G TPT N VT Tarihi tefrika: 42 Necmiseher, Cafer ağanın oda- sından ayrıldıktan sonra, geç va- kit yatağına girdi.. Düşündü.. Saatlerce düşündü.. Sabaha kadar düşündü.. Kâzım Beye muvaffak olmak için, bu işi yapmaktan başka çare yoktu. Abdülhamidin gözdesi, — elini kana boyayacaktı. Buna karar vermişti. Fakat, nasıl..? Abdülhamidi zehirleyip öldür- mek kolay bir işmiydi? Necmiseher, bir çok insanların yapmağa muvaffak olamadığı bu işi kendi kendine nasıl yapacak- b? ... Aradan iki gün geçmişti, Necmiseher Padişahın yanına girmek için fırsat kolluyordu. Necmiseher o gün Kızıl Sulta- nm yanma ani ve hazırlıksız ola- rak girmişti. Padişah: —Kız, seni bir kaç gündür gör- imüyorum... Nerdesin? Diyerek Necmisehere iltifat et- Mmiş ve: — Bu akşam ben yemek yerken Ben de yanımda otur, emi? * Demişti. — 7 — Necmiseher o akşam Kızıl Sul- ftanın yemeğini bekledi.. Ve - tab- Takâr, harem ağalariyla beraber Padişahmm yemeğini kapıya getir- diği zaman, Cafer ağa Necmise- herin geldiğini haber verdi. » Padişah her ne kadar gözdele- rinefilânca sattte gel derse de, harem ağası tarafından tekrar is- tizan edilmeden yanına girilmez- di. Bu da gösteriyordu ki, Abdül- hamidin bir saati diğer saatine K . uymazdı. Bir saat sonra havanın değiştiği ve saray halkinin bir- denbire birbirine girdiği çok defa vwaki idi. O akaşam —nasılsa— dört beş satten beri sarayın havasında bir tebeddül yoktu. Cafer ağa çarça- Necmisehere: — Haydi, içeriye gir.. Efendi- miz bu akşam çok neş'eli, Demiş ve genç saraylıyı kaprda bekletmeden huzura sokmuştu. Necmiseher sevinç ve neş'e i- çinde çırpınan kalbinin koparca- sıma çarptığını hissediyordu. Eğer '_ Abdülhamit gözdesine sarılsa da — göğsünün içi hava dolu bir körük gibi delup boşaldığını görse mu- hakkak kendisinden şüphelenirdi T Bu, çarşaflı kadındı. — Siz?.. Siz burada ha?.. — Benim burada olduğuma niçin şaşıyorsunuz?. —Asıl — kondinizinkine şaşın.. — Hani siz, bir erkeği seviyor. dunuz? Onun peşinden İzmire gidi - yordunuz?.. — Evet.. Tam manasiyle öyle... — Peki?.. Abdülhamit GözıîZIeri Yazan: Ishak Ferdi Bereket versin ki, Abdülhamit gözdelerine öyle birdenbire - sal- dırmazdı. Necmiseher yemek tepsisinin karşı tarafında oturmuştu. Abdülhamit: —Kız, dedi, bu akşam çok neş- em var ama, yemek yemeğe işta- ham yok. Haydi, şu yemeklerden ye bakalım... Seni görerek belki iştaham açılır! Necmiseher tepsinin içindeki yirmi türlü yemekten önüne rast- layan piliç köftesine çatalını ba- tırdı.. Ve Padişahın israrı üzerine yemeğe başladı. Abdülhamit bu yemeklerin i- | çinden bazılarma hiç el sürmemiş, bazılarından bir lokma tadarak elini çekmişti. Necmiseher, piliç köftesinden bir tane yedikten sonra, çatalını gene önünde duran sahanlardan birine uzattı. Abdülhamit sordu: — O yediğin ne idi? — Piliç köftesi Şevketlim! — İyi olmamış mı...? — Bilâkis.. Çok lezzetliydi... — © halde ondan niçin yeme- din? — Belki Efendimiz... Padişah gözdesinin sözünü kes- Ü —Hayır.. Ben piliç köftesi sev- mem. Haşuna gittiyse ötekileri de ye bakalım.. Ben iştaha ile yemek yiyenleri severim. Şarap ister mi- sin? nın üstünde duran küçük bir şa- rap şişesine elini uzattı: — Bunu bana Heki ı ge- tirdi, İlâç gibi içmemi tavsiye edi- yor. İnsana güzel yemek yedirir- miş... Ve Necmiseherin önündeki bar- dağı yarıya kadar şarapla doldur- du: , — Haydi iç şunu..! Necmiseher kadehi ağızına gö- türürken, Padişah neş'eli bir sesle | bağırdı: buk dışarıya çıkarak, güler yüzle | ee — Bir yudumda midene boşal- tacaksın anladın mı? Necmiseher şarabı içtikten son- ra efendisinin yüzüre baktı: — Siz niçin içmiyorsunuz, şev- ketlim? O kadar nefis.. O kadar lezzetli ki... Abdülhamit, hoı_ııurıluıırık, şişeyi tekrar masanm üstüne bı- raktı: — On dakika sonra ben de ya- rmm bardak içmek niyetindeyim... (Devamt var) Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) beyninden vurulmuşa döndü. Derhal tavrını değiştirip tabil ol- mağa çalışarak : — Sizin pek çevik, pe kaşırı hare- | ketler yapmağa muktedir olduğunu - zu bilirdim amma, küçük hanım, bu kadarına doğrusu, ihtimal vermemiş - tim.. Demek ki, böyle uzun bir kome- di oynamak iktidarında — imişsiniz de... Maamafih, her zaman isbata hazırım ki, hakkınızda ancak muhabbet besle- düzk. Filirat Böye öözln aşkükteim Dehi- me propaganda yaptım... Genç kız, bir saat evve' dostca ko- nuştuğu Şadiye Hanıma, şimdi kaş - maal Orta mekteplerin ders saatleri Orta mekteplerin haftalık deu! saatleri otuz ikiden yirmi sekize indirilmiştir. Her ders bir saat sü- | recektir. Öğleden evvel üç ders ve | öğleden sonra da iki ders yapıla- cak, bu surtle günde beş ders o- kunmuş olacaktır. Yalnız Perşem- be günleri üç ders yapılacak ve öğleden sonra ders yapılmıyarak mektep tatil edilecektir. Buna nazaran, riyaziye sekiz saatten beş sante, tabiiye dersleri dört saatten üç saate, beden terbi- yesi dersleri iki saatten bir saate inecektir. Bu suretle — orta mekteplerde haftada yirmi sekiz saat ders o- kutulacaktır. Husus? mekteplerin mezu- niyet imtihanları Hususi lise ve orta mekteplerin mezuniyet imtihanları — bundan sonra kendi mekteplerinde yapı - lacak, yalnız mümeyyizler hariç - ten gelecektir. İmtihanlarda ©o dersi okutan muallim de hazır bulunacak ve talebe hakkında ka- naatlerini söyliyecektir. Haydarpaşa lisesinin mual- lim kadrosu Haydarpaşada açılacak yeni Tisenin mualim kadrosu — vekâlet tarafından hazırlanmaktadır. Ey- lâl başında alâkadarlara bildiri - lecektir. Lisenin bütün sınıflarmın ta - miratı tamamlanmıştır. Mektebe lâzım olan masa, kürsü, sandalya ve ilh.. eşyanın tedariki için — bir münakasa açılmıştır. quîlillı bir lise, bir muallim mektebi, bir de orta mektep bu - lunmaktadır. Mektebin yalnız bir müdürü olacak ve her kısmın başında bir müdür muavini bulunacaktır. Mu- avinler her hususta müdürle te - mas edeceklerdir. llk mektep kadroları İlk mektep — muallimlerinin kadrolarını hazırlamak üzere Ma- arif müdürü Haydar Beyin reisli- ği altında bir komisyon toplan - mıştır. Komisyon, nakillerini isli- yen muallimlerin arzularını im - kân nisbetinde yapmağa çalışa - caktır. Kadrolar Eylülün - on be - şinde —alâkadarlara — bildirile - cektir. Muallimlerin en fazla ala- bilecekleri ders saati Resmi mektep muallimlerinden olan, ecnebi ve ekalliyet mekteple rinde dersi bulunan muallimlerin fazla saatleri alımacaktır. MÜÖNEDMAĞ Kai Cd — Mersi... dedi. — Samimiyetime emin olun.. Genç kadın, kaba bir cevap verdi: — İhtiyacım yok... Fikret, telâş içinde: — Seni temin ederim ki, Şadiye Hanım doğru söyliyor. Onu tahkire hakkın yoktur... Daima senin tarafta- rın olmuştur... Senin dostundur... Dos- tumuz kalacaktır. — Tekrar ediyorum: — İhtiyacım yok... Böyle bir dost, bana daima fe- lâket getirebilir... Demin söyledikle - rinizi hatırlıyorsunuz, değil mi, Şadi- ye Hanım.... Size aslâ itimat etme - meliyim... Ne söylerseniz ehemmiyet vermemeliyim... Sizi, muhitimden u - zaklaştırmalıyım... Dolambaçlı yolla - ra ihtiyaç yok... Açıkça söyliyorum: Buradan derhal gidiniz.. bir tortu hasıl olursa bu tortu kibri- Tortu eridiğine göre, mahlüle fazla su ilâve olunur. Sonra hamızı teamül gösterinciye kadar asid kloridrik — ile muamele edilir ve kaynatılır. Bu mu- amelede sülfür tokrar tortulaşır. Tortu bir filitre kâğıdiyle süzülerek tefrik olu- nur. Sonra kükürtlü idrojen intişarı ke- silinciye kadar kesif asid kloridrik — ile kaynatılır. Bu muamelede sarı renkte bir tortu hasıl olur. Tortuda arsenik, mahlülde ise antimcan ve kalay aranır. Evvelâ tortuyu alır, kesif hamız »- zotla tamamen inhilâl edinciye kadar -- sıtırız. , Husule — ge'en mahlül hakiki —bir. hacim —peyda — edin- ciye kadar tekâsüf edilir. Bu süretle elde edilen kesif mahlüle fazla miktar amonyak ilâve eder ve üzerine kloru magnezyom Mg CI döküp çalka- larız. Bu esnada arsenikiyeti amonyom ve mağnezyom — Mig (N H') As O' ten mürekkep beyaz, mütehallir bir tortu hasıl olursa arsenikin mevcut olduğunu anlarız. Mahsule gelince hacmi küçülün - ceye kadar tekâsüf ettirir. Kesif mah - lülden bir kaç damla alınmarak bir plâ- tin levhası üzerine konur. Üzerine plâtin levhasına temas etmek şartı i. le bir çinko levha konur. Bir kaç sa- niye sonra çinko levhası kaldırılır. E- ğer üzerinde asid kloridrikte erime - miş siyah bir leke görülürse mürek - kep cisimde antimuan var demektir. Eğer böyla bir leke yak ise çınko lev- hası tekrar plâtin levhası üzerine ko- nulür ve idrojeni intişarı kesilinceye kadar orada bırakılır. O vakit çinko levha kaldırılarak mukattar suda yı- kanır. Eğer üstünde isfenci “sünger gibi” bir bakiye varsa cisimde kalay mevcut demektir. Altın ve plâtini araştırmak: İpti - dat mahlüle hamızı hümmaz — asit oksalik ilâve ederiz. Eğer iptidai mahlülde altın iyonu varsa bu muamelede toz gibi ve es - mahlüle klorü amonyom lüâve ederiz. Eğer sarı birer sulp ha - sıl olursa mahlülde plâtin var demek- tir. Bu sarı tortu kloru plâtinat da - monyom'dur. Kükürtlü idrojenle husule geldik- leri halde sarı renkteki kibriti amon- yomda inhilâl etmiyen tortulara ge - Hince: Bunlar kibriti civa, kibriti kur- şun, kibriti benzül, kibriti bakır ve kibriti kalsyom — mürekkeplerinden - dir. Bu tortu flitre kâğıdı üzerinde yı- kanır, sonra 1,2 kesafetindeki hamızı azotla ısıtılir. Eğer kibriti civa varsa | erimez. Öteki sülfürler erir ve nitrat | Elde edilen bu yeni mahlül ufak bir cisim halini alıncaya kadar ısıtıla- rak koyulaştırılır. Üzerine bir kaç santimetre mikâbı mahdut hamızı kib- rit dökülür, tekrar kaynatılır. Mah - Tüldeki nitratlar tekrar kibritiyet o - kurlar ve mahlülde kurşun iyotu var - sa bu beyaz bir tortu halinde ve kib- ritiyeti kurşun terkibinde dibe çöker. Eğer hamızı kibritiyetle tortu elde e- dilmezse mahlâl — fazla — amonyakla işba haline getirilir. Bu sırada beyaz Şadiye, demin Türkâna ne nasihat ver| diyse, şimdi genç kız, — ayni cümleleri! kullanarak, onun önüne çıkıyordu. — Size güvenemem... İstediğiniz ka- dar iyi yürekli olun, bana gene zararı- nız dokunacaktır. Onun için, Fikretle de, benimle de derhal alâkanızı kesme- lisiniz... -Eğer bizi cidden seviyorsanız, | derhal yanımızdan ayrılman, İstanbula | dönmelisiniz. Arzedebiliyor mıyım, Şa- diye hanımefendi.... Biçare kadmın başı dönüyordu. Dü- şüp bayılacak gibi oluyordu. “— Acaba uykuya daldım da rüya mı görüyorum? Kâbus mu geçiriyorum? Hayatımın en mesut bir safhasma gir - diğimi zannederken başıma gelen bu fe- lâket nedir?...,, Hele Fikretin atabiyetine — payan yoktu... .Ne yapacağını bilemiyordu. İki cami ortasında kalmış binamaza dön - Nakıl ve tercüme hakkı mabinsiüi Bi | sında esmerlenmiş beyaz ise I tu. e Telir l rakdi ea ı.g;anj Agustos 1vo” Yazan: M. Gayür tüyeti bizmüt Bi S O*, Ve mahlülda bizmüt var 4 ğer amonyak ilâvesinde mahlül :'_ bir renk alırsa içinde bakır YAT L0 mektir. Renksiz katır ve kükürtlü röjenle sarı bir tortu verirse kadmyom var demektir. Üçüncü grup Üçüncü gruptaki madenlerin #” ma usulü şudur. İptidi mahlül hafif kalevi ” Si len bir hal gösterinceye kadar ";_ yaklaştırılır. Ve kloru amonyonis riti amonyom 'mahlülleri ile musmttl? cdilir. Eğer rüsüp basıl olmazsa M Ve ö OH dr ür, E- Tülde kibritiyeti amonyom ile © şacak katyom olmadığı anlaşılır. dördüncü grup ijonlarının > sına geçilir. Eğer mahlül iptidei (* mir, nikel, kobalt, manganez, alüminyom, krom, ijonları mv'". n tortu hasıl olur. Muamelede alümi? yom ve krom iyonları maiyet 'ü" verir. Diğerlerinin verdiği rüsüp !: nız sölfürdür. Tortu flitre —kâğıd sudan ayrılır. Mukattar suda bir kak defa yıkandıktan sonra yüzde on betinde asid kloridrik ile muamele © dilir. Bu muamelede nikel ve kub'w sülfürleri erimez, diğerleri erir. klorür şekline girer. Evvelâ tortuyu nazarı dikkate *: lem: Bir plâtin tol alır, bir ucuna 'İ'î fak bir düğüm yaparız. Teli kızdif * | dıktan sonra boraks tozuna - bal K Bu esnada tele biraz boraks yi .| Plktini tekrar İir bulsan Tümbasiall ısıtırsak boraks zeveban eder ve renk siz bir inci hazır olur. Bu boraks İt cisi evvelâ tetkik edoceğimiz sonra asid kloridrik mahlülüne batıf” larak bunsen lâmbasında tekrar 181 ” tıldığı zaman mavi bir renk alırsa TÜ süpta kabalt var demektir. — Almszif rüsüp sırf kibriti nikelden mi tir. dur. y Mahlâlü evvelâ teksif ederiz. ÜS rine demir — ferro milhlerini humtif” landırmak için — bir iki - santin mikâbı hamızı azot ilâve ederiz. S0f vya üzerine yüzde oluz nisbe kesif maiyeti sodyom — mahlülünde” yirmi santimetre mikâbı döküp W'.'. natırız. Eğer mahlülde çinko yahut * lüminyom varsa bunlar alüminat j ve zenkat malinde erir, demir, lnj manganez varsa maiyet rüsübü olur. Tortu kesretli kırmızı renkt€ ğ se demir, yeşil ise krom, hava tl"-. nez maiyetidir. Şimdi erimiş olan tortunun cint aramak için mahlülü asit borikle bE | mızlaştırırız. Hamızlaştığını anlam? W için mavi turunsalla tecrübe dl"', İ Sonra üzerine fazla miktarda ıı!:' | yak ilâve ederiz. Eğer mahlülde çof minyom varca maiyeti alüminyom tusu hasıl olur. Çinko varsa tortü sule gelmez. Fakat mahlülü, h"'. İ hal ** asit asetik ile hamızlaştırdıi , tan sonra kükürtlü idrojenle ”.; Hamieli b . müştü. Bir Şadiyeyı , kayordu. Şadiyeye karşı çok mahtüf , Türkânm onu tahkir ettii mer nıyordu. Yarabbi! Bu kıdııl:'j kide bırakmağı hiç te arzu Şadiye, Fikrete, en fena l teselli olmuştu... Gene, şu esnada, Fikretin "*f; Bı, bir dereceye kadar Yl"!"”ı/' kat, çarşaflı ve peçeli kadın, çaldığı vakit, düştüğü hayretin ni tasavvur edin. Kapının vurulduğunu ”% robdöşambrının yakasını düzelttİ İi dine çeki düzen verdi ve şgöyle dü: > & # Garip şey... On ikide 'd::r Halbuki daha erken geldi.. 'W dar tehalük gösterdiği için. pek memnunum.... j T n var) .