Şehir Meclisine Fırka namzetleri tesbit . edildi Meral'in sahnede son defa gö- rünmesini, bize hafif bir gülümse- yişle her gece olduğu gibi selâm vermesini bekliyorduk. Lâkin bir- denbire kafamda bir şimşek çak - tı. Bir korku sezdim ve ben de A- li Beyin arkasından çıktım, Bir kaç adım önümde idi. rin sahibi kapıda duruyordu. Bey sordu: — Onun locası nerede? Görmek istiyorum. — Kimin, Meral Hanımefendi- nin mi? Çoktan gitti efendim. Avmı kaçıran bir kaplan gibi geriledi. Sonra: — Yalan! Diye bağırdı. Ba- Ali Barım sahibi hafif bir reverans | yaptı: — Neden yalan söyliyeyim? Rahatsızdı, hemen gitti. İnanmaz- sanız bakabilirsiniz, buyurun.. Biraz ötedeki garsonlardan bi- rine seslendi: — Salim, beyi Meral Hanımın locasma götür!.. Onlar gittiler, Bar sahibinin gözleri bu sefer benimle karşılaştı: — Kusura bakmayımn, ilk gören- lerin bazıları böyle yapıyorlar. Sonra alışıyorlar ve kuzu gibi olu- | yorlar, Bu kadınım peşine ne ya- man çapkınlar düştü de bir şey yapamadılar!.. Diye elini havada salladı. Sonra çabuk çabuk ve çok cid- di olarak ilâve etti: — Sakın bu sözlerimden alın- mayınız; sizin için söylemedim. İki dakika sonra Ali Bey, arka- | ye hiç bir ges çıkmadı. Sonra bir- daşının kolunda, yerleri tekmeler gibi sert adımlarla koridordan geçiyor; homurdanıyordu. Zavallı, hem sarhoş, hem de tut- kundu. Bu adamı Zehra için hiç te ha- yırlı Bulmadım. Haticeyi öldüren ellerin, bu güzel kadının da canı - na kıyması ihtimalini düşündüm. İki arkadaş kol kola caddede yürüdüler; Galatasaraydan Tepe- başına doğru kıvrıldılar. Yolları - nın üstündeki ilk meyhaneye gir - diler. Oradan kolay kolay çıkamaz- lardı. Bir korku bütün gece lııfııım içini kemirdi. Ertesi gün sabah erkenden 30- luğu Zehranm oturduğu sokağın başında aldım. Geldiğime iyi olmuş. Aradan yarım saat geçmemişti- ki bir otomobil göründü; arkamı döndüm. Ağır ağır uzaklaşır gibi yaptım. Fakat göz ucuyla kim ol- duğuna bakıyordum. Otomobil apartımanın kapısın- da durdu. Kapı açıldı ve Ali Bey bütün şaşkınlığıyle göründü. — — Mahmur ve sinirliydi. Şoföre: — Burada bekle!.. Dedi. Bu sefer yanında arkadaşı yok-  İçeri girdi. Bir dakika bekle- dim, Eğer kapıcı Meral'in orada Melek ve Şeytan Yazan: Kadir Can No.28 Hi olmadığını söylerse ve o da inanır- sa çıkması lâzımdı. Fakatıçıkma- dl. Kendi kendime çeki düzen ver- dim, Hiç bir şeyden haberim yok- muş ve kendi evime gidiyormu- şum gibi ben de arkasından gir- dim. Kapıcı, yerinde yoktu. Belki kiracılardan birine bir şey almak için dışarıya çıkmıştı, yahut henüz sabah uykusunu kestiriyordu. Ali Beyin ayak seslerini üçüncü kattan duydum. Duvar kenarından, mümkün ol duğu kadar gürültü yapmaksızın merdivenleri geçiyordum. Ben ikinci katta iken o Zehra- nın kapısını çaldı. Ben üçüncü ka- | ta çıkınca