4 " kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- Jmektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için Abdülhamit v Göz Tarihi tefrika: 22 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - Jerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rzayda tazyik ve istiçvap ettismekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- zinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkase aralarında müthiş bri kıw- dişahın damadı. Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti Beviyor... Demişti.. Kızıl sultanm bütün ümidi Fehim Paşada idi. Fehim Paşa Jön Türklerin İstanbul şebe- kesini meyadan çıkarmak için lü- zumu kadar para sarfına mezuni- yet almıştı. Paşanm maiyetinde bir çok hafiyeler vardı. Bunların hepsi Necdeti ve onun temas ede- ceği kimseleri takibe memur edil- mişlerdi. Hafiyeler her gün, hat- tâ bazan günde bir kaç defa — Fe- him Paşaya rapor verecekler, Nec- detin nerelere girip çıktığını öğre- nerek vaziyeti derhal Fehim Paşa- ya bildireceklerdi. Saadet o gece Necdetle — bera- ber, Serencebey yokşundaki yını evlerine gelmişlerdi. Şimdilik pa-| dişah tarafından Saadete bağla -| nan on beş altın aylıkla |ıçinır.ek— lerdi. Bilâhare Necdet kendisi - bir iş — arıyacaktı. daha Tıbbiyeye ımne— mek üzere affedilmişti.. Saadetle Necdet Serence Bey yokuşundaki evde - oturuyorlardı. “Aradan ancak üç gün geçmişti. Necdet henüz şüpheli kimseler- le temasa başlamamıştı. .. .« Parisli takkase — (Necdet) in tahliyesi üzerine Padişaha müte - madiyen mektuplar yazıyor, ken- disinin de bir an evvel tahliyesini rica ediyordu. Celâl Bey bu mek- tupların hiç birini Abdülhamide vermemişti. Başmabeyinci, Mat- mazel (Meyan) m mııumîyeli.ne kanidi, Necdetin tahliyesi üzerine onun da serbest bırakılmasını Pa- dişaha arzedecekti. Tam bu sıra - da l—'ehn Pı.ı, b—ıbeyınıye /— Tefrika numarası : 35 e deleri Yazan: Ishak Ferdi — Bu kadın caâsustur. Öna gö- re hareket et! Diyince Celâl Beyin cesareti kı- rılmıştı. Celâl Bey Padişaha Patisli rak- kaseden bahsedemiyordu. Fehim Paşa Abdülhamide de onun casus luğundan bahsetmişse, Celâl Bey şüphesiz ki çok tehlikeli bir vazi» yete düşecekti. Herşeyi fazla dü - şünen tecrübeli mabeyincinin bu hu susta gösterdiği ihtiyat kendisi » çin çok hayırlı olmuştu. — Bir ak- şam Fehim Paşanın, Matmazel (Meyan) « elde etmek için Abdül- hamide şu mealde bir jurnal ver- diği anlaşıldı: “—. Büğün Fransız sefarethane-| sinden hafiyyen aldığımız malü- mata göre, Paristen Matmazel (Meyan) vasıtasile bazı şüpheli eşhasa bir takrm mektuplar — gel- mekte olduğu anlaşılmıştır. Sefa- rethane memurlarmdan birinin sa rayı hümayunda temin ettiği gizli bir vasıta ile Parisli rakkasenin Twrhabere teminine muvaffak ol - duğu da istihbâr kılınmıştır...,, Abdülhamit bu curnalı okuyun- ca ateş püskürmeğe başlamıştı. O akşam Fehim Paşa Beyoğlund | saraya celp ve davet edilerek bu hususta biraz daha tafsilât veril- mesi mümkün olup olmadığı s0- nıldu. Fehim Paşa bilvasrta Ab - dülhamide şu cevabı vermişti: — Matmazel (Meyan) m bu ge- ce isticvabını bendenize — havale bııyııruı-lırıı, herşeyi meydana çı- karacağımdan eminim... Abdülhamit: — Fehim kamçı kullanmasını iyi bilir. Diyerek, bu işi Fehim Paşaya havale etmişti. Celâl Bey: Korktuğuma uğradım. Fe - him Paşa bu işe de burnunu sok - ta, İsabet ki Parisli rakkase hak- kında zatr şahaneye bir şey söyle- medim.. Diye söylenirken, Fehim Paşa da yaver Kâzım Beyle birlikte baş mabeyincinin odasına