5 Eylül 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şark şimendifer- lerinde de tarife- ler ucuzlatılacak — Ne oldun? Düştün mü? Bir yerin acıyor mu? Kafamda, etlerimde ve her ye- rimde yalnız bir şey vardı: Hati- cenin kolları arasında uçurumun kenarma oturduğumuz zaman duy duğum derin ve örneksiz tat!... — Hayır anne, acımıyor. — Korkulu bir rüya mı gördün? Uyandığına iyi olmuş!.. — Çok güzel bir rüya idi. Böyle söyledim. Zira kırmızılı kadının verdiği haz, hâlâ içimde ılik buhar damlaları halinde esi- yordu. Yatağa girdim. Gözlerimi yum- dum, yorganı başıma çektim ve ilâve ettim: — Uykum var. Sen git, ben u- yuyacağım !.. Kendimi, içimdeki derin hazza vermek için gözlerimi daha kuv- vetle yumdum; onu kaybetmemek bütün inceliğiyle yeniden ele ge- çirmek istiyordum. Sağa, sola döndüm. Sırt üstü ve yüzü koyun yattım. Kızıl elbi- seli güzel Hatice kafamdan bir türlü gitmiyordu. Fakat onun ne rüyasına, ne de hazzına tekrar ka- vuşabildim. # * * ÖO gün Cuma idi. Dalgındım. Annem dedi ki: — Güzel rüyanı bana anlat! Onun rüyaya sonsuz bir inanı vardı. Kasabada rüyaya en iyi mâ na veren de o idi. Ona rüyamdan bahsetmem be- nim için de bir ihtiyaçtı. Baştan sonlarına doğru olan parçasını anlatmak kolaydı. Lâkin sonu? Sonundaki korkunç uçurum da söylenebilirdi. Fakat o derin haz.. Onu ne yapmalı? En güzel yerini gizledikten sonra tam ve doğru bir mâna çıkarmak kabil miydi? Ne yapayım? Orasını gizleme- ğe çalışacaktım. — Hayırdır inşaallah! Dedi ben de anlatmağa başla- dım, Gittikçe artan büyük bir dik- katle dinliyordu. Her istediğimi hemen bulduğum güzel yerleri söy lediğim zaman atıldı: Hah! Allah insanın gönlüne göre verir, Orası cennettir, Senin cennetlik olduğunu şimdiden ha- ber veriyor. Karanlıktan ve yalnızlıktan bahsedince yüzü duruldu; bakış- ları karardı..Uçurum ve korkunç sesleri de anlattığım zaman beni kucakladı. Sardı. Bir düşmandan korumak istercesine bağrına bas- tr: — Cehennem!.. Bir günah işle- mişsin! Diye mırıldandı. Maceranın en tatlı yerini gizle- mek kabil olmadı. Bir hamlede kırmızı elbiseli genç kadımı, onun yaptıklarını, duyduklarımı ve uçu ruma düştüğümü de söyleyiver- dim. Yalnız o kadımın Hatice ol- duğunu sakladım. Beni daha büyük bir kuvvetle kollarının arasma gömdü. Titre- yen bir sesle susturdu: — Sus! O şeytandır.. Ondan kork! Bir daha aklına alma! Hani sana Ööğrettiğim bir dua vardı; ©- a her “keşam uyumadan evvel ye- No. 10 di defa okuyacak, etrafına üfliye- ceksin. Bunu yaparsan dört yana yedi katlı kale duvarları örülür, şeytanlar sokulmazlar, demiştim. Herhalde gene unuttun! Bundan sonra kendim okutacağım! Bak ne rahat uyuyacaksın!.. * O akşam, ;ı.h:ııdın evvel an- nem bana şunları da söyledi: — Artık büyüdün bilmen lâzım! Şeytanlar yalnız rüyada olmazlar. Bazan da insan kılığına girer, a- ramızda gezerler. Bizi