m. * N var e CA 4 WMABER — Akşam Postası —— Slirlndlhulm 4 BÜYÜK DENİZ ROMANI ——İŞahin Yavrusıı EZ Kadir Can No.20 Bir ses “yangın varl,, dıye yırtı- lırcasına haykırdı, telaş başladı Uzaktan ve yılmıdın koılıulu' — Ayıiımdıkı zencir çok ağır insan sesleri işitildi. Kıç tarafta,| geliyor... İnsanı denizin dibine çe- fenerin dibindeki bir karaltı an-. kiyor... | sızın doğruldu: | — Hakkı vardı. | — Yangın var!... Yangın var!| Diğerleri de buna hak veriyor-| Diye yırtılırcasma lııykırdı | lardı. Sonra deli gibi sağa, sola, ılerıye Çünkü, Geminin teknesine bağ- kuştu. Kaptan köşkünün etı-ıfııı— hı.oldukları demir halka kırılmış- da dört dönüyordu. l tı. Fakat zencirler, ayak bilekleri- Ali yerinden fırladı. I ne geçirilmiş ve perçimlenmiş ©- Sürgüyü çekti, kapağı kaldırdı,' lan kösteklerde asılı kalmıştı. | I Yazan: aşağı indi. Onları da sökebilmek için lâ: Gene kapadı... zım olan vakit yoktu. —Aİİ... Alil.. - Küçük Hüseyin hem yüzüyor, — Yusuf, neredesin? Hüseyin!| hem de cevap veriyordu: Mahkümların çoğu horul horul| — Hele şuradan ıınklııılm— uyuyorlardı. da, ötesi kolay!... Bir kaçı gürültüden uyandı, sa-| Yukarıdan telâşlı sesler dııyu—' yıkladı, zincirler şakırdadı. luyordu: Ali doğruca Yusufun yanıma| — — İşte!... Kaçıyorlar... Orada... koştu. Bir ok, ıslık çalarak geldi, de- Yukarıdaki korkunç — yangının| nize gömüldü; vahşi bir ses çıkar- ışıklarında birbirlerini iyiden iyi-| dı. Bir daha, bir daha!... ye tanıyorlardı. Ali en önde yüzüyor, onlara yol * / Geminin güvertesinde yüzlerce| gösteriyordu: adam koşuşuyor, kıyamet kopu-| — — Çabuk... Ok atıyorlar... yordu. — Ok değil, yıldırım atsalar yo- Mahkümlar birer birer uyanı .| lumdan dönmem... yorlar, uyananlar henüz uyuyan .| — — Elbet!... ları kaldırıyorlardı. Gemi buynk çatırdılarla yanı- — Ne var?... Ne oldu?... yordu. Diye soruyorlardı. “Okların ardı kesildi. Balyoz, Kara Yusufu geminin Yangından, etrafa bakmak - i- teknesine bağlıyan halkayı bir vu-| çin baş alamadıkları anlaşılryor- ruşta kopardı. Kara Yusuf kur-| du. turmuştu. Sekiz arkadaş kayığa girdiler. Bılyoııı Alinin elinden kaptı. Kara Yusuf küreklere sarıldı. aış'lırrn yanına koştu. Onların da/ doğrü, iki taraflı eğildiler, Avuç-| ayaklarımı gemiye bağlıyan demir| ları kürek gibi kullanmağa başla- halkaları kopardı. Sonra diğer mahkümlardan en iri ve kuvvetli olanma yaklaştı. Zincirini kırdı. Balyozu onun eli- ne verdi: — Al ve arkadaşlarını kurtar!. Dedi. merdivene koştular, Kapağı kal- dırdılar, dışarı fırladılar. — Koşun!... Kaçıyorlar... — Forsalar kaçıyorlar, Bunları kim braktı!.. — Tutun!... — Kapayın anbar kapağını... Yangın şimdi sönecek!... Kara Yusuf önüne çıkan ilk a-| balkonlarda, damlarda, kapıların kurtlara bakıyor, ne diyeceğini bi- damın çenesine korkunç bir yum-| önünde gecelik kıyafetleriyle sa-| lemiyordu. Kendini zorladı ve bir ruk attı. —AH!.. İkincisi, üçüncüsü onun üstüne yuvarlandı. Güvertedeki kalabalık, çılgın gibiydi. Yangıma mı koşacakları- nı, yoksa forsaları mı Mmldırı- nı şaşırmışlardı. | Bu şaşkınlık arasında, Kara Yu. sufla arkadaşları, sağa sola yum- ruk, tekme ve bıçak sallıyarak yol açıyorlar, geminin bordasımna doğ- ru koşuyarlardı. Ah, ikide bir emir veriyordu: — Sağa! Çabuk olalım... Hay- di... Denize!.. Yedi kişi birden kendilerini de- nize attılar. Büsbütün büyüyen yangının ı - şıklarında, yedi kişinin hızlı hız - " züzdükleri görülüyordu. — Kenardan... Kayık dümen altına yakımndır... Orada... İşte!... Bunları Ali söylüyordu Kara Yusuf bir küfür savurdu ve söylendiz nu kurtarmaktan