Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu — | Yazan: Kadir Can Bir ses “yangın Uzaktan ve yakından korkulu insan sesleri işitildi. Kıç tarafta, fenerin dibindeki bir karaltı an- sızın doğruldu: — Yangın var!... Yangın var! Diye yırtılırcasına — haykırdı. Sonra deli gibi sağa, sola, ileriye kusştu. Kaptan köşkünün etrafın- da dört dönüyordu. ÂAli yerinden fırladı. Sürgüyü çekti, kapağı kaldırdı, aşağı indi. Gene kapadı... — Ali!... Ali!.. > — Yusuf, neredesin? Hüseyin! Mahkümların çoğu horul horul uyuyorlardı. Bir kaçı gürültüden uyandı, sa- yıkladı, zincirler şakırdadı. Ali doğruca Yuıufun yanına koştu. Yukarıdaki korkunç — yangının ışıklarında birbirlerini iyiden iyi- ye tanıyorlardı. Geminin güvertesinde yüzlerce adam koşuşuyor, kıyamet kopu- yordu. Mahkümlar birer birer uyanı . yorlar, uyananlar henüz uyuyan . ları kaldırıyorlardı. — Ne var?... Ne oldu?... Diye soruyorlardı. Balyoz, Kara Yusufu geminin teknesine bağlıyan halkayı bir vu- ruşta kopardı. Kara Yusuf kur- turmuştu. ; : Balyozu Alinin elinden kaptı. *“daşların yanma koştu. Onların da ayaklarımı gemiye bağlıyan demir halkaları kopardı. Sonra diğer mahkümlardan en iri ve kuvvetli olanıma yaklaştı. Zincirini kırdı. Balyozu onun eli- ne verdi: — Al ve arkadaşlarını kurtar!. Dedi. Önde Kara Yusuf, arkada Ali, sonra küçük Hüseyin ve arkadaş- ları olduğu halde güverteye çıkan merdivene koştular. Kapağı kal- dırdılar, dışarı fırladılar. — Koşun!... Kaçıyorlar... — Farsalar kaçıyorlar. Bunları kim brrakti!.. — Tutun!... — Kapayın anbar kapağımı... Yangın şimdi sönecek!... Kara Yusuf önüne çıkan ilk a- damın çenesine korkunç bir yum- ruk attı. —AÂH!... İkincisi, üçüncüsü onun üstüne yuvarlandı. Güvertedeki kalabalık, çılgın gibiydi. Yangına mı koşacakları- nı, yoksa forsaları mı tutacakları- nı şaşırmışlardı. Bu şaşkınlık arasında, Kara Yu sufla arkadaşları, sağa sola yum- ruk, tekme ve bıçak sallıyarak yol! açıyorlar, geminin bordasına doğ- ru, koşuyarlardı. Ali, ikide bir emir veriyordu: — Sağa! Çabuk olalım... Hay- di... Denize!.. Yedi kişi birden kendilerini de- nize attılar. Büsbütün büyüyen yangının 1 - şıklarında, yedi kişinin hızlı hız - L süzdükleri görülüyordu. — Kenardan... Kayık dümen altına yakındır... Orada... İşte!... Bunları Ali söylüyordu Kara Yusuf bir küfür savurdu ve söylendi: — Ayağımdaki zencir çok ağır| ©— İnsanı denizin dibine çe-| — geliyor... kiyor... Hakkı vardı. Diğerleri de buna hak veriyor- lardı. Çünkü, Geminin teknesine bağ- lr.oldukları demir halka kırılmış- tı. Fakat zencirler, ayak bilekleri- ne geçirilmiş ve perçimlenmiş ©- lan kösteklerde asılı kalmıştı. Onları da sökebilmek için lâ- zım olan vakit yoktu. Küçük Hüseyin hem yüzüyor, hem de cevap veriyordu: — Hele şuradan uzaklaşalım- da, ötesi kolay!... Yukarıdan telâşlı sesler duyu- luyordu: -— İşte!... Kaçıyorlar... Orada... Bir ok, ıslık çalarak geldi, de- nize gömüldü; vahşi bir ses çıkar- dr. Bir daha, bir daha!... Ali en önde yüzüyor, onlara yol gösteriyordu: — Çabuk... Ok atıyorlar... — ÖOk değil, yıldırım atsalar yo- lumdan dönmem... — Elbet!... var'diye yi B lircasına haykırdı, telaş başladı Fransız gazetelerinde çıkan bu re - sim “Almanların zehirli gaz tecrübe- lerine ait,, diye gösterilmiştir. Alman- ların mütemadiyen harp hazırlıklari | yaptıklarına bir delil sayılıyor. Ferraguti adlı bir İtalyan dünyanın en küçük traktörünü meydana getir - miştir. Bu traktör saatte yarım litre esans sarfetmekte ve bir metre mu « rabbat sahada dönebilmekedir, Gemi büyuk çatn'rlılırla yanı- yordu. — “Okların ardı kesildi. Yangından, etrafa bakmak i- çin baş alamadıkları anlaşılryor- du. Sekiz arkadaş kayığa girdiler.! 'Kara Yusuf küreklere sarıldı. doöğrü, iki taraflı eğildiler, Avuç- ları kürek gibi kullanmağa başla- dılar. Amiral gemisi bir çıra gibi ya- nıyordu. Emirler, bağırmalar birbirine karışıyor, tersanenin ve diğer ge- milerin içi kaynaşıyordu. Pozinde- nu kurtarmaktan ümitlerini kes- miş olmalılar ki güvertesi boşalı- yor ve başka gemileri mümkün ol-| duğu kadar uzıkla;tırmaga çalışı- yorlardı. Diğer kürek mahkümlarının da ambardan dışarı fırladıkları, çatır çatır yanan güvertenin alevleri a- rasında çılgın gibi koşuştukları, kendilerini denize attıkları görülü- yordu. Şehir uyanmıştı. Pencerelerde, balkonlarda, damlarda, kapıların önünde gecelik kıyafetleriyle sa- yısız insanlar vardı. Caddelerde elleri meşaleli ve zırhlı atlılar dolaşıyor, tersaneden kaçmak veya oraya yaklaşmak is- tiyenleri kılıç, mızrak, kamçıyla vuyorlardı. Kaybedilecek bir dakika bile yoktu. Küçük Hüseyin: — Daha açıktan gidelim... Bizi görmesinler!... Dedi. Kara Yusuf cevap verdi: — Reis nasıl emrederse öyle ya- parız... Uzakta tutuşan geminin ışığı onlara kadar geliyordu. Sekizi de Kara Yusufun yüzüne baktılar: Acaba reis kimdi?... Hepsi de artık başlarında bir reisin bulunmasını ve onun emir- lerine göre iş yapılması lâzım ol- duğunu anlamışlardı. Kara şüpheleri silmek için, sö- zünü aydınlattı: — Ne dersin Ali Reis!... Açıla-| İrm mı?... Kayıktakilerin hepsi yüzlerini Aliye çevirdiler. Kara Yusuf devam etti: — Ali, bizi kurtardı. Onun ye- rinde ben olsaydım gene bu işi beceremezdim. Sonra nrkadaılarma goz gez- dirdi ve sordu: -— Siz yapabilir mıydınız" Hepsi birden:* — Hayır!.. Dediler. Küçük Hüseyin tamamladı: — Yapamazdık... Türk gemici- leri başı boş dolaşamazlar... İçi- mizde reislik için Şahin Reisin oğ- lundan daha iyisi yoktur. Onun her sözünü dinliyeceğiz... Onun git dediği yer cehennem bile olsa gideceğiz... Öl! dediği yerde öle- cek, kal! dediği yerde kalacağız... Yaşasın Ali Reis!... Yedi kişi birden tekrarladı: — Yaşasın Ali Reis!... Ali, karşısındaki bu iri yarı, denizde yıllaraca çalkanmış eski kurtlara bakıyor, ne diyeceğini bi- lemiyordu. Kendini zorladı ve bir şeyler söylemek arzusuyle: — Fakat... Şey... Diye kekeledi. Kara Yusuf onun sözünü kesti: — Seni biz reis olarak seçtik... Bunu kabul etmelisin!... Şahin Re- isi kurtarıncıya kadar bu böyle o- lacaktır. Bu dakikadan başlıyarak andediyoruz ki senin her emrini hemen yapacağız... Ölünciye ka- dar senden ayrılmıyacağız.. Öyle değil mi arkadaşlar?.. Ant içiyo- YUZ... — Ânt içiyoruz.. Hepsi birden böyle söylemiş- lerdi. : Daha çok konuşacak zaman değildi. Ali ilk emrini verdi: — O halde, biraz açılalım Kara Yuscuf... Belki yorulmuşsundur, kü- reklere küçük Hüseyin geçsin!... .— Peki reis!... : ( Devam: var) öyle alışık ki... Yazan: Aka Gündüz l Tei Kolsuz zabit iki dirseğini uza- tıp haykırdı: — Esoes! Esoes! Bizi unut- ma |. Esoes vapur iskelesine kadar | gözlerini şoseden kaldırmadı. Dü- ygula- içindey - şünmüyordu. Karışık rın düşündürmezliği di. — Zabit efendi!. reden gidilir? Başını kaldırınca karşısında yedi, sekiz yaşlarında bir kız ço- cuğu gördü. Uçuk benizli, sıska, ve yırtık kunduralı bir kiz çocu- bi Bu kız; düğmeleri kopuk, etek- leri yırtık, havı kalmamış bir as- ker kaputuna bürünmüş, traşı u- zamış bir adamm elinden tut - muştu. Bu genç adamım gözleri kördü. Hsoesin yüreğine bir çarpıntı "lüştü. İki gözü görmiyen bu genç adamı nereden tanıyordu. — Kızım! Bu, senin baban mı? — Değil., Ağabeyim. — Dispansere niçin gidiyor- sun? — Gözleri kör olduğu için tay- yareler boğucu gazlı bomba at- mışlar; ciğerleri