19 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

19 Eylül 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

tlı'i'ı'l“q 'Yiç'görmemiştim., Babam yerinde Tanlık odamda yürümeğe başla- B | "hıd da sert olmak istiyen bu- — Rovelverin sizi dikiz eden .tek HHBER — nkşıııı Postası L l 10 Fylül 1934 HABER'in hikâyesi — “Gel, başımdan geçenleri sa- na anlatayım.,, Bu sözleri, kendisine çok hür - met ettiğim aile ahpabımız olan Kenan bey, dün sabah, telefonda bana söyliyordu. Tabit ilk işim derhal onun evi- ne koşmak oldu, zira ihtiyar dos- tumun sesinde endişe ve asabiyet Telâşla zile bastığım vakit sa - drk uşağı kapıyı bana açtı. Beni görünce ellerime sarıldı: — Ah, beyefendi. Başımıza ge- lenleri sorma! diyip lâfa başlar - ken yazı odasınnı eşiğinde görü - nen Kenan bey: — Sus, sana bu işten kimseye bahsetme demedim mi? — Evet efendim, ama beyefen- di yabancı değil de... — Yeter! Çok lâf istemem; diye rek kolumdan tuttu ve o meşhur yazıhane odasından içeri beni sok Burası, kıymetli eserlerle dolu, rahat, derin maroken koltuklu bir yerdi. Hayatrmda almacak kmrlırın karşısımda ne zaman mütereddit kalsam, daima koşar; onun dürüst düşüncelerine, sağlam fikirlerine iltica ederdim. Nasihat vermeğe alışmış olan dostum, mütebessimane yüzüme baktı: ' — Parayla değil, sırayla.. Bu sefer de fikrinizi sormaya benim ihtiyacım var. Vicdani bir mesele hakkında son derece mütereddi - dim! diye söze başladı. Hayretle yüzüne baktım. -Onu hiç bir zaman bu kadar mütehey- ölân bu yaşlr ve muvazeneli ada- mın hareketi hakkında benden fi- kir almak isteyişi, doğrusu, beni şaşırtmıştı. Dört kulak kesildim. — Bu gece, henüz uykuya dal - mak üzere idim; saat ta oldukça geçti. Bir pıtırdı işittim, İhtiyar- lık vesvesesi, “Cinler beni ziyaret ediyor galiba!,, diye kendi kendi- me alay edip yorganı başıma çek- çekmeceleri karıştırdığını iyiden çekmeceleri karıştırdığını iyiden iyiye farkettim, - -Bwodada yapılan en ufak pa - tırdınm aradaki ince bir kapı ile ayrılmış yatak odamdan pek iyi 'lıîtildîğinj bilirsiniz. — Evet, bundan bana - evvelce de bahsetmiştiniz! - Sonra gülerek ilâve ettim:- — Bü gürültüleri yapan cin sa- km hırsiz olmasın? |- — Ta kendisi! Ama dur, acele €etme, sırayla anlatayım. Ne di- Yordum? O patırdıyı işitince he - Mmen yatağımdan kalktım. Çünkü | ün önüne geçmenin en iyi Şaresi korkulan şeyin üstüne gidip bakmaktır. İşte ben de öyle yap - trm, — Cesur olmıyan bunu zor ya - Bar ya! | — Korkaklık sinir zaafıdır. O - hu yenmek insanın elindedir. Bu hissin tesiriyle kendimi yenip ka- sırada, bir cep lâmbasının ışığı yüzüme — çarptı. AÂAyni ha rağmen bütün çocukluğu ve E"'İmıı.