23 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

23 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Eylül 1934 - HABER — Akışam Paostası HABER'in hikâyesi Fifi, Eldoradoda aktris ölarak Alemi gayptan anlıyan tahmin etmiş olabilirim?... Hay ap çalışıyordu. Buraya, vaktile besle- ! tal, hay... Pot kırdım... Kendimi me olduğu evde hizmetçilik eden ! tanıtmak olmaz... Zira, vaktiyle . arkadaşı Fofot'un tavsiyesiyle gel- mişti. Eldorado çok şık, çok tanınmış bir su şehrinin kazinosuydu. Fofot ona: — Fifit -dedi- — Anlıyorsun ya... Burada, daima yaşlı, zengin insanlar bulunur... Su şehrine, yağ larını eritmek, göbeklerini indir- mek için gelirler.. Gözünü aç.. Sen, şimdiye kadar, bir çok var- | taları atlattıktan sonra, besleme- likten bar artistliğine kadar yük- seldin... İşte, tırnakların manikür- lü, tuvaletten yana hiç bir şeyin eksik değil... Fakat, yaşın da iler- ledi... Lâf aramızda, ikimiz de kırkma vardık... Gerçi, çok şükür henüz otuzunda gibi görünüyoruz amma, kazın ayağı o değil... Gö- zünü dört aç ki, beş öon sene sonra, ağzını poyraza açmıyasın.?'.. İşte bu nasihati gözünün önün- de bulunduran Fifi, kendisine ©o sabah kazinonun bahçesinden dik katli dikkatli bakan gebeş bir he- rife belli belirsiz. gülümsemeğe başladı. Bu sırada, klâsik bir hare keti de esirgemedi. Yani, eldiven- lerini yere düşürdü. Gebeş , bunu fırsat bilerek kaptı. Fifi'ye taktim etti. — Yanılmıyorsam, Eldorado'da sanatini takdirle seyrettiğim bü- yük artisti selâmlıyorum? — Teveccüh — gösteriyorsunuz; evet efendim... Benim... — Yanmıza oturmama müsaade büyurur musunuz? Bahçenin bir kanapesine ilişti- ler. , — Ne kadar isti Güzelliğiniz, genç inzimam ediyor. — Bir çok şehirlerin büyük ti- yatrolarında daima birinci rolleri alırdım... Hattâ beni hükümet sah nesi için de istedilerdi amma, bir aşk macerası buna mani oldu... adınız var!... ğiniz de buna Hoş, bundan dolayı pişman da de- | gilim a... Göğüs geçirdi. Gebeş erkek, bu gibi ulvi hissiyatı kendinin de takdir ettiğini söyledi. Kendinin de aşk maceralarına kurban gitti- ğini ilâve etti. Bu sırada Fifi, düşünüyordu: “— Ben bu herifi bir yerde gör- düm gibi... Konuşurken kekeleyi- şi, komik yüzüğü, bombe iskarpin- leri üzerine geçirdiği getrleri hiç de yabancı değil... Hah, tanıdım... Tanıdım.., Yalnız, asrilik icabatı olarak sakalını kesmiş.,, Bundan bir çeyrek asır - evvel, Fifi, bu adamınm evinde hizmetçi olarak çalışmıştı. Ozâman, Yakup deri ve kösele üzerinde ticaret ya- pardı, Şimdi ise, gene, aynı tica- retle meşgul bulunuyordu. Karısı ölmekle beraber, kızı dolayısiyle evlenmemişti. Fifi sordu: — Ne ticareti yapıyorsunuz? — Tahmin edin bakalım... -diye, Yakup, sözde, tuhaflık yaptı - Pek Barlak bir ticaret değil... Lâkin, #ükür allaha geçinip gidiyoruz. Kadm, düşünmeden: — Mutlaka deri ve kösele tica- Teti yapıyorsunuz? -diyiverdi. Yakup, gözlerini testekerlek a- farak, yerinden sıçıradı: — Ay, nereden tahmin ettiniz? Hlnez, doğrusu! | Aldı Fifi'yi bir telâş: “Nereden bizmetçisi olduğumu farkederse bana karşı hüsnü nazarı kalmıya- cak... Bir küfe inciri berbat edece- ğim... Zira, bu adam, benden vak- tiyle epeycte hevesini almıştı... E- şek herif, geceleyin odama girer- di... Karısr da zaten bunu farket- tiği için, beni kapı dışarı etmişti yükü, . Bir çıkar yol bulmak için, zih- nini