ümitlerini Önde Kara Yusuf, arkada Ali,| miş olmalrlar ki güvertesi boşalı-| lundan daha iyisi yoktur. sonra küçük Hüseyin ve arkadaş-| yor ve başka gemileri mümkün ol-. her sözünü dinliyeceğiz... ları olduğu halde güverteye çıkan| duğu kadar uzaklaştırmağa çalışı- - git dediği yer cehennem bile olsa dılar. Amiral gemisi bir çıra gibi ya- nıyordu. Emirler, bağırmalar birbirine karışıyor, tersanenihn ve diğer ge- milerin içi kaynaşıyordu. Pozinde- kes- yorlardı. Diğer kürek mahkümlarmın da ambardan dışarı fırladıkları, çatır çatır yanan güvertenin alevleri a- rasında çılgın gibi koşuştukları, kendilerini denize attıkları görülü- yordu. Şehir uyanmıştı. Pencerelerde, yısız insanlar vardı. Caddelerde elleri meşaleli ve zırhlı atlılar dolaşıyor, tersaneden kaçmak veya oraya yaklaşmak is- tiyenleri kılıç, mızrak, kamçıyla kovuyorlardı. Kaybedilecek bir dakika bile yoktu. Küçük Hüseyin: — Daha açıktan gidelim... Bizi görmesinler!... Dedi. Kara Yusuf cevap verdi: — Reis nasıl emrederse öyle yı- parız... Uzakta tutuşan geminin ışııı* onlara kadar geliyordu. Sekizi de Kara Yusufun yüzüne baktılar: Acaba reis kimdi?... Hepsi de artık başlarında bir reisin bulunmasını ve onun emir- lerine göre iş yapılması lâzrm ol-! | reklere küçük Hüseyin geçsin!... Kara şüpheleri silmek için, sö-| —— Peki reis!... zünü aydınlattı: duğunu anlamışlardı. — —Ne dersin Ali Reis!.... Ş | şünmüyordu. Fransız gazetelerinde çıkan bu ve - sim “Almanların zehirli gaz tecrübe- lerine ait,, diye gösterilmişlir. Alman- ların mütemadiyen harp hazırlıkları yaptıklarına bir delil sayılıyor. F'ırmıul( a0dlı bir lıalyuıı dünuanuı en küçük traktörünü meydana getir - miştir. Bu traktör saatte yarım litre esans sarfetmektle ve bir metre mu - rabbat sahada dönebilmekedir. Vraasereaneren anerm ee murasesaRman canaR eee e GRLERAS SETEREZe hm mı?... Kayıktakilerin hepsi yüzlerini Aliye çevirdiler. Kara Yusuf devam etti: Sonra ııhdıılırıııı göz gez- dirdi ve sordu: — Siz yapabilir miydiniz?.. Hepsi birden: * — Hayır!.. Dediler. Küçük Hüseyin tamamladı: — Yapamazdık... Türk gemici- leri başı boş dolaşamazlar... İçi: mizde reislik için Şahin Reisin oğ- Onun Onun gideceğiz... Öl! dediği yerde öle- cek, kal! dediği yerde kalacağız... Yaşasın Ali Reis!... Yedi kişi birden tekrarladı: — Yaşasın Ali Reis!... Ali, karşısındaki bu iri yarı, denizde yıllaraca çalkanmış eski şeyler söylemek arzusuyle: — Fakat... Şey... Diye kekeledi. Kara Yusuf onun sözünü kesti: — Seni biz reis olarak seçtik... Bunu kabul etmelisin!... Şahin Re- isi kurtarıncıya kadar bu böyle o- lacaktır. Bu dakikadan başlıyarak andediyoruz ki senin her emrini hemen yapacağız... Ölünciye ka- dar senden ayrılmıyacağız.. Öyle değil mi arkadaşlar?.. Ant içiyo- Yuz... — AÂnt içiyoruz.. Hepsi birden böyle söylemiş- lerdi. Daha çok konuşacak zaman değildi. Ali ilk emrini verdi: — O halde, biraz açılalım Kara Yusuf... Belki yorulmuşsundur, kü- | " üştü. Yazan: Aka Gündüz | — Vo-38 Kolsuz zabit iki dirseğini uza- | tıp haykırdı: — Esces! Esoes! Bizi unut- ma!. Esoes vapur iskelesine kadar gözlerini şoseden kaldırmadı. Dü- Karışık gula- rm düşündürmezliği içindey - di. —Zabit efendi!. Dispansere ne- reden gidilir? ğ Başını kaldırınca karşısında yedi, sekiz yaşlarında bir kız ço- cuğu gördü. Uçuk benizli, sıska, ve yırtık kunduralı bir kız çocu- Bu kız; düğmeleri kopuk, etek- leri yırtık, havı kalmamış bir as- ker kaputuna bürünmüş, traşı u- İ zamış bir adamın elinden tut - muştu. Bu genç adamın gözleri kördü. Fsoesin yüreğine bir çarpıntı İki gözü görmiyen bu genç adamı nereden tanıyordu. — Kızım! Bu, senin baban mı? — Değil. Ağabeyim. — Dispansere niçin gidiyor- sun? — Gözleri kör olduğu için tay- yareler boğucu gazlı bomba at- mışlar; ciğerleri bozulmuş.. Yok- latmağa götürüyorum. Kör genç kız kardeşine sordu: — Kiminle konuşuyorsun? , — Bir zabit efendi ile. Kör gençle Esoes konuştular: — Nesiniz zabit efendi? — Yedek yüzbaşı. Kör genç irkildi. — Bana elinizi verir misiniz? Yeki. BiPKak Söyleyiniz. Sesinize külaklarım-| —- öyle alışık ki... Siz? Siz? Si- zin adınız ne? — Esoes! Kör zabit titremeğe başladı. — Beni tanıyamadımız mı yüz.- başım? 3 — Tanımak istiyorum. — Ben Saverdem (Edebiyat) fakültesindeki futbol kaptanı de- ğil miyim. Üç buçuk yıl önce bir ay kadar sizin bölüğünüzde kü- çük zabitlik etmedim mi? Hani yanyana yaralanmıştık. Gürgenç zangırdıyordu: — Yüzbaşım! Esoes! Fakülte günlerini, korunma — günlerini, sonra savaşa giriş gününü unuttu- nuz mu? — Hiç unutur muyum? Sesinin tonunu değiştirdi: — O gün ve sonraki — günler 5000 — H lll t İAlma ve başka dile çeviri Devlet yasasınca koru'udur. öne atılan Esces! Kaçma! 5 boğucu gaz bombası atmad Sana insanca lâfettim. Ve küçük kızın — elini rak: — Haydi geri dönelim. E ze dönelim. Dispansere gi yeceğim. — Gene ikide bir. tıka sın ağabey! — Artık hiç tıkanmryacaf” Esoes Üniversitenin kap! dan girerken geri döndü. Bü Holde bir küme insan görm ki hepsinin de birer, ikişer eksikti. Sol bacağını kaskatı bır son, ikinci geceden beri her ve herkes onu suçlandı! Barsakları fıralamış, kollari danmış, göğüsleri delinmiş, © kemikleri parçalanmış ölüler” Tek göz, tek kol, tek kulak ralı diriler.. Toprak, su, havö” Kan kokusu, çürük et Gözsüz Fakülteli.. Holdeki kırık dökükler si.. Ve en son, çarpan y reği ezilen içsesi (vicdanı).. Her her şey.. Onu suçlandırıyordu. Beyninde, yüreğinde, ğinde hep bir ses, hep: — Senden! Hep senden! Diyor gibi geliyordu. Bir boş oda bulurum u! ile eski pansiyonuna girdi. yırtık pırtık kadım yere e ıslak, kocaman bır Iıflı lnr —Ne gezer! Bize kapıcılı rirler mi? Ben burasını yalnıtf | mizlerim, buna karşılık bant | mürlüğün bir köşesini Çocuğumla orada yatarım. le olacak kadın mıydım. Kadın Esoesin yüzüne b&? dan hem siliyor, hem söy!” du: — Kapıcı, hanımını aldi *| maya gitti. Benim kocam M goz kalfasıydı. Eğer parçalansaydı ben de bir olurdum. Parçalanmadan © de kendime göre odamın mıydım ya.. Esöes donmuş — kalmı$şt" | kadın hem eski pansiyon suydu, hem ulusa ateşli söz” lerken yanından ayrılmı Y' bize hız verdin, bize güç, — hınç| yangoz kalfasının karısı: verdin, bize atılganlık yalazı ver- din. Vermedin mi? — Öyle oldu . — Biz senin verdiklerinle git- tik döndük ve şimdi de dispan- ser, dispanser dolaşıyoruz. İki yıldanberi herkese sordum. Eh, Hol, loş olduğu için Esoes'i tanrmamıştı. Ye" karıya şöyle bir yarım du: | m—“Kıpmıyı ne ylh“’/ M g işte buldum. Bana her şeyi ven'lı- dün kiraladılar. Oteuid’ ğin gibi bir şey, tek bir şey dılıı kiralamıyor. Adını ver. — Ne istersin? — İki göz, bana çoktur. Bana bir tek göz ver! Bir tek göz ver ki evdeki anamı, elimden tulan — re inanınız var mı? şu kız kardeşimi beslemek için ça- lışabileyim ! Kız kardeşi ağabeyinin elini sıktı: — Söyleme artık! — Niçin? — Kaçtı. a Gürgenç arkasından haykır- df kardılar. Dört buçuk 'g, bomboş.. Orada bir ruyordu. Onun için "Mı diler. Bilmem sizin böyle © miskin? — Bence değil. 0/ adamdı. Ama sava$ gün değişti. Kocami ' parçalatan odur. “CM — Bence her odadâ ? — Gerçekten ;(pa' ba 4 ü bir dağ” — ğ . Alkşaş gü bir SA