gelmişti. Fehim Paşa Celâl! Beye: — Matmazel Meyan'ın Fransız ıefırethınuınde çok uıııçı Bu' Aşk mı, Servet mi? Nâkili : ( Geçean kısunların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşacadadir. Fakat, caki debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Onun için, kızr Türkân Hanırm Cemal Bey iamin- de bir. zengine vermek emelindedir. Halbubi, Türkünla Fikget sevişiyorlar. Hhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- rica çdiyor. Banka memuru olan Fik- retin Snüne, tesadüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir badın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanir ile alâkadar oluyor. — Yalnız o değil, herkes o kanaat- tedir.. Hattâ, bizzat Türkân bile, ken- diziyle alâkadar olmadığımı sanır... Zi- ya, © hissi veriyorum... Türken için vıf Bilbassa İlbami bey için, o servet izdi- vecini zarari addediyorum.. Onlar, be- nim memur maaşrmla yaşıyamazlar... Bu mubavereyi, pek alçak sesle de- Vâ - Nü) vam ettiriyorlardı. Fikret: — Göçen gün, servetir sandelinize mani alduğanu söylüyordunuz... Ser - vetsizlik te bana mani oldu... Şıdwııö!h“lhn)—'ü '— Ne garip... Bende servet, sende servetsizlik var... Gene de sandete nail olamıyoruz.. Her üç şekilde betbahtlık mümkün...., Fikvet, yana yakıla, bütün istırapla- rmı anlattı.. Fakat, Fahri paşa ailesinin yan gözle kendilerine fazla baktığını farkederek rahatsız oldular.. Kalktılar. O günkü gezinti esnasında, Fikret, genç kadına, mütemadiyen Türkândan bahsetti. İlk önce bunu, gayri hittiyari yapmışken, sonra, bir maksat ta takip etti. Şadiye, her şeyi bilmeliydi. Böy- Pelikla, Fikret, ona yalan söylememiş olacaktı. Onun, en fazla arkadaşa ihti- yacı vardı. Eğer bir gün, Şadiye “Ben SF FÇ TT ği m Postası Fıkra müsabakası maması, seçme olması ve ohııkl.ı yazılması lâzımdır. Akıldan değil Bir âdama sen garip misin di ye sordular. Şu cevabı verdi: — Akıldan sorarsanız evet, şe- hirden sorarsanız hayır... * * « Bir tornacı dükkânında köpek beslerdi. Tornacı bütün çarşıyı gü rültüye boğan işile meşgul olur- ken köpek bir köşeye çekilir, uyur du. Ne zaman ki tornacı yemeğe oturur, köpek te hemen yerinden fırlar, sofra başına gelirdi. Niha- yet bir gün tornacı dayanamadı. Köpeğe şöyle hitap etti: — Doğrusu şaştım sana! Yeri sarsacak derecede gürültüden w yanmayıpta yemek yerken ağız şapırtısından uyanışma hayret edi yorum.. ——— ——— kız olduğunu söylüyorlar, doğru mu?, Diye sordu. Celâl Bey Parisli rakkase hak- kında Fehim Paşaya fazla bir şey söylemedi: — Bir de zatr devletleri teerübe buyurunuz! Bendeniz Bu kız hak- kında kat'iyyen müsbet bir fikir ve kanaatim yoktur. Diyerek, silâhşorlardan birine matmazelin getirilmesini emretti. Matmazel (Meyan) son günler- de çok muztarip zannettikleri zin- dan hayatından çok memnundu. Nasıl olsa günün birinde - serbest bırakrlacağından ve memleketine döneceğinden emindi, Parise dön- daki esrarengiz saray hayatını ve sarayda yaşadığı günleri kimbilir ne mübalâğalarla anlatacaktı. Yattığı zindanm duvrlarına şu satırları yazmıştı: “Çuel plaisir de me sentir dans les palais merveilleux â'Örient!,, Matmazel (Meyan) Şarkm es- rarengiz saraylarında yaşadığını hissetmeğe başlamıştı. Bundan sonra kendisine sorulan — suallere —bir şey bilmese bile— daima müsbet cevaplar verecek ve ken - disini kasten şüpheli bir vaziyete düşürecekti. Kendisini götürmeğe gelen adamlara itiraz etmeden a- yağa kalktr.. Ve yukarıya çıktı. seni ııvıy-—- Mıııyı unuttum... derse, genç