün- de bu anlaşılamazdı. Tıpkı bir Arab iş adamında — olduğu gibi akarışık saçları, pis ve yağ- h sakalı, Elizierde her şeyi kapa- Mıştı. Bütün bunları karan'ık bir Maske gibi yüzünden aşağıya çe- kecek olsanız bile, halis bir yahu- di kanr taşıdığını gene meydana oyamazdınız. Eski Antakyanın Âsi nehr'ne dayanan en işlek çarşılarında E- Ezierin aslımı araştıracak — olan- lar, büyük bir — karanlıktan başka orada hiç bir şey bulamı- yacaklardır. Yirmi sene evvel, Antakyanın Bilân kapılarında tüccar Elizieri görenleri dinle- mek lâzım gelirse, ayaklarında yırtık bir pantalondan başka hiç bir şey yoktu. Topal bir eşekle seyahat ediyordu; parmakları a- ralarında biriken kirler bu yaban €ı serserinin yanına hiç kimseyi sokmıyacak kadar iğrençti. Fa- kat her şeyden ziyade Elizier öl- mek üzereydi: — “bir dilim ek- meğe bir eşek!., diye inildiyor- du. Antakyalılar, Elizierin topal eşeğine iki tane sart altın vermiş- diler. | Elizier bu karanlık günlere a- it yaşayışını, kendisinden öğren- mek istiyenlere: — “Ben, derdi, dünyaya geldi- ğim zaman ancak otuz yaşında bulunuyordum.,, Ve, otuz senelik koca bir hikâyeyi birdenbire bu- rada kesiverirdi. “Ne demek isterdi Elizier? Sadece Bilân kapılarında, An- takyalılara birdenbire gözüktü- #ü aç ve susuz dakikalarını an- latmak istediği muhakkaktı. Elizierin yaşayışma gelince bu doğrudur: Topal eşeğini — iki Sarı altına sattıktan sonra Antak- Ya içerisinde onu birdenbire kay- betmiştiler; Ve bir gün, topal bir eşek yerine, serseri Elizier arka- sında altın yüklü bir sürü kâr- vanla gözükmüştü: — Size iş getiriyorum diye ko- huşuyoru Eliz'er, yarmdan tezi Yok Antakyayı fabrikalarla dolu Söreceksiniz; Antakyanıza yol- T yaptıracağım; köprüler kura- Tacağım; mektepler açacağım; I'“'Gllhıneler inşa ettireceğim, Ş Elizier böyle konuşuyordu. Bü şehirlerin yüzüne kapalı kal- İğı serseri Elizier, arkasındaki n yüklü kârvanları unutmuş tözükmeğe mecburdu. liziyerin Bilân — kapılarında. Közükür gözükmez altınları- Oklarla Antakya içerisine akıt- Sİnato İle a Antakya küçük bir Wi le idare edilen bir şehircikti. ismi 'h!"' bir tarafında “Yirmiler,, tüne erilen senatonun emirleti Üüs- ve eriahilecek hiç bir şey yoktu; Kibi bişir Yunan “site, sinde olduğu büyük ::'l sehirli vatandaşlar, en Tar. Sadi * hürriyet içinde yaşıyordu - tiği ı'v':" Senatonun en dikkat et - Ta karsı "Sardan gelecek, yabancıla- İ!ınııııı:;,'ll ;:ı durmaktı. Finda bi Taber Antakye kapıla - n ' ZAManlar ae ve sasuz Sözü" höy ;;""ı Fliriver. bütün hu myanık- Bi İrdenbire Altlist — edivermieti: Y' l”” Darasızlık ieindeydi; Antak - alılar açtılar, Büyük portakal bah- Ni 8) tığı / İhtiyar çeleri sarı bir ekin tarlası gibi kav - ruktu. Halbuki, Eliziyerin sesinde, o- Juklarla dökülen altınların sesi var - dı. Eliziyeri, bir vatansız bile olsa içe- viye almıya mecburdular. ll üccar Eliziyerin büyük por - takal fabrikası dünyanm en güzel portakal —ambhalâjları ile en cins portakal ickilerini vermeğe baş- Tamış, Antakya altınlara gömülmüs - tü; gsehir yavas yavaş — diriliyordu. Birdenbire, Eliziyeri senato içinde gördüler. Simdive kadar vıllik tonlantı gün- Terinden bnska, tek bir vatandasm bi- Te adımını atmak cesaretini püstere- Medi#i genatava, vatandas