SY TIYOO tanfirek DANArA Dildi- Hakikt?t vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiiL. 8-6-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde çalışanlar arasına ka- | tılan İlhami, İngilizler lehinde çalı - şan Fatma Nüzhetle tanışıyor ve o - nunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuv - vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - yan tarafından takip ettirilmektedir. sandalda kalanların da “Averof,, zırlılıaımna bakarak küfrettiklerini işittiğini ve merakla sandala yak laşınca büyük bir küfe içindcl mahrutiyüşşekil oldukça — büyük bir cisim gördüğünü bildirmiş ve: — Sandaldan harice çıkan a - dam alelâcele tekrar sandala gir- di ve Üsküdara doğru açıkdılar. Merak ile arkalarından baktım. Vapur iskelesi üzerine gittiler ve uzaktan Üsküdarda Amerikalıla- rın antreposu hizasında bir yalı- ya yanaştılar ve oraya bir şey çı- kardılar, Fakat nereye ve ne gibi| bir şey çıkardıklarımı — kat'iyetle | görmedim.. demiş. Bu ihbar üzerine Yunanlıla - rın şüphesi tezayüt eder, Ciddi - yetle tahkikata başlarlar. Ramiz bey hakkında tahkikata memur olan kimse mumaileyhin filhaki - ka müthiş bir torpil imalcisi ol - duğunu ve on beş gün evvel bu - nun (E.) beyle polis müdiriyeti | dairesinde görüşmüş olduklarını haber verir. Ramiz beyi takip ve tarassuda başlarlar. Millici olduk ları zannedilen bazı kimselerle femasını görünce evvelki ihbarın sıhhatine kat'iyetle kail olurlar. rirler. Ballar tahkikat icrasını emreder. Tahkikata memur olan kimse kunduracı — Aleksiyadinin ihbarnamesinde — beyan edilen| cismin Üsküdar İtalyan polisleri- nin sakin oldukları binaya nakle- dilmiş olduğunu haber verir. Vel- hasıl mütemadiyen edilen tahkikat ve tarassudat netayici olarak mahrutiyüşşekil cisim; ha yalen o civardaki hanelerden ya- Idara, yalrlardan hanelere nakle- dilir. Mesele tavazzuh etmez. Şimdi Yunalılar gece ve gündüz icra Her hakka mahfuzdur Tefrika: 86 mişler. Keyfiyeti haber alan İtal- yanlar şiddetle protesto etmişler, Mesele bundan ibaretmiş. Deli - lim bu ihbarının hakiki ve vesai- ki resmiyeye müstenit olduğunu söylüyor. * Evvelce istihrabata Tahsin imzasile bazı ihbarnameler veril- diğini arz ve ihbar eylemiştim. Bu adamın Arap olduğunu ve yüz- başı rütbesinde bulunduğunu de- lilimden öğrendim, Şahsen; uzun boylu, iri vücutlu, siyah çehreli, kırca bıyıklı kalpak iktisa eder bir Jşahıstır. Muhassas maaşı olmayıp ihbar eylediği mesailin dereci ehemmi- yetine göre ikramiye almaktadır. Kendisine evvelki gün bir vazife verilmiş ve hüsnü ifa ettiği takdir- de tavzif edileceği vadolunmuş- tur. Merkum teklif olunan vazife- yi kabul etmiştir. Yeni vazifesi şudur: — İstanbul- da Kuvayi milliye hesabına çalı- şan kaç mahfel vardır. Ve bu ma- hafil kimlerin idaresindedir ve ne gibi işlerle meşgul oluyorlar ve bu mahafile kimler mensuptuür. De- recei mensubiyetlerile bu adamla rın hâlen bir memuriyet veya va- zifeyiresmiyede bulunup bulunma dıkları ve içtima mahallerinin ne- releri olduğu. Ayni vazife ile Ferit paşa eka- ribinden S. F., K. P., Mehmet Be- yin mahtumu K., ile hüviyyetleri şimdilik tahkik edilemiyen Nezir, Sakir, Muhtar, Refik Beyler de