ı anlaşılar gevrek bir ses:' *'-— “Eller yukarıya,, diye bağır- gözü önünde, insan ne ka - Eller yukarı! itaat etmemezlik dar cesur olsa, edemez. Kenan bey hikâyesini tatlı tatlr anlatırken sesinde kendisiyle a - lay eden bir ahenk te hissedili - yordü. - —. — Ellerimi kaldırdım. Önümde geriliyen ışığa doğru yürümeğe başladım. Hırsız mı benden korkuyordu? Ben mi ondan, Allah bilir! Her ne ise, o, geriliye, ben ilerliye şu o - turduğunuz odanın ortasma gel- dik. Masanm üstünde durari elek- trik lâmbasma elim ilişti, — fırsat telâkki ederek derhal yaktım. Or- talık aydımlandı. Beni silâhiyle tehdit edenin, henüz yirmisine bi- le basmamış zavallı bir çocuk ol- duğunu gördüm. Gözlerimin ifadesinde, takip e- dilen vahşi hayvanların ürkekliği ve hainliği okunuyordu... — Ürk - tüm! İhtiyarım, canım tatlr - gali- ba! Yanı başımda duran telefona sarılmak istedim, tabanca gozume dayındı Şi — Bir'adım atarsan yakarım! Paran! Paran nerede?,, Korkudan zıngır zıngir titriyor- du. Bu da bir tehlike idi, Zira ken- dini kurtarmak için beni öldüre- bilirdi. Belki o dakika ben de o- nun kadar titriyordum. Maama- fih bir an kendimi topladım, Se- rinkanIr olmak istiyen bir tavırla “şu oturduğun koltuğa çöktüm. Sa- kin bir bir sesle: “— Pek âlâ evlât, — anlaşalım. Bak yaşlıyım. Benden korkma.. Sana bir fenalık yapamam.. Yal - nız müsaade et te şu ellerimi aşa - ya indireyim,,, Bu miskince sözleri söylemiş ol- mam doğrusu pek koş degıl kat ne yaparsın can tatlr ! Serseri yumurcak izin verdi; hattâ o da karşımdaki - koltuğa küruldü. “— Paran, hani paran?,, “— Evde hic bir zaman fazla para alrkoymam. * Buna rağmen sarna yardımda bulunacağıma e - min olabilirsin.. — Yüz elli ” liram var, Vereceğim... Çok versem işi- ne yaramaz. Âma sen bana söyle | niçin bu mesleği intihap — ettin?. Bu pek kötü bir iş! Gençliğine yazık değil mi? Bırak, şu taban- canr da rahat rahat konuşalım,,, Çocuk bir saniye tereddüt etti; sonra acı bir tebessümle omuzunu silkerek revolveri yanrı başrma, masanm üstüne attı. ; “Sunu alsam,, dıye düşündüm.. Lâkin, yapmadım: — Zira hırsızın hareketi cidden kibardı. Ben de ondan aşağı kalmak istemedim. İki elimi pijamanın cebine sok- tum ve tekrar sordum: — Anlat bakalım, neye hırsız - İrk yapıyorsun, yavrum? Anlattı, hepsinin başından ge- | çen felâketlerin eşi... Ayni naka- Yak... Baba alil ve işsiz... Anne hasta, evde istırap enini... Ç zevk ve neşe ihtiyacı... Evinden kaçı - yor... Sefalet, parasızlık, — açlık.. Nasılsa bir tabanca edinip hırsız - İrğa atılryor. Cani olmasına — ra - mak kalmıştr... “Az kalsın seni öl- dürecektim,, dedi. Sonra bezgin bir eda ile yanıma yaklaştı: — Bıktım! dedi, İstersen poli- se haber ver, yalnız al şu rovelve- ri sakla! Cinayetle müttehim ol- mıyayım! Ötesi vız... Belki de da- ha iyi olur! — Siz benim yerimde olsaydı- iktibaslar Türk dili “Etoile Belge” yazıyor: Yeni Türkiye, yavaş yavaş asri te- rakkinin en esaslı taraflarını benimse- miş olmakla beraber milli birliğe ma- ni teşkil eden — bütün âdetlerden de Türk lisanımın tasfiyesi, Mustafa Kamal Paşanın başlıca meşğalelerin - den biridir. Bu maksatla intihap etmiş olduğu komisyon sırf Türkçe menşe- leri olan kelimelerden mürekkep bir lügat tanzimi ile uğraşıyor. Bu komisyon, şimdiye kadar bini .nütecaviz Arapça ve Acemce kelime- lerin Türkçe mukabillerini bulmuştur. “Matbuat ve mekteplerin bu kelime - leri derhal kullanmaları ihtimali var- dır. ğ - Arapça ve Acemce tabirler, Acem şairlerine ve Kuran'ın mübarek lisanı- na karşı pek büyük hürmet besliyen ve nesillerce yetişe nmuharrir ve me- müurlar tarafından Türkçeye çevril - miştir. Osmanlı muharrirlerin bir çok- ları Türkçenin zenginliğini, müzeyyen ibarelerini, sadalı harflerinin âhengini unutmuşlardı. Bu unutkanlık teessüfe şayandır. Zira, bir takım manasız, gelişi güzel kemiler ilâvesi, bu güzel lisanı körlet- miş ve milli bir edebiyatım inkişafına mani olmuştur. Mustafa Kemal Paşanın tasavvur ettiği tasfiye, — bu uyuşturucu tesire karşı bir harekettir. Deruhte ettiği iş kolay değildir. Çapraşık lisana alış - maş - bir nesle günde on yedi kelime öğrenmek biraz güçtür. Edebiyatın ve gazeteciliğin emektarları üslüplarını hemen değiştirmek kabil olmadığını söyliyeceklerdir. : Fakat unutmamalıyız ki, İrlandada bir kaç sene zarfında eski lisân tama- miyle yerine gelmiştir. Binaenaleyh oldukça kısa bir zamanda - Türkiyeyi idare edenlerin arzularına nail olma - malarına sebep yoktur. Yeni nesil bu kararı iki elle alkış- lamakta ve haklı olarak - sırf Türkçe addedilen yeni kelimelerin yayılma - sına yardım etmektedir. Eğer 'Türk - ler milliyetçilik davasiyle fazla ileri kelimeleri eski Türk lisanından alın - mış ayni şekilde kelimelerle değiştir « mezlerse; bu tasfiyenin konuşulan |i- sanla yazı lisanı — arasındaki boşluğu durdurmıya mühim bir yardım göste- receği muhakkaktır. Bu suretle yeni orijinal bir edebiyatın zemini hazır - lanmış bülunuyor. Ayni zamanda, ye- ni lisanın politika cihetinden de ehem- miyetli olabileceğini göz önünde tut - malıyız. 'Edirneden Türkistan beldelerine kadar bir tek lisanım okunup anlaşıl- ması neticesinde Türkiyenin elde ede- ceği faydalar hesapsızdır.” Isveç Veliahtı Mesina, 18 (A.A.) — İsveç ve- liahtı prens Güstav Adolf, şarka seyahat etmek üzere, dün buradan “Vasaland,, vapuru ile hareket et- miştir. ——— nız ne yapardınız? : Tereddüdümün karşısımda Ke - nan bey ilâve etti: — Biçareye paraları verdim, ve onu kapıya kadar götürüp sokağa salrverdim. Bu canilik namzedini böyle başıboş ortalığa koyuver- dim. Beşeriyete, daha doğrusu ce- miyete karşı kanuni vazifemi yap- madım, diye üzülüyordum. Fakat şu dakikadan itibaren iyi hareket etmiş olduğuma kanaat getirdim. — Bu yeni kanaatiniz neden i- leri geliyor, Kenan bey? — Size bu başrmdan geçeni an- latırken bütün vekayii — daha iyi tahlil ettim. Bu çocuk — mutlâk beni bir daha görmiye gelecektir; hem bu sefer ap aşikâr, güpegün- düz... Eminim ki onu zamanla kürtarabileceğim. Nakıli: Çürük sulu Meziyet | re iştirak edecek klüpler bazı hususat Spor. Haberleri Balkan güreş şampiyonası Üçüncü Balkan güreş şampiyonası için günler tekarrür etmiş ve bu şam- piyonaya girecek güreşçilerimiz id - manlarına başlamışlardır. Bu müsaba- kalar için tekarrür etmiş günler * - 5 - 6 Teşrinievvel tarihleridir. Bu seneki müsabakalara Ramen - ler, Yugoslavlar, Yunanılar geleceği gibi Bulgarlar da tam takım ile üçün- cü Balkan şampiyonasmna iştirak ede- ceklerdir. Müsabakalar için Maksim ve Fran- sız tiyatrolarından biri — seçilecek ve maç gününe kadar ayrılacak binanın içinde bazı tadilât yapılacaktır. Şampiyonalara iştirak edecek Türk takımının azami kuvvetle çıkabilmesi için teşkilât şimdiden meşğul olmak- tadır. Su topu müsabakaları İstanbul Denizcilik heyetinden: Bazı sebep dolayısiyle — teehhüre uğrayan İstanbul Su Topu birinciliği 21 - 9 - 934 Cuma günü Moda yüzme havuzunda icra edilecektir.. Müsaba- kalara saat 2 de başlanacaktır. Klüplerin kayıt ve kur'a için saat 1 de heyetimize müracaatleri tebliğ olunur. Voleybol birincilikleri Voleybol ve Baskelbol heyeti reis- liğinden: 1934 - 1935 senesi — Voleybol ve Basketbol birinciliklerine pek yakın - da başlanacaktır. Mezkür birincilikle- hakkında karar verebilmek üzere 23 Eylül 1934 Pazar günü — saat 17 de Miıntaka merkezindeki içtimaa — vasi salâhiyetnameli birer murahhas gön - dermeleri rica olunur. Klüp reisi mühürü bulunmıyan sa- | lâhiyetnameler kabul edilmiyecektir. 936 olimpiyadına Ame- rikalılar girmeyecekler mi? Berlin, 18 (A.LA) — AÂmerika- nın Ölimpiyat komitesi reisi M. Brundago, memleketine dönerken verdiği beyanatta Amerika Birle- şik hükümetlerinin 1936 olimpiya dına iştirak edip etmiyeceğine da- ir bir şey söyliyecek vaziyette bu- lunmadığını ifade etmiştir. Alman spor mahafili bu vaziyetten dola- yı inkisarı hayale uğramış bulun- maktadır. Çünkü Naziler tarafın- dan olimpiyatta Yahudi ırkı ile diğerleri arasında resmen bir fark gözetilmiyeceği hakkımda M.Brun dago tarafından verilecek temina- tın Âmerikanın resmen şimdiden 1936 Berlin olimpiyatlarına — işti- rakinde âmil olacağını ümit et- mekte idi. Weclâ Hanım Raşit Rıza | trupuna girmemiş Eski Şehir tiyatrosu — artistlerin- den Neclâ Hanımdan dün bir tezkere aldık.: Bunda Şehir Tiyatrosu kadro- suna dahil bulunmadığını ancak ücret- le çalıştığını, bazı gazetelerde ayrıl - dığı ve Raşit Rıza trupuna dahil — ol- duğu hakkında yazılar çıktığını söyle- dikten sonra: — Tiyatro kadrosuna dahil olmı - yan birinin, ayrılmasına da —imkân yoktur. — Raşit Riza trupuna da dahil olacak değilim.. Demektedir. ——— a— — Himalâya dağına çıkanlar Berlin, 18 (A.A.) — Viktorya ismindeki gemi ile Cenevreye gel- miş olan Alman Himalaya heyeti erkânından sağ kalmış olanlar ga- zetecilere beyanatta bulunarak he- | yetin 7899 metre irtifaa kadar çık- mış olduğundan ve bu mımtakanm heyetin çıkmak istediğ? sekiz bin Ankaca Mektubu: matbuata direktif İtalyan gazeteleri İtalya matbuat müdürlüğünün müsteşarlığa çıkarıl « ması dolayısiyle uzun tafsilât veriyor- lar. Yeni müsteşarlık bir taraftan da- hili matbuata direktif çizerken diğer cihetten hariçte İtalyaya taallük ede - cek mahiyetteki neşriyatı göz önün- de bulunduracak ve memleket aley - hinde olan neşriyatı tekzip ederek bü- tün dünyada İtalya lehine . bir hava * yaratmağa çalışacaktır. Roma matbuatı — yeni