mütemadiyen yoruyordu. Ni- hayet, “oh!,, dedi... Yalanı uydur- muştu: — Size her şeyi itiraf edece- ğim,.. Çocukluğumdan beri, ben- de, kayıptan haber almak hasleti yardır.. İşte, bu sayede, iki çocu- ğunuz olduğunu, birincisinin... Düşündü: Oğlan, o sıralarda sekiz yaşmdaydı... — Evet, bir çocuğunuzun 316 te vellütlü olduğunu biliyorum... — Zavallı oğlum, harpte vurul- du... Hem de harp bitmezden tam bir hafta evvel, — Vah vah... — Anmnesi de kederinden sizle- ve ömür, — Zavallı beyefendi... versin ki, bir kızınız var... zandır... Sizi o teseli eder. — Hayret, bütün bunları bili- yorsunuz... Fakat, bu kayıptan ha- ber alma hasleti sizde varken mil- yoner olabilirsiniz. — Milyonerlik nerede, ben ne- rede?... Hayır, efendim... Hiç zen gin değilim... Ben, bu meziyetleri- mi ticaret haline sokamam... Hem her zaman da istifade etmem... — Aman, ne olur?.., Öyle ise, şunu da söyleyin... Benim, bir met resim var! Ona bir çok fedakârlık larda bulunuyorum... Benim mer- butiyetime lâyık mıdır, değil mi? Fifi, gözlerini kapadı. Açıp, merhamet ediyormuş gibi, muha- tabınım yüzüne baktı: — Dedi kodu yapmaşsını sev- mem... Yakup sarardı. Bunun menfi bir cevap olduğunu anlamakta güç lük çekmedi. Bu muhaverenin neticesi ne ol- duğunu tahmin edersiniz: Fifi, Yakup ile evlendi. Deri ve kösele tüccarı, onun- vaktiyle hiz metçisi olduğunu kat'iyyen tahmin edemedi. Eğer, karısı hizmetçiler hususunda pekmüşkülpesent olma saydi, herhalde, Yakup Efendi mes'ut olacaktı. Fakat Fifi, eve çopur, şaşı, salak hizmetçiler alı- yor, Bunların da başında tebel- leş... Şekerleri sayı ile veriyor, bü- tün gün hilelerini yakalamakla meşgul. ... Pek kısa zaman sonra, Fifi, ak- tris edasını kaybetti: - Helmelen- di... Tam mânasiyle bir ev hanımı oldu. Bazan, Yakup Bey, ona, âlemi kayıptan malümat soruyor. Fakat © diyor ki: — Bu, bir ilham meselesidir... Fakat, şairlere nasıl zayıfken il - ham gelir de, şişmanladıkları va- kit, artık şiir yazamazlarsa, ayni suretle, gayipten haber vermek de böyledir... Ben de artık basit fani- lerden oldum... Nakıli: (Hatice Süreyya) Kocaeli şampiyonluğu Adapazarı Idman | yurdu şampiyon.. Kocaeli şampiyonu nihayet an- laşıldı. 15 gün evvel çok güzel ve he- yecanlı bir oyunla berabere kalan İzmit ve Adapazar idman yurtla- rı, dün Adapazar sahasında “tek- râr karşılaştılar ve aylardanberi dedikodusu devam eden bu maç, bu sefer Adapazarın zanmasiyle nihayetlenmiş oldu. ... Kocaeli futbol heyetinin arzu- sunu kıramadığım için, Galatası- ray — Fener maçını seyretmekten vazgeçmek mecburiyetinde kala - rak, Kocaeli şampiyonasının — bu son maçinı ikinci defa idare et - mek üzere Adapazarına gittim. Oyun, heyecanın en had devre- sinden, sinirleri tamamen gerilmiş iki takımın sıkı hamleleriyle baş- ladı. İki takımın da tehlikeli anlar geçirmesi, çok gecikmedi.. Her an artan bir heyecana rağ- men, seyirciler, geçen seferde ol- duğu gibi kendilerine has sessiz- lik ve centilmenlikle oyunu takip ediyorlardı. İzmit, birinci devrenin ortala - rında ilk golü yedi. Bu golde ayni sessizlik ve ay alkışlarla karşılanırken, ümit et - mediğim bir ses beni hayrete dü - şürdü. Sahanın görünmez bir kö- şesine çekilmiş olan Adapazarın küçük bandosu, golü kısa bir marş ile selâmlıyordu. Santra yapıldı. Gene her taraf- tatıs!!... Bir kaç dakika sonra İzmitin