4 E Yazan: (Geçen kısımların hülâsası) Bu roman, bütün Akdenizin - Şa-| korsanının hikâyesidir: Birinci ki tapta, Valeryo isimli bir Cenevizli- nin, Cezayir kızlarının en güzeli o- lan Habibeyi nasıl kaçırmak istedi- ğini okumuştunuz. Bu hileyi fır - tınalı bir gecede keşfeden — Şahin nun elinden kurtarıyor, onunla der- hal evleniyordu. Fakat, Valeryo bunu unutmamış - tır, Akdeniz korsanınım gafil bir nı görüyoruz. Şahin Reis " zincire vurulmuştur; karısı ve iki çocuğu Cenevizin esir pazarlarında satıla - caktır. Romanım ikinci kısmı dün başladı: Şahin Yavrusu Ali, — Valeryomun diyor; babası prangadadır; Valer - yo ile konuşuyorlar : Damatla kaynata arasımda mek- tuplar gidip gelmişti. Hattâ Va- leryonun baskınından biraz evvel Mora Valisi Mustafa Paşaya a- dam göndermiş, gelecek baharda Cezayire kadar gitmek icin izin istemişti. Buna bakılırsa Şeyh Ebüssaidin, kızı ve torunları için on bin değil, yirmi; bin altını da vereceği anla- şılryordu. Lâkin Şahin Reis Valeryo'nun son sözlerini duyunca, karısınım, Şeyh Ebüssaidin kızı olduğunu söylemekten vazgeçti. Çünkü Kar- dinal Daskari'nin öcünü onlardan almaları, Papaya gönderilmeleri, orada işkence edilmeleri, hiç de- gilse Şeyh Ebüssaidin veremiyece- ği kadar çok para, istemeleri mu- | n | larını çoktan geçmişler, Korfo'ya hakkaktı. — Ona büyük iylikler yaptım; | belki esirgemez!... — Benim de, vereceğine pek aklım yatmıyor. Şeyh Ebüssait te, herkeş gibi, iylikten çok parayı se- Ver... £ Dudak bükerek döndü. Şahin Reis hayatında ilk defa olarak yalvarır gibi söz söylüyor- du: — Onları Venedik'te esirpaza- rıma çıkarmayınız. Pazarda satılır- larsa on altın bile etmezler... Hal- buki on bin altın, ıvucunuıdı de- mektir. Valeryo baştan savma cevap verdi: — Peki, pokill. rüz bunu... — Fakat rica ederim unutmayı- nız!... Valeryo yürüdü gitti... Deminden beri yanında duran kısa boylu, basık burunlu bir za- bit kapıdan çıkarken Valeryo'ya şöyle dedi: — — Muhterem Marki Hazretle- ril... Bir kadınla iki çocuk için on bin düka altını, başlı başına bir ha zinedir. — Öyle ise Veııedık'te bana ha- tırlat bunu... Şahin Reis, bu çareye büyük ümitlerle baş vurmuştu. Fakat Va- leryo on bin altımnın eline geçece- ğini mümkün görmemişti. Yahut- da çok zengindi ve bu para, onun için ufak bir şeydi... Valeryo, yanından uzaklaştığı zaman bütün ümitleri can çekişi- Orada düşünü- yardu. Fakat kapıdan çıkarken za- | şaltabilirsek su kesiminden yuka- bitin söylediMerini ve Valeryonun gevabını duyunca yeniden hayat ei BÜYÜK DENİZ ROMANI Şahin Yavrusu — Kadir Can Şeyh Ebussait fidye vermiye acaba razı olacakmıydı'? hin Rcis diye tandığı eski bir qcıım Reis, Habibeyi, Cenevizli Valeryo-|, zamanında onu birdenbire avladığı- | kadırgalarında Cenevize doğru gi -| ' bulmuş gıbıydı On bin altının lâfını bile gözle- | ri dört açılarak dinliyen basık bu- | runlu zabit, bunu hiç unutamazdı. | Venedikte gene bu iş üzerinde görüşülecek, Şahin Reis karısının bir mektubunu kara Yusufla yahut Valeryonun bir elçisiyle Şeyh E- büssaide gönderecekti. Kaynatası ve Uluç Ali ile Murat Reis, Şahin Reisi de kurtarmak için herhalde bir çare bulacaklardı. Fakat o, burasını aklına bile ge tirmiyordu. Ancak karısıyle çocukları kur- tulduktan sonra bunu düşünebile- | cekti. Bu hülya ile dalmış ve elleri sarkmıştı. Valeryo: — He...yl... Uyuma!... Diye bağırdı ve kırpaç, Şahin Reisin yarı çıplak omuzlarında şakladı. O akşam çıkan korkunç fırtına sabaha karşı o kadar - art- * mıştı ki, gemiciler bile güvertede duramıyorlardı. Deniz, yer yer şaha kalkıyor, kocaman dalgalar, gemilerin üstlerinden aşıyorlar, | meydanda ne bulurlarsa süpürüp götürüyorlardı. Marki Valeryo bunu biraz - er- kenden hissetmiş olmalı ki bütün kaptanlara şu emri vermişti: — En kısa yoldan, her şeye rağ- men doğru Otrante'ye gideceğiz... Fırtınadan, gemileri hafifletmek lâzım olursa, esirleri denize ata- caksınız... Filo yolunu batıya çevirdi. Bu suretle yandan gelen rüzgârı arka- | larına almışlardı. Zaten Kefalonya ve Sökat ada- yaklaşmışlardı. O gün akşamdan evvel Otranto'ya varacaklar, ek; siklerini alacaklar, yırtılan bir kaç yelkeni, kırılan bir iki direği yap- tıktan sonra Venedik yolunu tuta- |*Ingılızce ders!erı | ÜZT: 5000'—*1 | dır. Sonlarında x, ch, sh, z bulu - | ve olunur. HABER — nlqııııı ?oıuıı Müellifi: ömer Rıza CDO İngilizcede — müfrede singular (singular); cem'e plural (plu- ral) denir. Birincisinin mânası bir, ikincisinin mânası birden faz- ladır. İngilizce isimlerin hemen hep - sini cemetmek için sonlarına bir *“S,, ilâve olunur. Yalnız bazı isim lerin sonuna “es,, ilâvesi lâzım- nan kelimelerin telâffuzunu ko - laylaştırmak için, cem'edildikleri zaman, sonlarına es konulur. Böyle yapılmamış olsaydı, bun- ların müfredi de, cem'i de ayni şekilde telâffuz olunurdu. — Y ile biten bazı isimler cemedildik- | leri zaman bu “y;, harfi (ie) ye çevrilir, sonra da “s,, ilâve edilir. Bu kaideyi tatbik ederken üç sesli harfin bir araya gelmemesi - ne dikkat edilir. Meselâ: lady (ledi) hanım, cem'i ladies; sinek mânasında fly kelimesinin cemi flies, şehir mânasına olan city ke- limesinin cemi cities'dir. Bu keli- melerde cem' edatı olan $ den ön - ce iki sesli harf vardır. Maymun mânasında monkey — kelimesi de ayni kaide dairesinde cemedilecek olursa bu şekli monkeies, gün mâ- nasında olan day, ayni — şekilde cemedilecek olursa daies olur. Üç sesli harfin bir araya gel - mesi şart olduğu için bu çeşit ke- Kmelerin sonuna bir s ilâvesi ile iktifa olunur. Ve o zaman bu ke- Himeler şu şekli alır; — monkeys, days... *“O,, harfi ile nihayet bulan keli- melerin sonuna da cemedildikleri zaman es konabilir. Yalnız üç sesli harfin bir ataya gelmesi şart- tır. Piano ile Solo kelimeleri müs- tesnadırlar. Bunlara yalnız s ilâ- F. ve Fe harfleriyle nihayet bu-| lan kelimelerde bu harfler “ve,, ye çevrilir. Sonra S ilâve edilir. Zev- ce mânasındaki wife (vayif) in cemi wives, bıçak mânasındaki knife'in (nayif) cemi knives'dır. On kelime vardır ki - cemedil - caklardı. Lâkin fırtına gittikçe artıyordu. Marki Valeryo kamarasında bir köşeye çekilmiş kızgın kızgın söy- leniyordu: — Allah belâsını versin bu Şa- bin Reisin!.. Bu herifte bir uğur- suzluk var... Cezayirde elinden kurtulduğum zaman da böyle bir fırtınaya tutulmuş, güçlükle kur- tulabilmiştim... Bir de karısıyle ço- cuklarını kurtarmak için para ve- vereceğini söylüyor... Birdenbire gemi — korkunç bir surette sarsıldı. Kamaranın içi alt- üst oldu ve kendisini biranda yer- | de buldu. p Şaşkın bir halde kalktı. Çılgın gibi dışarı fırladı. İkinci kaptanla karşılaştı. — Marki Hazretleri, Dragonla çarpıştık. Dümen zenciri kırılmış, üstümüze düştü. Baş anbarında bir çatlak açıldı. Dragon, filonun en yeni fakat küçük gemilerinden biriydi. — Anbarımızda çatlak mı?.. Neresinde?,.. Su giriyor mu?... — Sancak tarafında... Sızıyor... — Çok mu?... — Hayır... Önüne geçmeğe çalı- şırız. Fakat... — Su kesiminden çok mu aşağı- da?.. — Değil... Eğer gemiyi biraz bo- | yoktur. mek için sonuna S ilâvesine lüzum Bunlar; — man ' (mân)| woman (vumân), foot (fut), go - ose (gus), tooth (tus), — louse (lavs); mouse (mavs); dormoüse (dormavs); —ox (oks); child (çeyild). (Devamt var) lar, hem de böyle konuşuyorlardı. Dragona bir şey olmamış, sula- rın akıntısına kapılarak- batıya doğru sürükleniyordu. Vaziyet fe- na idi. Bu kargaşalıkta filonun di- ğer gemilerinden yardım bulma- nın imkânı yoktu. Gemicilerin büyük bir kısmı, | evvelce esirlerin bulundukları baş | anbarında toplanmışlar, yatak, minder, halı, kilim ve buna ben- zer şeylerle geminin bordasındaki çatlak yere dayanıyorlardı. Aşağı- da dizlere kadar çıkan su, sağa $0- la sallandıkça çalkanıp duruyor- du. Aşağıdan bir zabit bağırdı: — Geminin yarası su kesimiyle birdir. Hafifletmezsek biraz sonra yara büsbütün büyüyecek ve.... Sözünü bitirmeden Marki Va- leryo emirlerini vermeğe başladı: — Esirleri atın denize... Yalnız genç kızlarla çocuklar kalsın!... Herku sancak tarafına toplan- » Haydi!... rıya çıkacak... Hem koşa koşa yukarı çıkıyor- Kılıcını çekmıç. dört tarafa ııl- dırıyordu. (Devamı vırı) 'lmmın önünde durdu. | firlerim) var. İki tavlı hindi! Bir Yazan: ı Aka Gündüz l No.24 — Demek benim marangoz sün- gülenmiş? — Edebiyat fakültesinden bin - başı kızı İlki vardı. Tanırsım.. O deniz hasta evi — hemşiresidir, o söyledi. Bir torpille bacağı kop- muş, beş altı saat yaşayabilmiş . — Baban gene (*) sağlık baka- nt mı? ((Sıhhiye nazırı mu?) — Devrilesice kabine devril . medi ki çekilsin.. — Beni ne uza bölüğüme gön - derecekler? — Sana iki ay duru (istirahat) ile havalama (tepdilhava) — verdi doktorlar. | — Yaralarım sağaldı.. — Duru, havalama benim neyime? — Yaradığın (bünyen) gevşe - miş. Güçlenesin diye olacak.. Kurşunlar bacak kemiğini sı - yırdığı için — koltuk değneği ile yürüyen Esoes bir hafta sonra Ü- niversitenin parkındaki kanapeler- den birinin köşesinde oturuyor - du. Kocamatı Üniversite bomboş- tu. İki yıl önce bu parka on bir bahçıvan yetmezken şimdi yet - mişlik bir ihtiyarla on iki yaşında bir yamak bakıyordu. Yolları ot bürümüş, çiçekler kendi bildikle . ! rine üremiş, havuzların iç ke - narları susuzluktan çatlamış, bü- yük kapının yanındaki gong pas - lanmış. Esoes bir İran düzüsünün | (şiirinin) bir ayağını mırıldan « di: (Kayzerin sarayı — kapısında şimdi örümcekler perdecılık edi - yor.) Sonra dudıkhnndı sarı ranlık bir çizgi çizildi: ' Bilgi ve insanlık sarayının kâ- pısında şimdi ıssızlık ve — ölüm perdecilik ediyor. Aksak bacağına — acısiına al - dırmıyarak— bir yumruk attı: —Bu ölümü öldürmeli! Bu 18- sızlığı seslendirip coşturmalı! | Sonra' Üniversitenin beşyüz — pencereli yüzüne 'bakarak hay - kırdı: — Üniversite! Bu ölümü, sen öldüreceksin! — Öz insanlığı, sen kurtaracaksın! Senden - yaldızlı diploma değil, insanlık, insanlık.. İnsanlık istiyoraz! Gene gülümsedi: — Ben de ne romantik- adam olmuşum! İnsanlık — arıyorum! Sanki ne? İnsanlık bundan başka bir şey mi? Ülkece insanlık... Ve- ya insanlık ülküsü!.. Hadi sen de! İşimize bakalım.. Günüm bitsin... Hangi siperde kalataksam kala - yım ve kalıncaya kadar çarpışa - yim.. Caddeye çıktı. Bir limuzin (lüks otomobil) ge- çiyordu. İçinde sakallı bir adam - la baldan tatlı bir kadın vardı. Kucak kucağa idiler. Sakallı ada- mı tanıdı. Bu savaş salgını (tekâ- lifi harbiye) başkanı (reisi) idi. Araba birdenbire fren yaptı ve ar-| ka, arka'gelip kooperatif bakka -| ka-- Mağazadan koşarak — çıktılar. Savaş salgını başkanı yüksek ses - le kumandalar verdi: — Bu akşam konuklarım (misa- kilo kara havyar! Bir kilo bıl.ık yumurtası! Üç tane pişmiş ista - koz! Otuz francela!.. Esoes dahasını dinlemedi. Yürü- | dü ve bir şey mırıldandı.. Ekmekçinin önü.... ç | pırlantalı, şişko “irkildi. Dilim, dilim olmuş, © Zi ikinci teşrin 1934 a Alma ve başka dile çevirmi Devlet yasasınca koruludur. Hani ilkyazdan arılar 9| rir. Kovana sığışamazlardı l oğul arıları Beylerini ıİIP lar ve ilk rastladıkları bir dâ ya bir saçakta topsalkım © Ekmekçinin önü işte bö: Kucağı bebeliler, |e|ıelel'ı kadınlar ,kızlar, kamburu dedeler, çocuklar, hastalar bi rinin sırtında, omuzunda kım olmuşlardı.. Ortalıkta altı türlü ses du: — Ekmek! — Bir ekmek! — Yarım ekmek!.. — Dörtte bir ekmek!.. — Bir dilim ekmek/!... — Bir lokma ekmek . Ve iki türlü ses karşılık nfı" du: i gi — Hani vesikan!.. Kr| — Hani para!, İ Vesikası olanın parası vi yor. Parası olanım vesikası lunmıyor.. ğ Sağda ekmekçinin çırağı, $ kalfası, bir köşede hükümet fettişi, öte köşede sözü geçer politikacı,. Üç kat, dört kat, kat paraları gizli gizli alıp satıyorlar, Esoes geçiyor.. Pastacının içi dolu: Dudakları — asırıklı, y n düzgünlü, giysileri (elbiseleri) pekli kadınlar... Kravatları incili, * yE ü 4 kordonlu erkekler.... " Siper görmemiş delikanlılar. — Soför yamaklarına kara meme başi uzatan ergin lıızb"' Lüstrin patikli, kadife yabancı mürebbiyeli şımarık ço cuklar; Başka bir çağda olsaydı, bö pasta, böyle bonbon ,böyle kur biye, böyle şekerleme yemezi Savaş yoksulluğu ve bolluğu hepsinin insan mideler? manda işkembesine döndürü” habire yiyorlar... 4| Barış ve kazanç günlerinde * | lerine ayda bir kilo kahve şek” alamıyanları tanıdı ki bu pastâ” da fino köpeklerine kaymaklı: demli, fıstıklı pasta yediriyo! dı. Bir kuru peynirli sandoviç bilince kaçtı buradan.. Çıkı zabit kaputu sırtında, sağ - €| bir baston eskisi, sol — elin? küçük torun eli.. Bir ihtiyar pastacıya yalvarıyor: ü — Bu benim torunumdur: " g- sı ölüm döşeğinde.. Yüz lu süt buldum. Al sana hir hirâ: 6' na iki üç parça kahve uııl”" Hasta kızıma, bunun receğim.... — Git işine Vailwl“ f yok! t İ Bir limuzin daha geçiy?” #“İ ? İçinde bir nazırla iki % ol 4 kavuk.. Esoes üçünü Ğ'M" d Yeşil apartımanın & Kü ruyorlar.. uti Kapıcı koşuyor.. ? Bir dalkavuk İU”MW | ğına bir şeyler fısıldıyo'" — ğ yerlere kadar iğiliyor- M" Esoes bu ıpıruı*"' / İçine girmemiştir "',ı’ ği Bir kiralık kız dcıı““ dı A arkadaşı" .oyımııuf-f (Ö Yinc yanlıştır,