lerinde bulundukları toprağın jeo- lojik yaşını gösterdikleri gibi, Det- roit'in yaşı da, yetiştirdiği, yıplı-: ğı şeylerle belli olur. | Her köşe başında görülen ben-! zip dağıtma âletleri, mağazaları, saray gibi büyük sinemaları, ho - parlörleri ve para atılımca işliyen otomatik makineleriyle Detroit, bir yirminci yüzyıl, bir demokra-| tik lüks devri şehridir. Mançester, Pitsburg ve Rur na- sıl on dokuzuncu yüzyılım endüs- triyalizmini tam manasiyle temsil ediyorlarsa, Detroit de zamanımı- zın (sınal inkişaf) safhasını tem- sil etmektedir. Detroiti doğuran medeniyet ne bir memleketin, ne bir dtıv'rîn medeniyeti olmadığı i- gin bilbassa tipik bir Amerikan ınedmb.a olarak kalmaktadır. Detroitş Dodern medeniyetin doğduğu yeri — ” | Retgoit, bu medeniyetin doğdu- ğu yerdir, denilebilir. Bu şehir,' bir yabancı için Nevyorktan daha| çakici, Vaşingtondan, hattâ Holli- vutfan daha nüfuzludur. - Paris, mevsimin modalarını, Detroit ise yaşayışın _biçîmini yaratır. Maki- nenin nüfuzu altında olan adamın âdetlertği daha çabuk, daha cüret-| kârane değiştirdiği için — Detroit, Moskovadan daha ihtilâlci bir şe- hirdir. Şehrin kendisi, yirminci yüzyı- hn bir garibesi, seri halinde inşaa- tın, teferrüatına ve otomobil kadar çok itina edilmemesine ve umumi bir plândan mahrum olmasına rağ men otomobil kadar çabuk Imrı.ı—wı lan bir eserdir. Otomobil sanayiinin hepsinin değilse bile yüzde sekseninin Mi - şiganın bu köşesinde yerleşmesi için ne iklim, ne tabii kaynaklar bakımıdan, hiç bir sebeb yoktu. Bununla beraber, atomabil sana - yil burada toplandı. Bundan da, tamamen çelikten ve betondan ya- pılmış, anarşik ve dinamik inkişa- fın bir neticesi, modern sanayi ha- reketinin Şikago panayırından da- ha öğretici bir sergi olan, ıürültülü% patırdılı Detroit şehri doğdu. Çün-| kü Şikago sergisi, Detroitzm'in muhteşem bir hulâsasından başka bir şey değildir. İşlerin düzgün gittiği günler: İlmin bütün harikaları, fennin bütün mucizeleri, bir müzede ol - duğu gibi değil, gündelik hayata karışmış olarak Detroit'de toplan- mıştır. Şehir, (sınat nüve) nin et- *.fında kurulmağa başlanmıştır. İşlerin iyi gittiği zamanlarda, şeh rin ortasından akan geniş nehir - den her 17 dakikada bir — vapur!| geçiyor, her yıl Ford fabrikaların- dan 2 milyon otomobil çıkıyordu. Detroit, sınai payitaht tipinin, mübalâğaya kadar varan bir ör - neğidir. Los Ancelas'den başka hiç bir yerde, bir şehrin ahalisinin Detroit'deki gibi arttığı görülme - ' miştir. Hiç bir yerde, oradakine benzer bir istihsal kudreti yaratıl-| mamıştır. Hiç bir yerde, oradaki- ne benzer bir istihsal kudreti yara- tılmamıştır. Detroit'de — 450 bin işçi her yıl işçi başma 1400 dolır; değerinde —eşya — yapıyor. Her Detroitli ise yılda vasati olarak 500 dolar değerinde eşya harcıyor. | yidir. Detroit'in yaptığı bütün şeylerin ve 225.000 kişi, dışarı ile alış ve- riş yaparak geçiniyor. Kriz günleri: Şimdiki ökonomik krizin, Det. roit gibi çok çabuk büyümüş bir şehir üzerindeki tesirleri nedir, ya- hut ne olacaktır? B_una verilecek cevab pek ce- saret kırıcı değildir. Şüphesiz Det- roit başlangıçta bir (fazlai istih- sal) krizi olan buhranda çok de- rin surette müteessir olmuştu. Bun- dan da, her yerde görülen felâket- ler doğdu: Bankalar iflâs etti, iş başındakiler birbirleriyle savaş - mağa basladılar, şehir belediye memurlarına, muallimlere maaş verememeğe başladı. Fakat işçile- rin vaziyeti — bilhassa acıklı idi. Detroit tam manasiyle bir işçi şeh- Lehli kolonisi ve Kanadalılar var. dır, fakat işçilerin yüzde 75 i A- merikalıdır. Sınıfların kavgası: Krizin başlangıcından itibaren, Detroitde işçiler bir çok — büyük kargaşalıklar yaptılar. Fabrikalar- da sekiz hafta süren grevler, Grigs fabrikasında kargaşalıkla, komü -| nist tezahürleri yapıldı. | Detroit işçileri günden güne soysal sınıfların ne olduğunu da- ha iyi öğrenmektedirler. — Zaten miemleketin her tarafında bu, böy- ledir. Bu da, halkı belli smıflara Orada 109.000 kişilik bir| HABER — Akşam Postası Bolu Muhabirimiz yazıyor: — Buyur Beceeey!... | — Ahmedeonbeş tane!... | kalı tarafından olsun!.. Yüksek sesle söylenen bu — iki cümlenin son heceleri kocaman odanın içinde bir aksisada yaptı ve yavaş yavaş söndü. Herkes kulak kes'lmiş; ocakta yanan kütüklerin çıtırdılarından başka bir ses, ışığından başka bir ışık yok. Alevlerin kabarıp sinme- si, sıra ile ocağın iki tarafına çö- melmiş insanların duvarda gittik- çe küçülen gölgelerini hafif hafif sallıyor, onlara daha soluk, daha koyu renkler veriyor. Bu sessizlik te uzun sürmüyor: Duvardaki göl- gelerden birinin birdenbire büyü- düğü, tavana doğru taşıp eğildiği, yavaş yavaş yürüyüp diğer gölge- leri çiğneye çiğneye geçtiği ve ni- hayet sıralanmış gölgeleredn biri- sinin yanında durduğu görülüyor. O vakit, yürüyen gölgen'n kolu a- ğır ağır havaya kalkıyor.. Koca- man bir avucun içinde, uzun - sa- pından tutulan bir topuz, tavan- larda, çerçevelerde — kıvrıldıktan Ok- ayıran N.R. A. nın en göze çarpan tesirlerinden birisidir. N. R. A. çıkmasaydı belki gene böyle ola - caktı. Fakat patronların da, işçi - lerin de bunun farkına daha yeni vardıklarını söylemek — gerektir. Yasalar, patronları ve işçileri bir- birlerine zıd vaziyetlere sokmuşlar dı. Bunun şimdi, şaşkınlık ve acı ile, farkına varılıyor. Gelecek günlerin nasıl olacağı belli olmamakla beraber Detroitin keyfi yerindedir ve şehir, işlerin iyi gittiği zamandan daha güzel - dir. 1934 yılı otomobil sanayii i » çin fena gitmemiştir. Belediye vergileri toplanmakta, mağazalar müşterilerle dolmakta — ve şehrin futbol takımı bir çok maçlar ka - zanmaktadır. Böylelikle de şeh - rin yüzü gülüyor. Hanri Ford ve küçük sanatkârlar Bunun bir delili de Hanri For- dün halk sanatlarına ve küçük sa- natkârların çalışmasına alâka duy masıdır. Bu datavik an'anenin bir tezahürüdür. Ford'dan daha az tanınmış ve aynı yola sapmış kim- seler de pek çoktur. Hanri For - dun oğlu olan Edsel Ford, baba - sının şimdiye kadar yapmadığını yapmakta, halka alâkadar olarak şehirde sevilmeğe başlamaktadır. Bu da, söylediklerimizi izah eden bir delildir. Edsel Forda göre, bü- yük bir sınat merkezin genel yaşa- yışı, eskiye göre daha zengin, da- ha değişik olmalıdır. Bu husus göz önünde tutularak, Detroit'de bir sanat enstitüsü açılmıştır. Büyük reklâmlarla halka tanıtılan bu ens titü, bir çok sergiler açmakta, sen- fonik konserler vermektedir. Şeh- rin ortasında büyük bir kitabevi açılmış, Hayland Park'daki eski fabrika yapısı, küçük sanatkârla- rın umum! karargâhı olmuştur. Hu lâsa, böylelikle Detroit'in yeni plü- sonra, kocaman kolla beraber bir- denbire aşağı düşüyor. O vakit, sert bir tokmağın sü dolu bir fıçı- ya çarparak çıkarabileceği tok bir-| ses odayı dolduruyor. Tavana doğ- ru taşıp eğrilen gölgenin kocaman kolu ayni hareketlerle baştan tek- rar ediyor: Tavanlarda, çerçeve- lerde kıvrılan topuz tekrar hızla aşağıya düşüyor ve etrafta, tekrar ayni tok sesin akisleri duyuluyor. Bu, 15 defa tekrar edince tavana taşan gölgenin büyük kolu artık kalkmıyor ve kendisi diğer gölge- leri çiğneye çiğneye geldiği yere doğru giderken yavaş yavaş kü- çüldüğü, tavandaki kısmının du- vara geçtiği ve nihayet onların a- rasına karıştığı görülüyor. — Buyur beeeeeey!... — Hasan, Satılmış, Tosun, Ali, Aslan, Rıza, köroğluna kalksın- lar!.. Çalgı hemen Köroğlu hava- sına başlıyor.. Biraz evvelki ağır hava yerine, etrafa temkinli bir neş'e yayılıyor.. Çağrılanlar yerle- rinden sıçrıyarak ortaya - geliyor- lar.. Bey tekrar emrediyor: — Çepkenlerini de çıkarsmlar!.. Bu emre de itaat eden delikan- kıdlar enli kuşakları üstündeki ha- fif mintanlarıyle oynamağa daha müsait bi kılıkta bulunuyolar.. El- lerine aldıkları uzun birer kama ile, karşı karşıya geçerek, köroğ- hanun zeybekten hiç aşağı kalmı- yan, hattâ daha kahramanca olan (figure) lerine başlıyorlar. Yerine göre, ağır ve çabuk ha- | reketlerle inip çıkan kolların bir- birine yaklaşması, iki elde tutu- | lan kamaların birdenbire çarpış- masıyle neticeleniyor ki bundan | çıkan muntazam — (şak,şak) lar, köroğlunun — güezl havasına a- | henkli bir tempo oluyor... Bilek- ler'n kıvrak oynayışlarıyle daima | hareket halinde olan parlak ka- nı yapılmaktadır. malarda ocağın kızıl alevleri ya - 20 nci asrın şehri | Avadoluda tetkikler: Detroit, otomobil kadar çabuk kurulmuş bir şehirdir! Yer altından çıkan kemikler iç-; yüzde 16 sı dışarıya gönderiliyor| toplantıların mMmera V. Gi par e Çi Bolu delikanlıları “Hıcık;,, dan niçin korkarlar? Köylerde, gençler arasındaki — klı _İısı'ııgı_ler Baolu . köylerinden hirinda allizel bir oörünls 24 Birinci kânun 1934 | D İ L mip-sönüyor,.. Oyuıyanrarın Gtra- | 3ck sesle, aralarımla görüşüyü| | fında, başlarında, bu . kızıllıklar- dan birer daire çiziliyor, sönüyor. Bazı defa, ayni saniyede birden kaldırılan kamaların sivri uçların- da — dökülen kan damlaları gi- bi — kıpkırmızı bir kac nokta be- liriyor, kayboluyor. Bir müddet sonra, karşı karşıya oynıyan genç- ler bir ağızdan köroğlu türküsüne başlıyorlar: Heceey heeey!.. Gene de hey hey!... Gene de hey hey!... Benden selâm olsun Bolu beyine, Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.. Ok sesinden kalkan gıcırtısından.. Dağlar sada verip seslenmelidir.. Hecey heeey!. Gene de (nakarat) Asker geldi sıra sıra dizildi., Alnımıza kara yazı yazıldı.. Tüfek icat oldu mertlik bözuldu.. Eğri kılıç kında paslanmalıdır. Hecey hecey!. Gene de (nakarat) Köroğlu düşer mi gene şanından.. Çoğunu ayırır er meydanından.. Ktr at köpüğünden, düşman kanın- dan.. Çevrem dolup şalvar ıslanmaılıdır. Köroğlu türküsü bittiktn son- ra da oyun bir müddet daha de- vam ediyor, Derebeylik devrinde Bolu Beylerinin zulum ve haksız- lığına karşı isyan ve intikam his- siyle dağa çıkan Köroğlunun oyu- nu, şarkısı, —bilhassa çok — güzel olan bestesi — gönüllere kahra- manca bir coşkunluk, taşkınlık a- şılıyor. Onun için oyun devam et- tikçe meclis daha ziyade neş'ele- niyor.. Arala sırada beyin emriy- le oynıyanlar değiştiriliyor ve da- ha sonra mecl'se hâkim olan yük- sek sesler tekrar odada çınlıyor. —Buyur beeeey!.. — Oyun bitsin!.. Dinlenilsin!.. Kahveler içilsin!.. O vakit çalgılar birdenb're du- ruyor.. Oynryanlar dağılıyorlar.. Odanım her bucağında kümelenen insanlar görülüyor.. Bunlar, yük- li üeedümimmmmmamamammame aa şakalaşıyorlar, Nasıl geçtiğini yukarda mağa çalıştığım âlem, köylı de yapılan toplantılaradn bir p çadır. Bu toplantıların belli husus'yeti, oraya gelenlerin eki riyetle bir bey seçmeleri ve ne lursa olsun bu beyin emrinden şarı çıkılamamasıdır. Beyin bu! rultusunu icabında zorla ğ getiren ve aykırı hareket eden cezayı tatbik eden adam da bö! ekser'yetle seçilir ve (Hıcık) ad! alır. Bu adamın ceza âleti, w yumruk büyüklüğünde bir dü; haline getirilen kocaman bir b ludur. Hıcık, öbür ucundan sım kı sârılarak daima eilnde bulvf| durduğu bu havlu ile, beyin € üezerine, kabahatlinin sırtına h lunun topuz tarafını var kı N le indirir., Ve o kadar hızlı ind ki, ekseriya, kabahatlinin sırtın çürükler, kızıl izler meydana lir. Yazımın başlangıcında tığım gibi, odanın içinde, âd? bir tokmağın dolu bir fıçıya rulmasından çıkan bir ses olur. Yapılan kabahate göre şekilde kaç defa vurulacağın! "| bey emreder. Cezaya müsta? görülenin karşı gelmeden, -it etmeden bunu s'neye çekmesi buridir. Yoksa, orada bulun rm hepsi birden üstüne çull lar; sonra da kapı dışarı ede? ler. Onun icin adamcağızın bir şikâyeti bile duyulmaz. Bu yak faslı, intizamı temin m dıyle konulmuştur. Daha bir * garip usulleri olan bu toplan? hakikaten büyük bir d'siplin de geçer. Bunlardan ve eğlen” ikinci kısmından gelecek bahsedeceğim. i. Vasfi &|