Tramvaycılara yaz- lık elbise verilmesi kararlaştırıldı Ankaca Mektubu: ..yee Anadolu çölü Mecmualarımızın birinde genç ve ve- rimli bir muharrir hazin bir mevzu ü- zerine bir hikâyet yazmış, yazı hikâye- den ziyade Anadolu yaylasının bir tas- | viridir. Susuk ve çorak bir mıntakada küçükten beri kardeş gibi yaşamış iki adamın bir parça su için mücadelele- rini tasvir ediyor. Bu iki adamdan biri yegâne hayat menbat olan bir dereci- ği kendine tahsis edince, öteki tarlası hiraz aşağıda kaldığından ekinlerinin mahvolduğunu, durmadan çalışan ai- lesinin sararıp solduğunu görüyor ve nihayet tahammülü kesiliyor. Bir gün tüfeğini alarak bir hendeğe saklanı - yor. Rakibini ve kardeşini — vuruyor. Sonra jandarmaya teslim oluyor. Söz ,mahir bir kalemden çıktığı i- çin çok cazip, çok doğru bir şekil al- mıştır. Maamafih muharririn tasvir et- | tiği yer bir tarlalık suyu madir bulan | mıntakayı ben Anadolu — yaylasından ziyade Arabistan çölünün insafsız | kumsalları arasında tasavvura meyle- diyorum. Bu kadar kuraklık, muharri- | rin tasvir etmek istediği derecede şa- mil kuraklık Anadolu yaylasının nadir muntakalarında görülür bir âfettir ka- naatindeyim. .. * Hikâyeci mevzun kuvvet vermek için biraz mübalâğa etmiş olsa da şu- rasını ikrar etmek lâzımdır ki, Anado- ha yaylası hakikaten yahut susuzluk- tan kavrulan, yahut ta döve döve w baskımlarının tehdidine maruz olan ve asırlarca fennin, insan himmetinin yar- dımma mazhar olmamış olan - bir kıta | parçasıdır. Hgazlardan Toroslara kadar daya- nan ve gerek Egeye gerek Akdenize i- nen yamaçları feyizli ve bereketli mın- takalar halinde tebarüz eden bu yay- Vâ - ova'da Türk köylüsü asırlarca si- lâhsız olarak tabiatle mücadele etmiş ve bu mücadelede zayiflamış, cılızlaş- mış, ırkının evsafından olan gürbüz - lük yerine “kavuruk” luk kaim olmuş- | tur. Halbuki, gösterdiği sebata, sarfet- tiği saiyle yaylâya galebe — Çalamamış, sahillere veya bataklıksıız dağlara doğ- ru ricat etmiş ve yaylâ terkedilmiş bir çöl halini almıştır. * Fakat tasvir edilen bu kurak yaylâ bugün Anadolu yaylâsı mıdır? İşte bu moktada muharrir ile mutabık kalamı- yacağım. O, Osman saltanatının kör | döğüşü idaresinden Meşrutiyet idare- sine intikal etmiş ve Meşrutiyet dev- rinin mücadeleleri arasında ihmal edil- | bir vasiyetanmeayti tokrar gözden geçirdi. Mamadadı anlatıyordu: — Bizim askerlerle sizin askerler ayoo0001!... Tefrika N: 2 Geçen kısımların hülasası | | İki arkadaştan biri, Dir akşam gerintinin- do, bu romanm en korkung şahsiyeti olam a- dama dair, hatırasını anlatıyor: Bu adam, bir gece dokuz yaşında kadar bir çocuğu giğnerken yakalanmış ve -— kondi-| sinden bir miktar para İstemek kararlaşmış- Ka Andam kendisinden hiç umulmadığı halde Bu parayı kasmen nakit, lasmen de çek ha- linde derhal veriyor. Fakat çeke attığı imza Mle, kendini tanıttığı isim arasında fark — var- dir, İki arkadaştan biri avukat Atersan 6 gün evine dönünce, kendisine esrareagiz — ahbabı Doktor Cekil tarafından — verilmiş uygunsur. Şimdi, arkadaşı dektor Cekil'in, bu — kor- kunç adam yüzlünden uğrayabileceği felâket- lerl düşünüyor: miş Anadolu — yaylâsını ve ovasını çok güzel tasvir etmiştir. Bagünkü Ana » | dolu ise bambaşka bir Anadoludur. On | bir senelik Cümhuriyet devrinde il - | min en son usullerine müracaat edile- rek Orta Anadolunun kurak yaylâsı, artmalı ovaları ıslah edildi. Bursa ova- sında yüz binlerce dönüm arazi kuru- tuluyor. İzmir bataklığı - kaldırılıyor. 