BÜYÜK DENİZ ROMANI ŞahinY avruüsü I Yaran: Kadircan KAFLI No 47 l Şahın reisin kızı Ayşe esir diye Ali Reis biran evvel bir düşman gemisine rastlamak ist'yordu. Bu suretle hem İleventlerin yüzünü güldürecek hem de geminin ma- nevra ve harp kabiliyet'ni dene- miş olacaktı. Zaten evvelâ bir kaç av yakalamadan, bir kaç yağma yapmadan doğruca Venediğe git- mek işine gelmiyordu. Bir iki za- fer kazandıktan sonra asıl mak- sada doğru yol alırlarsa, korsan- lar daha hevesli ve coşkun - olur- lardı. Kara Yusufla küçük Hüseyin de bu fikirdeydiler. Ali Reiş, gençl'ğine rağmen o zamanki korsan ruhunu iyi kav- ramış ve anlamıştı. , &« « GÜZEL STELLA?... İbni Abbas esircinin yanından Ayşeyi alarak sokağa fırladığı zaman sevincinden ağzı kulakla- rıma varıyordu. Kendi — kendine şöyle düşünüyordu: — Hah hah hah hah ha!... Ap- tal herif!... Paranm nereden ge- leceğini bilemiyor. Şimdi şu yav- ruyu bizim Angelika'ya götürü- rüm, Orada beş altı sene kalır, beslenir... Kendi dilini unutur ve İtalyanca öğrenir... Biraz da köy mektebinde okudu mu?... Artık götür İstanbula, yahut Marsilya- ya, İtalyan — azılzadelerinden Kont Ântonyo Kagliyari hazret- lerinin kızıdır, diye bol para ile sat!... Bizim Mısırdaki uydurma | kız kardeş, altı erkek çocuğunun | yüzüne baka baka içini çeksin!... Hah, hah hah hah ha!... Köşeyi döndüğü zaman hemen bir arabaya atladı. Angelika'nın adresini verdi. Angelika 50 yaşlarında usta bir kadındı. Kendisi gibi bir de | kocası vardı. Munda köyündeki geniş topraklarına büyücek bir ev | yaptırmışlar, orada böyle esircile rin getirdikleri çocukları para ile büyütüyorlardı. Karı koca fena insanlar değil- lerdi. Çocuklara da ellerinden geldiği kadar iyi bakıyorlardı. Hattâ köyün mektebine de ve- riyor, yahut köy papazını hafta- “da bir kaç gün evine getirterek okuma yazma öğretiyordu. İbni Abbas onun en yağlı müş terilerindendi. Bu sefer de araba ile ve yanında bir çocukla geldi- ğini görünce karşıdan selâmladı. — Bonjorna Sinyor!... — Bonjorna Madam!... — Oooo.... Bu seferki yavru |Be kadar da güzel... Aman ne a- hmlı gözleri var bunun... Ben bi- le tutuldum ayol... Hele büyüyün- ce kim bilir ne olacak!... — Gzeldir... Benim - getirdi- ğim kızların hangisi çirkin?... — Allah için söylemeli; güzel- leri seçmekte sahiden ustasınız!.. Umarım ki benim yanımda uzun zaman bırakacaksmız!... — Evet, şöyle, işe yarayacağı zamana kadar... Ayşe hâlâ ağlıyordu. Gözleri- nin etrafı kıpkırmızı olmuştu. Yorgunluktan başı omuzuna dü- şüyordu. ÂAngelika'nın okşayışla- rını görünce biraz avunur gibi oldu. Ne kadar olsa kadın elle- rinin yumuşaklık ve — sıcaklığına çoktanberi hasretti. Hele Angeli- | sabah gözlerini açtığı zaman ken satılmıştı lıı onu kııeıklıyıp öptüğü zaman hıçkırıkları kes'ldi. İbni Abbas sert ve dargım ba- kışlar atarak kadıncağıza sokulu yordu. Ayşeyi, sofada, gene — güler yüzlü bir hizmetçi ile yalnız bı- raktılar ve Angelika ile İbni Ab- bas bir odaya kapandılar. Orada herhalde pazarlık yap- mış olacaklardı. İbni Tbbas biraz sonra evden ayrılırken: — Ona güzel bir isim koyaca- ğız... Şöyle, herkesin kulağına hoş gelen, sevimli bir isim... Me- selâ... Meselâ!... Diyor, bir türlü bir isim bula- mıyordu. Angelika bir kaç saniye düşün- dükten sonra: — Ben ona Stella diyeceğim!.. Nasıl, güzel değil mi? Yıldız de- mektir bu... — Ooo... Yıldız... Stella!. Çok güzel... İsim bulmakta sahiden ustasınız Madam... Stella, bu kadımnın yanında tam beş sene kaldı. Bu uzun seneler içinde eski adını ve Türk dilini büsbütün v- nutmuştu. Köyde, Madam Ange- Hika ya su taşımak, ev işi görmek- le vakit geçirmişti. Bunlardan başka haftada iki defa gelen köy papazından İtalyanca okuma yazma ile beraber hesap öğren- mişti. Madamın odasında duvar- da asılı duran gençlik yadigârı --. EİrTçEç UT ARŞURELERDEP T SAÇ TUT ŞAREET CP N ÇA RERR TANTARN T AA ğ Pratik Hayat Bilgisi YARRENN Gayez' HABBR lhııı l’ıı!.ıı - 4 ıııı ve tercüme Barometre BAROMETRE — Hava tazyikini ölçmeğe yarayan ülettir. Hava tazyi- ki bulunulan irtifaa göre değişir. Ev- lerde barometreyi havayı tahmin için veya İrtifar tayin için kullanırlar. Bu âlet on yedinci asırdan İtalyan Tor- ricelli tarafından icat edilmiştir. Cıvalı barometre — Mağazalarda bu nevi barometreler satarlar. Cıva - nın bulunduğu borunun alt kısmı bü- Külerek yapılmış — barometrelerdir. Boru üzerinde dereceler yazılı — bir çerçeve önündedir. Cıvanın üst sathı kaç rakamını gösteriyorsa — tazyik ol miktardadır denir. Kadranlı barometreler — Ctvalı barometrelerle yapılan bu âletlerde ervanın Üzerinde bir demir yuvarlak konmustur. Bu yuvarlağın hareketi küçük bir makaraya tesir gösterir ve kadran önündeki iğneyi kımıldatır. Madeni barometre — Tuşıması da- ha kolay bir âlettir. Bunun esası için- deki hava alımmış alan madeni bir ku- tudur, Bu nevi barometrelere bazı â - Tetler ilâve olunarak tazyikini yazan barometreler haline konulurlar. Havanm tahmini — Umumiyetle 76 santimetre mikâbr tazyik iyi hava farzedilir. Barometre düşerse yağ- mur olacağına işarettir. Yükselirse hava güzeldir. Manmafih bu tahmin- ler tam değildir. Tam tahmin icin barometre ile bir de higrometre kul - lanmak lâzımdır. Bulimi BULİMİ — Rahatsızlıkla beraber gelen açlık hissidir. — Nevropatlarda ve irsi dezonelerde görülür. Bu has- talığa uğrayanlarla hazım filli biter bitmez rahatsızlık başlar. Hasta gıda araştırır. Bazan İştiha normaldir. Ra hatsızlık bir gıdayı görmekle gecive- rir, Bir çok steriklerde bu hal- görü- kitara ile oynıyarak da bir şeyler becermişti. Hattâ bir kaç İtalyan şarkısını güzel çalıyor ve söylü- yordu. İbni Abbas'ın yüzü biran gö- zünün önünden gitmiyor, onu görmek istemiyordu. Fakat — bir disini büyük bir vapurda Vene- dikten cenuba doğru götürülür- ken buldu. İbni Abbas onun tatlılıkla gel- miyeceğini bildiği için Angelika- nın evine gizlice gelmiş, madam- la anlaşarak uykuda olduğu bir sırada Stellaya bir ilâç koklat- mış, sonra da onun göğsünü yok- ladıktan sonra: — Artık zamanı gelmiş!... türmeliyim!... Demişti. Koklattığı ilâç kızım iki gün uyanmaması kâfi gelmişti Bu za- Gö- manda da bir sandık içinde, Ve- nedik'e, oradan gemiye taşınmış- tı. Stella gözlerini açtığı zaman Venedik pek geride, dumanlar arkasımda kayboluyordu. Genç kız gözlerini uğuşturu- yor, bunun rüya olmadığına bir türlü inanmak istemiyordu. Ma- dam AÂngelika'nın yanında zorlu ev işleri bazan dayak da olduğu | —— halde oradan ayrılma kistememiş ti. Babasını, annesini, kardeşini hayal meyal hatırlryordu. Fakat şimdi onları görse tanıyamıya- caktı. Türkçe de bilmiyordu, bil- miyordu, bildiği bir şey varsa ©o da kendisinin İtalyada doğmadı- ğı ve bir İtalyan kızı olmadığıy- | cıfati sokak numara 7. | mak istiyenlerin Galatada dı, lür. Hastalığı geçirmek için sebebini tedavi etmek icap eder. Bromür BROMÜR — Esası brom olan — ve asabi cümleyi teskin için - kullanılan Mâçlardır. Başlıcası bromur dö potas yomdur. Bromlir dö potasyom nevroz ve psikoz haâstalıklarında uykusuzlu - ğa, heyecana umum ihtilâca, — kalp çarpıntısna karışı kullanılır. Fazla al | kölizmde deva olarak istimal edilir. ] Fazla kahve, çay, siğara — istimalinin verdiği zararlara karşı devadır. Çocuk hastalıklarında, küçük sar'a da, asab kalp carpıntılarında bromü- re müracaat edilir. Sar'anın yezâne devası bromür dö potasyomdur, Eğer hasta tuz yemiye- eek olursa az miktarda bromur veril- mesi kâfidir. Fazla tuz bromurun te- sirini yok eder, İstimal tarzı: Sar'ada: Günde altı NNâA on gram, diğer ahvalde bir İlâ a tı gram; güllüç, şurup, mahlül halin- de kullanılabilir. Her HHâç aldıktan sonra mideyi bozmamak için su içme- li ve az az kullanmalıdır. İlâç çabuk temessül eder kalp ve böbrek hastası olanlarla srska cocuklara ve ihtiyar- lara verilmemelidir. - Bromlir dö sodyom: Ayni gsuretle kullanılır. Daha az zehirli ve daha az | faaldir. Kalp, böbrek hastalığı olan - Tara sıskalara bromür dö sodyom ve- rilmek mümkündür. —Bromlir dö rstonsyom da bromür dö sodyom gibi kullanılır. (Devamı var) 750 liraya — satılık hane Elyevm on lira kira getirir kârgir bütün evsafı havi ve yazihane yapılmağa — elverişli- dir. Galatada Fermeneciler Ha- Konuş - Şir - keti Hayriye üstünde köşede | (Devamı var) | harber Avni beye müracaatları. (3613) incikânun 1938 000 TT 5. Yazan:ı Aka Gündüz — Neye ateş kestin? — Şu çoluk çocuklarla başıbo- zuklar geçsin diye. — Hemen ateşe başla! Ateşe başladım. Yağı yününü tarıyordum. Kıçıma bir tekme ye- dim: — Oraya değil! Yoldan geçen kafileye ateş et! Birdenb're ürperdim! Ben... Koltük değneklerile yü- rüyen ihtiyar başıbozuklara... Suçsuz ve çıplak çocuklara... De - lirmişe dönmüş kızlara, kadınlara ateş edeceğim! Makinel'me omuz verdim No. 62 çenlere değil, bize ateş edenlere... Belimin ortasına bir tekme ye - dim: — Yoldan geçenlere ateş! Ateşimi kesmiyerek söyledim: — Onlara ateş etmem! — Seni öldürürüm! — Yapabilirsiniz! Bir şakırtı oldu, işte buraya geldim. Eğer sağ kalırsam, o da sağ kalrrsa ben. Yaralı bir inilti çıkararak öl - dü, Karnından bir kurşun yiyen genç bir kadın.. Yarası hiç ağır değildi. Ama doktorlar telâş edi- yorlardı. Çünkü kurşun karnımda- ki sekiz aylık doğmamış çocuğu öldürmüştü. Ameliyatla — çocuğu aldılar ve anasını mezarlığa gön- derdiler. Profesör Esoesin ağzını bıçak- lar açmıyordu. Yaptığır dirim — $i- ringalarınm hiç biri para etmi- yordu, Daha doğrusu - yordu. Yarası iyileşenler de ölen- ler de vardı, Acaba şırıngadan mr iyileşiyorlar? Yoksa şiringadan mı ölüyorlar? Bir türlü kestiremi- yordu. Ölülerin üzerlerinde araş- | tırma yapmak ta zordu. Başlarını kaşıyacak vakitleri yoktu ki... Bir gün erkenden enstitünün büyük kapısı acıldı ve bir çok dok torlar oraya doğru seğirttiler. Pro fesör ne olduğunu anlamak - için Omezgayı gönderdi. Bir dakika sonra Ömega sapsarı, gözleri fır- lamış, dili yarı tutulmuş geldi. —Ne var Omega., — Şey.. Ha.. Hu.. Bir hastabakıcı hemen tokatla- dı ve b'raz su serpip içirdi. Ome- ga kendine gelince kollarımı ha- vaya kaldırarak kekeledi: —İki.. Doktor.. O..morfo! —Ne oldu?! Omorfo mu gel- di?! —Bir doktorun gözleri yok! Bir doktorun bacakları kopmuş! Omorfo... Omorfo 'Je iki doktoru koğuşa getirip yatırdılar. Doktorun biri ellisini - geçmiş aksaçlı bir adamdı. Öbür doktor henüz genç denilecek bir yaşta i- di. Omorfonun gövdesi delik de - şikti. K'mseyi tanımıyordu. Bir alev makineli mitralyöz tangı hücum etmiş, hastaevi işa - retini görmüş ama aldırmamış.. Ve üçü de buraya getirilmiş. Yeni ve | ateşe başladım. Ama yoldan ge - | Alma ve başka dile çevirme| Devlet yasasınca koruludur Kalanları, bulundukları yerd€ bir çukur kazıp gömmüşler. Profesör Esocs üçü ile kendi uğraşmağa başladı. Üçüne de tarti dozlu dirim şırmgası yaptı. gözü sönen genç doktor sordu;: — Bir gün gene görebilecel miyim? Bütün — doktorlar acı at derin der'n sustular. Genç doktof anladı ve sönmüş gözlerinin yaşi” nı içine akıttı. İki bacağı kopmuş aksaçlı dok tor inilt'ye benziyen bir seşle: — Beni bırakmız! dedi. Bet kolay ölebilirim. Siz iki genç ar” kadaşrmı kurtarmağa çalışmız. Güzel Zeus baygındı. Güzel Zeus'u ayıltamadılar. Güzel Zeus'u dördüncü — günü bir ölü arabasma yüklediler. Şo * förün yanma profesör Esces — vt arkasma Omega oturdu Ve aile zar bekçisi savaşa gittiği zarlığa bakan yoktu. Soför, Ome” ga ve profesör, Omoarfoyu ,mezâr ra indirdiler. Esoes: — Şoför, dedi. Artık işin bittl: Sen git, biz sonra taksi ile geliri?: Şoför gitti. Profesör yalnız ka* İmca Omegaya söyledi: — Yukarıya çıkmca demir ka* pağı kapıyacaksın. Mezarcı kulü' besinden kazma kürek alıp üst döşemeyi doldurabildiğin kadar toprakla dolduracaksm, — Sonra? Enstitüye gidecek” sin. Beni soranlara yolda —a dı, bit isi çıkmış, sonra geleceği söyledi. Diyeceksin! — Nereye gid'yorsunuz?. — Hiç bir yere! AAA CO — Bıırıdı kalacağım. Omega olduğu yerde ııçrıdb Profesör: ; — Bunun böyle olması gerek * tir. İnsanlığı kurtarmağa uğıaş ” tım. Olmadı. Kernidim eli kanlı o4 dum. Yaşadımsa yaşadım, Şimdi son denemeyi kendimde yapacı” ğim, Omega ürktü, Gözleri doldu- Titremeğe başladı. Ne yapsın ki iş işten geçmişti. Profesör Esoef mermere uzanmış ve bir küçük $'seyi koklar koklamaz derin bif uykuya dalmıştı. Omega iki ölüye ve Omikronut kursun sandığına baktı, baktı; vt bir kahkaha savurdu. Kulübeye koştu. Hem kahkaha ile gülüyof hem mezarm üst katma toprak dolduruyordu. Akşama doğru işi bitti, Sokaklarda zıplıya zıplıya gi * diyordu. Enstitüye gelince herkeş şaşır” dı. Ömega haykırıyordu. — İnsanlığı ölümden, lurpti. kurtarmak için ilâç buldum. Bar kmız işte! Kendimi şimdi boğa” cağım, sonra dir'leceğim! ) Kendisini boğmağa çalışırket tuttular, gömleklediler ve bir de“ liler evin'n izbesine kapadılar... BİRİNCİ KITABIN SONU İ Bundan sonra ikinci kitaba baf' kyacağız, (Devamı var) çıktı Dün ve yarın tercüme külliyat:nın 19 uncu sayısı ilim ve Felsefe Moritz Sehlick — Hilmi Ziya Fiytar 30 kuruş, dağıtma yeri “VAKIT,, malbaasi Ankara vaddesi « İstanbul-Telefon 24370