Gözlüklü kuşlarkadar garip mah - puklardan biri de yine ayni denizlerde bulupan Hptozlu balıklardır. Bu balık- larrın bayında heş ufak kanat vardır. sıcakta suyun üÜstüne çıkar. Sardalya balığının düşmanıdır. Hotozlu balığın su üstünde bir balık yediğini ve hoto - keunu görüyoruz. Türkler bir kasmının kuraklık ve kuraklıktan doğan sebepler dolayısiy- | le ana yurttan çıkarak şimale, cenuba ve batıya doğru yayılıp aktıkları ma- lümdur. Bu akınlar kısa bir zaman i- çinde olup bitmemiştir. Çok, çok eski zamanlardan yani milâttan dokuz on | bin yıl önce başlıyan bu akmlar, za - man zaman körleşmiş, tarihi zaman - | lar içinde yakın çağlara kadar sürmüş- tür. Ayni anadan doğan çocuklar gibi birbiri ardınca ana yurdun kucağından | çıkan boyaların hepsi “üyni yoldan yürümemişler, tarihte ayni rolü oyna- mamışlardır. Yürüdükleri yollara göre bazıları soğuk, çorak yerlere gitmii gelişemrelen unutulup kalmışlardır. male doğru gidenlerin sonu budur. Bazı ları başka yerlileri de bulunan zengin, fakat iklimi farklı, memleketlere in - mişler, orada medenileştikçe ilerlemiş- ler, lâkin yerlilerle de karışarak di rini, hattâ renklerini az çok kaybetmiş lerdir. Çine gidenler, Hinde inenler | de böyle olmuştur. Iş bölümü Bir kimse kalksa da kendi ekmeği- ni kendi yapmak istese, yapabilir mi? Ekmek yapmak için her şeyden evvel an lâzım. Un buğdaydan olur. Buğ - day tarlada yetişir. O, tarlaya tohum eksin, ekini yetiştirsin; buğdayı biç - #in, harman etsin; değirmen yapıp ö- gütsün; elek yapıp elesin, tekne yapıp yuğursun, fırın yepıp pişirsin. Bütün bunları yapmak için ne kadar zaman ister? Unu önünde, fırını karşısında bi- Te olsa, hamuru yapıp ekmeği fırında pişirinceye kadar, saatler geçer. Onun için çiftçi buğdayı yetiştirir; değirmenci buğdayı öğütür, un yapar, fırıncı unu hamur haline koyar, fırın- da pişirir. Kunduracı ayakkabıları, terzi el- biseleri yapar. Doktor hastalara ba - kar. Asker yurdu korur. Jandarma, po- His karlarda, şehirlerde halkın rahatı i- çin calışır. Hâkimler davaları görür; muallimler ders okutur... İşte bir çok işler.. Bu işlerin hep - sini tek adam, tek başma yapamaz. HABER Çocuk Sayfası Küponu 2 Temmuz 1934 Yazısız hikâye: Herkes kondi kuvvetinc, kendi yapabi- leceğine göre bir iş tutturmuş, çalışı - yör. Herkes işleri aralarında bölüş - müş. Bugün o kadar çok şeylere ihtiya- cımız var ki, bir dikiş iğnesi, bir iplik makarası, bir ateş maşası, bir sofra be- zi hep lâzim şeylerdir. Kağıda, kale- me, deftere, kitaba, lâstiğe, daha bir çok şeylere muhtaciz. Bütün bu şeyler | iş bölümü sayesinde kolayca yapılı - yor; kolayca öle geçiriyor, öne geliyor. Koca koca fabrikalar, denizlerde do- laşan dev gibi vapurlar, demir yollar üzerinde yürüyen trenler, her şey iş bölümü sayesindo ortaya çıkmıştır. İş bölümü olmasaydı, insanlar hiç bir şey yapamazlardı. İhtiyaçlar çoğaldıkça, iş bölümü artmıştır. Herkes keridine göre bir iş yapar, amma birbirinin işine muhtaçtır. İş bö- Tümü insanları birbirine öyle bağla « mıştır ki, birbirlerinden ayrılmak is - terlerse de ayrmılamazlar. Ayrılsalar, aç kalırlar, çıplak kalırlar, bin bir sı « kıntıya düşerler, ölüp gider'er, Birinin eksiğini öteki, onun eksiği- ni başkası tamamlar, Başka çare yok. Birbirimizin işinden, yardıranıdan fay- dalanırız. Böylelikle iş aramızda bölü- nüyor ve bizi birbirimize hiç kopmıya- cak kadar kuvvetle bağlıyor. | GÖMT ee Diğer bazılarının da yolları, güzel ilerlemeğe elverişli, ana yurda benzer boş veya yerlisi az Üülkelere — gö - türmüştür. Bunlar da orada ana yurt- tan gördükleri bilgi ve medeniyetle, 'Türklüğün benliğini daha ziyade ol - gunlaştırabilmişlerdir. Ön Asyaya i - menlerden çoğu bu talii kazanabilmiş- lerdir. Anayurdun doğusunda Çin ülkesi vardır. Asıl Çin, büyük deniz kıyıları boyunca uzanan memlekettir. — Fakat bugünkü haritaya — bakıldığı zaman Mançuryanın, Tibet yaylâsının Mogul eli ile Türkelinin, yani orta Asyanın büyük kısmının da Çin rengine boyan- | meş olduğu görülür. Bunlar, ahalisi Çinli olmıyan Çinin müstemlekeleri - dir. Asıl Çinden sayılmamalıdır. Asıl Çin,Büyük denize dökülen sa. Yeni Bilmeeemiz( — e —e AA , Türkiyede altı harfli bir şehir ismi 1, 2 harflerim zaman ifade eder. 3, 4, 5 harflerimi görünce üşürsünüz! 3, 4, 5, 6 harflerim denizin zıttıdır. Yüzümüzü 1, 5, 3, 4 de çevirmeden ilerliyoruz. 1, 3, 4, 5 suyun gittiğini ifade eder. Bildiniz mi ben neresiyim? HEDİYELERİMİZ: Doğru hal - ledenlerden birinciye: 10 Lira Ve ikintiye, üçüncüye bir paket şekerleme ve diğer 150 kariimize de ayrıca muhtelif hediyeler veriyoruz. — Hediyelerimiz her hafta Perşem- be günleri matbaamızda tevzi olunur. Gelecek hafta ereanecer NCZC<CAO-ZMU LamşrinerrecanAAsAEASERARAASEAADAEAKEAEECESELEAERDEAEELASAAELAECAR 'lî:!* S SA | yollarını hiç şaşırmadan alıştıkları yuü- vt İrmak ile Gök ırmağın suladığı ova- lar ve deniz kıyılarıdır. Çinin cenup tarafları sıcak ve 18 - laktır. Çay ve pirinç burada iyi yeti - şir. Şimal tarafı iklimce daha serttir. Çok eski zamanlarda Çine inen ve be- yaz ırktan olan Orta Asya Türkleri, ilk önce memleketin bu kızmında yer- Teşmişlerdi. Cenup taraflarında — sarı arktan olan yerli bir halk vardı. İyi as- ker olan Türkler, geri kalmış olan yer- Hleri ilk önce cenuba türmüşler, sonra da onları idareleri altına alarak mede- nileştirmişlerdir. Zamanla bu iki kı « sım ahali karışmıştır. Bununla beraber bügün gene Çinin şimal ve cenup aha- Tisi arasında açık bir fark görülür; ce- nuptakiler sarı ırkın çok açık bir örne- ğidir. Şimaldekiler ise orta Asyalılara düha çok benzerler. Çinde ilk önce büyük bir impara - torluk kuranlar, Sarı İrmağın yukarı taraflarında yerleşmiş olan Türkler - dir. Bunlar Milâttan en az dört, beş bin yıl önce Çine gelmişlerdir. Güvercinlerin (Seyyah güvercinler) l denilen bir cinsleri vardır ki, bunlar yüzlerce kilometrelik yerlerden kalkıp valarına gelebilmek iktidarlarını ha- izdirler. İnsanların bile böyle uzak yez- lerden yolunu bulabilmek için pusula, harita falan gibi bir çok vasıtalara ih- tiyacı varken bir şeysiz bu hayvanla » rın yanılmadan yuvalarına - gitmeleri gçok hayreti mücip olmuş ve bunun es- babı araştırılmıştır. Bir zaman bu güvercinlerin gözleri gayet keskin olduğu ve havada çok yükseklere çıkıp oradan tanıdıkları bir şeyi görerek bu suretle oyllarını tayin ettikleri kabul edlimiştir. Bu — fikre — göre — hayvanlar her seferinde yuvaya giden yolları ü- zerinde bir noktaya dikkat ediyorlar, Böylece yollarını öğreniyorlar ve bina- | enaleyh uzaktan bırakıldıkları zaman | da yolda bildikleri istasyonlara dikkat ederek doğruca yuvalarını buluyorlar diye mesele izah edilmişse de denizler- de yaprlan tecrübeler bu fikrin çürük- lüğünü ortaya koymuştur. Öyle ya! Hiç bir sahil görünmiyen koca bir de- nizin ortasından bırakılan bir güver- cin dümdüz yabut dalgalr bu su sathı üzerinde nereye dikkat edip hatırında Güvercinler gyuvalarını nasıl bulur? AĞA İA Şimal denizlerinde çök garip kuğr | lar vardır. gözlüklü atmacanın gaga * sınım Üstünde iki toparlak daire şek © Hinde bir takım çıkmtılar vardırkı but* ların ucu kuşların gözünün kenarın * dan geçerek kulak arkasında biter ,tip” ki bir ihtiyarın burmunun ucuna sar * kan gözlüğe benzer. İ /SFT H SIT tutabilir. Halbuki bu vaziyette b lan güvercinler de hiç şaşırmadan h men gelip — yuvalarımnı — bulmuşları Metelâ Sardunya adasile İtâlya sında 27 den 450 kilemetreye tahalüf eden bir mesafeden p tecrübelerde güvercinler rahat yuvalarına gelmişler, Bunun gibi F! sa sahiline getirilen İngiliz güverci! leri de bırakılınca Manş denizini rak kendi memleketlerine avdet eti lerdir. Bu tecrübelerden en şaşıl olanı İngiltere ile Amerika arasında pılanıdır. Amerikadaki Borton şeh * rinden getirilen dokuz güvercin lerinden üç ay sonra Londradan bi kılmışlar, bunlardan biri Böstundaki yuvaya avdet etmiş, ikisi de Amc'v da başka yerlerde bulunmuşlardır. v halde bu şayanı hayret hayvanların *” koca Bahrimuhiti Atlâsiyi geçip ketlerine kadar gidebilmeleri böyle la dikkat etmek veya yüksekten ı;' mekle izah edilebilecek bir mesele gildir. a Hali hazırda bunlarda biz:m bi çisk miz bir hissin bir yel ve cihet tayİT hissinin bulunduğunu kabul etmektif başka çare yoktur.