2 Ağustos 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- , katıçlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- Jîr' * T mek üzere BiTedimit.. tedir.. Hattâ, bizzat Türkân bile, ken- *tuplarım hiç birini Abdülhamide .mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için Abdiğhit Gözdeleri Tarihi tefrika: 22 Geçen kısımların hulasası | Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - Jerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve istiçvap ettitmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden (Necmiseher) Hanım ile Pa - dişahın damadı. Kemalettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızını Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya nefyetmiştir. Halbuki Abdülha - midim (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tıbbiyeli Necdeti seviyor... Demişti.. Kızıl sultanım bütün ümidi Fehim Paşada idi. Fehim Paşa Jön Türklerin İstanbul şebe- kesini meyadan çıkarmak için lü- zumu kadar para sarfına mezuni- yet almıştı. Paşanm maiyetinde bir çok hafiyeler vardı. Bunların hepsi Necdeti ve öonun temas ede- ceği kimseleri takibe memur edil- mişlerdi. — Hafiyeler her gün, hat- tâ bazan günde bir kaç defa — Fe- him Paşaya rapor verecekler, Nec- detin nerelere girip çıktığını öğre- nerek vaziyeti derhal Fehim Paşa- ya bildireceklerdi. ( Saadet o gece Necdetle — bera-| ber, Serencebey yokşundaki yeni!| evlerine gelmişlerdi. Şimdilik pa-| dişah tarafından Saadete bağla -| nan on beş altın aylıkla geçinecek- ierdı Bilâhare Necdet kendisi - ip bir iş — arryacaktı. r daha Tırbbiyeye girme- Saadetle Necdet Serence Bey yokuşundaki evde oturuyorlardı. Aradan ancak üç gün geçmişti. Necdet henüz şüpheli kimseler- Xe * x Parisli Yakkase — (Necdet) in tahliyesi üzerine Padişaha müte - madiyen mektuplar yazıyor, ken- disinin de bir an evvel tahliyesini rica ediyordu. Celâl Bey bu mek- vermemişti. Başmabeyinci, Mat- mazel (Meyan) mm masumiyetine kanidi, Necdetin tahliyesi üzerine onun da serbest bırakılmasını Pa- dişaha arzedecekti. Tam bu sıra - iı Fehim Paşa, bıpılıeyıııcıye Trıka numarası : 35 Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Nü) Geçan kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Önün için, kızt Türkân Hanırm Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuti, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- rica ediyor. Banka memuru olan Fik- retin önüne, teradüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanlr ile alâkadar oluyor. — Yalnız o değil, herkes o kanaat- disiyle alâkadar olmadığımı sanır... Zi- ra, o hissi veriyorum... Türkm için ve *bilhassa İlkami bey için, o servet izdi- vezinı zartri addediyorum.. Onlar, be- Bim memur maaşrmla yaşıyamazlar... ıefarethıneımde çok ınıhçı İ'rır Yazan: Ishak Ferdi — Bu kadın casustur. Ona gö- re hareket et! ğ Diyince Celâl Beyin cesareti kı- rılmıştı. Celâl Bey Padişaha Parisli rak- kaseden bahsedemiyordu. Fehim Paşa Abdülhamide de onun casus luğundan bahsetmişse, Celâl Bey şüphesiz ki çok tehlikeli bir vazi- yete düşecekti. Herşeyi fazla dü - şünen tecrübeli mabeyincinin bu hu susta gösterdiği ihtiyat kendisi - çin çok hayırlı olmuştu. — Bir ak- şam Fehim Paşanm, Matmazel (Meyan) * elde etmek için Abdül- hamide şu mealde bir jurnal ver- diği anlaşıldı: sinden hafiyyen aldığımız malü- mata göre, Paristen Matmazel (Meyan) vasıtasile bazı şüpheli eşhasa bir takrm mektuplar — gel- mekte olduğu anlaşılmıştır. Sefa- rethane