bir serbest vuruştan yaplığı bera- berlik sayısı; alkışlar... Ve, ban- Gdonun kısa marfşı... Devre sonlarına yaklaşıyor, ÂA- dalılar, ikinci gollerini yaptılar.. Sonra bir kaç akın ve haftayın. İkinci devre daha zorlu... Her- keş dşini tırnağına takmış... — İki taraf ta zorluyor, zorluyor... Ne - tice yok.. 23 üncü dakika Adapa - 3 üncü göllerini — atıyorlar, Top ortada, başlama vuruşu yapılıyor we bir dakika sonra, — İzmit 2 nci gölünü nefes almıya vakit kalma- dan atmış bulunuyor. Şimdi Adalılar, açılmış, sıkış- tirıyorlar. Bir kaç dakika sonra 4 üncü ve son göollerini yapıyorlar. Son dakikalar, — İzmitliler çak çalışıyorlar. Fakat netice değiş - meden (2 - 4) bitiyor, 'Türk sporculuğunun iftihar e - deceği kadar temiz bir hava için - de oynanan bu mütevazi mınta - kanm, bütün memlekete hakika - ten misal olacak nezih şampiyon - | luk maçını düşünüyorum da, mem | nun, hemi' de çok memnun dönü- yorum... Bir mıntakanın, serefli bir ka- biliyetle #ampiyonluğu kazanan Adapazar idman yurdunu tebrik ederken, gene şerefli bir klübün nasıl olabilceğini gösteren İzmit idman yurdunun da ayni dere- cede tebrike lâyik olduğunu yaâz- mak istiyorum. Ve mütevazi Kocaeli sporcula- rıma toptan, yaşayın çocuklar, di- yorum... izzet Muhittin 2 —4Aka-| HABER'in bağ eğlence- sinden bazı manzaralar Kızım, bak süzinâk peşrevi ne güzell. Cazı ne yapacaksın? Bağda salıncak safası Bağ eğlencesi. — Bağ eğlencesi.. | derken, nihâayet, o da bitti işte! 4 Bu eğlencenin tadı damaklarında | kalanlar iştahlarını artık başka sefere saklasınlar! 'Topkapı ve Edirnekapının — enğin ı kırları, vakta her Cuma kalabalık o- lur; fakat evvelisi günkü bizim Habe- | rin Bağ eğlencesinde o uçsuz bucak- | 41 zkırları baştan başa dolduran o sayısız | kalabalık bakalım bir daha oralarda | ne zaman görünecek? Arasıra çekirğe, kurbağa, kaplum- bağa yağdığı gibi, eğer, gökten insan, araba ve otomobil yağmak ta âdet — ol- sa idi, Cuma günü Topkapı ile Edir - nekapının — enğin kırlarını görenler, müuhakkak buralara bugün insan, ara- ba ve otomobil yağmış derdi. - Bizim gittiğimiz bağ daha öğle vakti tama - miyle yükünü almış, taşmış; yanımız- daki başka bağların kapıları ise saat ikide geçilemez hale gelmişti. Fakat böyle iken saat üçle dört a- rası, HATA, Edirnekapıdan bağlara Ü- zanan dolambaçlı, upuzun yolun üze- rinden durmadan bağlara doğru gelen araba ve otomobiller yüz yüz elli va - gonlu bir katarı andırıyor; kısa Top- kaprı şösesi üzerinden gidip gelen ara- ba ve otomobillerin manzarası ise tıp- kı hani biri iner, biri çıkar Bostan do- Tabt kovalarına benziyordu. * Bağların bulunduğu yerin etraf ve dışındaki yüzlerce dönümlük boş tarlalar baş - tan başa büyük bir panayır yeri halini almıştı. Bağın iç manzarası da pek alacalı idi, alaylı, sahnelerden geçiliyordu. Balatta aşçılık yapan Niğdeli Kili- man isminde antikalardan biri vardır, bir aralık baktım, Kiliman elleri böğ- ründe, asmadan koridorların arasın - da dönüp duruyor. Sordum: — Ne o Kiliman? — Aman, dedi, beni buradan kurtar! — Ne oldu? — Ne olacak, sabahtan beri bana burada bu beyler, bu hanımlar zorla tamam yirmi yedi salkım üzüm yedir- diler ve hâlâ da daha yiyeceksin! Di- ye zorliyorlar. Nerede ise patlıyaca « ğım, aman beni şunun şurasından kur- tar! Kendisini oradan kurtardım; — fakat yarım sağıt sonra baktım