Abdülhamit Ve Gözdeleri Tariht tefrika: 74 — Yakında gene rahatsız ede - rim inşallah.. Diyerek merdivenden indi, Şefika Hanrm, evin küçük ha - nrmmı çok beğendiğini ihsas et- miş ve ikinci ziyaretinde biraderi- nin resmini getireceğini söylemiş - ti, Halbuki Şefika bir daha ne bu eve gelecek.. Ne de mevhum bira- derinin fotoğrafını getirecekti, Şefika, Müştak Beyin evinden çıkarken, köşebaşındaki kahvede kendisini bekliyen yüzbaşı Cevat Beye 'ne cevap verecğini düşünü - yordu, Cevat, Şefikayı görünce kah- vehaneden kalktı.. Yolun üstünde durdu. Şefika çok heyecanlıydı. Birleştiler.. Divanyolundan yavaş yavaş Sultanahmede doğru konuşarak yürüyorlardı. Cevat merakından çatlıyordu. Şefikaya sordu: —Nasıl.. Bir şey sezebildin mi? Şefika Müştak B. hakkmda bir şey söyliyebilir miydi? — Vallahi, dedi, Cevatcığım, bu ev namuslu bir aile yuvasıdır. Büyüğünden küçüğüne kadar hep si Padişahım ömür ve afiyetine du- acı, Ve başmı sallryarak — şu sözleri ilâve etti: — Hem ben sana birşey ıöyliye- yim mi, bu aile erkânından biri saraya mensupmuş. Cevat şaşaladı: — Aman deme! Sakın bir pot kırmasaydın.. Başıma bir belâ ge- lir de, Fehim Paşa - ağzına burnu- na bulaştırdın!- der. — Yok canım, ben pot kırar- mıyım hiç?!.. İçeri girince vaziye- ti anladım. Her köşede saray men suplarını, ileri gelenlerin resim- leri asılı. Sultanahmede varmışlardı. Cevat düşünüyordu. — Bu işin içinden nasıl çıkma- h? — Fazla düşünmeğe lüzum yok. Fehim Paşaya: (Bize yanlış ihbar etmişler!) dersin. Zaten Fehim Paşanın âdetidir.. İnsanı böyle ara sıra dener. Belki seni de tec- rübe ediyor. — Canım bu tehlikeli bşr İş. Bana, saraya verilen raporları ©- kudu. O evde Müştak Bey isminde bir doktor varmış, bu adam firari Kâzrmın vazifesini görüyormuş.. Yani İstanbuldaki hafi teşkilâtla alâkadarmış. —Vallahi ben anladıklarımı ve duyduklarımı sana söyledim. Müş tak beyin padişaha çok merbut bir adam olduğu muhakkaktır. Sen İstersen başka — vasıta ile de tahkik ettir. Göreceksin ki ayni netice hâsıl olacak.. Belki de mah cup olacaksın! — Kime karşı mahcup olaca- ğrm? — Paşaya karşı.. —- Doğru. Fehim Paşa çok mü- vesvis bir adam. Onu nasıl mem- | nun edeceğim bakalrm?! &. n e Pa tet ü Ww “O'ükiain “sarayda” mabeyinci Yazan: Ishak Ferdi Celâl Beyle İkbal konuşuyordu: — Kapıyı iyice kapadmız mı, Celâl Beyefendi?. — Merak etme, kızım! İçeriye kimse giremez. Haydi, anlat ba - kalım, şu yılan hikâyesini bir da- ha!... İkbal koynundan bir kâğtt par- çası çıkardı: — Siz hâlâ yılan hikâyesi diye duruv, Celâl Bey! Bu öyle bir ha- kikat ki.. Fakat, siz gözünüzle görmediğiniz için, kolay — kolay inanmıyorsunuz ! Şu mek- tuptan size bir kaç satır okuyayım da.. Bakalım gene yılan hikâyesi diyerek dudak bükecek misiniz? Celâl Bey gülümsedi: | — Seni dinliyorum, yavrum... İkbal elindeki kâğıttan şu satır- ları okudu: « ., Necmiseheri Padişaha af- fettiren ve zindandan tahliyesine yardım eden Celâl Beyin Padişa- | ha ihaneti sabit olmuştur. Fakat bu hakikatı Zatr Şahaneden gizli- yorlar... Bunun da sebebi meydan- dadır: Celâl Beye hariçten gizli bir el vasıtasiyle yüz elli altın rüş- vet verilmiştir...,, Celâl Beyin rengi atmıştı: — 1İftira.., Vallahi iftira... Hep- si yalan... Dîyerek İkbalin üzerine yürü- Iklııl mektubu derhal koynuna Müıııdeniıle. beyefendi.. Mektubun yarısını size göstere- mem.,.. Belki tanırsınız! İşlerim altüst olur. r Ve gözlerini süzerek ilâve etti: — Şimdi niçin yılan hikâyesi iye alay etmiyorsunuz? Sarı al- tınlar sizi çok çabuk gevşetti ga- liba! Celâl Bey elini masasınım üstü- ne vuruyordu: — Hepsi iftira... Ben namuslu bir adamım, Şimdiye kadar hiç kimseden rüşvet almadım. Zatı Şahaoneye ihanet edecek alçaklar dan dâ değilim. Bu mektubun sa- hibini.. Bu sefil müfteriyi öğren- mek isterim, — O halde bana itimat ediniz.. Ve Necmiseheri himaye etmekten vazgeçiniz! Mektubun sahibini si- ze yarın söylerim!.. — Ben söz veriyorum: Bundan sonra Necmiseheri himaye etmi- yeceğim, Fakat, siz sözünüzde du- racak mısınız? — Bana itimat edin, Celâl Bey- efendi: İ Celâl Bey önce uyku uyuyama- D İkbal bu esrarengiz mektubu merden ele geçirmişti? Necmiseher Celâl Beyin kur- tardığını herkes biliyordu. — Bili- yordu ama, arada yüz elli altının döndüğünden şeytanlarım bile ha- !l!lılR — Akşam Postası beri yoktu. (Devamı var) ] kadar zevk ve neşeli sahnelerle dolu nefis mevzuu ile SANA TAPIYORUM filminin sizde bırakacağı izi unutmıyacaksınız. Baş rollerde: WİLLY FORST- MAĞDA SCHNEİDER (2798, ; KEZEEELERDEERETTASİSISTTASEEEDTENETESERUNDDNN TUZTADIDN ZENGİN VE COŞTURAN MUSİKİ... Herkesin derhal belliyeceği oynak şarkıları... T 23 Eylul 1934 : lln;ılızce d_ersle;'r;'li Müellifi: ömer Rıza Önce upon a time there was a boy whose name was Jim, and he lided with his mother in a little — cottage, They were very poor, —and the old woman get her living — by washing for other people, but Jim was so lazy 1) that he would do nothing but lie in the sun in the hot weather and sit by the fire in the winter time. So they galled him Lazy Jim, His mother could not get him to do told him, öne Monday, that if he didn't begin to work, she would turn him'out to get his living. Jim Saw that she wav serious. He resliy didn't want to be a beggar, 2) $0 next morning he went to a farmer, and worked all day for a penny, But So he was coming home ,never having had any mony before, ha lost 3) it in passing over a brook. “You stupid 4) boy to lose 5) your money”, Said his mother, your pocket.” — “İ will do 20 anöther time” replied Jim. On Wednesday Jim went out again, and this time the farmer gave him a cup of milk for his rays work.. Jim put it his pocket, and it was all spilt 6) long before he göt hame, — "Dear me!” Said the old woman, “you ought to have carried it on your hend.” “İ will do so onother time”, replied Jim. Now on Thursday, when be had döne another day's work Ffor the farmer, he reseived a large — pat of butter. He put it on his head and, well - you can imagine what happenedi 