memurlarmdan birinin sa rayr hümayunda temin ettiği gizli bir vasıta ile Parisli rakkasenin Tmuhabere teminime muvaffak ol - duğu da istihbâr kılınmıştır...,, ca ateş püskürmeğe başlamıştı. O akşam Fehim Paşa Beyoğlundan| saraya celp ve davet edilerek bul hususta biraz daha tafsilât veril-| mesi mümkün olup olmadığı so-| ruldu. Fehim Paşa bilvasrta Ab - dülhamide şu cevabı vermişti: -— Matmazel (Meyan) m bu ge- ce isticvabını bendenize — havale buyururlarsa, herşeyi meydana çı- karacağımdan eminim... Abdülhamit: — Fehim kamçı kullanmasını iyi bilir. Diyerek, bu işi Fehim Paşaya havale etmişti. Celâl Bey: — Korktuğuma uğradım. Fe - him Paşa bu işe de burnanu sok - tu, İsabet ki Parisli rakkase hak- kmda zatr şahaneye bir şey söyle- medim.. Diye söylenirken, Fehim Paşa da yaver Kâzım Beyle birlikte baş mabeyincinin odasına gelmişti. Fehim Paşa Celâl Beye: — Matmazel Meyan'ın Fransız vam ettiriyorlardı. Fikret: — Geçen gün, servetin saadetinize mani olduğunu söylüyordunuz... Ser - vetsizlik te bana mani oldu... Şadiye şöyle düşünüyordu: “— Ne garip.. Bende servet, sende mürmkün.... Fikret, yana yakıla, bütün istırapla- rını ınlıtlı.. Fakat, Fahri paşa ailesinin yan ıoıle kendilerine fazla baktığını farkederek rahatsız oldular.. Kalktılar. O günkü gezinti esnasımda, Fikret, genç kadına, mütemadiyen Türkândan yapmışken, sonra, bir maksat ta takip etti. Şadiye, her şeyi bilmeliydi. Böy- Telikle, Fikret, ona yalan söylememiş olacaktı. Önun, en fazla arkadaşa ihti- Bu muhavereyi, pek alçak sesle de-| —_._’fw aP Ai n Ö7 d e e - a YA Fümım&bdma En iyi, eti güzel fıkraları bize gön. dereceklerin yazılarış burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Akıldan değil Bir adama sen garip misin di- ye sordular. Şu cevabı verdi: — Âkıldan sorarsanız evet, şe- hirden sorarsanız hayır... * * * Bir tornacı dükkânımda köpek beslerdi. Tornacı bütün çarşıyı gü rültüye boğan işile meşgul olur- ken köpek bir köşeye çekilir, uyur du. Ne zaman ki tornacı yemeğe oturur, köpek te hemen yerinden fırlar, sofra başma gelirdi. Niha- yet bir gün tornacı dayanamadı. Köpeğe şöyle hitap etti: — Doağrusu şaştım sana! Yeri sarsacak derecede gürültüden u- yanmayıpta yemek yerken ağız şapırtısından uyanışına hayret edi yorum.. kız olduğunu söylüyorlar, doğru mu?, Diye sordu. | Celâl Bey Parisli rakkase hak- kımda Fehim Paşaya fazla bir şey söylemedi: kında kat'iyyen müsbet bir fikir Diyerek, silâhşorlardan birine matmazelin getirilmesini emretti. Matmazel (Meyan) son günler- de çok muztarip zarninettikleri zin- dan hayatından çok memnundu. — bırakılacağından ve memleketine döneceğinden emindi, Parise dön- daki esrarengiz saray hayatını ve sarayda yaşadığı günleri kimbilir Yattığı zindanm duvrlarıma şu satırları yazmıştı: “Guel plaisir de me sentir dans les palais merveilleux d'Örient!,, Matmazel (Meyan) Şarkm es- rarengiz saraylarında yaşadığını hissetmeğe başlamıştı. Bundan sonra kendisine sorulan suallere —bir şey bilmese bile— daima müsbet cevaplar verecek ve ken - disini kasten şüpheli bir vaziyete düşürecekti. Kendisini götürmeğe gelen adamlara itiraz etmeden a- yağa kalktr.. Ve yukarıya çıktı. (Devımı 'Iıı') derse, genç. hı!uı buna katiyetle e - | min olacaktı. Şadiye, Fikretin söylediği Türkân hikâyesini, acr bir mükeyyif içer gibi dinlemişti. şimdiye kadar kendisiyle başbaşa kalan, bilhassa ondan azıcık a- vans alan, yüz bulan erkekler, daima aşklarını itirafa başlamışlardı. Fikret te aşkını itiraf ediyordu amma, başka- sına karşı beslediği bir sevda idi bu... Böylesi de görülmemiş bir şeydi doğ- rusu.. Bu erkek, kendisini, servetini, hiçe mi sayıyordu? Hayır, alâkasmı celbetmek için böy- le bir şey uydurmuş olamazdı. Çünkü çok samimiyetle komuşuyordu. Şadiye, istirap çekmeğe başladığı - nı hissediyordu. Buna rağmen, koka- ine yakalanır gibi, bu delikanlıya ya- kalanmıştı. hattâ o, başka kadına bes- lediği duyğuları anlatırken bile, dinle- mekten haşlanıyordu. Güzel dişlerini göstererek güldü: — Anlaşıldı... Ben sizin sırdaşınız oldum.. - dedi. « Her şeyinizi bana an- Tatmız.. Sık sık buluşup gezelim.. İçi- nizi döker, ferahlarsmız... — Ne iyi olur. “İngilizce L ol *_'—-ıf’f Ka r d 2 AD İDDA. — deı'sleı'l ğ BO — Müellifi: ömer Rıza The trâin went merrily 1) on, bet- ween 2) fielde and mMmeadows. Once they püssed through o wood. Henry wWâs süre that he cought sight 3) of a Tittle sguirrel 4) on öne of the trees, but no one else 5) saw it. When they had been in the train för about three guarters öf an hour, 'Tom exclaimed: “The sea! 6) He had been the first to catch sight 7) of it as they came round a corner, but Mary was the first tö see a ship 8) with great white sails. 9) Soon after half past twölve they arrived at Sandy Bay station. Here they were delighted to see their dear grand parents and Âunt Grace. Old Mr Robinson told the porter to be there again at the Red Cöttağe was about ten minütes' walk from the station. They hâad soon reached 10) it and the ehildren were very happy | to be öne agaim at the Red Cottage 11), that was name of their grand- father's höüse. Tkey küusw the garden and ihe house well, it was İike a second home to then. The children went to their bedrooms and had a good wash 12) for it had been a dusty journey 18). They then came downs | ftairs 19) and had a meal; but they did no teat much, for they were longing 15) to gö fhe beach 16). The beach at Sandy Bay is very L Wi gö Ğke sörkeüawittüle| TT EARll ç Ekede a00 İsüç nn ) * | buyurunuz! Bendeniz Bu kız hak-| Abdülhamit bu curnalr okuyun-| 17) of fine sand 18) Fortunately 19) the tide was out and so they could dig 20) in the wet sands, They made a great big hill of sand and when it was finished they Saw that the tide was coming in and would soon reach them. So they made the hill as high as possible 21) and all stood ön ikL The waves 22) came up to it, and all Found 23) it so that 24) they were on a little island 25). The water rose 26) more and möre gulckly, it nearly wetted 27) their Fett. The ölüers Yan to the bearch as fast as they could. Little Jane got frightened 28) and mearly cried for the second time that | day. But Tom took her on his baeck 29) and carriad her safely 30) through the water. İt was too far to jump: AÂs it was neariy five mother said | it was time for them to come into the house fart ea. Everything 31) was | ready for them, and they were ready för tea! They had been working so hard that they had a very ' good appetite 32), their grand fathers were glad to see them eat so heartily 33). And it pleased Amt Grae that they | liked her home-made jam so0 much. İt was always a great pleasure 34) for the öld people to have the children stay with them, for they were healthy ehildren, and did not give rmücl trouble 35). İndeed —Jack was the , most troublesome 36) of the whole party, he could; not get on 37) with the cat — Yarın gene ister