kadın buna katiyetle © - min olacaktı. Şadiye, Fikretin söylediği Türkân hikâyesini, acı bir mükeyyif içer gibi dinlemişti. şimdiye kadar kendisiyle başbaşa kalan, bilhassa ondan azıcık a. vans alan, yüz bulan erkekler, daima aşklarını itirafa başlamışlardı. Fikret te aşkını itiraf ediyordu amma, başka- sıma karşı beslediği bir sevda idi bu... Böyleri de görülmemiş bir şeydi doğ- rusu... Bu erkek, kendisini, servetini, hiçe mi sayıyordu? Hayır, alâkasını celbetmek için böy- le bir şey uydurmuş olamazdı. Çünkü çok samimiyetle komuşuyordu. Şadiye, istirap çekmeğe baş'adığı - mı hissediyordu. Buna rağmen, koka- ine yakalanır gibi, bu delikanlıya ya- kalanmıştı. hattâ o, başka kadına bes- lediği duyğuları anlatırken bile, dinle- mekten haşlanıyardu. Güzel dişlerini göstererek güldü: — Anlaşıldı... Ben sizin sırdaşınız oldum.. - dedi. - Her şeyinizi bana an- Tatmız.. Sık sık buluşup gezelim.. İçi- nizi döker, ferahlarsmız... — Ne iyi olur. Ingilizce —w 2 ıı...î—ııuv dersleri l BO -at Müellifir ömer Rıza 'The trâin went merrily 1) on, bet- 1 ween Z) fielde and meadows. Once they ptssed through o wood. Henry İ Wwas Süre that be cought sight 3) of a Tittle saulrrel 4) on one of the treci, but no öne else 5) saw it. When they had been in tbe train | for about ihree güzrters of an hour, 'Tom exelaimed: “The sea! 6) He had been Üre first to catch sight 7) of it as | they came round a corner, but Mary 1 was the first to sos a ebip 8) with grcat white sails. 9) Soon after half | past twelbve they arrived at Sandy Bay station. Here they were deligğhted to | s0e thcir dear grand parents and Aunt| Grace. | Old Mir Robinson told Ehe porter | to be there again at the Red Cottage was about ten minutes' walk from the station. Tbey had soon reached 10) it and the children were very happy to be öne agaim at the Red Cottage 11), that was name of their grand- Yather's höüse, They kusw the garden and ihe house well, it was Hike a second home to then. The children went to their bedrooma and had a good wash 12) for it had been a dusty İsurney 18), They then came downs tairs 19) and had a meal; bat they did no text much, for they were İongingz 15) to gö the bench 16). 'The beach at Sandy Bay İs very good indeed; fhere are long stretches 17) of fine sand 18) Fortunately 19) the tide war out and so they — could dig 20) in the wet sands. They made a great big hill of sand and when it was finished they Savr that the tide | wazx coming İn and would soon reach them. So they made the hill as high 86 possible 21) and all stood n it. 'The wayes 22) enme up to it, and all round 23) it sa that 24) they were on a little island 25). The water rose 26) more and möre gülekly, it neariy wetted 27) thoir feet. The olthers ran to the boarelir as fast as they oould. Little Jane göt frightened 28) and mearİy eried for the second time that day. But 'Tam took her on his baek 29) and carried her safely 30) through tbe water. İt was too far to jumpı As it was naariy five mother said it was time for them te como into the house fort ca. Everyihing 31) wns rendy for them, and they were rendy for tea! Theş had been working so hard hat Vhey had a — very good appetite 32), their grand fathers were glad to sce thetm cat so hearlily 33). And it pleased Aunt Graa that they Tiked her home-made jam s0 much. İt was always a groat pleasure 34) for the old people to have the childran stay with them, for they were healihy children, and did not give rmuch trouble 35). İndeed — İack was the most troublesame 36) of the whole party, he could; not get on 37) with the cat Maslak yolu ıııııılıh Alman çift- Hiğinde birer bira içerek döndüler. — Nereye gideceksiniz.. Söyleyin sizi oraya bırakayım... - dedi. Fikretin gidecek bir yeri yoktu. O akşamlık daveti maalmemmuniye ka- bal edebilirdi. Lâkân: — Beni Galataşaraya buralan! - de- di. Şadiye de, delikanlıyı evine davet edebilirdi. Lâkin cesarot edemedi. Galatasarayda —ayrılırken, — ertesi gün gene Osmanlı Bankasının önünde Buluşmak üzere sözleştiler, Genç kadın evine döndü. Delikanlı da, bir müddet, yollarda dolaştı. Son- ra, bir birahaneye girdi. Kafasını iyice dumanlatacak kadar içti, içti, içti.. Türkân, o gün, müteaddit defa- lar bankaya telefon etti. Her seferinde de şu cevabı aldı: — Fikret Bey mi, efendim?.. Meş- guldür... Telefona gelemez. Delikanlı, bir kadin sesi kendisini arasa bu cavadın — verilmesini tenbih ıuı_i.ıi. next door; whenever he âaw her, he began 38) barking and would not stop until she had run away. — İt was impossible 39) for him to keep gulet when the cat was aboüt. Lügatler: 1) Metrrily (meriliyt noşe İçinde.. Z) betwder (bitvin): arasında, 3) caughi sighi (kot sayt)ı gör dü, (gözle yakaledı).. 4) Sawirrel: (akuviril): Sincap., B) else (els): Başka kimse.. 6) sen (si): deniz. 7) Cateh sight (ketç sayt)ı (gözle yakalar).. 8) ship (şip): gemi. 9) Sails (selz): yelkenler.. 10) reached (riçed): vardı. 11) cottaget: (kotec): kulübe, 12) wash: - (voş) brkan.. 13) journeyt (Jerney) — yoleuluk. 14) downstairs (davrnsterz): mer» diven aşağın 15) konging (longin): özlemek. 16) beach (biç): kumsal (plâj).. 17) siretehes (stretçez): yayılan sa- halar.. 18) sand (send): kum.. 19) Fortunatcly (forçünetli): — çok şükür (hüsnütalih eseri ola « rak). 20) dig (dig): kazdı.. 21) possible (posibül): mümkün. 22) waves (vevz): dalgalar.. 23) all round Çol ravind): çerçeve, 80 that (so zet): öyle ki,.. 25) island (aylehd): ada. 26) rose (voz): yükseldi.. 27) wetted (veted): ıslattı. 28) got Erightened (got fraytend)ı ürktü.. 29) back (bek): arka. 30) safely (sefley): selümetle everythinz (eversing): herşey.. 32) appelite Çapitayit) iştah.. 33) heartily (hartili): aşkla, şevkle 34) pleasure (plizer): hoşnutluk. 35) trouble Çtrabi)r - zahmet.. 36) troublesome (trablsam) : met verici.. 37) get on (get on): geçinmek. 38) began (bigan): — başladı.. 39) impossible (imposibil): imkâne BıIZ., (Devamı var) - görür zeh « Tepebaşı Belediye Bıhçeııntio ŞEHIR TIYATROSU San'atkârları tarafından 2-8B-934 Perş — hunbul Belediyesi Şclıır'l'ıııtmı embe günü akşamı saat 22 de LÜKÜS HAYAT 3 Perde Yazan : Ekrem Reşit Besteleyen: Cemal Reşil & e Eilemek balden Bişirt, Yü meğe bilintizam gelmedi... Eve de uğ- ramıyor... Benimle karşılaşırsa mağ » Tâp olacağını tahmin ederek korku « yor... Hattâ, geceleyin eve gelen ken- disiydi.. Benim odada bulunduğumu anlayınca hırstz gibi kaçtı... İşte tele- fanda da cevap vermiyor... Bütün bun. lar, benim kuvvetimi gösteriyar... Ka- çan, yakalanır... Onu behemehal mağ- Tüp edeceğim...” O gün, yemekten kalkmenya kadar ayni kanaatteydi... Fakat, ikindiye dağ- vü, Fahri Paşanın kızları kendisini zi- yerete gelince İmanı azıcık sarsıldı. Azıcık değil, epeyce... Leylâ Fahri: , — Sorma... Sorma.. - diyerek, der- hal, dedikodulu mevzuua girişti. - dün, Türkân, lâkaydane: n — Kimi kiminle gördünüz?... — Kendisini hiç te alâkadar etmiye « (Devamı var)