olmivan Bliriver, kallrimr sallıya sallrva geli- yordu: Getüinde kanhur sırtini asan bir pelerin vardı: nyaklarımdaki san- dallarla daha 7ziyade bir. Romalıya benzivordu. Ne istiyecekti senata. dan.. Rütün haşlar, vatansız Eliziye- re dönmüetü: — Antakvalılar! dive hasladı. Eliyi ver; vatandas olmrvan bir. — yabaner- nn Antolcvnda yasımasını fetemivor- Tarmıs, Hakları var - Antakyalıların. Kendi memleketlerine girecek — yar banerlara karsı senato tarafından cı- karılmıs bir kanımun Eliziyer icin de tathiki Tüvrmdr; fakat gennto bunu yapmadı; kendi verdiği emirlere gene kendisi kargr reldi: ga halde, Antak- yalıInr arasında yahancı yasıyan be- nim İcin, bu en mü<küll dakikada, se- mafonun ne düşündüğünü öğrenmek isterim. Serseri Eliziver, karanlık yüzü a - rasından, âdeta bir perde aralıyor mi- bi. gözlerini kırpıstırarak bakıyordu: | — Hakkı var. Eliziyerin; sesleri sükseldi.. Eliziyere vatandaşlık hak- kınt wermeliyiz.. — Bunu istemivorum, diye atıldr Eliziyer: bu vükcek seref belki hie bir vakit benim hakkım değil, Sena - todan İstediğim sey, bütün bu dediko- duların halkın ağzından geriye alm- masıdır! Senato bunu yapamıyacak olursa, Fliziyer fabrikalarını yıkma- yı, ve altınlarını derhal geriye — çek- mesini bilecektir. Eliziyerin tehdidi bir blöftü. Sena- tonun, herseye rağmen, — vatandaşlık hakkı vereseğini biliyordu. Zaten, se- natonun safları arasında — dolaşacak olanlar, Eliziyerin fahrikasındaki bü- yük Ücaret tonlantı!arında, onlara bi rer birer ryast geleceklerdi; Eliziyer, altm oluklarını senatoya coktan — ac- mıştı. Yalnız, seratonun daha üstüne gıkabilmek icin, kerseyden evvel va - tandaslık hakkını koparmak — lâzmm geliyordu. Eliziyerin son sözleri, senatonun alaca aydınlığındaki duvarlarma ya- lm bir kıhıe gibi çarptı; ve Bliziyer, senatodan hic bir cevap — beklemiye- vek, büyük sükünetin ortasında, gel - , Mifi gibi birdenbire çıkıp gitti. | D aha ertesi günü, Eliziyerin se natoda bir kırbaçla gözük - tüğünü gsöylemeğe mecburum. Bü - | tün senato üyelerinin — kılıçla - rınt diş — kapıda — biraktıkları se - natoda, Eliziyer bir kırbaçla ne de - mek İstivordu?. Daha sonra, senato - da, Eliziyer bir üye bile değildi. Fa - kat, içeriye bir üye den daha salâhi - yetle giriyordu; söyliyecekleri vardı Eliziyerin: — Senato, bana vatandaşlık hak - kımı vermekle, benim icin ne kadar yerinde düsündülünü ispat etti; bunu unutmryacağım. Bununla — beraber ammam ki senato Üyeleri, Antakva için herseyin bittiğine inanmış olsun- lar, Sennto, bugün icin ne yapıyor?. Senato kanunlar çıkarıyor, senato e- mirler veriyor, senato bütceyi tanzim ediyor; fakat senata, bir sev tek bir şey yapmıyor: Senatonun dünva pi - yasasından haberi yok. Şu halde Se- nato. Antakvayı vasatan ve altın o- Tuklar akrtan fabrikaların üzerinde, Rlister'in yapacağı hareketlere karsı, nasıl hir kontröl hakkr ilân edilehi- Hir?, Bu vaziyet karesinda Senato- mun yanacağı yalnIZ bir sev vardır: Bütün Antakya Geerinde Elizier'e bir fmtivax hakkı vermek.. 'Tü ki, Sennto, gelecek günlere karşı, büyük bir. em- aplanın kızı Kenan Hâİâsi | niyet altında yaşayabilsin!.. Elizier henüz otürmamıştı. Sena- tonun en ihtiyar vını Tanjo, hiç bir vakit yerinden kımıldamaya bile lu- zum görmiyerek: — Elizler, dedi, aşağı yukarı belki iyi söylüyor. Fakat, nasıl bir imtiyaz hakkı taleb ediyor Elizier? Elizier Tanjonun ağzından bu da- kikaları bekliyordu: —$unü demek istiyorum ki, diye atıldı; Antakyada Elizler'in altın sermayesiyle islemeğe başlıyan bütün portakal ve içki fabrikalarını işletme hakkını doğrudan doğruya Eliziyere vereceksiniz. Halbuki, fabrikaları işletme hakkı Senatoya aitti: — Senatodan bunu İstemeğe mec- burum diye aldı yürüdü* Elisier; Senatonun fahrikalar üzerinde eli ol- dnkea, bütün islerin hie bir vakit iyi gitmiveceğini bilmelisiniz! Ihtivar Tanjo: — Pek âlâ, dedi; Elizler, hazineye yüzde kne brrakmatı taahhüt edivor! — Eliziyer mektebler yapmayı ta- ahhild ediyor. —Bu Senatonun vazifesidir. —Vazifesidir fakat yapmamretır. — Elizier'i böyle konusmaktan me- nederim; vatandaşlar Senatoyu an - cak Senato dısında ve yıllık toplar: malarda tenkit edebilirler. —Şu halde, dedi Elirler, sermavemi Antakyadan derhal meğe heni mecbur ediyorsunuz. Bu «örz Elizier'in, her vakit icin Se- natoyn fır'ntacağı son sözdü. Ve her- kes, daha dün olduğu gibi, Elizier'in | Senatoyu derhal birakıp — gitmesini | beklüyordu, Elizier bu sefer krmıldamadı: —Bu imtiyazı istiygrum Senatodan diye haykırdı; Senatö, bu hakkı bana vermeğe mecburdur. Beş dakikalık dinlenme zili çalmış” tı; siyah mantolu Senato âraları kü- Cük toplantılarla ötede beride konu- guyorlar, Elizier'in adamları, taş deh lizde fısıltılarla gidip geliyorlardı. Beş dakika sonra, Senato yeniden toplandığı zaman, bir silâh gibi ara yerde patlıyan Elizler, en büyük bir sükünetle koltuğuna çekilmişti. Basşkanın titrek sesi isitildi: —Elizder'in talep ettiği imtiyaz hak kı icin, Senato üyelerinin ne düşün- düklerini öğrenmek isterim? İhtiyar Tanjo bir kaplan gibi atıl- mışti. — Öyle zannederim ki, dedi; bu me seleyi yeniden münaaksaya koymak- Ta, Senato, kendi kendini feshetmeğe karar vermistir. Cünkü, Blizier'e böy> Te bir hak vermek Senatoyu kapat- makla müsavidir. Fakat, daha ayni dakikada, rürül- tüler ihtiyar Tantoyu birdenbire sus- turuyordu: — Elizler'in hakkı var. Yapılan her gey Antakyanın menfaati icin yapılıyor. Elizlerin fikirlerini ka- bul etmiyecek bir Senato üyesi, ancak bir vatansız olabilir . | Ertesi gün, Senatonun Türk üyesi Tanfovu, Senatonun kapısında vurul- mus . brMduklarını söyliyeceğim, biltün çek- E lizier'in büyük porta - kal fabrikasını, Âsi nehri nin eteklerinde brrakan şato du- varları sabahın ilk aydınlığını al- mak üzereydi. Elizier, gerine ge- rine balkon kapısma doğru yürü- dü. Yeşil damların üzerinde hiç bir hareket gözükmüyor Torosla- ra açılan yol üzerinde, Antakya (yııu_m yavaş uyanmağa başlıyor- Birdenbire duvarların en al- çaldığı bir set üzerinden asağıya bir kadımım atladığını gördü. Ehlizier Tanjonun katli vünün - den sonra basa geçmisti, Sinato - nün kapısma uğrayacak - olanlar “kiralık,, levhasından başka ora- DA da hiç bir şey göremiyecektiler. Artık Elizier, her vatandaşa fab- rikada bir Mısırlı gibi aç ve ita- atle çalışması için kanunlar çıka- rıyor; kadınların kırpaç - altında fabrikaya götürülmesi için emir- ler veriyordu. Bütün bunlara kar- $t Antakyalılar, toprak altında a- kan bir nehirde olduğu kadar ha reketsizdiler; tıs yoktu. Elizier, balkonun taş parmak- İlığından aşağıya doğru eğildi; kadın ağaçlar arasında bir ıslık gibi kaybolmuştu. Fakat, daha ayni dakikada, yatak odasından büyük sofaya açılan kapının ö- nünde ayak sesleri birbirini kova ladı; genç bir kadım, uşakların arasından fırlıyarak Elizier'in o- dasına giriyordu: — Elizier, dedi, Elizierden iş istemeğe geliyorum; halbuki, üç gündür kapıdan içeriye adım bi- le attırmıyorlar. — Bakıyorum ki Elizier'in kır- paçlarını henüz daha tecrübe et- memişe benziyorsun? Elizier'in fabrikası orada her çalışmak is - tiyene açıktır. Kadın bir pars gibi konuşu- yordu: — Evet, fakat aç olarak hiç bir zaman!. Eliziyer — Dışarı çıkarken, de di; fabrikanın anbarıma götürü- nüz. Huysuzluk edecek olursa el- lerini halatlarla bağlaymız; ka- zığa çakınız; kırpaç atınız. Kadın: — Canavar, diye hay- kırdı; katil canavar; bana Yalın ay derler; genç yalınay; ihtiyar 'Tanjonun kızı Yalınay. Ne oldu- ğunu unutuyorsun köpek! Yirmi sene evvel topal eşekle Antakya- ya geldiğini unutuyor musun? Ca navar adam; bana iş ver!. İki uşak, ihtiyar Tanjonun kı- zını taş merdivenlerde sürükliye- rek indirdiler. Sesler yavaş yavaş kısıldı. ae aRRü nnni gel e ll eee Üü ŞNR Göşemeille Tarihi Hikâye LN goyayyıFEPARyyayr AA T Fabrikanın taş ambarı, hı.h;r nin — nihayet taraflarında, sık a- #açlar arasında kaybolmuş bir sürgün eviydi. Eliziyere her hangi bir sebeble karşı gelen siyasiler büyük işkencelerle buraya gönderilir; demir parmaklıklar arasında günlerce mahbus - bırakılırdı.. Bununla beraber, Tanjonun katli günün Cenberi Eliziyerin buraya uğramadığını tiraf ederim. Daha sonra, Eliziyerin siyasi hasımları, Tanjonun katlinden sonra başlarını kaldıracak bir vaziyette de değillerdi. Eliziyor, sürgün evine doğru şa- tosunun kapısını açlığı zaman, karan- hk, hiç bir gözün nüfuz edemiyeceği kadar orada birikmişti. Bu şiddetli ka- ranlık içinde, kulaklarını yavaş yavaş gezdirdi. Hiç bir inilti, bir ses, en küs- — çük bir fısıltı işitilmiyordu. Fenerini yaktı. Demir kapmın a- mnahtarını çevirdi. Islak yerlerde küflü rutubet kokuları geliyor, EVeliziyer şa- tosunun korkunç mazgualları kımıldar gibi görünüyordu. Fenerini, taş bina- | da rutubetin yavaş yavaş sızdığı tarafa çevirdi. Ağzı tıkanmış Yalm ay, bir mumya gibi sım sıkı orada yatıvordu. Elizier! Yazık!.. dedi kendi kendine, o- nu içeriye alabilirdim! Elizier bekârdı. Ertesi günü Yalın ayı Elizierin karşısına çıkardıkları vakit birdenbire değişmiş buldular. Kadının her şeyi gö- ze almış hırçın tabitinde bu tehlikeli ol- makla beraber bir hakikatti, Ellerinde çivi yaraları gözüküyor, ayaklarının çıp laklığında toprak'a açılmış nasırların iz- leri duruyordu. Eeliziyer — Babanı hatırlıyorum, diye konuştu. Hiç bir adamın bana yâ pamıyacağı fenalığı yapmak — islemişti. Fakat Antakyada tek bir kadını s0- kakta bırakılmasını — istemem; — ihtiyar Tanjonun kızını fabrikama — alıyorum; Ona istediği gündeliği de vereceğim. Sadece, Tanjonun kızından — istediğim şey fabrikanın nizamlarına itaatten baş> ka hiç bir şey değildir. n Tıpkı Yalın ayım yüzünde olduğu gibi, Eliziyerin tabiatindeki bu değişik- Kği de hiç bir vakit anlıyamadıklarını söylemeğe mecburum. Tanjoyu sina - (Devarar 8 incide) | Çî | î : ! ' î