7) “You siliy fellow!” Said his mother, *“you ought to have carried —it very carefuliy in vour hands.” “T will do so another time!” replied Jim. Jim was tired from | working for the farmer, so on Friday he went to a baker, 8) who — could give him mothing for his work but a İarge cat. Yim took twe Cat ww0i gea carrivine it very very carefuliy in his hands, but in short time the cat scratched 9) him so badiy, that he had to let it ge. When he got home, hit mother said to him “How foolist 10) you are. You ought to have tied it with a string 11) and pulled it along — with you.” * T will do 80 another time,” replied JFim. On saturday, Jim went to a butcher 12) who gave him a fine leg of mutton 13) in the evening. Jim took it, ticd it with a string and pulled it after him through dirt 14), and of course when he got home, it was guite 15) spoilt 16) and couln't be eaten. His mother was angry 19) with him. “You ought to have carried it on your shoulders. 18", “İ will do so another time”, replied Jim. n Lügatler: 1 — lazy (lezi): tenbel. 2 — beggar (Begar): dilenci, 3 — lost (lost): kaybetti. 4 — stupid (styupid) gab' - aptal B — to lose (tu Tuz) kaybetmek. 7 — happened (hepend): — vaku « buldu. 8 — baker (beker): ekmekçi. 9 — scratched (skratçed): tırma- ladı.. 10 — foolish (fuliş): ahmak - çıl- gin.. 11 — string (string)? sercim. 12 — bütcher (butçer): kasap. 13 — mutton (maton): koyun eti. 14 — dirt (dert) kir. 15 — guite (kuvayit). tam. 16 — spollt (spoyelt) yüzdü. 17 — angry (engri) dargın - hid - detli.. 18 — shonlders (şulderz) amuz- lar.. SEDTİLİTEDİTMEDTDUZDENE Baştan nihayete “you ought to have put it in | an: KADIR CAN No. 4 muazzam bir filo ile Evvelki tefrikaların hulâsası Şahin Reisin kumandasında bir Türk kadirgası İtalya sahillerinden Cezayire doğru giderken bir. Cemeviz gemisine rarlamış, önu takibe başlumuştır. Sant- lerço süren Hilr kovalamadan #onru Türk korsan gemlsi Ceneviz gemlsine yaklaşıyor. Aralarındaki mesafe pek az kaldığı bir srrada Şahin Reba gemisinin nöbetçisi haber veriyor: Dört kalyon, #ltı kadirga ve yirmi kadar küçük ge- miden müteşekkil bir. Ceneviz filesu geliyor. Diğer tayfaların da her biri bir şey söylüyorlardı: — İsterse yüz tane olsun, insan yüz defa ölmez ya!... — Oldu olacak, topuna birden çatmalı... — Karanlık basmadan iyi - bir meli!.. — Bu kancık bazırgânla başba- şa kalaydık iyi olacaktı amma.. Şahin Reis: — Ateceeeceşşş'. Diye haykırdı. Sekiz top birden gürledi. Toparlanan ve dağılan duman- ların arkasından” baktılar. - Villa Savont “bukumu AHumlak ilyarzn idi. Arka direklerden biri orta ye- rinden kırıldı; yelkenler yaralı bi- rer kanat gibi sarktı. Lâkin gemi de kayboldu. Küçük Hüseyin bağırdı: — Gelen filoda Ceneviz bayra- ğt var. (Anderya Dorya) nın bays rağını da görüyorum.. Rotayı dos- doğru bize çlvıfdlı" Tabansız Ahmet Reisin yanına sokuldu: — Biz de rotayı kıbleye çevir - sek fena olmıyacak sanırım!... — Tamam otuz iki gemi.. de kovaladığımız, oluz