misiniz? — Memnuniyetle... Maslak yolu üzerindeki Alman çift- liğinde birer bira içerek döndüler. — Nereye gideceksiniz.. Söyleyin sizi oraya bırakayım... - dedi. Fikretin gidecek bir yeri yoktu. O akşamlık daveti maalmemnuniye ka- — Beni Galatasaraya bıralımn! - de- di. Şıdîyn_ de, delikanlıyı evine davet edebilirdi. Lâkin cesaret edemedi. Galatasarayda —ayrılırken, — ertesi buluşmak üzere sözleştiler. Genç kadın evine döndü. Delikanlı da, bir müddet, yollarda dolaştı. Son- ra, bir birahaneye girdi. Kafasını iyice dumanlatacak kadar içti, içti, içti.. Tırhın, o gün, müteaddıit defa- lar bankaya telefon etti. Her seferinde de şu cevabı aldı: — Fikret Bey mi, efendim?.. Meş- guldür... Telefona gelemez. Delikanlı, bir kadın sesi kendisini arasa bu cavadın — verilmesini tenbih etmişti. Şd aztalış Üüzmet Üeyiak binir ge next door; whenever he âaw her, he began 38) barking and would not stop until she had run away. İt was impossible 39) for him to keep gulet wheni the cât was aböüt, Lügatler: 1) Metrrily (meriliyt: neşe içinde.. 2) betweeri (bitvin): arasında: 3) caught sight (kot sâyt): gör- dü, (gözle yakaledı).. 4) Sguirrel: (skuviril): Sincap.. 5) else (els): Başka kimse.. 6) sea (si): deniz. 7) Cateh sight (ketç sayt): görür (gözle yakalar).. 8) ship (şip): gemi, 9) Sails (selz): yelkenler.. 10) reached (riçed): vardı. 11) cottage: (kotec): kulübe.. 12) wash: (voş) bıkan.. 13) journeyt (jerney) — yoleulük, 14) dawnstairs (davrnsterz): mer- diven aşağıı. 15) longing (longin): 16) beach (biç): 17) stretches (stretçez): yayılan sa- halar.. 18) sand (send): kum.. 19) Förtünatcly (forçünetli): — çok şükür (hüsnütalıh eseri ola « rak).. 20) dig (dig): kazdı.. 21) possible (posibül): mümkün. 22) waves (vevz): dalgalar.. 23) all round (ol ravind): so that (so zet): öyle ki,.. 25) island (aylend): ada. 26) rose (roz): yükseldi.. - 27) wetted (veted): ıslattı. 28) got frightened (got fraytend): ürktü.. 29) back (bek): arka. 30) safely (sefley): selâmetle everything (eversing): herşey.. 32) appetite (apitayit) iştah.. 33) heartily (hartili): aşkla, şevkle 34) pleasure (plizer): heoşnutluk.. 35) terouble (trabl): - zahmet.. özlemek. 36) troublesome (trablsam): zeh - met verici.. n 37) get on (get on): geçinmek.. 38) began (bigan): — başladı.. 39) impossible (imposibil): imkâns SIZ.. (bovınu var) » Tepebaşı Belediye Bahçesinde ŞEHIR TIYATROSU San'atkârları tarafından 2-8-934 Perş- — İvtunbul Belediyesi embe günü İ akşamı saat 22 de LÜKÜS HAYAT 3 Perde Yazan: Ekrem Reşit Beıl:e!cyen Cenııl Reş. na emindi: * — Fikret benden kaçıyor.. Ye « meğe bilintizam gelmedi... Eve de uğ- ramıyor... Benimle karşılaşırsa mağ - lüp olacağını tahmin ederek korkü « yor.. Hattâ, geceleyin eve gelen ken- disiydi.. Benim odada bulunduğumu anlayınca hırsız gibi kaçtı... İşte tele- fonda da cevap vermiyor... Bütün bun- lar, benim kuvvetimi gösteriyar... Ka- çan, yakalanır... Onu behemehal mağ- Tüp edeceğim...” O gün, yemekten kalkıncaya kadar ayni kanaatteydi... Fakat, ikindiye dağ- rü, Fahri Paşanm kızları kendisini zi- yerete gelince imanı azıcık sarsıldı. Azıcık değil, epeyce... Leylâ Fahri: , — Sorma... Soarma.. - diyerek, der- hal, dedikodulu mevzuua girişti. - dün, sın. Türkân, lâkaydane: — Kimi kiminle gördünüz?... Kendisini hiç te alâkadar etmiye « cek bir mevzuun açılacağımı sanıyor e du. F Z. (Devamı var) kumsal (plâj).. * çerçeve, e raeel ” ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: