ÂAbdü HABER — Akşam Postası Ihamit GödeIeri Tarihti tefrika: 28 Geçen kısımların hulasası | Abdülhamit, Trbbiyeli (Necdet) | Parlste- kt Jön 'Türklerle mühabere ettiği vehmile sa- rayın zindanlarında hapsetmişti. — Kızıl Sul- tanın gözdelerniden Saadet, Necdeti seviyor ve Padişahı Ikna ederek Necdetle birlikte sa- raydan çıkıyor. Fehim Paşa sahnede. Parfsli rakkasa sorguya çekilmiştir. Bu arrada gizli bir togkilât Tstanbulda Padişahı — yıkmağa çalışıyot... Yaver Kâzım Bey, Necmisehe- rin mâanalr sözleri karşısında titre- meğe başlamıştı. Küzrm Bey, bu kadar şüpheli bir yerde Necmise- here aşkmı nasıl itiraf edebilirdi? Zavallı genç, Necmiseherin yü- züne dikkatli bakmaktan bile çe- kiniyordlu. O, Abdülhamidin ken dilerini gözetlediğine kanidi. — Başka bir diyeceğiniz varsa söyleyiniz, hanımefendi! Beni af- fediniz... Diyebildi.. Sözünü ikmal ede- medi. — “Ayrılalım... Bir daha böyle ğ tehlikeli yerlerde buluşmayalrm ! r İ | rasmı Diyecekti.. Ağzını açamadı. Iırden iki el ağzını kapadı, — Sus.. Bu tek kelimeyi işitebildi.. Sone bilmiyordu. — Necmiseher genç zabitin boynuna sarılmıştı. Kâzım Bey birdenbire sıcak su banyosundan çıkmış gibi, ecel teri dökmüştü.. Necmiseher: — Demek beni sevmiyorsunuz.. Demek ki şimdiye kadar bana kar| $ı gösterdiğiniz temayüller sahte ve yalandı, öyle mi? Diye bağırdı. Abdülhamit eğer onları iç kapı mın deliğinden gözetlemiş olsaydı, Necmiseher bu kadar taşkınlık gösterebilir miydi? Kâzrm Bey irade ve metanetini kaybetmiş bir halde, hem titriyor, hem de yalvarıyordu: — AlHlahaşkına buradan gide- Him, hanımefendi! Ben bu sarayın sessiz ve gözsüz taşlarından bile korkarım. Eğer beni seviyorsa- nız... Necmiseher, delikanlının ya- naklarından okadar derin bir ihti- rasla öpüyordu ki.. Bu derecesi ne yalan, ne de bir rol olabilirdi! Kâzım Bey: — İnandım, Necmiseher..! Diye kekeledi. Ve genç yavı bu iki kelime- si Abdülhamidin çılgın gözdesini tlmîue kâfi ehııiıti. ii Tefrika numarası : 41 Yazan: Ishak Ferdi zım Bey sevmediği kadıma ismile hitap edemezdi. Ona son dakika- ya kadar; “Hanımefendi!,, diyen delikanlı şimdi sevgilisine, korku- dan açamadığı kalbinin bütün es- rarını iki kelime ile ifade etmişli. Abdülhamidin gözdesi biraz daha emin ve sakin, delikanlının boynundan ayrıldı. — Ben bu cehennemden kurtul- mak istiyorum, Kâzımcığım! Ben bundan sonra bu baykuş yuvasın- da yaşayamam, Beni bu işkenceli hayattan sen kurtaracaksın! Kâzım Bey çok dalgın ve dü- şünceliydi: — Ben Abdülhamitle mücadele edebilir. miyim? Kurt ağzından kuzuyu kurtarmak için, bir arslan olmak lâzım,. —Ben kurtulacağım.. Saraydan uzaklaşmanm yolunu bulacağım. Dışarıya çıkar çıkmaz benimle ev- lenmeğe söz veriyor musun? — Allah şahit olsun.. Dünyada senden çok daha güzel ve münasip bir zevce bulacak değilim ya! Necmiseher tekrar sordu: — Fakat, benim hayatta bir di- kili ağacım bile yok. Maddeten mes'ut olabilir miyiz? Kâzım Bey başını salladı: — Böyle sözlere lüzum yok, Nec miseher! Benim babam çok zen- ginbir adamdır, Boğaziçindeki ya lwmız, Cerrahpaşadaki konağımız ve birkaç irat getiren mağazala- rrmız var. Hayatta sıkmtı çekmeyi hatırma bile getirme! — © balde ben yarından itiba- ren uydurma bir hastalık çıkara- rak yatağıma düşeceğim. Bir gün.. Beş gün.. Bir hafta.. Beş haf ta.. Ve nihayet yataktan kalkmıya cağım. Malüm ya, efendimiz has- talıklı kadınlardan hoşlanmaz. Benden çarçabuk nefret eder. Bu suretle azat edilir ve saraydan ha-|” yata, yani esaretten hürriyete dö- nerim., Nasıl bu plânrmı beğendin mi? — Vallahi mükemmel. Sen ne akıllı bir kadınmışsın, Necmise- her! Bu plânı ben yüz sene düşün- sem hatırlıyamazdım. — Şu halde bu belki de son gö- rüşüşümüz olacaktır. Hastalanıp yatağa düşersem, seninle konuş - mama imkân yoktur. Ancak Cafer Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, cski debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Omun için, kızı Türkâün Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vargeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, teradüf, Şadiye Hanrm isminde zengin bir kadın çıkarıyor, Bu hanım, da delikanir ile alâkadar oluyor. —— Hattâ Türkân Hanıma bile... - diye mihaniki surette tekrarladı. - e- vet, bu cidden yardan, ağyardan giz - Jenecek bir şey olsa gerek... Zira, had- di zatinde ayıp.. Bir erkek için, seven ve evlenmeğe niyet etmiş bir erkek i. Şin, - nasıl tefsir — ederseniz edin- Nü) kadın, istediği kadar samimi olsun « ikinci bir kadını geçindirmeğe, müref- feh etmeğe kalkışmak.. Hem de, bari, ekmek parasını temin için olsa...O da de gil. Alacağınız kız; lüks, fantezi müp- telâsı... Size, sempatisi dolayısiyle kre- di açan geniş yürekli bir hanımefen - dinin parasını bu uğurda sarfedecek- siniz... Yok, yok, bunu kabul edemem.. Bu, benim izzetinefsim için cidden a- ğır bir darbe olur... Türkân, az daha: * — Ne iyi düşünüyorsun, Fikret.. Aşkolsun... - diye hay! za - ten seni takdir ederdim; şimdi büsbü- tün nazarımda yükseldin ve gözleri - min önünde bir ufuk açtın..” — Daha bir kaç dakika evvel, hüsnü- nazarla baktığı, pek sevimli bulduğu kadına, şimdi, düşmana bakar - gibi, hem de sinsi ve mel'un bir düşmana hhr gibi bılııyovdıı Fıkra müsabakasın ' Eziyı, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve — okuünaklı yazılması lâzımdır. Korkak düellocu Fransada iki kişi düello edecek- lerdi. Bir sabah yanlarında şahit- leri olduğu halde bir ormana - git- tiler. Düelle edecekler ellerinde tabancaları olduğu halde yerleri- ne geçtiler. Tabancalar doldurul- du. Yalnız düello edeceklerden bi- ri çok korkaktı. Rakibinin kendi- sini öldüreceğine emindi. Korkak düellocu hemen yerinden ayrıldı. Cebinden çıkarttığı bir tebeşiri e- linde tutarak rakibinin yanma gitti: — Affedersin azizim dedi. Ben nişancı değilim. Seni vuramamak ibtimali çok kuvvetlidir. Müsaade et te kalbinin üstüne tebeşirle bir işaret yapayım., Faruk el aa Meyvecilerin müracaatı Dün Ticaret Odasına yaş mey- ve satan esnaf tarafından bir mü- racaat vaki olmuştur. Bunlar meyvelerin çabuk çürüdüğünü i- leri sürerek dükkânlarının — saal 24 e kadar açık durması hakkm- da tavassutta bulunulmasını rica etmişlerdir. Oda Belediyeye müracaat ede- rek daimi encümen kararının de- aat Fgustos 19__'_) Dünyanın en fedakâr kadını Japon kadınıdır! “Bir adam tam manasile erkek oldu" ğunu ancak Japonyada anlıyabilir!» İtalyanca “İl Görriere della Sera | gazetesinin Tokiyo muhabiri yazıyor: Japonyada her sınıfa mahsus hey- keller ve âbideler mevcuttur. Fakat Japon kadınları hakkında yapılmış hiç bir heykele tesadüf edilemez. Halbuki cihanda bir çok kavimler arasında mil- letine en çok hizmet eden ve en fazla fedakârlık gösteren, Japon kadınıdır. | Japon kadını, erkek karşısında bu- lunduğu zaman hürmet ve tazimle iği- lir. Bir adam tam manasiyle erkek ol- duğunu ancak Japonyada anlıyabilir. Japon kadını ber yerde bulunur ve her işe uyar. Tramvaylardan ve oto - büslerden indiğiniz esnada vatman ve- ya biletçi kadın, sizi bin teşekkürlerle uğurlar. Bulunduğu işin üniformasını giyer. Bu suretle Japon kadınlarını her türlü üniformalarla görebilirsiniz. Köylerde Japon kadımı ağır işler yapmakla mükelleftir. On yaşmda i « ken ziraat ile meşğul olur. Ağaçların budanmasını ve aşılanmasını öğrenir. On yaşındaki kızlar hayvanları terbi- ye ile uğraşır ve ailenin yemeğini pi- şirebilir. Bu işlerden maada her gün muallime hanımın gösterdiği ezberler. Şehirlerin hayatına gelince; şürleri bazı büyük mağazalarda hizmet eden kız - | lar yüzleri geçer. Her masa başında, her köşede ve kasada kızlar bulunur. ve bütün mağazaların alışverişi kızlar vasıtasiyle yapılır. Dans yerlerinde bazı kızlar ön saat dansetmeğe mecbur kalıyorlar. Dans mekteplerinde erkek gençlere dans öğ- ğişip değişemiyeceğini tahkik e- decek ve ona göre hareket oluna- caktır. FEEYU Kitap sergisi hazırlıkları Halkevi kütüphane ve neşriyat şubesi tarafmdan 19 ağustosta Galatasaray lisesinde — açılacak sergi hazırlıklarma — ehemmiyetle devam edilmektedir. Harf inkılâ- bındanberi çıkan yüzlerce kitap, mecmua, gazete — toplanmıştır. Sergî merasimle açılacaktır. eee ol- Ağa vıııîıııle mektuplaşırız, maz mı? Sakın beni mektupsuz brrakma ha!.. Kâzım Bey Cafer Ağanın adı- nı duyunca kaşlarmı çattı: — Şu herifi aramıza kara kedi gibi sokmasak ne iyi olacak. — A... Ben ondan çok eminim. Hiç merak etme! Onun kuyruğu benim elimdedir. (Devamı var) bana karşı beslediği ne sarsıl « maz olduğunu anladı... Sonsuz büyük- Tükleri kavramış gibi tavırlar takını « yor. Her ne olursa olsun, hattâ biz evlenmeğe muvaffak olsak bile, bur - numuüzun dibine kadar — sokulacak... Fikreti, avuçları içinde âdeta bir oyun- cak haline getirecek... Örümceğin si - neği ağına düşürdüğü gibi, onu biçare bir böcek mertebesine indirecek... Ve bittabi, Fikret, onu yüksek, beni ise, manasız, zavallı bir kız telâkki edecek.. Aklı sıra, benden bevesini aldıktan sonra, artık, kıs kıvrak onun pençesi- ne düşecek... Küçükhanıma eğlence lâ. zım... Hem mükemmel bir roman yaşa- yacak, hem de beğendiği erkeğin, e - ninde sonunda sahibi olacak... Beni pe- rişan eltikten sonra... Bütün tanıdık - lar da bann gülecekler.. Başta Fahri Paşanın lazları olduğu halde...” Kaşlarını çattı... Rüzgârda savru - lan saçlarını eliyle düzeltti. Azimle: * — Ben, bu menzileye inmem... . diye düşündü. » Fikreti alacağım ve bu kadınla onun alâkasını keseceğim... Hattâ...” Çantasındaki tabancasını sıktı: * — Bütün müşküllerle mücadele adacedimi... Sadive Hanımdan daha retme için ücretle kızlar alını rve tabi- atiyle bu gibi kızlar mecburi - olarak saatlerce dansederler. Florida salonun- da bu gibi kızlar iki yüzü geçmektte - dir. Japonyada, kadının lehine bir hare- ket mevcut mudur sualine karşı: E - wet, müthiş bir surette doğmuştur, de- nilebilir. Kadınlar birliği namında bü- yük bir cemiyet vücude - getirilmiştir. Bir Japon “Suffragette” ile şu mu- haverede bulundum: — Siz Japon kadınları, intihap hak- kına malik olmak istiyor musunuz? Kadın şu cevabı verdi: — Bu hakkı sonra istiyeceğiz. Hali hazırda Kanunu medeninin tadili tale- binde bulunuyoruz. Bizim kanunu me- deni, kadını erkeğe nisbetle aşağıda burakıyor.” Bu müsavatsızlığı nasıl izah eder. siniz, diye sordum. Bir kaç misal ile söyliyebilirim dedi: “ — Bir erkek karısının sadakatsiz- liğinden dolayı boşanmak için bir hak kazantyoör. Buna mukabil Japon kadı- | nı, sadakatsizliğini gördüğü kocasına karşı böyle bir hakka malik değildir. : ponyada bir koca, bir kadın ile ri meşru bir surette münaşebette bW lunursa bu hal ahlâki bir cürüm $8 ” yılmaz ve bir cezaya maruz kalmaz. Kadım hukukunun — muhafazasıt? dair epeyce zamandan beri - bir yapılmıştır. Bu proje şimdiye bir türlü tasdik edilmemektedir. bebini sordum ve bu cevabı aldım! — Bu proje, kadınların lehine ©İ ” duğu için tasdik edilmiyor. —Erkekl böyle bir projeye ehemmiyet vermi * yorlar. Çünkü bu proje ile kadın kö” şısında erkeğin vaziyeti değişmiş câktır. Bir nikâh merasiminde bulunur" mız gelinin alnının beyaz bir bez bağlı olduğunu görürsünüz, İşte b? bir semboldur. Yani kocasına boyat” takmaması için bir ihtardır. Japonyada kadın tarafından — kit * kançlık anormal bir şey addolunu!" Bu, dünyadaki bütün erkeklerin tei” dir. Eski Romalılar zamanında her htf gi bir koca gayri meşf'u bir surette 8 | mas ettiği kadınlardan doğan çocu! rı evlerine getirebiliyorlardı ve zevef” leri bu çocukları kabul etmeğe ve mağa mecbur oluyorlardı. Japonyâ' ayni şey vakidir. Japon kadmı bu taff” da doğan çocukları kabülden — imtitf edemez ve hakkı da yoktur. Japon kadınları mühim ahlâki bf mesele ile uğraşıyorlar. Görüyorsunu” ki, Japonyada, gerek — şehirlerde * gerek köylerde, Fuhuş günden - güf' artmaktadır. Bu, feci bir - vaziyetti" Bizde kahve kızları, taksi kızları, daff kızları, gezinti kızları teşkilâtı vardi" Bütün belâ bu teşkilâttan geliyor. Japonyada resmi ve hususi lıhıl' Terin adedi ön binleri aşmaktadır. V/ , gibi kadınlara — verilen u.h...n,.a' dolayı hükümetin aldığı — resimleri” miktarı, bütün devletin maarifi umt” miyesine sarfettiği paraların miktaf” na müsavidir. Bütçe meselesinden d7 layı meclisimizin fahişelere dair ahi mı tadil edemiyeceği anlaşılıyor. S0f yaptığım tahkikate göre, umumi kız, kazandığı iki yen'in bir buçuğut” yasıta olanlara verir. Geriye kalan Yf rım yen ile ancak borcunu ödeyebili" Japon kadınının tekâmülü lâzımdi” Şunu da bilmek lâzımdır ki, Jıpon!' da bir buçuk milyon kız ve kadın faf” rikalarda çalışıyor. Yarım milyon #7 den işlerinde, bir milyon nakliyatltı bir milyon sanayi ve ticaret işlerin! yarım milyon tiyatrolarda, kahveli” de, Tokantalarda ve umumhaneli bulunmaktadır. Japon “Suffragetti” i sözlerini şu suretle bitirdi: — Ruhi bir inkılp yapmak istiy? ruz. Japon kadını eski nazariya! ayrılıyor ve hayatın modern ınll“lf bağlanmak isti kuvvetli bir seciyeye sahip olduğum muhakkaktır... Görüşürüz, küçük ha - nım. ” Istihfafla ona baktı. Gülümsedi: * — Hattâ bu otomobilde şu sani- ye bulunmam, sizin muhaverenizi din- Hyebilmem bile, değme insanın yapa- cağı iş değildir... Sorarım: Şadiye Ha- mim benim yerimde olsaydı, bunda muvaffak olahilir miydi?..” Türkân, böyle düşünürken, muha- vere devam ediyordu: — Felsefenizde hatanız var... Bir insan bu şekildeki bir yardımı redde- der; doğru... Lâkin, şayet yardımı tek- Kf eden insan bunu, haysiyeti rencide edecek bir tarzda yaptıysa... Benim ise, | bütün hüsnüniyetim belli... Fikret, kekeledi: — Tabii... Elbette.. Affınızı rica e- derim... T — Neyse, bu mesele üstünde İaz- a tevakkuf etmiyelim... Konuştukla - rımızı hülâsa ediyorum: Ben, Türkân Hanımla evlenmenizi alnınızl yazılr bir âkıbet görüyorum... Buna, hiç kimse, hiç bir kuvvet karşı koyamıyacaktır... Ne İlhami Bey, ne de parasızlık... Sizde bu kuvvetli aşk azmi ve Tür- kân Hanımda bu warken, * cınız gün meselesidir... Cemal Bert bütün servetiyle beraber, evinizde * lip atacaksınız... Turlıııı — Senl del senl A 'Ü ı'f lendi. Gene Şadiye: — Lâkin, paratızlık, izdivacmifi” ilk devrelerinde, sizi sarsacağa Nj yor.. Eğer başınız sıkılırsa, ben, d’ surette baş vuracağınız bir merciitb” Bunu söylemek istiyorum.. Inşaflat zım olmaz ya,. Fikret: — İnşallah.. - dedi. - inşallah "*:,; tı çekmeyiz... Fakat çeksek bile, büyük söyliyorum, sizden bir şey istf miyeceğim... y Genç kız, az kalsın, ıe:':“;/ boynuna sarılacak, onu iki yı ık) şapur şupur öpecekti. Zira, deli © derece şirince konuşuyordu. Lâkin, şu sözleri beğenmedit Şadiye: H — Maamafih, öyle zannederif” , nişanlansanız da, evlenseniz d& ";,ı_ mızdaki ahbaplık bozulmryacak. " | Bil mi?