tayzıf olunmuşlardır. Bunlar neti- cei tahkikatlerini mülâzımi evvel (Çeter) e bildireceklerdir. * “Averof,, taarruzu hakkında Ingilizlerce yapılan tahkikata de- vam olunmaktadır. Pantikyan ev- ve ki gün (Macı Hey) ye bu hu- | susta bazı tafsilât ita edeceğini beyanla Piyaleli Hüseyin kaptan namında bir kimseyi tavsiye ve i- zam eylemiştir. Tahkike ve taras- suda memur edilen kimselerden a- hmnan raporlarda; miralay Ramiz Beyin sık sık Haliç komodoru Naz! mi beyi ziyaret eylediği halde bir her an için Averofa yapılacak ta- arruzu bekliyorlarmış. Yunanlı - lar Üsküdarla sındaki mevkiin kendileri tarafın dan işgalini İngilizlere teklif et- Kuzguncuk ara -| iki güdür oraya uğramamasının daii şüphe olduğu, komodorluk zabitanından Binbaşı Şemsettin Beyin Üsküdarda Paşalimanında sakin bulunduğu ve taarruzun mu Tefrika No.27 8-6-934 Aşk ve ma- cera romanı Nâkıli (Vâ-Nü) Geçen kısımların hulâsası Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İşte, o gün, falcı Fatih Etfendi, Edip Beye, Ktal Ödipin felâ- ketine uğrıyacağını haber veriyor, De- Hikanlı, istırap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor. Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini şaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey isşmindeki ahbabının geldi- gini haber veriyorlar. Falcıyı tavsiye eden bu adamdır. Osmarı Bey, sakal bırakmıştır. Edip, arkadaşına meseleyi söylüyorsa da, an- nesine bir türlü açılamıyor. Şimdi, E- dip, Osman Beyle beraber İzmire - git- miş, yani annesinden kaçmıştır. Orada bir çok kadınlarla bu meyanda Selma H. isminde birile tanışıyor. ö * İ B CA Si l a I | — Fakat, Edip, Selmanın hıyanetini ya- |kalıyarak teessüre kapılıyor. Osman Be- yin yazıhanesine geliyor. — E, ne yaparsın... Söylediğim gibi, piliç merak'ılığı da ihtiyarlı- ğin şanındandır... Gençken, ma olgun hanımlardan hoşlanır- dım... Onun için sana Alifet Ha: nımı tavsiye ediyorum... Burada, ismi Atifet Hanımdır... Görecek- sin... Ne şahane hanımefendi kı- Iıklıdır... Ben, kendisile şahsen tanışmadım... Fakat, uzaktan gör- düm... Şöhretini de bilirim... — Sesiniz gittikçe kısılıyor, Osman Bey... Evet... Edip, alay ettir dai-| HABER — A! Tariht Tefrika: 71 Geçen kısımların hulasası | Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket arasında kadın — ticareti | yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - | ken hadım yaptığı Ferhada İstanbul. daki kızlarını teslim ederek, Kafkas: yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürcü k- zını kaçırmağa uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır. ve Ali babadan intikam almak Üzere Tiflise gelmiş - tir. Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. mazdı. Böyle vakitsiz fırlamaları insan evlât diye nasıl sever?! Hele senin gibi mert ve asil bir delikan- h. Rüstem bu sözleri işitince bir- den tüyleri örperdi.. Önüne baka- rak kendi kendine mırıldandı: — Doğru söze ne denir? Fatma ile nikâhlandığım zaman, yedi ay- lık gebe idi. Sonra birdendire doğruldu: — Benden gebe kalmıştı.. Ni- kâhlandık.. Doğurdu. Bu çocuğa piç denemez. O, benim kanımdan, benim soyumdan.. Benden dünya- ya geldi. Ben onun babasıyım. Fatma benim kapatmam değil, ni- maileyhin hanesinden icra oluna-| cağı, imal olunan torpilin henüz Kadıköyünden Üsküdara nakle- dilmediği ve bugün mektebi Tıb- biye binasında ve mektep müdü. rünün malümatı tahtında hıfzedil- mekte olduğu, — mahrutiyüşşekil torpilin Üsküdarda olmayıp Fın- dıklı civarında bulunduğu hakkın- da bazı izlere teşadüf olunduğu, bildirilmektedir. Ayni zamanda ta arruz keyfiyetini Üsküdardan de- gil Fındıklıdan vaki olacağı, Üs- küdardan yapılacak gibi işae &- dilmesinin iğfalı mütazammın bir balon olduğu, sabık bahriye nazır- larından Arif paşanın da taarruz keyfiyetile alâkadar bulunduğu, hattâ bu husus için Ankara hükü- metinden verilen emirlerin paşayı, müşarünileyhe gönderildiği yazı- larak Kadıköyünde yapılan bom- banın bügün Kücük Çamlıcada ya veranı hazreti şehiryariden Rauf Paşa zade Mehmet Ali Beyin val- desine ait köşkte hifzedildiği de i- şaret edilmektedir. Tahkikata biz-| zat (Macı Hey) nezaret etmekte-| dir. Buna son derece ehemmiyet (Devarır var) evvel gören, bu halinize bakınca —- Hüt ütanbalidi Döri nni kat'iyyen tanıyamaz vallahi... Bir yandan sakal, öteyandan gözlük, üstelik bir de kısık ses, vallahi | bambaşka bir adam oldunuz... Osman Bey, bu sözlere cevap vermedi. Şoföre, sapılacak sokakları gös- | terdi. Bir müddet sonra, Madam Katinanın evi önüne gelmişlerdi. | Bir kaç ayak merdiven çıktı- lar... Otomobil durunca, kapı, E kendiliğinden açılmıştı. Temiz pâk bir hizmetçi göründü. — Buyurun efendim.. Kadriye! Hanımı mı istediniz?... diye sor-. du. | — Evet... — Galiba telefon eden - sizdi- niz?.. Vahhap Beyefendi, zatı â- liniz mi? Edip: “Biz değiliz!.. demeğe hazırlanırken, Osman, Onu dürt. tü: | dedi. Ah şu Selma... 8 Haziran 1934 8 Haziran 1934 Müellifi: Zshak FERDİ kâhlı karımdır.. Ve ben orlı sevi- yorum, anladın mı, Memiş ağa? Memiş ağa, Rüstemi başından| savamıyacağını anlayınca ayağa| kalktı: — Sana çok acıdım, dei, haydi gel peşimden bizim kahveye gide- lim. Fakat, Ferhadın bugün tekrar gelip gelmiyeceğini bi'emem. Rüstem seviniyordu. Kalktılar.. Tophaneli oğlu caddesine doğru uzandılar, Rüstem kendi kendine: — Hele şu teresi bir e'e geçi-| reyim de. Onu kahpece arkasın-| dan değil, Mertçe göğsünden vu-| racağım, Ona bu derece eyilik et-! tim, Hasmından intikam almak ü- zere Rusyaya kadar gittim. Men- debur, hadım olduğu halde nikâh- lr karıma göz koydu. Orospu ka- çırır gibi kaçırdı. Diye söyleniyordu. Memişin kahvesine gelmişlerdi. Buraya esrar çekenler geldiği için, bu satte kimseler yoktu. Memiş kahveci çırağına: — Bize iki okkalı kahve yap! Diye bağırdı. Sonra Rüsteme döndü: — Hava sıcak., Epeyce yorul: duk, değil mi? Rüstem başını salladı: — Biraz yokuş çıktık ta.., Ter- ledik. Ve kahveleri içerken şurdan bur | dan konuşmağa başlamışlardı: — Müşteriler ne vakit geliyor- lar? — Belli olmuyor, beyzadem! Bir kısmr işten dönerken, uğrayip' nefesleniyor. Bir kısmı havanın ka rarmasını bekliyor. Bir takım ko- puklar da gece yarısından sonra düşüyorlar amma., Onlardan pek kârımız yok, — Ya gündüzleri? | — Sabahtan akşama kadar si- nek avlıyoruz. Kimse ayak basmı- yor. — Civar mahallelerden kahve içmeğe gelen olmuyor mu? —RNEe gezer beyim! Burasının kopuk ve esrarkeşler yatağı oldu-! ğunu herkes biliyor. Ağanın, efen:| dinin burada işi ne? | Memişin kahvesi yolum üzerinde Ferhat buraya gelecekse, Rüs-| tem onu, daha uzaktan gelirken| — Misafir odasına buyurunuz.. | İçeri girdikleri zaman, Osman | Bey: — Böyle yerlerde hakiki ismi söylemek olmaz. Mahsustan Vah- | hap diye telefon ettin, dedi. Alelâde döşenmiş bir salonda idiler. Köşeleme konulmuş — bir piyano.« Üzerinde ut, mandolin, kemençe, def... Duvarda karşılık-| İr asılmış resimler... — Asker gibi yanyana dizilmiş iskemleler.. Kol tuklar... Kanepeler... Ve bu mo- bilyenin üzerine geçirilmiş beyaz keten örtüler... Edip, bir eğlence yerinde ol- maktan ziyade kendisini bir dok- tor yahut dişçi bekleme salonun- da telâkki etti: — Buraya da nereden geldik... Bana böyle bir oyun oynamasaydı, İzmirde ne hoş zaman geçirecektim... Bu- ralara da düşmem lâzım gelmiye- bile görebilirdi. Rüstemin kulağı Memişte, gö- zü de yolda, , . , Ferhadı bekliyor* du. Hiç şüphesi yoktu: “Ferhat mademki esrara başlamış. Her halde buraya gelip esrar alacak!,» diyordu. Karaca Ahmet mezarlığına es- imer gö'geler düşmeğe başlamıştı. Akşam oluyordu. Memiş tezgâhın başma geçmiş- ti. Akşamcı müşteriler tek tük ge- liyorlar, Memişe göz işaretile bir selâm çaktıktan sonra, yavaşça tezgâhın başıma sokuluyorlar: — Bir ampes., — İki ampe Diyerek, iki sigara kâğıdına birden sarılmış kalın sigaralrı alıp gidiyorlardı. Memiş ağa, Rüsteme: — Bunlar geçici müşteriler.. Diye seslenmişti. Esnaf takımı güneş batmadan sökün etmişlerdi, Bunların içinde yağlıkçılar, kürekçi'er, peşkirciler, süpürgeciler, marpuççu'ar, bağcı- lar ve ölü yıkayıcılardan bir çok kimseler vardı. Daha kellice felli- celri sular karardığı zaman - geli: yorlardı. Rüstemin içi sıkılmağa, kahve- nin arka bahçesinde gezinmeğe başlamıştı. Cibaliden Üsküdara boşuna mı gelmişti? Uzun bir günü esrar kahvesin de Ferhadı beklemekle mi geçirer cekti?, Fakat, beklemkten başka ne ya” Gabilirdi? Ortakir iyiöskacarıfi” tr. Memiş kapının önündeki bü yük feneri yakmıştı. Kahvenin " çinde alaca bir loşluk vardı. Esnaf takımı sökün ediyordu, Bunlar kendilevine biraz daha çeki düzen vermiş, eşten dosttan | çekinen kimselerdi. Hattâ evlerine bile esrar götürmekten çekinerek, kahvehanenin loş bir köşesine bür zülüp oturuyorlardı. Bunlardan bir kismı da arka bahçeye çıkıyordu. Kimi dolma cigara, kimi de ka' bak çekiyordu. Bu arada: — Şekeri bol bir çay,. Bir pekmet şerbeti.. Bir lokum.., Devamı var) cekti... Haleti ruhiyesi, Osman beye de sirayet elmiş gibiydi, Zira, Edipı onun pek düşünceli, somurtgan. adeta heyecanlı olduğunu, titre" diğini duydu. — Neniz var, Osman bey?.. — Benim mi? Hiç.. — Sesiniz titriyor.. — Vallahi bilmem... — Demif! söylemiştim: Hastayım... Dokto * ra gittim... Tabil ses!im de titref: yüzüm de sararır... — Keşke buraya gehnmydik te istirahat etseydiniz... — Yok, yok, çocuğum... İnsafı Eğlencede açılır... Bilhassa, ra sızlanınca yatmak, beni büshütü” harap eder... İçmeliyim... Eğlet” meliyim.... — Sesiniz titremekle berabt'' deminki kısıklığı kalmadı, Osm”' bey... Adam, saşırır gibi oldu: (Devamı var)