teşkilâttan pek büyük faydalar elde edil ini beyanda müttefiktirler. Ğ £ & & Bizde matbuata direktif verilmesi mevzuu bahsolunca gazeteciler muhi- tinde bir asabiyet ve hoşnutsuzluk his- si uyandığını görüyoruz. Matbuata direktif vermek ; matbu- atı kayit altma almak, — matbuat ve peşriyat hürriyetine halel vermek su- retinde tefsir ediliyor. j “Drije” edilen matbuatın vazifesi: ni görmiyeceği, tenkit hakkımdan mah- rum kalmıyacağı, ve netice olarak ta bu şekildeki neşriyatın okuyucu bula- mıyacağı kanaati yazıcıların dimağın- da yer etmiş bir faraziyedir. Matbuat serbestisine halel getirmek doğrudan doğruya hürriyeti baltalamaktır. Teş- kilâtı Esasiyenin — bahşettiği hukuku nezetmektedir; deniliyor. # & & Matbuatımızda çalışanların büyük bir hüsnüniyetle ileri sürdükleri iddi-« aları, bir anlaşamamazlıktna neşet et« miş yanlış bir görüşe atfedeceğiz. Mat- buata direktif vermek, — gazetecilerin kollarını bağlamak, dillerini sustur « | mak, tenkit vazifelerine nihayet ver« mek, onları hep birden ayni nakaratı tekrara mecbur etmek değildir. Teş - kilâtı Esasiyenin matbuata ait mad - desinde işaretlenmiş olan serbestiye el sürmek Cümhuriyet —hükümetinin ve o hükümetin temsil ettiği Cümhu- riyet fırkasının prensipleri ile taban tabana zıttır. İstibdat devrinin en acı eserlerin- den biri olan sansür — Cümhuriyeti yaratıcıları nazarında en çirkin bir bid'attır. Matbuata direktif vermek onları yazmaktan menetmek değil, — onların iyi ve doğru yazmalarını kolaylaştır- mak için ihtiyar edilmesi bazan lâzım gelen bir harekettir. Tasavvurlarımız- ca hiç bir namuslu kalem sahibi yok- tur ki, yalan yanlış neşriyat ile mille- tin bilgisini bozmağa, imanını zehir « lemeğe heves beslesin; hiç bir kendini bilir yaztcı tasavvur edemeyiz ki bir kaç para kazanmak kaygusu ile umu- mi ahlâkı ifsat, halkın fikrini idlâl he- Matbuata verilecek bir direktif an- cak yazıcılarımızı saydığımız hatalar- dan korumağa ve kalemlerinin daha verimli bir sahada işlemesini temin et- meğe matuf olabilir. Fikir hürriyetinin cemiyet menafiini zarara sokacak su- rette sarfedilmemesi İlâzim geldiğini idrak eden her bilgi sahibi böyle bir direktifi sevinçle karşılar kanaatinde- Ankara böyle düşünüyor. Bilmem Ankara caddesindeki görğülü meslek- taşlar bu ince noktayı, burası kadar . ihata edebiliyorlar mı? * * & 150 metre irtifamdaki — şahikaya pek yakm bulunduğunu söylemiş- lerdir. Teşekkür Ölüm halindeyken kızım Al- tanı kurtarmak için bütün kuvvet ve liyakatiyle çalışan ve kurtaran çocuk hekimi Ali Şükrü beyefen- diyle kurtulması için yatırdığımız Haseki kadın hastanesinde bütün gayretleriyle uğraşan hayat kur- tarıcı hemşire ve hasta bakıtılara mükemmel bir idare ve munta- zam bir çalışma tarzımı takip eden Başhekim Nazmi beyefendiye ale- nen vazifei şükranr'ifa ve bu vesi- le ile İstanbul halkma hayatları- nı bu muktedir ellere tevdi etmek- te tereddüt etmemelerini tavsiye ve rica ederim, , (81 Iİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: