Na rin 1934 birinci Her k ASLANLI HÜKÜMDAR İSÜLEYMANIN OĞLU parçası ayrı bir heyecanla okunacak macera, iskançlık, kuvyet, aşk ve seyahat romanı /ı y ' ÜR Tefrika No. 51 Çitima, ayağına kapanan muha ribi oturduğu yerden doğrularak omuzlarından tuttu ve ayağa kal- dırdı, sonra ona hitaben: ça AL, dedi, zafer bayramınım e- n kızı senin emrindedir onu dile- diğin gibi harca., Bu bir âdetti. Reisin bu emrin. den sonra danş eden muharip gü- | zel şilok kızını alacak mızrağiy öldürdükten sonra etlerini pîrığîe İıyacak ve her bir Parçasını şark, garp, şimal ve cenup huduılğım-' dan dışarıya ntacaktı, Bu, Dinga toprakla, yanların bu $ekilde Pl:;(îi :îîeko. ğine bir delil sayılırdı. Z Filhakika, danı d : © vi G kişleğn ÇA Mabarip, $inin muhafazası ah , Haf çerçiveliyen halk — Yip ayak atışlarla ü Gt GA d İaip zenleleği, SAT u arada vahşi muhari, ğ uharip, ucu mîm'" Muzrağını genç kızın iki me 3i Arasıma yerleştirdi... am bu sıradaydı... İ k"“"!rm sesini bastıran bir i 'î ı 'lhı:_lmmkııı bir hale koy * _.A_ş.'“:,'._,-' Na ::;ım'î*îı&_ı Glre Bu, Allah demekti :lîuk felâket Ğ Bu - tonda anlarında söylenir. Filhakika, hem en bu: c—;:nhın!l_ "Bliğm kızıl aley İ | Zaten çekilmiye y“::::;::ı;ı a; " . $ ı;îune;ın ışığını bu kızıllık baş- 5 AşITE freme Tâ uzakta, biraz evvel, &n Zaptedilen sığırlı z arr iği kolübelerden bir Şilok- yer- erden biri, dört Davullar süstu, . lolk Tef sesi krarldır. . Şarkı söyliyen- Şimdi, genç, ihtiyar n kadı - H eit mahşer kalabalığı rehleri lml'qı.m“h olduğu halde yanan “ı_'”' doğru akm 'divoıdıı_ n zi — istirabı Mak için gözlerini ka 'tı. ;::ıfklırmı yalayan lı:::ı“:ydîî: Mı“r:"m.ı vı:nnu irkildi. aa ip .eudııini brrakıp ate- 4 Diğer tara! çıkan bu bir gç bu yangmdan, ı.mî::hhdelıiın bekle: ftan Blanş, birdenbi- kendisini j diğini an- Filhakika umduğu gibi çıktı. ü ın biraz öteden ken - © seslendiğini işitmişti v.h!le ona koştu. ) iler, ateşi söndürmeğ, ı-'!”"'l“n onlar, kurtuluş yz:lıî:u S Ve bir hayli de uzaklaş- Hertil, Şilok krar Aştita'yı da yı unutmamıştı. , » M'Mrmünı&uu. ' yılırlar. Diyur reisi Simo, Budinin | eniştesi oluyordu. Afrikada iki kabilenin birbir - lerile akraba olduklarına pek az tesadüf edilir, Onlar, daima, kendi kabileleri kızlarile evlenirler. Aşita akrabasının kendisini kurtaranları akrabalarının kabile- sine sürüklemişti. Yakın bir yer değildi. Tam on beş güne yakın binbir müşkülât içinde yol almış - lar ve nihayet hedeflerine erişmiş lerdi. Şimdi, Süleyman, Blanş, Her- gül Aşita reisi Sima'nın aziz misa- firleri sayılıyordu. Sima her biri « ne ayrı bir kulübe ve hizmetlerine de yirmiden fazla adam ayırmıştı. Bütün vakitlerini avla geçiri- yorlardı. ş Diyurlar, Afrika kabileleri için- de madene en çok ehemmiyet ve- renlerdendir. Bunların maden ©- <cakları vardır. Ziynetlerini hep kendileri yaparlar ve süslenirler. Kadmların vazifesi yalnız ev işidir, Kocalarma