bozulmuş.. Yok- latmağa götürüyorum. . Kör genç kız kardeşine sordu: — Kiminle konuşuyorsun? , — Bir zabit efendi ile. Kör gençle Esoes konuştular: — Nesiniz zabit efendi? — Yedek yüzbaşı. Kör genç irkildi. — Bana elinizi verir misiniz? Dispansere ne- “P'Beki. BTPRaç 98z daka'töyleyiniz. Sesinize külâklarım | — Söyleyiniz. Siz? Siz? Si- zin adınız ne? — Esoes! Kör zabit titremeğe başladı. — Beni tanıyamadınız mı yüz- —| başım? — Tanrımak istiyorum. — Ben Saverdem (Edebiyat) fakültesindeki futbol kaptanı de- ğgil miyim. Üç buçuk yıl önce bir ay kadar sizin bölüğünüzde kü- çük zabitlik etmedim mi? Hani yanyana yaralanmıştık. Gürgenç zangırdıyordu: — — Yüzbaşım! Esoes! Fakülte günlerini, korunma — günlerini, sonra savaşa giriş gününü unuttu- nuz mu? — Hiç unutur muyum? Sesinin tonunu değiştirdi: — O gün ve sonraki — günler bize hız verdin, bize güç, — hınç verdin, bize atılganlık yalazı ver- din. Vermedin mi? — Öyle oldu . — Biz senin verdiklerinle git- tik döndük ve şimdi de dispan- ser, dispanser dolaşıyoruz. İki yıldanberi herkese sordum. Eh, işte buldum. Bana her şeyi verdi- ğin gibi bir şey, tek bir şey daha ver. — Ne istersin? — İki göz, bana çoktur. Bana bir tek göz ver! Bir tek göz ver ki evdeki anamı, elimden tutan şu kız kardeşimi beslemek için ça- lışabileyim! Kız kardeşi ağabeyinin elini sıktı: — Söyleme artık! — Niçin? — Kaçtı. f Gürgenç arkasından haykır- dı: — Kaçma Esoes! Her siperde —— Alma ve başka dile çevirm Devlet yasasınca koruludur. öne atılan Esces! Kaçma! ' boğucu gaz bombası * atmad! | Sana insanca lâfettim, Ve küçük kızın elini sar* rak: ASA j — Haydi geri dönelim. E- ze dönelim. Dispansere gitf| yeceğim. — Gene ikide bir tıkant sın ağabey! | — Artık hiç tıkanmryacağ” 4| * * . . -" - - Esoes Üniversitenin kapi#'| | dan girerken geri döndü. Büy” | Holde bir küme insan görmü? | ki hepsinin de birer, ikişer Y | , eksikti. Sol bacağını kaskatı b ! son, ikinci geceden beri her *? , ve herkes onu suçlandırıyor” Barsakları fıralamış, kolları ”| , danmış, göğüsleri delinmiş, © | , kemikleri parçalanmış ölüler" Tek göz, tek kol, tek kulak ralı diriler.. Toprak, su, havâ” | , Kan kokusu, çürük et kok” | , Gözsüz Fakülteli.. | Holdeki kırık dökükler küf' | | $İ.. © Ve en son, çarpan yüres î;ı | ezilen içsesi (vicdanı).. Her * her şey.. Onu suçlandırıyordu. Beyninde, . yüreğinde, ğinde hep bir ses, hep: — Senden! Hep senden! Diyor gibi geliyordu. ; Bir boş oda bulurum ul) ile eski pansiyonuna gırdı. | yırtık pırtık kadım yere eğ ıslak, kocaman bir lifle kir Tarı !omî-ı“g-ıhıl.. e İ ı/ — $Siz buranın kapicısı * nız? ğ —NEe gezer! Bize knpıcıllı“"- rirler mi? Ben burasını K mizlerim, buna karşılık banâ,|, mürlüğün bir köşesini v — - KA J M Çocuğumla orada yatarım. * | : le olacak kadın mıydım. — Kadın Esoesin yüzüne dan hem siliyor, hem söyl du: N — Kapıcı, hanımını aldı * / maya gitti. Benim kocam t goz kalfasıydı. Eğer gö bJ y parçalansaydı ben de bir j K olurdum. Parçalanmadan ğ de kendime göre odamın * mıydım ya.. ;f Esöes donmuş kılm'!u'j'.i kadın hem eski panııyon suydu, hem ulusa ateşli sö7” lerken yarımdan ayrılm rarigoz kalfasının karısı« |40 Hol, loş olduğu için — y Esoes'i tanımamıştı. Yef *#'| karıya şöyle bir yarım * sordu: — Kapıcıyı ne ya | — Boş oda soracaktıP” giri! — İki boş odao:::îl K dün kiraladılar. 4 kiralamıyor. Adını uğ““;: kardılar. Dört buçuk f'l bamboş.. Orada bir ınl’ı " ruyordu. Onun için ui"rw’ diler. Bilmem sizin böyle re inanınız var mı? — Gerçekten uğllf’ o miskin? — Benca değik © Kocami Ne b'l gün değişti. parçalatan odur. — Bence her odld bir lir. Akşı!ı'n&_u:ju rım.