8 Haziran 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

8 Haziran 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Peri kızı ile oduncu | — Sekizinci sayıfadaki resme| bakmız — t Şato sahibi, sabahleyin bah- çesinde dolaşıyordu. Duvar —ke- narına kadar geldi. Bir ağaçta,| gayet güzel elmalar olgunlaşmış- tı. Bunlardan bir tane koparıp yemek arzusundan kendini ala - madı. Fakat, bu maksadına erıçmek için ağaca çıkması lâzım geldi. Baron, elma dalına tırmandı. Ol- gun meyvayı koparıp yerken, ma- likânesinin dış tarafında, beline pösteki sarmış yarı çıplak bir a - dam gördü. Taş baltası ve okla - rı vardı. Baron: — Sen kimsin? diye sordu. — Oduncuyum. — Nereye gidiyorsun? Adam, içini çekti. Bir şey söy- lemedi. — Söylesene... Nereye gidiyor sun?... — Peri kızma... — Peri kızı da kim oluyormuş? — Benim sevgilim... Her ak - şam, buluşuruz... Sonra, kaybo - lur, ıııkr Kendisşini öyle sevi - «— Biçare adam; çıldırmış!... Dünyada hiç peri kızı olur mu?.,, diye düşündü. İ — Nerede buluşuyorsunuz, ba- kalım?... — Koruluğun ötesindeki kaya-| larm en tepesinde.... — Ya... Demek ki, şimdi oraya ha?... — Evet..... — Haydi bakalım.... le üzeri eve girdi.. Karısi- le karşı karşıya, güle oynaşa ye-| mek yediler.. Yalnız, muhavere, — bir yarde* mükedderleşti: İ — Şehire ne zaman döneceğiz, | kuzum?.. diye genç kadın sordu. — Yakında, yakında... Burada- ki işleri hele bir yoluna koyalım.. Ondan sonra, şehre — döneceğiz.. Fakat, niçin bu noktada bu ka -| dar israr ediyorsun?, Bu mükem- | mel tabiat ortasında ve hiç bir ek- siğin olmadan benimle baş başa kalmak seni sıkıyor mu?.. Halbu ki, ben, ne kadar mesudüum.. Ö- bür insanlar nazarımda hiçbir şey ifade etmiyor... Yalnız sen varsın, Blanş!... Hakikatte, Baron, çok kıskanç bir adamdı.. Öteki erkeklere de- koltesini teşhir etmemek ve öteki | erkeklerin kolunda dans ettirme- mek, onlarla başbaşa salon köşe lerimde bırakmamak için, genç ka rısını, Şehrin kalabalığından ko- parıp buraya getirmişti. — Yemekten sonra, ne yapa - caksın, Baron? — Biraz tarlalara bakmağa gi- deceğim... Mahsulün iyi olup ol- madığı beni alâkadar ediyor.. Ya sen?... Sen nereye gideceksin?.. — Ben mi?... Her akşamki gi- bi... Atla gezmeğe çıkacağım.. Bir iki saat dolaşır, gelirim.. Burada, başka ne yapılır?... Ya kitap oku- yacaksın, yahut ta dolaşacaksın.. Ne eş, ne dost, ne sosyete, ne... Baron, cümleyi tamamladı: * ** Ne flört değil mi? / Kadın, şen bir kahkaha attı: — — Öyle ya: Ne flört... ' temas etmekten böylelikle menet | madığına emniyet hasıl ettiğin - Yarım saat kı_d:r tarlaları do- laştı. Sonra, ayakları, onu, gayri ihtiyari, ormanın yoluna götürdü. Gerçe, karısını diğer erkeklerle mişti. Lâkin, — inanmamakla beraber — bir peri kızının ne ol- duğunu anlamak istiyordu. Sabah leyin rasladığı oduncunun anlat- tıkları onu iyiden iyiye alâkadar | etmiştir Daldığı korulukta on dakika kadar daha yürüdükten — sonra, randevu mahalline, yani, kayala- ra vara: Fkat, tam bu eşnada, arkadan bir nal sesi işitti. Orada, eskiden avcılık yaparken kullandığı — bir küçük köşk vardı. İçeri girdi. Gö- rünmek, taciz edilmek istemiyor- du. Fakat, gelen — süvarinin de, köşkün önünde atını durdurduğu nu farkedince, yerli dolaplardan birinin içine saklandı. Çok geçmeden, içeriye, karısı girdi. Alışkın bir eda ile yere e- ğgildi; esniyen tahtalardan birini kaldırarak, altımdan bir bavul çı- kardı.. Acele, acele soyunmıya başla- | dı. Aynı yerden bir de ayna çıkar- mıştı. Buna bakarak, tüllere bü- ründü. Saçlarını arkaya dağıttı. Yüzüne, türlü türlü kremler, bo- yalar sürdü. Adeta, sahneye çı-| karcasıma âriz ve amik hazırlan- dı. Zaten civar tenha olduğu ve korulukta dolaşmak köylülerce a- det edinilmediği için, yabancı bi- ri tarafından görülmekten asla çe' kinmiyordu. Hem, bu vaziyette onu kim görse tanımazdı. Baronun karısı, çok geçmeden diçari gıktı. Atmi, küöşkün ahı- rına daha önceden çektiği anlaşı- Iryordu. Ortada kimsenin bulun den dolayı yürümeğe başladı. Baron, onu, uzaktan uzağa ta- kip ediyor: — Anlaşılıyor, anlaşılıyor!.. di- yordu, randevu mahalline gidi - yor... Kayalara... Demek ki, — bu! kadın, odunculara tenezzül ede - cek kadar sefil ruhlu imiş!.. Blanş kayaların arkasından zir- veya doğru, gizlene gizlene tır- mandı.. Baron da ayni tarzda, ilerledi.. Oduncunun orada beklemekte ol- duğunu gördü, Sabahki adam, zaten huşu i - çinde intizardaydı. Peri kızının karşısında belirdiğini farkedince, ibadet eden bir mümin gibi, elle- rini havaya kaldırdı. Yerlere yat- tış secdeler etti... — Ona, âşıkane | nazarlarla baktı... Dilinin döndü-! ğü kadar ilânıaşk etti... Geceleri!| nasıl uyuyamadığını, bir lâhza u- Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol- maması, seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. 290 — Saygısız misafir Bir adamın evine saygısız bir misafir dadanmış. Her gün gelir- miş. Bu halden fena halde bizar olan ev sahibi bir gün hizmetçisi- ne bir bahane bularak misafiri i- çeri almamasını emreder, Ertesi gün yılışık misafir tekrar gelir. Hizmetçi kapıyı açar; — Beyefendi evde yok. — Hanımla görüşeceğim, — O da dışarı çıktı. — Gelene kadar salonda bekle- rim, — Salonu temizliyorum, tama: men kaldırdım. — Bahçede otururum, — İmkânı yok köpeğimiz ku- durdu. Kendisini bahçeye hapset- tik, kimse çıkamıyor, —Peki öyleyse kapının eşiğin- de otururum. Diyerek oturmuş. R. Hisar: M. Seyfellin Gıdılebılecek eğlence yerleri SİNEMALAR : İPEK: Otomobilde izdivaç MELEK: Bu gece beni sev ELHAMRA: Şatrıghay ekspresi SARAY: Palyaço TÜRK: 42 nci sokak SUMER: Paprika. HİLÂL: ŞIK: Hayatım sana feda. ŞARK: Dudaktan gönüle ALEMDAR: Valansiya yıldızı ALKAZAR: Dostum kral MİLLİ: Bora f YILDIZ: Sarışm vencs x KEMAL BEY: Şehvet adası. E HÂLE: Ben ve İmparatoriçe. R FERAH: — Sandu. BML' Ağlamağa başladı: — Vallahi, şimdi, kimbilir ne zannedeceksin... Halbuki, — ben, bedeni aşka değil, ruhi aşka muh-| taç bir kadınım... Yabancı erkek- lerin beni takdir etmesini, bana tapınmasını istiyorum.. Ne yapa- yım, beni buralara alıp getirdin... Flörtlerimden beni uzaklaştırdın. Bende sevilmek hastalığı var.. E- min ol, mukabele etmeden sevil- mek... Burada rasladığım basit insanların beğenebileceği bir tü- valetle şıklaşarak bu komediyi eynuyorum... Fakat, sana anlat - mak mümkün değil ki... Kadını ruhunu anlamazsın ki... Kimbilir, ne sanacaksın?... Baron, anlamıştı.. .Her şeyi ip- tidasından sonuna kadar seyret - | Yüzü damgal adam. yusa bile düyasında peri kızını gördüğünü, dünyada biricik eme- K o olduğunu anlattı, anlattı dur- du... Kadın: tiği için, aklından hiç fena bir şey geçirmedi.... — Ne zaman istersen şehre