HASER'in hikâyesi P*an sayrfadaki resme bakın! — — Barle vu franse; —ğ j — Vıy, ön p3ö.., K — Muüa jö sui fransez! — — Yok canım!... Burada ne arı- muz?.,, Bu harem dairesin- » Emir Hazretlerinin kırk yedi i arasında ? |. — Ben, Emir Hazretlerinin yir- W zevcesi olmakla müşer- Tefim... | *Yok ganım... Nasıl oldu bu?... Tunus'da seyahat ediyordum. h"e arap şivesiyle, “P,, harfini » Olarak telâffuz eden kadın, hhkalen bir Fransiz kadmıydı. | iyarlamıştı... Ellisini geçkin- İ Otuz senedenberi bu. harem üresinde yaşamış... Ancak arap- '©a konuı.muş Ana dilini ağrma | h'! almamış.. Elbette Fransızçayı —'lhu- Dil yabancıya çalar... ; L.Mıımal'*ih meramını anlatıyor- Sorduğum son suale şu süretle p verdi: Kocamla yeni evlenmiştim... de, o da meteliksiz. denecek Öerecede fakirdik. , | Artür: y * — Müstemlekelere gidelim... O da zengin olmanım yoluna ba- l"ım -dedi. Flıhakikn, tanıdıkları arasmda 't$ altı sene Cezayirde, Tunus'da ldıktan sonra Bir servet yapa- geri dönmüşler vardı. Hattâ, © da altı ay kadar Tunus'da bu- vuş. —'Glrüulıı Nasıl refah ve| - *adete avuııu.u » diyordu. Gençlik... İnandim, aldandım, dlım... Hog fena da etmemişim Uııl.mryıllm Mııı geldik... [ .lnıd., son kaları paramızı kasa- kılırdı tüketmiş bulunuyorduk bir gün, kocam: », — Meşhur Emirlerden Abbas v eıleııddıu Hazretleri bizi davet Kliyor.., Ziyarete gidelim... Hattâ, '€em dairesini ,bile bize göstere- Sk! -dedi. ş-nım: — Böyle mühim bir adamla na- l .'ıtlnışkm'.’ ç — Elbette... Biz Fransızız... 0 :;1 Müstemlekeli bir araptır... İği kadar zengin ve asil olıun, | Özim amelemize bile hürmet “et- vazifesidir... Göreceksin, ko- lâ ne izzet ve ikrama kona- T -dedi. Hlkılnılen de, oturduğumuz kü- :z"crl yanaştı. Üzerlerine bin- ! 'c'llılığmdı yol aldıktan - sonra, lnp kasabasma vardık. Buranın en büyük konağmm oğnmı sarayımın Önünde | | ibe Tefuldıl 1 Tefaddal!... 'h:lnı, “buyrun, buyrun!,, içeri — Kocamımn da maşallah ne SPÜk j hn varmış!,, diye sevi- L h , kara sakallı, nafiz . çevik hınlmlı şeyh, bize, 'iı ikramı koymuyordu. He- Ye h"'llıı önümde kıvrılrp dökülü- . Onun içindir ki, ne yalan söy- t e Harem dairesine girelim!... Ş HA BER — Akşam Postası karısını satan adam ][ tiha ile baktığını sezmiştim. Koca ' ma, istemeden, hıyanet etmesine gönlüm razı olmadı. »— Eğer kocam da beraber ge- Tirse maalmemnuniye! -dedim, — Aman efendim... Harem da- iresine erkek nası| girer? Bilhassa yabancı erkek... — Yok... Ben kocamdan ayrıl- mam... O nerede ben de orada... Şeyh, bir müddet düşündükten sonra içeri gidip geldi. Orada bazı tenbihatta bulunmuş olacaktı. Av- detinde: — Tefaddal! -dedi, Hayret... Kocamı, erkek yerine koymadı... Harem dairesine, karı- larının yanma soktu. Burada, türlü kılık kıyafette, ki- mi örtülü, kimi yaşmaklı, kimi ya- rr çıplak kadınlar vardı. Beni görünce, Tunus'da öğren- diğim nadir arapça kelimeleri sar- fa başladılar: — Aman, ne güzel kadın! A- man, ne şirin kadın... Cavıl cuvul etrafımı aldılar... Beni öyle oyaladılar ki, koca- maın arayerden silinip gittiğini ne- den sonra öğrendim. — Artür nerede?... -diye hay- kırmağa başladığım vakit, kadın- lar, bana, kafeslerin öteyanında uzayıp giden ufukları gösterdiler... — İşte, deveye bindi, gidiyor... — Nereye?... Niçin? — Fransaya... Paraları aldığı | içim.., — Ne paralarını? — Seni sattı... — Nasıl şey bu?... — Efendimiz, sarayında bir Fransız zevcesi de bulundurmak istiyordu. İşte bu adama besyüz al- tın verdi... Sizi aldı... | Evvelâ yalan sandım... Ağladım, “ Fakat, hareme ilk giren yaban- cı kadma daima böyle yaparlar- mış... Nihayet, susmam, kadere rıza göstermem İâzım geldi. Bahusus, Emir, bana, kocamın imzasıyla, beni sattığına dair hüc- ceti de göstermişti. Artık onun al- çaklığını öğrenmiş, kendisinden sıtkım sıyrılmıştı. Hattâ, dahası da var: Meğerse, Tunusa ilk geli- şinde böyle bir sipariş almış. Be- ni ılo bu maksatla kandırarak pes şine takmış... Yavaş yavaş harem hayatı ba- ne $irin görünmeğe başladı. İnsan | neye alışmıyor ki... Burasını fev- | kalâde rahat ve makul bile - bul- mağa başladım... Hattâ, şimdi, madam, bana h otelin önüne, ertesi gün, hecin | hürriyetimi iade etseler, Fransada bir de şato verseler gitmem'.. Çün Yedi sekiz saat kadar gece | kü buraya temessül ettim, Ve arap şivesiyle ilâve etti: — Barisi bile istemem... Bolan- ya ormanımı bile göreceğim — gel- mâedi... Bunnua ce tre bien isi ma- dam! (Hatice Süreyya) Yeni nnn Holivut Holiyut'un 12 Eylöl nüshası ba hafta açılacak sinemaların film mev- zulârı ile bir çok sinema haberlerini ve çok güzel artist resimlerini havi olarak intişar etmiştir. HABER'in bağ eğlencesi 21 Eylnl Cuma günüdür Çobançeşmesi Hava bulanıktı, ağırdı, sıkın- tılıydı. Yer yer, parça parça ve kalın kalın bulutlar haylı alçalmıştı. Küçükçekmece açıklarından ve oldukça derinlerden gök gürültü- leri geliyordu. Parça parça kalın kalın bulutlar yavaş yavaş birbir- leriyle birleşip büyük kitleler ha- lini alıyor, Veliefendi ağaçlıkları esmerleşiyor ve onlu_eunerlqtik- çe gece kuşlarına benzeyen bir sü- Yü mini mini kuş tepemde bin bir cıvıltı ile harman savuruyorlardı. Tren yolunun biraz ilerisindeki kenarı ay çiçekli bir tarlanın çit- leri dibinden isteksiz geçerken çi- tin ardından orta yapılı bir. bos- tan köpeği bırladı. Yaz sonlarının böyle elektrikli günlerinde lüzumundan Fazla te- tikte olan sinirlerim büsbütün ye- | rinden oynadı. VAKİT gazetesi- nin yüzme yarışlarından - sonra | büsbütün azan sağ - bacağımdaki kan çıbanından ürküyordum. Gün lerdenberi ağrı, sızı içinde beni kıvyrandıran bu çıbanı bir de şim- | di Veliefendi bahçelerinin bostan köpekleri dişlerse diye ödüm pat- liyordu. Aksuya geldiğim zaman tepem- deki bulutlar daha olgunlaşmış, daha kalınlaşmış, daha siyahlaş- mıştı. Soldaki yüksek Osmaniye kö- yüne cıkan kireçli ve iki tarafları aylandüslü bayırlar bu simsiyah bulutların ve gittikçe yakından çakan şimşeklerin altında ne - ka- dar güzelleşmişti. Hele inekler., Sağdan, soldan öğle sularımı Aksu "| çeşmesinin buz gibi suyundan iç- meğe gelen koyu sarı zemin üze- rine yer yer yamalı inekler; Ode- sa ve yerli kırması, kadife tüylü nazlı inekler, ortalığa yarr gece manzarası veren bu pırıltılı tabiat loşluğu içinde ne sevimmliydiler. Aylandüsler altında ve kireçli topraklar içinde durmadan eşinen Osmaniye köyünün- tavukları ve çeşmenin biraz ötesindeki su biri- kintisinde boyuna başlarını suya daldırıp kanat çırpan ördekleri, sonra Aksu ceşmesinin etrafını ku şatan ineklere doğru başlarını u- zatarak: — Suyu bitirmeyin, bize de bı- rakm, biz de susadık! Der gibi Çobançeşmesi yolundan böğüre böğüre ve iki tarafa sallana salla: Na yürüyen Hoşkadem bacı renkli Sehirde qezmâlu Çobançeşmesine giderken aldı da bir yağmur!.. Veli Efendi ile ÇoBan çeşmesi arasında bir enstantane Istanbulun en guzel yerleri - Bir kaç av hikâyesi ı Yedlkule arasında ıçııyoıı arabalar ve çakır gözlü mandalar bu deko- ru ne yahşi tamamlıyorlardı. Sağdan gelen beş inekle iki dü- venin kısa boylu, toplu çobanı; soldan gelen dört inekle üç dana- nm uzun boylu, yampiri çobanma seslendi: — Yağmur geliyor Ibraham! — Allah vere, gele de... Ortalık biraz yeşillene... Hayvanların yü- zü güle! Kısa boylu, toplu çobanmır dua- s1 hemen kabul olandu ve ben Ak- su ile Çobançesmesi arasına doğ- ru yollanırken, elâ gözlüm de damlamaya başladı. Bereket versin, Veliefendi ya- riş yerinin giriş durağındaki — kitr kahvesine... Amanm bir görmeli- siniz bu eski köy kahvesi şimdi ne şirinleşmiş, ne dilberleşmiş... Zaten son günlerde buraların | neresi şirinleşmemiş, nerese dil- | berleşmemiş ki... Hele Aksu ile | Çobançeşmesi arasında ve — çok yüksek bir sırt üzerinde çardaklı ' yeni bir bahçe açılmış... Burası ha kikaten görülöcek bir yer... Zan- P nederim ki burası ileride İstanbu- lun en namlı, şanlı bahçelerinden biri olacaktır. Çünkü yerinin gü- zelliği İstanbulun hiç bir tarafım- da yoktur. - Hazır Çobançeşmesine gelmiş- ken size biraz da avdan ve avcı- lıktan bahsedeyim: BİR KAÇ AV HİKAÂYESİ Geçen Cuma avcılar burada bir bayram ve bir ziyafet yapmış- lardı. Pazar günkü bulutlu ve yağ mutlu havada ise ben burada bir tek avcıya rast geldim ki o da Fet hiyeli Agâh'tı. Kendisiyle avdan ve avcılıktan konuşurken bakınız bana neler anlattı: — Sarı imamı bilirsin hani.. Bir gün o, ben; Cümhuriyetteki - şiş- İ —— man Sabri, Fenerli Yâni, Çiçoz kırlarında avlanırken ayağımızın dibinden koca bir köstebek fırla- yıp biraz ilerideki çukura dalma- sın Mar... Hemen koştum, silâhı çu- kurun ağzına çevirdim, tetiği çek- tim... Bir de ne görelim, saçmayı yiyen köstebek on metre ilerideki başka bir cukurdan ok gibi fırla- yıp havada beş on perende attık- tan-sonra karşı yamaçtaki Ferhat- paşa çiftliğinin havuzuna düşme- sin Mni? — Amma yaptın ha? — Ne zannettin ya! Hem bu hiç azizim, bir defa da gene ben, ha- frs'İsmail. simdi odün - tüccarlığı | mıştır. .resine bildirilmiştir. | yakalayıp iki yüz metre kadar ha yapan Vasfi Bey, Paşaçayırı il. Cebeci arasında dolaşırken bak tık, leyleğin birisi koca bir yılan valandı, sonra yılanı aşağı bıra tı. Derken biz hemen çifteleri doğ: rulttuk, başladık ateşe... Bir daki ka sonra yılan aşağıya kaç parı olarak inse beğenirsin? — Kaç parça? — tamam 49 parça... Bunun ü zerine leylek te yere indi ve zahi metsiz, eziyetsiz yılanı lokma lok ma yedi. 1 — Oh, afiyte olsun! — Bu da bir şey değil... Bir gü gene ben, Eyüplü Büyük Necmi ve rahmetli kuşçu Arif Efendini: oğlç İsmail Bey tıpkı böyle bulut Tu, şimşekli bir havada - Ç ile Ekşinoz arasında - geziyordul Benim (alaca kız) ismindeki teri bilirsin hani, hayvan, oradı ki böğü.tlenlerin dibini koklarkel Fethiyeli Ağâh Bey av hikâyelerini anlatıyor birden ortaya bir tavşan fırlad ve tavşanın fırlamasıyla berabe hemen bir şimşek çaktı. Derkel bizim köpek şaşırdı ve arkasında) bir şimşek daha çakınca bizim alı ca kız tavşanı unuttu, şimşeğin ü zerine atıldı. Ben şaşırdım, çift elde alosta dururken haydi bir şin şek daha parlayımca ben de tetiğ dokundum ve dokunur dokunma azizim yukardan aşağı bir yağ murdur boşandı. — Desene bulutları delmişin! — Hem de ne deliş birader' Az kalsım beş dakika sonra alayı mızi se| alıp Marmaraya — götüre cekti! Agâh Bey, daha çok anlatacak tı, fakat vakit geç olduğu için bi kadarla kesti. Osman Cemal Ikmal imtihanları Lise ve orta mekteplerde ikma imtihanlarına devam edilmekte : dir. Haber aldığımıza göre bi devrede imtihanlarda — muvaffal olamıyan talebenin adedi ekseri yeti teşkil etmektedir. Gazi Osman paşa orta mekte binde rıyaziye imtihanlarında mu vaffak olamıyan 81 talebeden 7 sinin işkâyeti üzerine açılan tah kikat neticelenmiş ve mektep ida Tahkikatt mektep idaresinin kusuru olmadı ğt anlaşılmış ve talebe sınıfta kal