'Tarsusta yüz bin dönüm arazi rizaate inde edilmiştir. Ankaradaki Çubuk ba- raji elli beş bin dönüm araziyi sulaya- caktır. Eskişehir havalisinde — üç yüz bin dönüm arazinin sulanması temin edilmiştir. Ve böylece şimdiye kadar insan oğluna insafsızca mukavemet e- den tabiat mağlüp edilmiş bulunuyor. Eski kurak Anadolunun son eserleri. öteberide zamanla eseri — kalmıyan kı- zıl lekeleri gibi yamacıklar halinde — gö- züküyor, bu yamacıklar — gittikçe kü- çülüyor. Evet, Orta Anadolu verimsiz, ku- raklık, bataklıklı bir çöl halinde idi. Fakat on bir senelik Cümhuriyet ida- resi bu verimsiz toprağı canlandırma- ğa, onu feyizli bir hale koymağa mu - vaffak oldu. İşte Sabahattin Ali Beyin işaretlememiş olduğu bir nokta.. E- ğer genç edip pek sevgili meslektaşın bazı yazılarında yaptığı veçhile hikâ - yesinin başlığı altına “On beş sene ev. vel” gibi bir kayitçik koyuvermiş ol- saydı, hem eserinin kuvvetine halel gelmezdi, hem de daha doğru yazmış alurdu. Hayd isimli korkunç adamı bir gece yolu- mu bekliyerek, gösüü, Uşak geri dönerek, doktor Ce- kil'in evde olmadığı haberini ver-| di: Avuükat uşağa: — Biraz evvel Mister Hayd'ı, şu harap evin kapısından girer- ken gördüm. Doktor Cekil'in ora- da bulunmadığı zamanlar, bunun girmesi doğru mudur? Pol: — Mümkündür efendim, dedi. Çünkü Mister Hayd'ta da bir nahtar var. Avukat bu sefer, biraz da ha- fif ve dokunur bir eda ile: — Pol! dedi. Efendin bu deli- kanlıya bir parça fazla itimat gös- teriyor sanırım... — Evet efendim, öyledir. Onun | her sözünü dinlemek için de, ayrı- ca tenbihat aldık. — Mister Hayd'ı ben burada gördüğümü hiç — hatırlamıyorum. Hiç bizimle bir arada bulundu mu? — Hayır efendim. Burada kat'-| iyyen yemek yemez. Binanm bu tarafında onu nadiren görürüz. Daima lâboratuvar tarafından gi- rer çıkar, | Yazısı bu nüshamızdaki (Haberin le bir hikâye vardır. Yüzlü Adam Bütün dünyaca tanınmış, fevkalâde meraklı zabıta ve tahlil romanı 8-8.934 — Geceniz hayır olsun Mister Aterson... ı Avukat, müthiş bir iç sıkmtısı ile evine doğru yollandı. Kendi kendine şöyle düşünüyordu. “— Zavallı Henri Cekil.. Derin bir. keşmekeş içinde — olduğu anlaşılıyor. Gençken ne ka- dar hür ve —dünyayı tanı- maz bir insandı... Geçti — artık... tabiatin kanunlarında, bir yerde kalıp durmak yoktur... Eski bir günahın hayaleti ona musallat ol- du, Bir kötülüğün gizli kanseri... Hafıza, yolunu şaşırdıktan — ve| hotperestlik müthiş hatalara yol| verdikten sonra, artık cezasını gö- receği an yaklaşıyor, demektir...,, Avukat, bu düşüncenin dehşe- tinden ürkerek, kendi —mazisini düşünmeğe başladı. Hatırasının her köşesini araştırdı: Mazisi ol- dukça temiz, kusursuz bir adam- dı. Çok az kimse, onların yaşayış- larında bir pürüz, bahane bulabi- lirdi. İşlediği bir çok fenalıkların sevkile tam ayağa düşmüşken, bu fenalıklara hemen yakaşmış oldu ğu halde kendini nasılsa çekebil-| — Pek âlâ Pol.. Gecen hayır olsun. miş kimselerin şükranı, itibarile, gene sakin ve korkunç bir - itidal hayatına avdet edebilmişti. Avu- kat bundan sonra, zihnen tekrar eski mevzuuna dönerek, gözünün önünde bir ümit kıvılcımı parla- dı: Kendi kendine: “—. Hayd isimli bu usta adam, yakından bir tetkik edilirse, — bir çok esrarı ihtiva ettiği anlaşıla- cak. Siyah bir takım esrar... Gö- rünüşte öyle gösteriyor. O çeşit gizli ve anlaşılmaz hususiyeler ki, zavallı Cekil'in en kötü tarafları, bunun yanında bir güneş gibi ka- 913 2-8-1934 T Her suale cevap isteriz! (Baş tarafı üçüncüde) nezaretler ihdas ettiklerini burâ* da uzun uzadıya anlatmak icaP etmez. Zira, bunu herkes - işitlk Bizde de yeni taazzuv ve tekâi eden Matbuat Umumi Müdürlü" ğünün Bbilhassa, gitgide, bu cih“: lerde mevcudiyet — göstermesil! umuyoruz. Lâkin, bu, teşkili.', meselesi olmaktan ziyade zihmf yet meselesidir.. Devlet esrarından — başka hef şey apaçık — ve halkın zü önünde, matbuatın murakabt” si altında olmalıdır... Her dairtı cidden tekâmül gösterdiği içifl faaliyetini ecnebilerden de saklt' mamalıdır.. Tekâmül edemediy*? de, samimi surette bunu itiraf meli, manileri ibret dersi teşkil © decek tarzda ortaya dökmelidir Bize yakışacak zihniyet buduf" İfşasiyle vatanı tehlikeyâ dür muharebe ettiler | şürmiyecek her işte, matbuat, e£ Hikâyesi) dir. 4 “ » Gazetemizde her gün böy- Z) Çeviren, Hikmet Münir hır.., Vaziyet böylece devam ede mez. Bu adamım, Cekil'in yatağı yanına bir hırsız gibi yaklaşması bana müthiş dokunuyor.. Zavallı Cekil... Kimbilir, ne azim bir kor-| kuyla uyanıyorsun... Ve bünun büyük tehlikesi!... Hele, bu, Hayd denilen adam, senin hazırlamış olduğun vasiyetnameden de — ha- berdar olursa, kimbilir ne kadar sabırsızlaşacak ve bu servete bir an evvel konmak istiyecektir.. Ah... Bunun önüne bir geçebil- sem... Fakat acaba, Cekil müma- naatime meydan verecek midir... Avukat, bu düşüncelerine sonra- dan ilâve etti: “— Ya meydan vermezde...., Gözünün önünde şeffaf dene- cek kadar lekesiz, berrak bir vu- zuhla, vasiyetnamenin garip cüm- leleri belirdi. Dr. Cekil endişe bile etmiyor 10 gün sonra doktor Cekil, beş altı kadar eski arkadaşına meşhur ziyafetlerinden birini verdi. Bu beş altı kişiden hepsi de zeki ve şöhret sahibi adamlardı. Hepsi, kârı umumiye namıma, bütün daf relerden izahat, hatta hesap ist€” mekte haklı sayılmalıdır.. Bu he sap ve izahatı vermek ise, dair€” lerin, rejimin propagadası namt" na vazifesi telâkki edilmelidir: “On yılda on asr,1ı naf kat'ettiğimiz dünyaya ancak böfü le gösterilebilir. Her suale cevap isteriz!. (Vâ-Nâ) İstanbul Tapu Başmemurluğ! dan: Kumkapıda Nişancı Me | paşa mahalle ve caddesinde atf 21, cedit 23 numaralı yedi ad | Paçacı gediğinden münkalip ar#? nn 131/450 hissesi mülkiyette dığı tapu kaydinin tetkikinden #f laşılmış ve işbu 131 hissenin kitf ler namına mukayyet olduğu kıf defterinde sarahat " olmad” ğından hazine namıma senede raf” tr için 1515 nümaralı kanun &' kâmr tatbik edileceğinden - işt” | hisse hakkında tasarruf iddiasıt” da bulunanlar varsa tarihi — ilâf” dan itibaren on gün zarfında V? saiki tasarrufiyeleriyle birliktt (5710) mühimme numarası | Istanbul Tapu İdaresine mürac$ atları ilân olunur. (2824) ZAYI — Eytam ve eramilde” aldığımız zevcim Zekâi beyi kalan maaşlarımızda kullandı?” zarz mühürlerimizi kaybettim, Y” | nisini çıkaracağımdan eskileri! hükmü yoktur. Fevziye ve Zekiye iyi şarap düşkünü ve anlarların - dan... Bunlar arasında Mister A- terson, ziyafeti müteakıp bir yolu- nu bularak, doktor Cekil'in yanın da kaldı. Bu, avukat Aterson'un ilk - tat- bik ettiği bir plân değildi. Doktor- la arkadaşlıkları devam ettiği müddetçe, bir kaç defa bu sekilde yalnız kaldıkları olmuştu. Aterson bir yerde sevildi mi, zâaten tam sevilirdi. Hafif meşrep, çalçene misafir- Ter meclisi terkeder etmez ev — sa- hipleri onu alıkoymakta bir zevk bulurlardı. ! Dr. Cekil'de bü zevki düymr lardandı. yi Nihayet, karşısında, bu —© yaşlarında kadar ve yüzünde M], tek kırışık bulunmiyan, anlay!$ nezaket timsali adamla y8 kaldığı zamap Yüzünden pek * anlaşılırdı ki, samimiyeti d& dir.. Ği Söze ilk başlıyan avukat U_ıd — Seninla görüşmek isti dum, Cekil, dedi. Hani senip vasiyetnamen vardır... gf Doktor Cekil'in bu mevzü hoşlanmadığı belli idi. Fakat vermeden: ; (Devamı var)