Kükürt ocaklarında Kükürt ocaklarının nasıl yerler | değildir. Pek az zaman sonra, ko - olduğunu bil'r misiniz? Bilmiyor - sanız, görmenizi hiç temenni et - mem, Çünkü, ayrıldıktan sonra, günlerce genzinizde pis bir koku hissedeceksin'z. Hele orada ame- lelik etmek birine mukadderse ha- li haraptır doğrusu... Kükürt ocakları cehennemdir. Bazan da, hakiki mânasile ce- hennem olur.. Zira, alev alırlar.. Fakat, öyle, parlıyarak, harlı har- İ yanmazlar.. İçin için, usul usul, sinsi sinsi yanarlar... Bu yangın, senelerce devam eder... Ne su, ne itfaiye, ne eczalı maddeler, hulâ- sa hiç bir şy, bu âfeti söndürmek için elvermez... Artık, ocak kendi taliine terkedilmiştir. Bir yanar dağ gibi tüter, durur... Ateş, top - rakların altına sokulur... Kimbilir, kaç zaman sonra, en son katra kü- kürt tozunu da yakar... Fakat, bu müddet zarfında, ocak, tam mâ- nasile bir yanar dağ haline gel- miştir. : İşte 666 numaralı ocak, böyle bir haldeydi ve eski ustabaşılar- dan Etem çavuş, yüzünü —orada yakmıştı. Bundan beş sene evvel, henüz başlıyan yanginı önlemek iç'n atılan tutuşmuş kükürtlerden | bir kürek, zavallının suratına rast- lamıştı. Çenesi, yanakları, dudak- ları mahvolmuş, âdeta bir iskelete dönmüştü. Bereket versin, yalnız gözleri salim kalmıştı da, hâlâ ça- lışabiliyor/ bayatını kazantyordu. Patronlar, onu, ocağınen kr deml', en makbul ustabaşısı adde- diyordu. Bu adamın, kendileri yü- zünden bu hale geldiğini düşünü - yarlar ve ona çok para veriyorlar- dı, 666 ocağın yanındaki Mustafa Bey ocağının Alikıran baskeseni g biydi... Etem ustanın bir de karısı var- dr: Zehra Hanım... Bu hatuncağız uzun seneler kocasıma tahammül etmişti. Fa- kat, artık edemiyordu. Nasıl etsin ki, Etem çavuş, müstekreh yüzünü ahaliye bile göstermekten kaçı- nıyor; bütün çehresini kırmızı bir bezle örtüyordu. Bu, kendi tara - fından, oldukça ustalıkla yapılmış bir maskeydi. Kükürtlerin parçaladığı yüzü bir tek gören vardı: O da, karısı!.. Fakat, şimdi en çok görmemek istiyen de oydu. Mustafa Bey ocağında çalışan işçiler arasında Ali isminde yakı - şıklı bir oğlan vardı ki, Etem ça- vuş, evine bir şey lâzım olunca da- ima onunla gönderirdi. Gene - bir gün bir haber yollaması lâzım gel- di. Bir. öğle sıcağıydı. Sinirleri kamçılıyan, rütubetli bir sıcak... Şeytan böyle havalarda orta- lıkta çok dolaşır galiba... Zehra Hanımla Alin'n de arasına girdi... Olanlar oldu... Ve, o günden itibaren, artık bu âdet devam etti, durdu. Ne zaman Etem çavuş ocağa, haydi efendim, Ali bir kulpunu bulup dışarı ve çat kapı Zehra Hanıma.. Hattâ, haylazlığı o derece ileri vardırdı ki, evvelâ ihtar, sonra tek dir, nihayet işten yallah... Bunun üzerine, âşık delikanlı, Zehra Hanımın evine posltu sermiş vaziyete geldi... E- tem çavuş işteyken o hep metresi- le beraberdi. Kırmızı maskeli a- dam eve döndüğü zaman ise, arka kapıdan sıvışmanın yolunu bulu - yordu. — Lâkinbu büsbütün | | kalkma... | S.Kemal Osm;:ü tarz münaseebtler ne| — KADINLARDAN BIKTIM nukomşunun dikkatini celbe baş - | ladı. Bunun üzer'ne, kahvede filân, başladılar: — Öhhö öhhö, Etem çavuş... — T — Başımı önüne iğmiş; düşünü- yorsun! Öteden biri: — Boynuzları ağır geliyor gali- ba... Çavuş, ayağa kalktı. Masaya bir yumruk indir'p bir an durdu. Sanki karşısında, tepeliyecek bir adam arayordu. Kahvedekiler: — Bize kızıyorsun, Etem ça- vuş?... Kendi taltine kız! — -dedi- ler... Zavallı adam, boynunu büktü: — Evet... Size krzacak bir şey yok... Asıl suçluyu — bulmalıyım! »karşılığını — verdi.- — Peki, ne olmuş?... Anlatın bakalım... Arkadaşları, ne biliyorlarsa, hepsini söyled'ler. Çavuş: —Ben yapacağımı bilirim! -de- di. — *« Allaha ısmarladık, karı- cığım... Sen, Üzülme... Yataktan | — Peki.. Sen, kapıyı kapa git öyleyse... Kadın, sokak kapısının hızla kapandığını duydu ve bir tarafın- | dan öte tarafına dönerek — azıcık daha uyudu. Sonra, kalktı, süslen- | di, püslendi. Alisinin gelmesini bekledi. Ali, kavakların dibindek; ça - yırlıkta danalar gibi yuvarlanıp duruyor, ayni zamanda yolu göz - lüyordu. Çavuşun geçtiğ'ni gör- dükten sonra, eve dalacaktı. — Acaba geçti de fark mı etme- dim?... -diye düşündü.- Herhalde öyle olacak. Yavaş yavaş kalktı. Zehranm sol odasındaki sol pencerenin sol perdesi açıktı. Bu, evde kimsenin bulunmadığına, iceri girmenin ser best olduğuna delâlet ederdi. Ali, kapıyı çaldı. — Yarın bitecek— Nakleden: (Hadice Süreyya) ( Bevliye Mütehassısı ) Karaköy-Ekselsiyor mağazası yanında No. 34 Hergün 14-20 ye kadar Telf 41235 E EAZETELETREEDETTTENTRREETEEZELIESERLEN DN 6 mcı İcra dairesinden: Mahcuz ve paraya çevrilmesi < | Abdülhamidin bir ZI İkinci teşrir 1934 elmas facıalara sebep oldu — Bu elması 55 bin dolara satın alan Amerikâl aile şimdi perişan olmuştur - Bir zaman ikinci Sultan Abdül- hamide ait bulunan son derecede kıymaetli bir elmas, Amerikada | haile denilebilecek vak'alara ve- sile olmuştur. |— Dul bir milyoner olan Misis Hedley, bu elması bundan iki se- ne evvel, tam 55,000 bin dolar ve- rerek ele geçirmiştir. Nevyork ci- varında “Siyah gül,, Villâsının sahibi bulunan zengin kadın, | eşsiz elması ele geçirmek için kuv- vetli bir arzu duymuş, nihayet sa- tın almağa muvaffak olunca, Hed- ley ailes'nin -elmas koölleksiyonu arasında en üstün yeri, bu elmasa ayırmıştır. Milyoner kadının fevkalâde bağlı bulunduğu bu elmas, son hafta içerisinde, diğer elmaslarla birlikte saklı bulunduğu vitrinden kaybolmuştur. Kadm, sık sik bu vitrine yaklaşır, sarımtırak bir a- lev gibi parıldıyan meşhur elması zevkle seyredermiş. Bu yaklaşma- larından bir'nde, cam arkasında elması görmeyince, yıldırımla vu- rulmuşa dönmüştür. Misis Hedley, “Eyvah, elmasım çalındı, mavholdum!,, diye dö- vünmeğe başlamış, kendisini b'raz toplayınca, bu elması tekrar - ele geçirmenin yolunu araştırmıştır, O gün evde bir kendisi, bir toru- nu, bir de onun nişanlısı varmış. Kadın, yarım saat evvel elması yerinde gördüğü için, bütün şüp- heleri torunu ile onun nişanlısı ü- zerinde toplanmış. Torunu Etel, yirmi dört yaşım- da, güzel, caz'p bir kızdır. Lon- drada üniversite tahsilini henüz tekmillemiş, diplomasını alarak na gelm'ştir. Nişanlısı Perlin de, yüksek tahsil görmüş, yakışıklı bir delikanlıdır. Misis Hedleyin malını, mülkünü o idare etmekte- dir. Kadın, “elması mutlak - ikiniz- den biri çalmıştır.,, diyince, bun- lar bu sözü şiddetle reddetmişler, Miz Etel; hıçkıra hıçkıra ağlama- ğa başlamış, Mister Perl'n de sap- sarı kesilmiştir. Onların bu- hali ve protestoları, kadının şüphesini gidermek şöyle dursun, büsbütün arttırmış, aile arasına bir soğukluk g'rmiş, ücü de asabileşmişler, el- maş meselesi, bütün gün münaka- şa ve kavga mevzuu olmuştur. Ni- mukarrer hane eşyası Beyoğlun - da Tarlabaşında — 172 nıımırılı' Papadopolu apartımanımın 4 nu -| maralı dairesinde 24 —11 —934 tarihinde saat 16 dan 17 ye kadar açık arttırma ile satılacaktır. Ta- liplerin mahallinde hazır buluna - cak memuruna müracaatları ilân hayet akşam üzeri, büyük anne, torunu ile nişanlısına şöyle diyor: — Demin polise telefon ettim. Nerdeyse memurlar gelecek, su- çunuzu meydana çıkaracak! O sırada, üç polis memuru Vil- lânm kapısını çalıyor. Memurlar, olunur. (3449) SÜREYYA OPERETİ Bu akşam saat 20,30 da Kadıköy Süreyya Tiyatrosunda KIRK YILDA BİR Operet 3 perde. Yazan: Yusuf Sururi. Cuma günü matine 15 te Beyoğlu Mulenrujda Cuma akşamı 20,30 da Üsküdar Hale Tyatrosunda tahkikata girişiyorlar. Sonu gel- miyen sorgular karşısmıla, genç kızla delikanlı bunalıyor, heye- canla “biz, çalmadık. Hiç bir şey- den haberimiz yok,, tan başka söy- liyecek söz bulamıyorlar. Polisler, Villâdaki hizmetçi kızla uşağın o gün izinli bulunduklarını, bahçi- wanın da sabahtan akşama kadar bahçede işiyle uğraştığını tespit ediyorlar. Esasen, milyoner kadım, bunlardan zerre kadar şüphe et- meği aklın getirmiyor: ı Nevyorka, büyük annesinin yanı- | Abdülhamidin meş'um elması işi yapmış olması imkânsız, diyor. Hizmetçi kızla uşak, dün akşam izinli olarak evlerine gittiler. Bah- çivan, bütün gün bahçedeydi. Ben, bir kaç defa vitrinin yanma gittim. Elmas yerindeydi. Son görüşüm- den yarım saat sonra, elmasın ye- rinde yeller estiğini gördüm. Bu sırada Villâda benden başka toru- numla nişanlısı vardı. Elması ya ikisşinden birisinin, yahut ta ikisi- nin müştereken — çalıştıklarından yüz de yüz eminim! Polisler, keşf yaparak, Villâya dışardan girilmediği neticesine va- rıyorlar, elması içerde ve dışarda, saklı bulunması muhtemel — köşe, lısının eşyalarından başka üzerle- rine varıncıya kadar yapılan araş- tırma, hep menfi netice veriyor. Buna rağmen milyoner kadın, id- diasında ısrar ediyor. Polisler, ken | dilerinde de bu işi Mis Etel'le Mis- | ter Perin'den başkasımın yapmış olamıyacağı kanaati uyandığını söyliyerek, ikisini de merkeze da- vet ediyorlar. Mis Etel, gözleri yaşlı, bütün vücudu titriyorek, giyinmek üzere beş, on dakika mühlet istiyor, oda- sına gitlmek üzere merdiveni çıkı- | yor. Bu arada heyecan ve teessür- | den başı dönüp, sendeliyor. Ayağı | kayıyor ve yirmi dört ayak merdi- venden yuvarlanıyor. Zemin, par- lak taş döşelidir. Başı hızla taşa çarpıyor ve çatlıyarak, kız o anda ölüyor. Büyük anne, bu feci manzarayı, gözleri dehşetten büyüyerek gö- rüp, koltuğunda taş kesilmiş gibi otururken, kızın nişanlısı Perin, kanlar içinde yerde yatan sevdiği kızın üzerine kapanıyor, “Etel, Etel!,, diye sesleniyor, kendisini yerden yere çarpıyor. Sonra bir- | denbire yerinden fırlıyor, Milyo- | | ner kadımın üzerine yürüyor, “sen, | sen sebep oldun bu faciaya, cadı! Artık benim de seni gebertmek va- zifemdir. Masum torunun, bu ka- zaya senin yüzünden uğradı, cani kadın!,, diye bağırarak, — Misis lisler, delikanlıyı güç zaptediyor- Tar. Müthiş bir buhran geçiren de- likanlı, çıldırıyor. Zengin ihtiyar kadın, çok ileri- şanlısı, yahut yalnız birisi tarafım- dan çalındığı kanaatini hâlâ mu- hafaza ediyor. Cok geçmeden Vil- t Hedleyin boğazmna sarılıyor. Pa« | 'ye gittiğini artık kabul ediyor, ağ- | hyor. Fakat, elmasın torunu ile ni- | bucakta ariyorlar. Torunla nişan- | lâya gelen gazete muharrirlerine, | gözleri kamaşan Misis He& — Bu elmasın meş'um ©€ nu, sahiplerine felâket getir ©| Bana söylediler, peşinde tan vazgeçirmek istediler d© aldırış etmedim. Hay, almâ? dım! j Bu çok iri bir elmastı. rak bir parıltıst vardıki 09? suzdu. Ah, bakmağa X kayıplara karıştı. Ben, hayâ*” | bunun gibi başka bir elmast ”| gelmedim. Bu elmas, önce bir Mi ç miş. Markizin, Fransadaki v ihtilâlde, giyotinle başı İ Sonra, elmasş ikinci Sultan hamidin hazinesinde yer tf Hattâ, plâtin mahfazasında , nın ismi yazılıdır. Sultan, VB gözdelerinden en sevdiğin€ | miş. Kadın, çok geçmeden ** olup ölmüş. Sultan da, hal'i € rek senelerce bir saraya hapt” miş. Bundan sonra da elmas, rikalı bir zengine satılmış ve damın elması hediye ettiği büyük harp sırasında torpi'” rek batan “Lüzitanya,, vapu'!” yolcuları arasındaymış. D& i boğulmuş. V İşte ben, bütün bunları bild| halde, bu elması almaktan $ medim, Ah, ne dedim de #0 “İŞtEBİZİM Aİte Ve Elmüsın ne uğradı! Nevyork polisi, bir taraftâ| ması araya dursun, yirmi dö! at sonra hiç akla gelmedik b ziyetle karşılaşıyor. Hizmetçi vitrinin etrafını muayene © ken, gözüne beri taraftaki ptf nın tüneğinde, şu çanağınım K bir parıltı ilişiyor. Hemen yor ve çanakta elması buluy? pağan, kanat çırparak, kahk# atryor. İş anlaşıİryor, bir sılsa vitrin açık kalmış ve fırsat bilen papağan, elmas! f sına takıp çanağına götü yöner kadının sevgili papâ Bu cihet anlatılarak, meydana çıkan elmaş gö! y sarımtrak alevi andıran K tasının büyüklüğünü idri _Şî: ve kendisine o anda nuıül H, ediyor. Şimdi, milyoner İ'Lgf “Siyah gül,, Villâsında, ? y tuğa gömülmüş, kımıldan*” gel halde, 55,000 dolara ıı:;'. bu elması gece, gündüz 487 İ" gın seyretmektedir! F $ KARA “ Ca e. : Delgral Adresli ıınıll".:,fd' FPelefom — Yazı: 13879 z Hdarehanesit Sahibi ve Neşriyâl ÜGM », HASAN RAS ee