üç... - ise yalnız bir tane... — Küçük Hüseyinin dedikleri- ni iyi ezberlemişsin!.. — Hesabımı bilirim de... — Sen korsan değil, tüccar ola- cakmışsın ulan!.. — Harpte de hesap lâzım değil mi?.. o Bumu kıvrıldıkları zaman Dor- yanın donanmasını gördüler. Tam yolla üzerlerine geliyor du. Tabansız Ahmet sanki yalvar - dı: — Bu uğursuz adaların arasına girmiyelim reis: Karanlık basma- dan açığa çıkalım!.. Şahin Reis düşünüyor ve he- saplıyordu. Kızgınlıktan sıkışan avuçların - da, yalın kılıcının sapını sıkiyor; ileriye atılmaktan kendini zor alı- koyuyordu. Dişlerini sıktı. Doryanın yakla- şan gemilerine, sonra elinden ka- Bir Biz £ çırdığı güzel ava kızgın kızgın baktı: pala savurmalı, sonra çekilip git- | | korku sinmişti: Türk korkusu... AKDENİZ.KORSANI ŞAHİN REİS Şahin Rets: Ateş! dıye haykırdı, toplar gürledi Amiral Anderya Dorya otuz iki gemiden mürekkep üzerlerine geliyordu — Barbaros öldü diye bayram yapmışsınız!.. O öldüyse buraları- nı size değil, bize bıraktı. Görüşü- rüz seninle.,. Şimdilik bu yiğitle - rin canlarına kıymıyayım!.. Tabansızın sararan yüzüne kan geldi. Şahin Reis onun omuzuna bir tokat attı: — Geç dümene, bildiğin yere götür bizi... . . & KIMILDAYAN ÇUVAL O zamanlar bütün Avrupada, beşikten mezara kadar, bütün Hi- ristiyanların kalplerine yalnız bir Annelerimiz, küçükken bizi: — Öcü geliyor!.. Diye korkuturlardı. Bu esrarlı ve korkunç şeyden, en ve bilmeden ödümüz patlar, yorganı- mızın altma büzülerek sessiz du - rurduk. O zaman da bütün Avrupalı an- ae ği — Türk geliyor!.. Diye korkuturlardı. Hattâ böyle bir haber en cesur şövalyeleri, kralları, imparatorla - tr, uykusuz birakıyordu. Çünkü Türk orduları önlerine gelen her çukuru dolduruyor, her dağı aşı- yor ve ilerliyordu. Türk donanma sr da bütün Akdenizi bugünkü Marmara denizi gibi, bir Türk gölü haline getirmişti. Hiristyan memleketlerin sahil şehirleri ve köyleri baştan başa boşalmış gi - biydi. Bu yüzden en çok ürken ve üzü- lenlerden biri de Papa idi. Hazreti İsânın yer yüzündeki bu vekili, sık sık bütün Hiristiyan devletlerini birleştiriyor, üzerimi * ze saldırtıyordu. Türk devletinin kurulduğu iki yüz elli senedenbe- ri barbar dediği Türkleri Avrupa kıtasından ÂAsyaya atmak - için tam on defa, bütün Avrupa hükü- metleri aralarında birleşmişler ve yüz binlerce kişilik ordularla üs- tümüze yürüdükleri halde her de * fasında yalçın bir kayaya çarpmı$ gibi parça parça olmuşlardı. Barbarosun ölümünü ve Kanu” ni Sultan Süleymanın ihtiyarladı ” ğını, iki oğlunu öldürtecek kadar kadınların elinde oyuncak olduğu nu haber alan Papa, on üçüncü eh" li salip için gece ve gündüz çalışt” yordu. Fransızlar eskidenberi Pıpınl' I en sadık evlâtları, Hiristiyanlığı? en ateşli koruyucuları idi, Halbu * ki Birinci Fransova Kanuni Sultaf Süleymanla dost olmuştu. Bu dost luk hâlâ devam ediyordu. Papanın en çok canını sıkat hallerden h'ri #e Fronsa Kralımı?! bu aykırı hareketi idi., (Devamrı var) & . SA eli ei » ia » aa Ha A el GK eai ae ga H n GüA