Kiliman bir- az ilerideki Şerif Beyin bağında hâlâ üzüm yiyor. Gene sordum: — Bu hal ne Kiliman! — Sus”beyim, oradan - kurtulduk, buraya yakalandık, salkımların adedi otuz beşi buldu. Nerede ise tıkanaca- gem! Demesin mi? (HABER) in bağındaki büfe - nin — sahibi Hacı Muhiddin akşa- doğru, kalabalığın şiddet — ve gürültüsünden şaşırmış, yeni kutudan çıkardığı yalancı dolmaları büfenin ö- nündeki kızğın köfte iskarasına yer - leştirmeğe başlamış... Tabii bunu gö- ocağına düştüm, rünce herkes — kahkahayı bastırmış, Hacı da kızmış, hiddetle büfeden fır - lamış, bar bar bağırıyordu: — Deli olacağım — be kardaşlar... Vallahilazim, billâhilkerim deli olaca- ğm yahu! Biri soyler kofte.. Biri soy- ler böbrek.. Biri soyler dolma... Gel | a 4 Yo r de ya Hacı Muhittin deli olma! a Bağın içerisindeki — kalabalığın en civcivli yeri bağ kapısının tam karşı- sına gelen ve üzeri kâmilen yapraklar ve üzüm salkımlariyle kapalı olan bi- rinci asma koridordu. Bu koridorun orta yerinde incesaz olduğu için eski tertip keyif erbabı daha ziyade buraya yığılmıştı . Burayı dolduran yaşlı hanımlarla ge- ne onların — hanım kızları - arasında- ki duygu farkı en ziyade burada göze çarpıyordu. İncesazın çaldığı bu kari- dorun üst başındaki fundalıkta da caz- la dane vardı. Yaşlı ve orta yaşlı ha- nımlar, tıpkı masallardaki dev anala- rının memelerine benziyen koca koca ve simsiyah üzüm salkımlarının altın- da bezğin, bayğın nağmelerle inliyen incesazı can ve yürekten dinlerlerken onların genç hanım kızları hep cazın olduğu tarafa koşuşuyor — ve anneleri | onlara: — Kızım, bak, saz ne güzel Süzi- nak peşrevi çalıyor, — hem biraz otur dinlen, hem de Süzinak peşrevini din- k! Dedikçe onlar çekirğe yerine fırlıyarak: — Haydi, tekrar beybili.. Rumbaaa.. Pocmana.. » — Minüviüiüi! Diye boyuna yeni yeni fokstrotlar, Tangolar istiyorlardı. Bizim Vakit gazetesinin Büyükdere gezintisine gelenlerin de bir çoğu ora- da idi. Diş hekimi Ahmet Şükrü Bey Büyükderedeki Fıstıksuyu ile Bağlar arasında mükayeseler yapıyor ve ara: da bir: x Bağa gittim üzüm yok. El bağında gözüm yok. Ben yarimle darıldım. Barışmağa yüzüm yok! Diye maniler söyliyordu. Akşama doğru baktım, bağın önündeki araba ve otomobiller akın akın Rami yolunu tuttular, nereye? Diye sorduk. Seyircilerin bir kasmı: — Ali Baba bağına, Keçe ve Vali- de suyuna! Tenezzüh yapıyorlar. De- diler. Biz de kalktık. — Aka Gündüz, ben ve ilhamlarını Ramazandan Ra - mazana davuldan alan Agâh İzzet bir arabaya atlayınca: — Çek, dedik, Ali Baba bağına! Eski polis ikinci şube müdürü Ziya Beyin yaptığı bu bağın güzelliği ve bu bağdaki üzümlerin nefaseti öyle kalemle filân tarif edilemez. Bağın ve üzümün ne demek olduğunu biz ora« da anladık. Saat sekizde tekrar — bizim bağa döndüğümüz zaman artık kâğıt fener- ler, maytaplar yanmış, karşıdaki Şerif gibi dans | Bey bağından bizim şerefimize Fişek- ler atılmağa başlamış, halkın bir kıs- mi dönüş yolunu tutmuştu. Mehtap © enğin kırları gündüz gibi aydınlatı - yordu. Şimdi bağın fundalığında dan- * sedenlere bakınca dayanamadım, ben de kahkahayı salrverdim. Bunların arasında büfeci Hacı Muhittin, bağ yanaşması Taşköprülü — Esat onbaşı, pamukçu şişman Andon, oraya o gün susam helvası satmağa gelmiş, zavalir siyahi Dilfikâr Kadım göze çarpıyor- x a 4 -Osman Cemal

Bu sayıdan diğer sayfalar: