Amerikanın bir çok mıntakalarında örfiidare var | Melek ve Şeytan — © halde gece teşrif ediniz. Meral Hanımefendi evinde kimse- yi kabul etmez.. Üç seneden beri tanırım, kapısının eşiğinden içeri- ye bir erkek ayağı girmemiştir. Şeytanın şarkısımı söyler ama, pa- pas gibi yaşar kendisi.. — Beni kabul edeceğine emi- nim, — Ben de etmiyeceğine yemin | ederim. Bununla beraber madem- ki herhalde istiyorsunuz; işte!.. Blok nottan bir kâğıt kopardı. Üstüne bir adres yazdı ve bana uzattı. Ona teşekkür ettim. Yarı alay- h güldü: — Boşuna yoruluyorsunuz; ba- na hak vereceksiniz! Diye arkamdan seslendi. * * & İlk taksiye atladım ve adresi söyledim. Evvelâ geniş ve kalabalık cad- delerden geçtik. Yollar yarım sa - at içinde daraldı, sssızlaştı ve oto- mobil Cihangirde küçük bir soka- ğa saptı. Şoför de ben de kapıla- rın numaralarına bakarak yavaş yavaş ilerliyorduk. Bağrımda sanki küçük bir elek- trik motörü son hızıyla işliyordu. Damarlarımdaki kan bir yıldırım gibi akıyordu. — Acaba beni görünce ne yapa- cak? Ya kovarsa? O zaman ne ya- parım, Yalvarayım mı? Dinler miz.Dinlemezse ne yâpmalıyım? Fakat hayır, -ona yalvarmıyaca- ğgım. Sadece yeniden birleşmek is- » tediğ'mi söyliyeceğim. Kabul &- derse ne mutlu! Etmezse çekilir giderim, Kendi düşen ağlamaz.. Diye düşünüyordum. Otomobil Marmaraya - karşı yükselen yepyeni, beyaz ve küçük bir apartımanın önünde durdu. Şoför: — İştel... Dedi ve bana kapıyı açmak için yerinden fırladı. Ona yaklaştıkça korkum artı- yordu. Bar müdürünün karşısımda iken takmdığım yılmazlıktan pek azı kalmıştı. Taksgidenindim; parasını öde- dim ve arabayı savdım. Yalnız kalmak ve kendimi to - parlamak; eğer bir hezimete uğ - rarsam hiç olmazsa bunu mümkün” olduğu kadar az jnsana göstermek istiyordum. Yavaş yavaş, girip girmemek düşüncesi arasımda — apartımanın kapısına yürüdüm. Eşiği geçtiğim zaman kenardaki ufak odadan bir kadın başı uzandı: — Kimi istiyorsunuz? Bu, İstanbulun hemen her yerin de, hele zengin evlerinde rastla- nan zenci dadılardan biriydi. — Şey... Zehra Hanımefendi - yi, görecektim... Beni baştan ayağa kadar süz - dü: — Zehra Hanımefendi mi? Bi- zim apartımanda böyle bir.... Hemen kendimi topladım, Kar- şımdakinin sözünü kestim: — Affedersiniz, Zehra, değil, mera| diyecektim. Meral Hanıme- fendi, Yazanı Kadir Can No, 24 — ea — Haaaa.. Şu şarkıcı hanımı mı? — Evet!.. Dedim. — Burada oturuyor. katta... — Kaç numara?.. — Dördüncü katta başka daire yolmır efendim.. — Teşekkür ederim. Yürüdüm, merdivenleri çıkma - ğa başlıyordum ki kadın arkam- dan seslendi: — Şey.. Kimsiniz efendim, ne yapacaksınız?.. Kusura bakma- yın, boşuna yorulmanızı istemem de... — Neden? Şimdi burada yok lar mı?.. — Ondan değil, fakat kimseyi kabul etmez de.. Onun için, her Al lahın günü hiç değilse on kişi ge - lir, onuna da evde olmadığını söy- letir ve savar, Pok yabani bir şey.. Ama beğeniyorum doğrusu.. Ben şarkıcı kızları bilirim, hepsi de bin kişi ile fingirdeşirler,fakat bu, alimallah bir ordunun içne düşse gene... Bu kısa konuşmalar sinirlerimi yalıştırmıştı. Bana öyle geliyordu ki hiç kimseye açılmıyan bu kapı bana açılacaktı. Eğer herkese açıl saydı o zaman korkulurdu. Bu hal de onun hislerine dokunmanın fay dası olmıyacak; ancak kendime güldürmüş olacaktım. — Ben onlara benzemem. Gö - receksiniz. Dedim ve yürüdüm. Son sözleri daha ziyade kendi- me söylemiş ve içimdeki son kor- kuyu da savmak istemiştim. Döne döne merdivenleri çıkı- Dördüncü yordum, Arada bir küçük pence- | £ relerden Tophane sırtlarını, Saray burnunu, Marmarayı, Adaları ve Üsküdarr görüyordum. Oldukça sert bir rüzgâr içeri giriyor; başı- mın sıcaklığını alıyordu. Birinci kat, ikinci kat, üçüncü kat... Bir türlü bitmiyor. Zehra belki de bile bile buraya yerleşti: — Bir çıkan bir daha çıkma- sın!.. Diye. İşte dördüncü kat,, Dizlerim ke- silmişti. Sık sık soluk alıyordum. Bir dakika öylece durdum. Yor- gunluğumu aldım, kendime kuv- vet verdim: — Çekinecek ne var? Onun tek başıma, herkesten uzak yaşaması bana ümit vermeli, Acaba sevmi - yor mu .. Herhalde seviyor. Bü- tün sevip sevilmiyenler gibi o da kendi kalbini dinlemek için kenar da yaşıyor. Lâkin birdenbire başka bir şey aklıma geldi: — Ya başkasını seviyorsa?.. Bir dakika daha durdum, son şüphe demin toparladığım cesare- tin yarısmı kaybettirdi. . & » Kapıyı henüz on altı yaşlarında, beyaz prostelâlr, güzel bir hizmet- çi kız açtı. — Şey.. Meral Hanımefendi ile,, görüşmek., istiyordum... diye kekeledir> VDevamı var) Okumuş gençlerde san'ata girmeli.. Müisrr çarsısın - Ja 2 ve 9 numa - v ! rada sepet ve â-' hasrr mobilyeci - —) si Sahri Bey di - " yor ki: “—— Açtığınız sayfa biz esanf - lar arasında çok büyük bir alâka Sabri B. uyandırmıştır. Çünkü ilk defa dır ki derdimizi dinliyen bulunu - yor. Hasır eşya eskiden Avrupadan gelirdi. Gümrük tahdidatı bunu menetti. Avrupadan mütahassıs getirdik ve ondan bu san'alı öğ- rendik, Şimdi bu işi Avrupaya taş çıkartabilecek kadar yapıyoruz. Kazancımız yerindedir. Ayrıca imalâthanem — vardır. Bütün derdim okumuş gençlerin san'atla iştigal etmek-istememesi- dir. Ben işçilerime çok iyi — baka- Şimdiye kadar okuduğunuz ( Korsan ) romanlarının en heyecanluı ve hakikata en yakın olanıdır... Perşembe günü 20 sayıfalık HABER'de başlıyor. Çuvalcıların derdi Rüstempaşa Camii 16 numara- da çuvalcı Celil Efendi diyor ki: “ — Kendi sermayemizle kendi dükkânımızda yevmiyeci vaziye- tinde çalışıyoruz. Eskiden işleri- miz iyi idi. Ticaretin durması iş- lerimizi bozdu. İşimiz az, kazancı mız ondan azdır. Vergi meselesi- ne gelince biz » çalışıp kazandık- tan sonra vergimizi seve seve veri riz. $ Bizi ne himaye eden, ne de, koruyan vardır. Kendi derdimizle kavrulup gidiyoruz. İstegimiz hi- mayedir. rım, Yeni başlıyan 9 — 10 yaşın - daki çocuklar hem san'at öğrenir ve hem de günde 30 kuruş yevmi - ye alır: Büyük işçilere 2,5 lira gün delik veririm, Fakat çalışacak işçi bulmakta güçlük çekiyorum. Ver- giler hafiflemiştir. Ham maddele- rin İktisat Vekâleti emrinde ola - rak ithal edilmesi ileride bize za- rarı olabilir. İşlerimiz çok iyi bir tekâmül safhasındadır. |iki taksitle veririm. Hiç bir şiki” Alibaba halinden memnundur! Sahaflar çarşı - sı kapısında ay - rancı Ali baba diyor ki: “— 35 sene ev- vel Beyazıt ima- retinde aşçı İ- dim, İmaretha - ne dağıldı. Ar - | kadaşlarrm öl - dü ve ben 35 se- nedir ayrancı » lık yapıyorum. Aslen Şııdıılıy' Sabah namazından akşam 5 —0 ya kadar çalışırım; dükkânım C* ma günü ve Ramazanlarda kapt * lrdır. Belediyeden memnunum YE giler iyidir. - Maktu olarak sened* Alibaba ,, yetim hiç bir derdim yoktur. K&” zancım bilhassa yazm iyidir. O * kit kazandığımı kışın harcar v geçinir giderim.;