günaha so- karlar. Onlardan sakınmalı; al- danmamalı.. Sonra (Ayetülkürsi)yi yedi de- fa heceletti. Fakat yalnız kaldığım zaman kendi kendime duayı yedi defa da tersine okudum. Bu suretle et- rafıma örülen yedi kat kale duva- rının yıkılacağımı sanıyordum. O zaman Hatice, derisi gibi vücudü- ne yapışan daracık kızıl elbisesile yanıma gelebilecekti. Fakat gelmedi. Ondan sonraki geceler hiç dua okumadım. Gene gelmedi. Kederli, kara sevdalı günler başladı. Aksi gibi sık sık evimize gelen Hatice o günlerde hiç uğramıyor- du. Annem de beni dizlerinin dibin den ayırmıyor, oraya yollamıyor- du; Bunlar, on iki yaşırmı yeni bi- tirdiğim günlerde olmuştu. * $ $ Hatice geldi. Artık eskisi ka- dar serbest bakamıyordum. Yak- laşmak isteyen fakat bir türlü bu arzuyu yapamıyan garip bir hisle dolu idim. Fakat bu yirmi iki yaşlarmdaki güzel kadın benden çekinmiyor- du. Gene eskisi gibi sarıyordu. O zamanlarda ben de kollarımla onu sarmamak için ne yaman buhran- lar geçiriyordum. Kiraz zamanı geldi. Her yıl olduğu gibi kadın, kız ve çocuklardan ibaret kervan, bah çelere yollandı. Hatice Hanım be- nim gözlerimin içine bakarak: — Bu, beraber geçecek olan son kiraz ayıdır. Doğru söylüyordu. Son bahar- da İzmirde mektebe gidecektim. Gelecek yılın kiraz zamanında ta- / til henüz başlamış olmıyacaktı. Fakat ben bunları düşünmüyor, sadece kaçak bakışlarla Haticenin yüzünü, bakışlarını, saçlarını; söz söyleyişlerini gözden geçiriyor- dum. Çarşafın pelerinini arkaya attığı zaman birdenbire: — Ta kendisi, yanılmamışım! — Diye düşündüm. Zira evde kı- zıl ipekten bir rop - giymişti. Bu, Haticenin vücuduna yapışacak ka dar dar değildi; fakat göğsünü, omuzlarını, boynunu — büsbütün örtmüyordu. İçimde onunla yalnız kalmak arzusu ve yalnız kalmak korküsu birbirile çarpışıyordu. Ne yapaca- ğımı şaşırmıştım. Her zaman ol- duğu gibi imdadıma yetişti. Baş- kalarının yemek hazırlığı ve oyun | larla uğraştıkları bir srrada kolum dan tuttu: — Haydi göl kenarına gidelim! Dedi. , K 'Devamı var) Mele ve eyan Yazan: Kadir Can e S j şepe n —ei — Vallahî kızını Avrupa, malını depo ediyorlar! Bu, yerli malına karşı suikast yapmak demektir Mısırçarşısında Ketenciler cad- desinde 19 numarada ev eşyacısı Hüseyin Efendi diyor ki: “ Bizim en büyük derdimiz iş- sizliktir. Günde 11 saat çalıştığım halde kazancım gayet azdır.. O- nun için vergiler ağır geliyor. Bil- hassa maktu olarak alınması ve kazancımızla nisbet edilmemesi bizi'müşkül vaziyete sokuyor. Belediyeden de isteğimiz var: Bizim dükkânımızın önü sokak olmadığı halde, dükkânin önüne koyduğumuz mostıralık — eşyayı, belediye memurları içeriye aldırı- yorlar. Dükkânlarımız zaten kü- çük olduğu için ne yapacağımızı şaşırdık. Sonra yerli malı mesele- sinde çok ihtikâr var. Bu yüzden Avrupa malına rekabet edemiyo- ruz. ' Bazı esnaf, Avrupa malını de- po ederek saklıyorlar, buna da se- bep bu malları ilerde yüksek - fi- yatla satmak istemeleridir. Bu ihtikârın en fenasıdır.. Bu işin önüne geçilmelidir. Kız - Erkek bn yemedm... — Peki, tenceredeki etlere ne dersin; kulübende kızı- mın saçlariyle elbiselerini buldum. Onlara ne dersin? (Yazısı hikâve sütunumuzdadır) : ; ) gavez B a Fakir. bir arabacı — İK gühçılar araba | imalâthanesi sa- F hibi Ali Ulvi E- | fendi diyor ki: | — — Dükkânla - | rın erken kapan ması işinde — bi- im epeyce — zi- yanımız olacak: Bir defa her za- man acele yapıl- ması lâzım gelen nakliye arabala- rını eskiden gece gündüz çalışa- rak zamanında teslim ediyorduk, Şimdi buna imkân yoktur. Sonra bizim elektrik şirketi ile cereyan sarfiyatı için senelik mu- kavelemiz vardır. Biz şimdi mu - kavele mucibince sarfedilmesi lâ- zım gelen cereyanı kullanamıya - cağız: Şirket te bizden sarfedil- miyen cereyan ücretini istiyecek- tir, Sonra belediye, bize demir te- kerlekli araba yapmamamızı, ara- baların lâstik tekerlekli olacağını tebliğ etti. Bu yüzden işlerimiz durmuştur. Lâstik tekerlekli bir arabayı bir çift atın çekmesine imkân yok tur. Çünkü lâstik tekerlekler üze- rinde yük eskisinden iki üç misli fazlalaşır. Bir fakir arabacı 60 li- Ali Ülvi Ef. Ana — ilk — Orta — Lise kısımlarını havi HAYRiYE LiSELERi Fatih - Saraçhanebaşı Horhor caddesi Münürpaşa Konağı Resmi liselerin bütün imtiyaz ve hukukunu haiz ve Maarif Vekâletince MUADELETİ musddaktı Tedrisatındaki ciddiyet ve intizamiyle talebenin sıhhat ve gıdasına itinasile tanmmış mektebimizde kayda başlanmıştır. İlk kısımdan itibaren ecnebi lisanı başlar. Talebe mektebi hüsusi otomobil ve otobüslerile nakledilir. Cumadan maada her gün 10 dan 17 ye kadaf müracaat edilebilir. isteyenlere tarifname gönderilir. Bakalorya imtihanları 1Eylülde bışlıyıclk'"' Telefon : 20530 KUPON 247 | 5-9-1934 Vergide esas nc olmalıdır” Kazanca bakmıyarak sef” mayeye göre vergi kesiliyormuş Koskada 127 numaralı baklî?l düfkânında Ömer Efendi, ver? tarhı tarzından şikâyet ediyor bi diyor ki: “ Maliye — memurları kazaf? vergisini, dükkânları gezerek taf hediyorlar. Meselâ: Bir dükkân* 1 gidiyorlar, O dükkânda malı bi raz fazla gördüler mi, derh'J yüksek bir vergi tarhediyorla' x Halbuki o dükkânda fazla var ama satış yapıyor mu, yap” yor mu düşünmüyorlar. Dü nın içerisinde fazla mal ne kad olursa olsun, satış yapmadık” sonra... Zaten o dükkân sahibi *” tış yapmazsa sermayesini yer. ” alay vergi parasını da sermayt den mi versin. <f ra lâstik parasını nerden bulsuf” Lâstik te memleketimize hariçt” gelecektir. Paramızın büyük bi kısmı harice çıkacaktır.. k Lâstikli ve yaylı bir araba â* | rile beraber 800 liraya mal Bunun yerine kamyon almak ha iyi olacak ve bizim san'at v * i biz de ortadan yok olacağız." Leyli - Nehar”

Bu sayıdan diğer sayfalar: