|x Ağustos 1924 ı.::ımm çok alçak, çok namus-| W u Söylüyorlar. Ben, dirime de bir mahlüku mahvet- | ti e l(_nnmı. hemşiremi, kuzi- Yemiş, bitirmişim! 'albuki, yalan, yalan, yalan! *Pat edeceğim! d $ " içine asla yalan karıştırma-| n zi anlatacağım ve y Pa Mmücr'm olup olmadığımı SYiyeceksiniz. ş Ş %“'n. Pariste 1915 — senesinde| htdum. Çocukluğumda, başı boş tldım, İzabel de keza, Anne-| iz kardeştiler. Onunki, avu- ’Bıi.' Daima yazıhanesinde, adli- fa,, ” danslı, şarkılr çaylarda, kon Pa Salarda dolaşır dururdu. Tey- ?ıln bu kadını nadiren — gö- " “'l Sofadan üâdeta koşarak Yığ 'di. Kolunda bir siyah kumaş Ti aşılıydı. Ben *nim annemse mühendisti.| 'idh“"nmıdın evvel, fabrikaya e d-bben uyandıktan pek sonra v ©nerdi. Zarif hayali, rüyala-| kaş n içinde bana görünürdü. Fa-| & kikf vücudu ile hemen hiç' d*"uıuud.m;p.ı.rı.r. erkek ar Atlarile gezmeğe giderdi. ,i)_l_'»—beı;n babası, bahriye zabi- y L Her altı ayda bir. mektup hı, Ydi ve her sene bize Çinden a lar getirirdi. Brezilyadan h'îlı..nl”' Kamerundan — kele- FT g) hattı üstüva müstemleke- &h zümrütler... ei *nci Zazayı —İzabelin sütni- hi —Parise getiren de oydu. _JB“ım ise avukattı, * Uyuşamazdı. l _'k_'eriyı, geceleri, haykırışma- Hiterek uyanırdım. İniltiler ve alar duyardım... '_'l“’eler. daima ayni tarzda bi- N!]" şıhım. bavulunu hazırlar, F_; giderdi. Gayet soğuk - halli, 'u_bîr adamdı. Beni hiç * sev- t » Lâkin, şoförü Parigon, dos olduğu için, beni arada sıra- Rezmeğe çıkarır; Neuilliy de- Ha Tevkie, teyzemin evine — gö- 'dü. İşte, orada fevkalâde hoş T yaşardım. Hayatımın ye- Be zevki buydu. —Nkhı' altı yaşımna bastığı za - %q'd"i"i" hanımı oluvermişti '€rece sevimli, son derece şa- N';kımı bir kızdı. ı__;ı:h iri gözleri, medar iklim- k—ı , babasile annesi Wq. gezerlerken — dünyaya &- N , *Yüzünde, hafifçe, bir fil di- inin çeşnisi vardı. Hatları-| & , * tebessümünün tatlılığını si-| & &tamam, Tüyleri — kavsiku- ı.:hıindeki cennet kuşu - ile H,ı::kırıınm farkı ne kadar Tn gide, İzabelle diğer çocukla- ea da o derecedeydi. | k%:î'lnı geldik miydi, asla| &*n ayrılmazdık. - Ağaçlar, x' Bizim olurdu artık. Onun, AMA sitmek için çalıları ateş-| '_h' Alevler, çok büyük alev- Tmek ister, bundan hoşla- ateş, kararan gökle-| li katı bi Annemle sevişip| | rur, inlemeğe uğraşırdım. | kakaolarımızı içerdik. re kadar inip te söndüğü vakit, â -: deta hazin hazin inlerdi. | Zenci Zaza yaz kış başında ta -| şıdığı geniş panama şapkasile ve boynundaki alaca atkı ile yanımı- | za gelir ve boncuklarla bir şeyler işlerdi. Hafif, mevzun adımlarla| yürüyen bir kadındı. Nn İzabel, ona: — Şarkı söyle, Zaza! -derdi. Sütnine, hem şarkı söyler, hem de dansederdi, Kalın, tâbir caizse| madeni bir sesi vardı.Balta görme miş ormanların rüzgârlarını, müt-| hiş şelâlelerin akışmı, bamboların| biribirlerine sürtülüşünü taklit e- diyor gibiydi,. İzabel: — Ağla, ağla, Zaza! -derdi.- gözlerinin yaşını gül yapraklarile silerim, Zenci kadın, bunun üzerine, sonu gelmiyen beyitler, kıt'alar okurdu.., Bu, bir nişanlının güzel bir gemiyle memleketten — çıkıp gidişine dair bir hikâye idi. Naka- ratta, “Adiö,, diyecek yerde: — Adie, Adic, Adie! -derdi. İzabel, el çırpar, sonra, bana dönerdi: — Sen de ağla, Marsel... de ağla... Bu çocuğa herkes itaat ederdi. Bittabi, başta ben olmak üze- re... Lâkin, o kadar kendimi ladığım halde bir türlü gözümden yaş akmazdı. Yalancıktan yüzümü buruştu- Sen zor- Yüzüme bakar: — Ağlayamıyorsun! -derdi. fincanlar içinde, zenci kadının 5; MA B Yakl defa olarak, deri elinde, kapıdan onra, eve döner, mavi porslen| harikulâde bir lezzetle hazırladığı| On iki yaşmma bastığım vakit, artık, iki gün kuzinimi görmez- sem yaşayamıyacak hale gelmiş - tim. Her yerde, her yerde onun peşi sıra giderdim. İşte bu suretle hemşirem olup çıkmıştı. Gittiği lise, benimkinden uzak değildi. Her akşam, saat beşte çıkışını beklerdim. Bir pastahanede kar - nrmızı doyururduk, Babalarımız - la annelerimiz bize âz para dikleri için canmmızın istediği her şeyi alamazdık. Yazları, İzabelin canı dondurma isterdi. Ben, ki- tapçılara kitaplarımı satar, onu dondurmacıya sürüklerdim. ver- Kuzinim yaz kış ayni mahlük! değildi. Yaz, onda bir takım huy- lar halkediyordu. Sanki doğduğu fakat bilmediği sıcak memleketin, o harikulâde a- danın daussılasını çekmeğe başlı-| yordu. Oralardan, büyük bir coş - kunlukla bahsederdi. Sanki her yerini hatırlryormuş gibi... Parisin sisli, yağmurlu kış mevsimine bir; türlü alışamryan Zazanın haline acırdı!... Bu üç kişinin şoför Parizondan baska hic dostu yoktu. | nıp hemen kapsanız dahi gene iş Ekseriya, ona derdim ki: | erkeslerin garip âdetleri Kocasile konuşması ayıp sayılan gelinin odasına pencereden girilir! Bolu muhabirimiz yazıyor: Bundan evvelki * mektuplarımda Bolu civarındaki Çerkeslerin hu - susiyetlerini anlatmıştım. Bu mek tubumda bu meraklı âdetleri an - latmağa devam edeceğim: Çerkes âdetlerine göre, kız ve oğlan aile- leri birbirlerile barıştıktan sonra, 'az, kaçırılarak saklandığı evden oğlan evine götürülür. Bu gelin al-| ma merasimine araba ve atlarla iştirak edilir. Son zamanlarda a - rabaları yerini otomobiller tut - maktadır. Gelin götürülürken civarda bu- lunan delikanlıların yollarda ka- filenin önüne geçip durdurmaları ve (oğlan parası) ismi verilen bah şişi almadan yollarına — devama mâni olmaları usuldendir. Bunu temin için çok defa yollara, zin- cir, ip, dikenli tel gererler. Bu ted- birlerin karşılarındakilere * kâfi gelmiyeceğini tahmin ederlerse o- tomobillerin lâstiklerini patlat- mak için de tertibat alırlar. Vel-| hasıl, oğlan parasını almadan ge-| lini salrvermemek için bir çok şey- lere bâş vururlar. Çerkes âdetleri- nin bu nevi tecellileri çok defa bir çok gürültülere de sebep olmakta- dır.. Onun için terkedilmesi daha muvafık olur kariaatindeyim. Gelin alma kafilesi geçerken bu merasime mahsus bazı şarkılar söylenir.. Süvariler atlarımı koştu- rarak havaya silâh atarlar. Güveyinin semtine yaklaşıldığı bir sıyada, kafilenin ortasına bir keçi derisi fırlatılır. O vakit, süva- ri, piyade, araba — içindekilerden her kim olursa olsun bu deriyi kap mak için koşuşurlar. Deriyi ele ge- çirenin oğlan evine koşması ve ilk içeri girmesi şarttır. Bunu yapa- bilene hususi bir. kıymet - verilir. Fakat, deriyi ele geçirmek hakika ten bir hünerdir.. Açıkgöz davra - yılmaz.. Bütün cemaat üzerinize hücum eder ve onu eli-| nizden almağa uğraşırlar. Verme- mek için mücadele etmek, o — ka- dar kimse arasından sıyrılarak bi- rinci olarak güveyinin evinden gir| mek bayli güç bir meseledir. Bu - nun neticesidir ki, ekseriya, müt! addit kimseler tarafından çekişti- rilen Abdurrahman Çelebinin bi-| çare kürkü parça, parça olur ve en| büyük parçayı elinde tutan şampi yon, onu kimseye kaptımadan gü- veyinin evine girebilirse müsaba-| kayı kazanmış sayılır. (Çerkes detlerinden, şimdi metruk olan bir oyun daha varmış ki, bu da,| keçi derisi yerine, bir bayrağı kap Bu, kabuklarından deli - nerek birbirine geçirilmiş bir çok fındıklardan müteşekkil, püskül- Tü, mustatil şekilde bir bayrak- mış). Eve gelin getirilince, yeni çift- leri bir arada gösteren koltuk me- rasimi gibi şeylere Çerkes düğün- lerinde tesadüf etmek kabil değil- dirz, Çerkoe âdetlarince; gelin güveyinin bir arada görülmeleri, konuşmaları âdeta büyük bir ayıp addedilir. Bu âdetin neticesi ola - rak, zifaf gecesi, güvey ebeveyni- ne ve ev halkına görünmemek i- çin âzami gayret sarfeder, gelinin bulunduğu odaya girmek için ek- seriya pencerelerden tırmanarak içeri atlar. Çoluk, çocuk sahibi ol- dukları halde, evlerine geç avdet ettikleri takdirde, kimseye görün- meden karısmın odasına girebil - mek maksadile, hâlâ pencereler- den girenler olurmuş. Eve gelen yeni bir gelin de, ka- yınpeder ve kayınvalidesinden â - deta kaçar, onlarla hiç konuşma - dığı gibi ilk zamanlarda kocasile de konuşması ayıp sayılır. Anası babası sağ iken, evlilik hayatı ne kadar uzun olursa olsun, bir Çerkes ebeveyninin yanında, karşılaştığı zevcesile konuşamaz, bilhassa, huzurlarında ona emir- .A A Amerikada sekak ortasında taarruz vehirarlık vak'aları pek 'çoktür. Resmimiz, Motro — Gokivin — Mayer sinoma şirketi artist- lerinden Marta Silper'i yankesleilerden kurtulmak için kullandığı el çantaslle gösteriyor. Çantanım açılması çok güçtür ve içinden çı- karılan bir sopa yankesleiye karyı ailâh gibi kullanılabilmektedir. bizi ormana götür. Yavaş yavaş mektepten kaçma- ğa ve müdürlere sahte itizar mek- tupları göndermeğe başladık. | Önceleri bu iş pek güç görün - dık... Lâkin, bunları bastırırdık... Günün birinde, teyzem, hilemi- zi keşfetti. Mektebin müfettişle- rinden biri, kendisini ziyaret etti- ği için muhavere ortasında mese- — Bugün mektep yok... Haydi) dü. Utanır, vicdan azâpları duyar| le anlaşılmış. ler vermesi çok ayıp sayılır. Görünmeden karısının odasma girmek, konuşmamak gibi bazı â- detlerin bir ev içinde, çok — defa, ne kadar tuhaf ve müşkül vaziyet- ler ihdaş ettiğini tahmin güç -bir şey değildir. Lâkin, Çerkes ve A - bazalar da, bunlara benzer daha bir çok tuhaf âdetler — vardır |ki, bunlar, ekseri kısımlarda - birbir- leinden ayılırlar. Her iki tarafın noktaj nazama göre de kendi - â- detleri daha iyi ve daha esaslıdır. Zaten, Çerkes ve Abazalarda, es- kidenberi, bir nevi birbirlerini kıs kanma gibi bir his vardır. Çerkes- le Abazaları Abazalar da Çerkes- leri (köle) kabile addederler. Bu- nun sebebi eski kabile telâkkileri- nin son devirlere kadar gelen bir tesirinden ibarettir ki, bu da za- manla zail olmaktadır, denilebi- lir. Maamafih, Çerkes ve Abaza- lar arasında kabile tesirleri henüz tamamen ortadan kalkmış sayıla- maz. Herkes mensup olduğu kabi- İyeyi ve mazisini oldukça — bilir; ayni kabile efradı ve akraba ara- sındaki münasebetler kuvvetlidir. Çerkeslerde, yakın akraba kızı al- mak ayıp addedildiğinden ve ço- cuklar umumiyetle sütanaya veril diğinden, akrabalık çok dal, bu- dak salmıştır.. Birbirlerile olan münasebetleri de bu derece - şüp- helenir. Çerkes kabileleri, aralarında bir tefevvuk bulunduğuna zahip- tirler, Bu da, o kabtlenin vaktile gösterdiği yararlıklardan ileri ge- Hyormuş. Doğru olup almadığını öğrenmek güç olan bir rivayete nazaran, vaktile Kafkasyada bey- lik imtihanları yapılırmış, Bu im- tihanlardaki bir çok şecaat ve kuv vet denemeleri arasında, — bayır- dan değirmen taşlarının yuvarlan masile Çerkes beylerinden bunla- rı dizlerile durduranların şöhret kazandıkları söyleniyor. L Vasfi Kızını çağırarak, ona, şefkat ve mülâyemetle: — Senin Fflörtin mi var?... Söy- le bakayım kim?... -diye sormuş. Mütercimı: (Hatice Süreyya) —Yarm bitecek-m- »