— Z Gikian tü aa üüme 4 BÜYÜK DENİZ ROMANI | — Şahin Yavrusu — | Yezanı Kadircen KAFLI Gemide Ali reisle arkadaşların- dan başka herkes sarhoştu Paolino, birinci kaptanın omu- zuna elini koydu: — Muhterem Sinyor!, Hic ü- zülmeyiniz!... Eğer güveniyorsa- nız onun işini ben göreyim... — Fakat nasıl olur?.. Sen be- nim, aziz misafirimsin!.. — Rica ederim bana misaifr gözüyle bakmayın!.. Size ufak bir hizmette bulunabilirsem be - nim için ne mutlu!... Kaptan Manitelli — kollarımı genç mülâzimin boynuna dolamış, şapır şupur öpüyordu. Etraftakilerden biraz kendin - de olanlar kıs kıs gülüyorlardı. iş Kaptan Manitelli zorla doğrul- : — Kumandayı - senin gibi bir arslanın eline verdikten sonra be- nim gemide durmam bile kaba - hat!.. Haydi aziz dostum, artık ben yatayım.. Fakat rica ede- rim kusurumu affediniz!. Kaba- hat hep şu sersem Benittoda... İki bardak şarab içmekle leş gibi yere serildi. Zaten bir adamın becerikli ve açık göz olup olmadığını anlamak için ona şarab içirmeli... Bak sen nasıl dimdik duruyorsun!.. Hal: buki dikkat ettim, bizden hiç ge- ri kalmadın!... Hele Benittoyu çok geride bıraktın... , Zayallı adamcağızm zoru hep ikinci kaptanlaydı. Paolino birinci kaptanı kama - rasmma götürdü. Merdivenden çı - karken lostromanun sızdığmı, tay- faların da fıçmım dibinde kalan şarabı yağma ettiklerini gördü. Yerinde durdu. Hiç sesiri ckarmadı. Şarabı bitirdikten sonra onların yanma gitti. a Hem arkadaşlık, hem de ku - mandanlık sezilen bir seslet — Haydi bakalım yoldaşlar, herkes yerli yerine... Ben vardiya- ları kontrola gitmeliyim... Dedi. ? Hepsi de teşekkür ettiler, Salla- na sallana dağıldılar... kadar ş$arab varsa denize — döktü. Yemekler de şarabla beraber çık- miştı ama, © gece aç kalmakla öl- mezdi yaâ... Ay, gittikçe büyüyerek ve kiza- rarak ufka inmiş ve sulara gömül- müştü. Şimdi gemi, yıldızlı bir gök al- tında, hafif bir rüzgârla, hiç sal- lanmadan şimale doğru yoluna de- gözleri vam ediyordu. Artık kürekler de durmuştu. Forsalar bile uykuya dalmışlar- dı. , Ali Rais kaptan köprüsüne git- ti Dümenci, uyuklamamak - için kendini zorluyor, başr, düşüb dü- Gevşiyen elleriyle dümeni daha sı- kı tuttu. Venedikli mülâzirı sordu: e— Nöbeti ne zaman almıştın?.. vaze Öğü vakti!.... * — Daha bitmedi mi?... -| kilerin düyabileceği -bir inlerisle HABER — Akşam Postası Müellifi Öömer Rıza —85— 'Yani çocuk kekini yiyor ola - cak. buna imperfect future, yani nakış istikbal denir. Tim ederim?... — İkinci kaptan da, _k'l'he boy will have eaten the « cake. lostromo da meydanda yok..". T K Ş — Benim henüz uykum gelme- Yani çocuk kıîkı. yemiş v|.uık. di... Haydi sen biraz uyu da, bu işi Buna da l istikbal yani per- ben yapayım!... ! fect future denir. — Fakat... Siz... Muh eli Görülüyor ya simple, yani ba- ? a Tar? S sit zamanlara göre Fil vuku bulur ı’,î'n:ı;::;ğl_t Te pptan ber yor, vuku buldu ve vuku bula - ._ı AA H;'W”ı p b!...lGemi- “k;;:kıs zamanda fiilin devam ':;ı ei söyle dı:u d ;' e mğm ettiği, tekmillenmediği, nihayet İ t b * | bulmadığı görülür. bi_ Puy duınlı; fakat... Size karşı| — *Tam zamanında fiilin tamam- t u’fujz L landığı, nihayet bulduğu ifade & - D:l;_u?duğü şeye bak!... Ben / dilir. de HÖ N halden ğ ı.n'.;ımn. Mütenddi fiillerin meçhul sı - Haydi ten rahatına bak... Bir iki/ yalarları da ayni sıra dahilinde saate kadar ı_dlı ıy::;lmnı. d’:, gu'şekli alır. hut lostromo ile ikinci kaptanı (1) The cake is caten by the birini kaldırırım... K Dümenci, anbar kapısımda kay- 'The cake is being caten by boldu. the boy. Ali Reis dümen tekerleğini sım-| — The cake has been eaten by sıkı bağladı ve güverteye çıktı... | the boy: Gemiyi boydan boya geçti. (2) The cake was eaten by Ortalıkta çıt yoktu. Yalnız baş the girl. ve kıç taraflardaki vardiyaların The cake was being eaten by kımıldadıkları, bir hayal halinde| the girl. görülüyordu. The cake had been eaten by Evvelâ kıç tarafa gitti. » the girl. Vardiya geminin kasarasına da- (3) The cake will be eaten by yanmış, açık denize bakıyordu. the girl. O da oraya baktı: 'The cake will be being eaten — Hava çok güzel, değil mi, ar- by the girl. kadaş!ı.. — Üİ —| Tbe cake will have been eaten Vardiya silkindi. AŞEI şarab Ko-| ” UON (Devamı var) A kuyordu. Demek ki o da İÇMİŞTİ? ae senuranmaanuNAcıNE (ânlar — Evet muhterem sinyor !_... ; Genç doktorlara A K kârlı bir iş zamanlarda memleketini hatırlıyor, değil mi?. Kadıköyünde, işlek bir mahal- — Evet, sinyorl.. — Sen nerelisin?... — Palermo'lu!... — Yaaal.. Palermo çok güzel yerdir. Onun portakal bahçeleri meşhurdur... — Evet, sinyor ... — Orayı çok mu özledin?... — Elbet!... — Neyin var orada?... Bir ni- şanlm?... Palermo'lu tayfa içini çekti: — Hayır sinyor!..: Nişanlım üç sene evvel öldü. Hem de denizde boğularak!... Şimdi yalnız bir ih- liyar annem var... —Yazık!... — Kimbilir onu ne kadar sevi- yordun?... — Hülâ severim... ” Sesi titriyordu. Hisli bir adama benziyordu. Devam etti: — © ölünce ben gemici oldum. Belki ben de bir gün denizde bo- gulurum ve.. dilebilir. 750 Uraya şatılık hane Konuşmak istiyenlerin Galatada berber Avni beye müracaatları. (8613) rremeaniserenaremen olduğu yerde sallandı. Uysal bir gençti... rak: işine yarıyabilirdi. sinin de zincirde inliyen bir baba- sı, kimbilir nerelerde ağlıyan bir e i evvel yallı bir annesi vardı. Bu dört sev-| yar!... giliyi darrmadağın edenler, hiç acı- Diye düşündü. yt 'Al'slir ölele Te taidan K |i Sadl Bimarafa gidizenle. erma hislerini bastırdı. Birdenbire önünde duran tayfanın tam kalbi- nin üstüne kuvvetli bir yumruk in- Boyluboyuca ser'lmişler, i. 'Tayfa ancak bir iki adım ötede-| yorlardı. rüzgârların ters traafına ? İ i. gD“mVIÜ Ü a K ö ——— —a aaT #Fh% Hastalık değildir. derse, asla depildii- HOSİMİRÜT UOUrSU,, ' de, eşyasiyle beraber acele devre- dilecek bir muayenehane için Beo- yoğlu, Asmalrmsçit, Kamhi lıı-ı nında 5 numaralı daireye her gün saat 18 - 20 ye kadar müracaat &- On lira kira getirir kârgir bü- tün evsafı havi ve yazıhane yapıl- mağa elverişlidir. Galata Ferme- neciler Hacıfoti sokak numara 7. Şirketi Hayriye üstünde köşede vrsen vEANEEALAN A NNN SASEREE DA Ali Reis bu sefer onun şakağı- na da bir yumruk atmca, olduğu yerde kavrılıb kaldı. Ona baka- Profesör söyledi. Evde Hülün, ©e — Şimdi seni omuzladığım gi- bi denize, nişanlımın yanına gön-| çabaya bindiler. Omega şoföre sı- derirdim ama, artık bir iki saatten! X, gı söyledi: uyanmıyacağına — inanım Yazan: —| Aka Gündüz — Omorfo demek, güzel de- mektir. Alfabe (O) su ile bir ilişiği yok ki. Zeus birdenbire kamburun bi- leğini yakalayarak gözlerine bak- tız — Senin ateşin var Omikro! — Hayır. Kahorifer çek açıl- mış olacak. — Kaloriferden değil. Yanak- larm pancar pancar, Gözlerin de kıvılcımlı. Bir bakalım. — İstemez. Hiç bir şeyim yok. Omoga koca gövdesini yalpala- tarak seğirtti. Çekmeden gertelği alıb geldi. Kanbur koydurmamak istedi ama, ÖOmeganm güclü kolla- rt küçük kanburu sardı, göğsünü açtı ve hiç çekinmeden, elini ken- di caketinin cebine sokarmışcası- | na kanburün koynuna soktu; - sol koltuğunu buldu, gertelği yerleş- tirdi. — Ha şöyle! İki kişi bir şey söy- lemedi mi, bir kişi azlıkta kalır.| Burada da bir çeşit parlâmentocu- luk vardır. 'Yalnız kanbür gülümsemedi. Ö- nündeki atomoskopla çürümüş bir sürü atomun nasıl yeniden canlan- dıklarını seyrediyordu. Beş dakika sonra gertelği çıkar- dılar: 38,7! — Sen hastasın, Omikro! — Değilim Zeus! Omega atıldı: « — Olmayabilirsin.. Ama 38,7 nin ne demek olduğunu profesöre Ko., 52 $ | bastasın. : Profasbr kanburu yok'adı. Bir an düşündü ve sesinin titrediğini gizlemeğe çalıştığı halde gizleye - miyerek: —— — Küçük! dedi. Sen hastasın! — Bunca yıl hasta olmadım da.. Ömega güderisini kaldırdı: — Prı fesör deyince hastasın! — Kızım! Bir doktorsun, sana hasta değilim demek yaraşmaz. Zeus yalvaran bir sesle profe- söre sordu: — Ne yapalım şimdi? — Bir oto çağırmız. Benim bat- taniyelerimdan birine güzelce sa- rınsın. Doğru e-e! Sen de beraber gidersin. Önce vantuz. Üstüne pa- muk. Sonr ı ter. S $ yanda konjes- tiyon var. Dağıtmağa bakmalı. A- teş düşmezse hemen bir mütehas- sıs doktora telefon! Hadi çabuk! Profesör bunları söylerken O - mega içeriye seğirtti. Bir batta - niyı.içiınık—dohikilım;'ı— şe getirmişti. Kanburun SÖZ SÖY - lemesine meycan vermeden gü - zelce sardı. — Arabada $'şeleri ayaklarının altına koyacağım. açılma, Profesör söyledi. Omorfo ne derse dinliyeceksin. lektronlu vantuzlar vereyim. On dakika sonra iki arkadaş a- — Üşütmeden götüreceksin. İki kat bahşiş! Profesör söyledi. Profesör, bir birine aykırı iki -| duygu içinde kalmıştı. Üç iğne ya- pıldıktan sonra niçin hastalandı? Direklerin dibinde, yelkenlerin | Yoksa formül tam değil mi? Has- düşen| ta olması da iyi bir deneme ola- rügârların ters tarafma — düşen cak? Bakalım nasıl geçecek. Eğer horlu- | geçerse.. Eğer Dişlerini geçmezse.. gıcırdattı. Bir duygu- OU kıntı içindedir. Teri bekliyerüi J 24 Birinci kânun 1934 .] - e ——— Alma ve başka dile çevirme Jevlet vasasınca koru udur lığın dışında düşünüyordu. — Omega! Omega! Omega elindeki güderiyi omu zuna atarak koşub geldi. — Bana bir çay. Koyu olsun. çine üç damla sakrenon damlat. Ömega, profesörün yüzüne di dik bakarak çekildi. Esoes ne vi çok sinire uğrarsa böyle bir çay çerdi. Çoktandir içmemişti. — B/ Omorfonun ilk gel'b gittiği gü sakrenonlu çay istemişti, bir de bf| gün. Bunun pek ağır bir şey oldu' ğunu biliyordu. . Ama ne yapsif ki profesör söyledi. Çayı getirdiği vakit gördü Ki profesör küçük cam kutudan bir pilül elektrone çıkarmış, küçük hi pı yutmak üzeredir. Ses çıkaramık dı. Yerine çekilir çekilmez güde risini mendil sanarak gözlerine W tub iki damla yaşı sildi. Ve gün iyiden iyiye ağarıncıy? kadar gözlerine uyku girmedi. İ" kide bir profesörün odasına gif ” di. Ve her girişde Esoesi masasi” nın önünde derin derin çalışır gö dü. Kimbilir kaçmer girişindeydi profesör başmı kaldırmadan öy' ledi: — Telefon et! ç Bunu anlamıyacak ne - vardi Profesörün dışarıda kiminle ili$”| ği olur? Hemen telefona yapıştı — Ben Ömega! Sen misin 0 morfo? Ben uyandırmadım. P fesör söyledi. Omikro nasıl? — Profesörün dediklerini yef tem. Göğsünün sağ vanı soluk sancıyor — Ölsürmüyor. Yf oA ç spİ EvVvTEFŞ, & © BpSgyYL. * da 'Terden sonra ateş düşmezse pref fesör Baran'ı çağırtacağım. Üç saat sonra: , 4 — Profesör söyledi, ben de #| ,, Omikro? b — 39,2... Göğse ve kola ik yaptı. Sırtüstü, kımıldamadan " , tacak. Yarın Örnek hasta evii tü bir hastabakıcı getirteceğim. Gün ağarırken: — Ben Omega? Profesör ** rTU; İ — 39,6! Baygın yatıyor. Tef den beş saat sonra... Evet... de şaşıyorum. Erkenden kont” tasyon yaptıracağım. 4 Profesör bu son telefon üzer” odasında dolaşmağa basladı: —Anlaşıldı. Formülüm henüz ” gunlaşmadı. Yoksa hastal ması gerekti. Madem ki, bir talığa tatuldu, daha çalışacak rtm var. Yalnız hastalık çabuk çecek mi geçmiyecek mi? Bü benim için bilinmesi gerek bir noktadır! — - h İkinci günü akşamı Ömegâ, usun evinden dönüb geldi. Ak? kalları, âk saçları birbirine İ mış profesörü kapt eşiğinde du. Esoesin sesi iş göreme: b kenarından sarkan ı'.ideriıîdî y du, iki avuçlariyle buruşdura rışdıra söyliyebildi: 4 — Birbiri arkasından ikl !