hizmetçi ile konuştukla- rını dydum: — Kimi istiyorsunuz efendim? — Zehra Hanım evde mi? — Kimmiş bu Zehra? Benim a- dım Pervin... — Affedersiniz, “Meral,, diye- cektim, Meral Hahım.. Hani şar- kı söylüyor ya.. Şeytan barında şarkı söylüyor; artist. — Henüz kalkmadı efendim, i- ki saat sonra gelirsiniz. Ali Beyin merdivenlere doğru bir kaç adım attığını duydum. Bu sırada hizmetçi kız seslendi: — Kimsiniz efendim, uyandığı zaman ne diyeyim, Ali Bey durmuştu. Belki cevap verirken geriye dönmüştü: — Görünce tanır beni; kendim... Birdenbire sustu. Bir kaç sani- denbire hizmetçinin bulunduğu ye re atıldığını ve aynı zamanda ka- pının şiddetle kapandığını duy- dum. Genç adamın sesi tonunu değiş- tirmiş; hem alaylı hem de kinli bir ahenk almıştı. — Yana.. Beni aldattınız ha!.. Eliyle kapıya vuruyor, sesleni- yordu: — Zehra! Zehra!.. Aç kapıyr.. Seninle konuşmak istiyorum. Be- ni bir defa dinle.. Unuttun mu be- ni? Vallahi bir şey yapmıyacağım. Söz veriyorum Zehra.. Namussu- zum eğer bir şey yaparsam.. Uslu uslu konuşacağım. Sesi gittikçe alçalıyor ve yalva- rıyordu. Ortalığı gürültüye vermek iste- mediği, işi tatlı dille bitirmeğe ça- hıştığı anlaşılıyordu. Fakat içeriden ne cevap geli- yor, ne de kapı açılıyordu. Bu sefer hem kızgın kızgın söy- lenmeğe, hem de Zehranm kapısı- ne hızlı hizli vurmağa başladı. O zaman, bulunduğum kattaki dairenin kapısı açıldı, pijamalı bir erkek evvelâ bana, sonra yukarı- ya baktı. Yavaş yavaş indim. İkin- ci katın kapısında bir polis görün- dü. Birinci kattaki kapıdan biri genç diğeri yaşlı iki erkekle genç bir kadın çıktı. Onlar da yukarıya baktılar, WÇDevamı var) Şimali Amerikada muhtelif fastlalarla Son defa grev yapanlar mensucat a- işçilerin grevi devam — ediyor. melesidir. Grevin karışıklıklara sebep ajanslar haber vergdiler. Resimlerimizde bu karışıklıklardan i- olduğunu ki sahneyi ve işçileri greve çağıran bir levha taştyan bir ktz görünüyor. Bir ebenin şikâyeti Boğaziçinde ebelik yapan Fat- ma Hanmm matbaamıza, gelerek şunları anlatmıştır: Ben bir ebeyim. Bir senede an- cak iki doğum yaplım ve bu - do- den de dört lira aldım. Bu paradan bir lirasmı unvan teskeresine, yirmi küuruş fotoğraf parası, bir liralık da Ergotin iğne- tim, Bu suretle bu iki doğumdan elime ancak altı buçuk lira- para kaldı. Böyle olduğu halde şimdi bana 40 lira yirmi yedi huçuk ku- ruşluk kazanç vergisi kâğıdı gel- di. Buna karşı itiraz ettim ve bu kadar fazla verginin ne için isten- diğini sordum. Bana dediler ki: Senin evin vardır, onun için binaya göre ka- zanç vergisi vermen İâzımdır. Halbuki bu ev ya'nız beniza değildir, bu ev hisseldir. daha iki kardeşimi vardır, eve onlarla müş- tereken sahibim... Sonra evin ka- zanç verzisiyle alâkast nedir an layamadım. Dün tekray mensup ol duğunı kazanç memurluzuna git tim, vene imkânı yok, bu paray Şim); düşü- 1 doğum ya- verecsksiniz dedil nün, senede ancak it pan ve bundan «'ine altı Luçuk li ra geç" bir kad'ın nasıl olurda 40 lira kazanç ver'si verebilir. Üç sened'r erkeğim e buşda olup be- nim elime bakmaktadır. Ben şim- di bu vaziyette ne yapayım, siz söyleyin! Boğaziçinde ebe Fatma gumların birinden beş lira birin- | si pamuk, gaz, Lizol parası sarfet- |£ |Fıııı l KDi Ucuz terazi îğ k satılıyor Bir kaç gün evvel Tophıı'ı:—âı de oturan Ahmet Şefik Efendi ği isminde seyyar bir satıcı men- H şurlu terazilerin ihtikârımndan, # bir terazinin altı buçuk İiraya ğ! satıldığından şikâyet etmişti. Bahçıvan ve sebzeciler cemi- î yeti namına bir zat bu sabah matbaamıza müracaat etti vel şöyle dedi: Ş *“Küçükpazarda Bahçeli kah- ve üzerinde bahçıvan ve sebze- $£ ciler cemiyetinde kefesiyle be- j çuk İırıyı salıyoruz. İıuyen ge- lip alabilir. Biz bu suretle ih- tikârın öpüne geçmiye çalışı- yomz H dir. İ raber menşurlu terazileri iki bu—! Han odalarında çalışan ecnebi terziler Mercan H.ırhiw. eaddesi 17 nu- thyor “— Bizim işimiz hiç belli ol - maz, Bazan kâr olur, bazan da ol- maz, Bu erken kapanmada bizim gibi küçük esnaf ve işçiler ziyan etmiştir. Sermaye sahipleri için bunun ehemmiyeti yoktur. Sonra diğer bir terzi arkadaşı- mızın, gene esnaf sayfasında dedi ği gibi bayramlar bilhassa bizim çalışacağımız günlerdir.. Bunlardan başka bizi şikâyete sevkeden mühim bir nokta var ki, ©o da: Türk tebaasından olmıyanlar, 265 23-9-1934 Sebzeriler, rolllü- tizmaya yakalanır “Günde 6 - 7 saat çalışırız. 50 ve en azami 100 kuruş kazanırız. Sebep, sebzenin para etmemesi- Aramızda birleşip ziyanla- ri tespit edemiyoruz. Prakendeci- ler elimizden ucuz mal alıyorlar. Buna sebep aramızda birlik olma- masşıdır. Cemiyetimiz bizden yalnız parâ almasını biliyor. Başka iş görmü- mektedir. Belediyeden memnu:* nuz. Bahçıvanlar ve sebzecilerin vaziyeti iyi değildir. Bilhassa bah” çıvanların içinde yevmiyesi 10 ku* ruşa bile gelmiyenler vardir. Vergiler iyidir. Yalnız sebze fiati biraz yükselir — yükselme? fazla mal getiriyorlar — ve fiatler gene düşüyor. Mesleğimizin vücuda zararı çoktur. Ekserimiz romatizmays tutuluyoruz. Gene tekrar edeyimi ki bilhassa ve bilhassa bahçıvan” | lar çok acmacak bir haldedir.,, gene, evvelki gibi dıınıyor Bil yeni çıkan bu kanundan - istifad? etmedik., Türk olmryan unsurları hanlarda birer oda tutmuşlar, ç»l' şıyorlar, Böylelikle güya dükkân * | ları vardır. Hakikatte bunlar dük” kân sahibi değillerdir; gene işçi” dir. Büyük sermayedarlara parç* yaparlar. Bunlar bizi çok mutazarrır ed” yor.. Ben bu memlekette otuz s€ * nedir iş yapıyorum. Henüz mal #* hibi olamadım. Sebebi, hep bu © nebilerdir. Bunlardan yunllf çok yanıktır, çok...