" # . vı v v ç HABER'in hikâyesi — “Gel, başımdan geçenleri sa- na anlatayım.., Bu sözleri, kendisine çok hür - met ettiğim aile ahpabımız olan Kenan bey, dün sabah, telefonda bana söyliyordu. Tabit ilk işim derhal onun evi- ma koşmak oldu, zira ihtiyar dos- tumun sesinde endişe ve asabiyet #ezmiştim. Telâşla zile bastığım vakit sa - dık uşağı kapıyı bana açtı. Beni görünce ellerime sarıldı: — Ab, beyefendi. Başımıza ge- lenleri sorma! diyip lâfa başlat - kken yazı ödasınnı eşiğinde görü - nen Kenan bey: — Sus, sana bu işten kimseye bahsetme demedim mi? — Evet efendim, ama beyefen- di yabancı değil de... —Yeter! Çok lâf istemem; diye yek kolumdan tuttu ve o meşhur yazıhane odasından içeri beni sok & z Burası, kıymetli eserlerle dolu, rahat, derin maroken kokdılu bir yerdi. Hayatımda almacak İ:ırırl.ınn karşısımnda ne zaman mütereddit kalsam, daima koşar; onun dürüst düşüncelerine, sağlam fikirlerine iltica ederdim. Nasihat vermeğe alışmış olan dostum, mütebessimane yüzüme Baktı: ' — Parayla değil, sırayla.. Bu sefer de fikrinizi sormaya benim ihtiyacım var, Vicdani bir mesele hakkında son derece mütereddi - dim! diye söze başladı. Hayretle yüzüne baktım. -Onu hiç bir zaman bu kadar mütehey- *Yiç'görmemiştim. Babam yerinde ölân bu yaşlı ve muvazeneli ada- mın hareketi hakkında benden fi- kir almak isteyişi, doğrusu, beni şaşırtmıştı. Dört kulak kesildim. — Bu gece, henüz uykuya dal - mak üzere idim; saat ta oldukça geçti. Bir pıtırdı işittim, İhtiyar- lık vesvesesi, “Cinler beni ziyaret ediyor galiba!,, diye kendi kendi- me alay edip yorganı başıma çek- çekmeceleri karıştırdığını iyiden çekmeceleri karıştırdığını iyiden iyiye farkettim, Bu odada yapılan en ufak pa - tırdınm aradaki ince bir kapı ile ayrılmış yatak odamdan pek iyi İşitildiğini bilirsiniz. — Bu gürültüleri yapan cin sa- km hirsiz olmasın? — Ta kendisi! Ama dur, acele €tme, sırayla anlatayım. Ne di- Yordum? O patırdıyı İşitince he - tmen yatağımdan kalktım, Çünkü korkunun önüne geçmenin en iyi Şaresi korkulan şeyin üstüne gidip himılnır İşte ben de öyle yap - — Cesur olmıyan bunu zor ya - Bar ya! — Korkaklık sinir zaafıdır. O - Bu yenmek insanm elindedir. Bu tesiriyle kendimi yenip ka- Tanlık odamda yürümeğe başla- dığım sırada, bir cep lâmbasmın İnce ışığı yüzüme — çarptı. Ayni — Stnad da sert olmak - istiyen bu- rağmen bütün çocukluğu ve anlaşılan gevrek bir ses: *— “Eller yukarsya,, diye bağır- — Rovelverin sizi dikiz eden .telı gözü önünde, insan ne ka - dar cesur olsa, itaat etmemezlik edemez. Kenan bey hikâyesini tatlı tatlı anlatırken sesinde kendisiyle a - lay eden bir ahenk te hissedili « yorduü. « — Ellerimi kaldırdım. Önümde geriliyen ışığa doğru yürümeğe başladım, Hırsız mı benden korkuyordu? Ben mi ondan, Allah bilir! Her ne ise, o, geriliye, ben ilerliye şu o - turduğunuz odanın ortasma — gel- dik. Masanm üstünde durani elek- trik lâmbasma elim ilişti, — fırsat telâkki ederek derhal yaktım, Or- talık aydınlandı. Beni #silâhiyle tehdit edenin, henüz yirmisine bi- le basmamış zavallı bir çocuk ol- duğunu gördüm. Gözlerimin ifadesinde, takip e- dilen vahşi hayvanların ürkekliği ve hainliği okunuyordu... — Ürk - tüm! İhtiyarım, canım tatlı gali- ba! Yanr başrmda duran telefona sarılmak istedim, tabanca gözüme dayandı.. — Bir adım atarsan yakarım! Paran! Paran nerede?,, Korkudan zıngır zıngir titriyor« du. Bu da bir tehlike idi. Zira ken- dini kurtarmak için beni öldüre- | bilirdi. Belki o dakika ben de o- nun kadar titriyordum. Maama- fih bir an kendimi topladım. Se- rinkanir olmak istiyen bir tavırla şu oturduğun koltuğa çöktüm, Sa- kin bir bir sesle: “— Pek âlâ evlât, — anlaşalım. Bak yaşlıyım. Benden korkma.. Sana bir fenalık yapamam.. Yal - nız müsaade et te şu ellerimi aşa - ya indireyim.,, Bu miskince sözleri ıoylemış ol- mam doğrusu pek b, değil; fa- kat ne yaparsın can tatlı ! Serseri yumurcak izin verdi; hattâ o da karşımdaki — koltuğa kuruldu. '— Paran, hani paran?,, “— Evde hic bir zaman fazla para alıkoymam. — Buna rağmen sana yardımda bulunacağıma e - mön olabilirsin.. — Yüz elli liram var, Vereceğim... Çok versem işi- ne yaramaz. ÂAma sen bana söyle niçin bu mesleği intihap — ettin?. Bu pek kötü bir iş! — Gençliğine yazık değil mi? Bırak, şu taban- canı da rahat rahat konuşalım.,, Çocuk bir saniye tereddüt etti; sonra acı bir ıeheııumle omuzunu silkerek revolyeri yanı bıpmı, masanın üstüne attı. “Şunu alsam,, dıye dliıündüm Lâkin, yapmadım. — Zira hiırsızın hareketi cidden kâbardı. Ben de ondan aşağı kalmak istemedim. İki elimi pijamanın cebine — sok- tum ve tekrar sordum: — Anlat bakalım, neye hırsız - lık yapıyorsun, yayram? Anlattı, hepsinin başından ge- çen felâketlerin eşi... Ayni naka- rat... Baba alil ve işsiz... Anne hasta, evde istırap enini... zevk ve neşe ihtiyacı,.. Evinden kaçı - yor.., Sefalet, parasızlık, açlık.. Nasılsa bir tabanca edinip hırsız - lığa atılıyor. Cani olmasına — ra - mak kalmıştı... “Az kalsın seni öl- dürecektim,, dedi. Sonra bezgin bir eda ile yanrma yaklaştı: — Bıktım! dedi, Istersen poli- se haber ver, yalnız al şu rovelve- ri sakla! Cinayetle müttehim ol- miyayım ! Ötesi vız.., Belki de da- ha iyi olur! — Siz benim yerimde olsaydı- . ... Türk dili “Btoile Belge” yazıyor: Yeni Türkiye, yavaş yavaş aari te- rakkinin eu eraşlı taraflarını benimse- miş olmakla beraber milli birliğe ma- ni teşkil eden — bütün âdetlerden de vazgeçiyor. 'Türk Hisanmın tasfiyesi, Mustafa Komal Paşanın başlıca meşğalelerin - den biridir. Bu maksatla intihap etmiş elduğu komisyon urf Türkçe menşe- leri olan kelimelerden mürekkep bir lügat tanzimi ile uğraşıyor. Bu komisyon, şimdiye kadar bini nütecaviz Arapça ve Acemce kelime- lerin Türkçe mukabillerini bulmuştar. Matbuat ve mekteplerin bu kelime - leri derbal kullanmaları ihtimali var- dır. şİ Arapça ve Acemce tabirler, Acem şairlerine ve Kuran'ın mübarek lisanı- na karşı pek büyük hürmet beiliyen ve nesillerce yetişe nmuharrir ve me- muürlar tarafından Türkçoye — çevril - miştir. Osmanlı muharrirlerin bir çok- lavı Türkçenin zenginliğini, müzeyyen ibarelerini, sadalı harflerinin âhengini unutmuşlardı. Bu unutkanlık tecssüfe şayandır. Zira, bir takâm manasız, gelişi güzel kemiler ilâvesi, ba güzel lisanı körlet- miş ve milli bir edebiyatım inkişafına meni olmuştur. Mustafa Kemal Paşanın tasavvur ettiği tasfiye, — bu uyuşturucu tetire karşı bir harekettir. Deruhte ettiği iş kolay değildir. Çapraşık lisana alış » maş bir nesle günde on yedi kelime öğrenmek biraz güçtür. Edebiyatm ve gazeteciliğin emektarları üslüplarını hemen değiştirmek — kabil olmadığını söyliyeceklerdir. : Fakat unutmamalıyız ki, İrlandada bir kaç sene zarfında eski lisan tama- miyle yerine gelmiştir. Binaenaleyh oldukça kısa bir zamanda Türkiyeyi idare edenlerin arzularına nail olma - malarıma sebep yoktur. Yeni nesil bu kararı iki elle alkış- lamakta ve haklı olarak — sırf Türkçe addedilen yeni kelimelerin yayılma - sına yardım etmektedir. Eğer Türk - ler nı'llıyıtçı'îıl: davasiyle fazla ileri mış ayni şekilde kelimelerle değiştir « metlerse; bu tasfiyenin konuşulan li- sanla yazı lisanı — arasındaki boşluğu durdurmuya mühim bir yardım göste- roceği rmuhakkaktır. Bu suretle yeni orijinal bir edebiyatın zemini hazır « Janmiş bülunuyor. Ayni zamanda, ye- ni lisanın politika cihetinden de chem- miyetli olabileceğini göz önünde tut - malıyız. Edirneden Türkistan beldelerine kadar bir tek lisanm okunup anlaşıl- mast neticesinde Türkiyenin elde ede- ceği faydalar hesapsızdır.” Isveç Veliahtı Mesina, 18 (A.A.) — İsveç ve- Kahtı prens Güstav Adolf, şarka seyahat etmek üzere, dün buradan *Vasaland,, vapuru ile hareket et- miştir. — —— nız ne yapardınız? Tereddüdümün karşısımda Ke - nan bey ilâve etti: — Biçareye paralarr verdim, ve onu kapıya kadar götürüp sokağa salrverdim, Bu canilik namzedini böyle başıboş ortalığa koyuver- dim, Beşeriyete, daha doğrusu ce- miyete karşı kanuni vazifemi yap- madım, diye üzülüyordum. Fakat şu dakikadan itibaren iyi hareket etmiş olduğuma kanaat getirdim. — Bu yeni kanaatiniz neden i- leri geliyor, Kenan bey? — Size bu başımdan geçeni an- Tatırkeni bütün vekayii — daha iyi tahlil ettim. Bu çocuk — mutlâk beni bir daeha görmive gelecektir; hem bu sefer ap aşikâr, güpegün- düz... Eminim kk onu zamanla küurtarabileceğim. Nakıli: Çürük sulu Meziyet e C lll FT Spor. Haberleri Balkan güreş şampiyonası Üçüncü Balkan güreş şampiyonası için günler tekarrür etmiş ve bu şam- piyonaya girecek güreşçilerimiz id - manlarına başlamışlardır. Bu müsaba- kalar için tekarrür etmiş günler 4 - B . 6 Teşrinievvel tarihleridir. Bu seneki müsabakalara Romen -» ler, Yugoslavlar, Yunanılar geleceği gibi Bulgarlar da tam takım ile'üçün- €ü Balkan şampiyonasma iştirak ede- ceklerdir. Müsabakalar için Maksim ve Fram s1ız tiyatrolarından biri — seçilecek ve maç gününe kadar ayrılacak binanın içinde bazı tadilât yapılacaktır. Şampiyonalara iştirak edecek Türk Su topu müsabakaları Istanbul Denizcilik heyetinden: Bazı sebep dolayısiyle — techhüre uğrayan İstanbul Su Topu birinciliği 21 - 9 - 934 Cuma günü Moda yüzme havuzunda icra edilecektir. Müsaba- kalara saat 2 de başlanacaktır. Klüplerin kayıt ve kur'a iÇin saat 1 de heyetimize müracaatleri tebliğ olunur. Voleybol birincilikleri Voleybol ve Baskelbol heyeti reis- liğinden: 1934 - 1935 senesi — Voleybol ve Basketbol birinciliklerine pek yakın - da başlanacaktır. Mezkür birincilikle- re iştirak edecek klüpler bazı hususat hakkında karar verebilmek üzere 23 Eylül 1934 Pazar günü — saat 17 de Mıntaka merkezindeki içtimaa — vasi salâhiyetnameli birer murahhas gön » dermeleri rica olunur. Klüp reisi mühürü bulunmıyan sa- lâhiyetnameler kabul edilmiyecektir. 936 olimpiyadına Ame- rikalılar girmeyecekler mi? Berlin, 18 (A.A) — A_ı_ııenkı- nın Olimpiyat komitesi recisi M. Brundago, memleketine doııerken verdiği beyanatta Amerika Birle- şik hükümetlerinin 1936 olimpiya dına iştirak edip etmiyeceğine da- ir bir şey söyliyecek vaziyette bu- lunmadığını ifade etmiştir. Alman spor mahafili bu vaziyetten dola- yı inkisarı hayale uğramış bulun- maktadır. Çünkü Naziler tarafın- dan olimpiyatta Yahudi ırkı ile diğerleri arasında resmen bir fark gözetilmiyeceği hakkında M.Brun dago tarafından verilecek temina- ti Amerikanm resmen şimdiden 1936 Berlin olimpiyatlarına — işti- rakinde âmil olacağını ümit et- mekte idi. Neclâ Hanım Raşit Rıza trüupuna girmemiş Eski Şehir tiyatrosu — artistlerin- den Neclâ Hanmndan dün bir lezkere aldık: Bunda Şehir Tiyatroru kadro- suna dahil bulunmadığını ancak ücret- le çalıştığını, bazı gazetelerde ayrıl - dığı ve Raşit Rıza trupuna dahil — ol. duğu hakkında yazılar çıktığını söyle- dikten sonra: — Tiyatro kadrosuna dahil olmı - yan birinin, ayrılmasına da — imkân yoktur. — Raşit Riza trupuna da dahil olacak değilim.. Demektedir. Hürlekdetenü Himalâya dağına çıkanlar Berlin, 18 (A.A.) — Viktorya ismindeki gemi ile Cenevreye gel- miş olan Alman Himalaya heyeti erkânmdan sağ kalmış olanlar ga- zetecilere beyanatta bulunarak he- yetin 7899 metre irtifaa kadar çık- miş olduğundan ve bu mıntakanın heyetin çıkmak istediğ? sekiz bin 150 metre irtifamrndaki — şahikaya pek yakm bukunduğunu söylemiş. 1? Eyivi CC 3 Ankaca Mektubu: . : matbuata direktif İtalyan gazeteleri İtalya matbuat müdürlüğünün müsteşarlığa çıkarıl « maşt dolayısiyle uzun tafsilât veriyor. Tar. Yeni müsteşarlık bir taraftan da- hili matbuata direktif çizerken diğer cihetten hariçte İtalyaya taallük ede - cek mahiyetteki neşriyatı göz önüne de bulunduracak ve memleket aley - hinde olan neşriyatı tekzip ederek bü- tün dünyada İtalya lehine - bir hava * yaratmağa çalışacaktır. Roma matbuatı — yeni teşkilâttan pek büyük faydalar elde edileceğini beyanda müttefiktirler. .. - Bizde matbuata direktif verilmesi mevzuu bahsolunca gazeteciler muhi- tinde bir asabiyet ve hoşnutsuzluk his- ıîwın&ınım’ Matbuata direktif vermek ; matbu- atı kayit altma almak, — matbuat ve beşriyat hürriyetine halel vermek su- retinde tefsir ediliyor. İ *“Drije” edilen matbuatın vazifesi- ni görmiyeceği, tenkit hakkından mah- rum kalmıyacağı, ve netice olarak ta bu şekildeki neşriyatın okuyucu bula- mıyacağı kanaati yazıcıların dimağın- da yer etmiş bir faraziyedir. Matbuat serbestisine dalel getirmek doğrudan doğruya hürriyeti baltalamaktır. Teş- kilâtı Esasiyenin — bahşettiği hakuku nezetmektedir; deniliyor. ... Matbuatımızda çalışanların büyük bir hüsnüniyetle ileri sürdükleri iddi- aları, bir anlaşamamazlıktna neşet et- miş yanlış bir görüşe atfedeceğiz. Mat- buata direktif vermek, gazetecilerin kollarını bağlamak, dillerini sustur « | mak, tenkit vazifelerine nihayet ver- mek, onları hep birden ayni nakaratı tekrara mecbur etmek değildir. Teş « kilâtı Esasiyenin matbuata ait mad - desinde işaretlenmiş olan serbestiye el sürmek Cümburiyet bükümetinin ve o hükümetin temsil ettiği Cümhu- riyet fırkasının pronmsipleri ile taban tabana zıttır. İstibdat devrinin en açı eserlerin- den biri olan sansür — Cümhuri: yaratıcıları nazarında en çirkin bid'attır. Matbuata direktif vermek — onları yazmaktan menetmek değil, — onların iyi ve doğru yazmalarını kolaylaştır. mak için ihtiyar edilmesi bazan lâzım gelen bir harekettir. Tasavvurlarımız- €a hiç bir tamuslu kalem sahibi yok- tur ki, yalan yanlış neşriyat ile mille- tin bilgisini bazmağa, imanını zehir - lemeğe heves beslesin; hiç bir kendini bilir yazıcı tasavvur edemeyiz ki bir kaç para kazanmak kaygusu ile umu- mi ahlâkı ifsat, halkın fikrini idlâl he- Matbuata verilecek bir direktif an- cak yazıcılarımızı saydığımız hatalar- dan korumağa ve kalemlerinin daha verimli bir sahada işlemesini temin et- idrak eden her bilgi sahibi böyle bir yız . Ankara böyle düşünüyor. Bilmem Ankara caddesindeki görğülü meslek- taşlar bu ince noktayı, burası kadar ihata edebiliyorlar mı? . . * Teşekkür Ölüm halindeyken kızım Al- tanı kurtarmak için bütün kuvvet ve liyakatiyle çalışan ve kurtaran çocuk hekimi Ali Şükrü beyefen- diyle kurtulması için yatırdığımız Haseki kadın hastanesinde bütün gayretleriyle uğraşan hayat kur- tarıcı hemşire ve hasta bakıtılara mükemmel bir idare ve munta- zam bir çalışma tarzını takip eden Başhekim Nazmi beyefendiye ale- nen vazifei şükranrifa ve bu vesi- le ile İstanbul halkına hayatları- nı bu muktedir ellere tevdi etmek- te tereddüt e!memelennı tavsiye verica ederim, , H. Sadık | (8101)| * Ü P ö | İ