kulübe yapar. ken yardım ederler. Kulübeleri- nin önlerindeki toprağı döğerek sertleştirirler. Bundan başka — ço- cüklarının terbiyesile uğraşırlar. Diyurlulara misafir oldukların- dan bir ay kadar geçmişti. Artık bütün kabile halkı ile senli benli olmuşlardı. Bu kabtle içinde, kendilerine tercümanlık yapacak bir yerli bu- labilmişlerdi. Fakat ne çare ki bu adam çok ihtiyardı, Her yeri titri- yordu. Bununla beraber, çok işlerine yaramış, Sima'ya başlarından ge- çenleri anlatmıya imkân bulmuş - lardı, Sima kaym biraderinin başına gelen felâketten çok müteessir ol- muştu. Bu sebepten, Aşitaya gös- trdiği alâkayr, onu Dingalılar elin- den kurtaran bu beyaz adamlar- dan da esirgemiyordu. O gün, ava çıkacaklardı. Çok yakmlarında, içine yerlilerden de pek çoklarınm girmeğe cesaret e- demedikleri bir orman vardı. Bir baftadan beri bu büyük av için hazırlık yapıyorlardı. Yerlile- rin sığır derisinden yaptıkları ip- lerle hazırladıkları ökseleri önden göndermişlerdi. Altmış kişiden fazla bir kafile güneş çekilmeden yola çıktı. 'AVA ÇIKIYORLAR — Hergül!!.. Süleyman, kendilerinden çok u- zakta giden Hergüle sesleniyordu. Hergül, bugünkü vaziyetile, be- yaz bir vahşiden farksızdı. Koluna geçirdiği kalkanı, elin - de tuttuğu uzum ve ucu sivri mızra ğı ile heybetli görünüyordu. Diz kapaklarına kadar vücudunun alt kısmımı örten pars derisinin bir u- €u omuzundan dolanarak arkadan bağlanmıştı. Süleymanın seslendiğini işitme- mişti ” a “ (Devamır var) SÜĞ ea 7 | ÂAmerikada on dokuz gün toprak altında kalan kız! Kızı kaçıranlar, babasının zengin olmadığını anlayınca geri verdiler Amerikanın, en büyük haydut ve hırsız yatağı olduğunu duymı- yan kalmamıştır. Al Kapon, Con Dilinger'in atları hâlâ hafızamız « dadır. Dünyanın en meşhur adam- larından ve Amerikanın en çok sevilen tayyarecilerinden Lind - bergin bile oğlunu para koparmak için kaçıracak ve öldürecek dere- cede cür'etkâr olan bu adamlara dünyanın başka hiçbir yerinde te- sadüf edilemez. Son zamanlarda Amerika ga - zeteleri gene bu çocuk kaçırma | vak'alarından sık sık bahsetmeğe başladılar. Bu vak'alarım birçoğu çok hazin bir suretle bitmekle be- raber bir tanesi çok garip surette neticelenmiştir. İşin garabeti Ju- ne Robles isminde altı yaşında bir kızın haydutlar tarafından kaçırı- larak on dokuz gün toprak altın- da saklanmasıdır. Vak'a şudur: | Bundan bir ay kadar evvel A- merikanın cenup şehirlerinden bi- rinde M. Fernando Robleş ismin- de bir adamın Yune siminde altı yaşındaki kızı kaybolmuştur. Ya- pılan bütün araştırmalar hiçbir fayda temin etmemiş ve minimini kız bir türlü bulunamamıştır. E- beveyn kızlarının kaçırıldığını an- lamışlar, fakat haydutlardan fid- | yei necat istediklerine dair hiçbir mektup alamadıklarmdan kızları- nın feci bir kazaya kurban gittiği- ne hükmederek fevkaliâde müte- essir olmuşlardır. Zavallı karı kota evde matem tutarlar ve ağlarlarken bir sabah bir polis memuru kendilerini mer- keze çağırmıştır. Çocuklarının ka- davrasının bulunduğunu zanne - den Mösyö ve Madam Robles merkeze geldikleri zaman — polis komiseri kendilerine bir mektup vermiştir. Alelâde bir kâğıt üze- rine daktilo ile yazılan bu mek- tupta şu satırlar okunuyordu: “Kat'iyyen telâş$ etmeyiniz. Kü- çük Yune sağdır. Biz kendisini e- beveyninden büyük bir para ko - parmak ümidiyle kaçırmıştık. Fa- kat evvelce M. Fernand'ın serveti hakkında yaptığımız — tahkikatta aldandığımızı anladık, M. Fernan do Robles'in malik olduğu cüz'i miktarda esham bir iki güne ka - dar düşecektir. Başka emlâki ve serveti de olmadığından bize hiç bir vakit 25.000 dolar veremiye- cektir. Daha az para için de bu zahmet göze almamaz. Çocuk Ca- mevood ormanında eski manastır harabelerindedir. Kendisini bul - mak için bodrum katma ineceksi- niz. Orada bir köşede duran çalı çırpıyı kaldırırsanız toprağa gö- mülü büyük bir tahta sandık gö- receksiniz. İşte küçük Yune orada bebeği ile oynamaktadır. Mektubuma nihayet verirken şunu da ilâve edeyim ki bizi ara- mağa teşebbüs etmeniz tamamen faydasızdır. Çünkü bu mektubu aldığınız zaman biz Meksikaya geçmiş bulunacağız. Arzı ihtiram ederiz komiser bey hazretleri.,, Halbuki zabıta bu manastır harabelerini beş altı defa aramış- tı. Memutlardan birçoğu bu çalı Haydutlar tarafından kaçırılan kiz ve saklandığı yer çırpı yığınımı hatırlıyorlardı. Yüz- lerce defa önünden geçtikleri hal- de kaldırmak kimsenin aklına î' gelmemişti. Bununla beraber mek- tuba itimat edemiyorlardı. Bu mektup haydutların bir tuzağı da olabilirdi. Bütün tedbirleri alarak derbal oraya hareket ettiler. Ma- dam ve Mösyö Roblesin de kendi- leriyle beraber bulunuyordu. Manastıra geldikleri zaman et- rafta hiç ses sada yoktu. Derhal zemin katına indiler ve çalı çırpı demetini kaldırdılar. Yerde top - | rak vardı. Fakat ilk kazma bir tahtaya tesadüf etti. Sevinçle kal- dırdılar. İçinde bir sandık daha vardı. Bunu da açınca filvaki kü- çük Yune'i kucağında bebeği ile gördüler. Yalnız kız aydınlığı gö. rür görmez gözlerini yumdu. Ha- zır bulunan doktor da derhal göz- lerini bir bezle sararak ziyanım girmesine mâni oldu. Annesiyle babasındaki sevinci tasavvur e - dersiniz. İki üç gün sonra Yune ta mamiyle iyileşti ve gözleri güne « şin ziyasına alıştı. , Yapılan tetkikattan anlaşıldı - ğına göre bu sandıklar' kalım bir tahtadan ve çok iyi bir şekilde ya- pılmıştır. Yanlarında — hava için delikler ve içinde bir pille aydım- lanan lâmba vardır. Küçük bir yatak ve bir çocuk için müteaddit oyuncaklar, ve şekerlemeler de ih- mal edilmemişti. Küçük Yune burada on dokuz gün mahpus kalmıştır. Çocuğun anlattığına göre buradaki hayatı çok eğlenceli geçmiş ve kat'iyyen sıkılmamıştır. Beş kişiden ibaret olan haydutlar da kendisini çok sevmişler ve mütemadiyen bonbon bisküi, şekerleme taşrmışlardır.