gi- debiliriz, cicim!... dedi, seni, ar- tık, tamamiyle öğrendim... — Ben tekin değilim.. dokunulmaz... diyordu. Baron, karısının, hakikaten de, kendisine tam manasiyle el sür- dürtmediğini, fakat, bir saat ka- dar âşık erkeğe tapındırdıktan sonra geri döndüğünü gördü. Blanş, gene köşke döndü. Üstü- nü, başını değiştirdi. İşte, tam bu esnada, kocası kar şısına çıktı: — Bu ne?.. Ne yapıyorsun?... Kadın, öyle şaşırdı, öyle şaşır- dı ki, kendini müdafaa edemedi. Bana|: Muhterem karilerim... İşte kadın ruhunun böyle garip tarafları vardır.. Çiçeklerin güneş| şuama ihtiyacı olduğu gibi, bazı' kadınlar da bilâtefrik her hangi bir erkek tarafından beğenilmek, tapınılmak isterler.... bin türlü desiselere baş vururlar.. Kocaları da, aldatıldıklarına ka- naat getirerek, hayatı, hem ken- dilerine, hem bu biçare aşk per- vanelerine zehir ederler... (Hatice Süreyya) | Bunun için, T YAi E. — He CP mürekk türir. Nakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur e eg e Cüma, Pazar ve Salı günleri çıkar Give dai derecei hararette havada değişmez. Hava ile temasta derececi ga Teyanın Gstünde ısıtılırsa havanın ok- | sijeni ile birleşir ve kırmızı renkte sü- rür basıl olur. Sürür hunzu civa Hg O dur. Ve humuz fazla ısıtılırsa ve gene oksijen ve civaya ayrıldığını görürür. Sulu kükürt hamızı ve asid klorrid- vik âdi hararette civaya tesir etmez. Sıflu azot yavaş yavaş tesir eder ve bir taraftan azot humzu intişar ederken diğer taral tan merküro azotiyeti civa — Hg N O” hasıl olur. Civa sıcakta kesif azot hamızından çobuk müteessir olur. Azot humzu in- tişar eder. Merküri azotiyeti civa — Hg (N'O*) hâsıl olur. Klor civaya kolay tesir eder merkü- Ti kloru civa — Hg CP hâsıl olur. Civa âdi derecei hararette bile bu- | har neşreder. Bu buhar zebirlidir. Ve teneffüsü tehlikelidir. Civa mürekkep- leri de zebirlidir. Civa buharı tenef - füs eden veya mürekkeplerini dahilen alan kimse zehirlenir. Bu zehirlenme- nün en büyük âlâmeti salyanın çoğal- imasidır. Civa zehirlenmesine karşı ze- hirlenen kimseye yumurta akı ve yo - | gurt verilir. Civa, termometre, barometre, ma- nometre imalinde gümüş ve altın istih oracında ve malgama imalinde kulla- nılır. Bu madenin mürekkeplerinden bir | takımı bir kıymetli, bir takımı iki kıy- metlidir. Civanın bir kıymetli mürek- keplerine merküro, iki kıymetli olan - larına ise merküri denir. Civa oksijen- le merküro humuzu civa — Hg'O ve merküri humzu civa Hg O mürekkep- lerini vücüde getirir. Bu iki humuz - dan birincisi esmer siyah, ikincisi ise kırmızıdır. Civa klorla da merküro klo ge- Bunlardan birincisine halk arasında Kalomel, veya tatlı sülmen ve ikinci- sine süblime yahut ak sülmen denir. Tatlı sülmen beyaz renkte bir ci « simdir. Suda erimez: Doktorlukta da- hilen müshil ve şerit düşürmek — için kullanılır. Ak sülmene gelince boyıı renkte bir cisimdir.Suda erir.Yüz kısım suda âdi derecede 7,4 kısım, yüz derecei hara- rette SA kısım süblime inhilâl eder. Süblime eter ve ispirtoda çabuk - erir. Şiddetli bir zehirdir. Dahilen alınırsa insanı öldürür. Binde bir nisbetle mah- tüt kokuları defetmek için kullanılır. Sulp haldeki merküri kibritiyeti ci- ya — Hg S O* kloru sodyüm yani tuz la rsrtılırsa klor civa ayrılır ve sodyom kibritiyeti hasıl olur. Civa serbest olarak nadiren ve az miktarda bulunur. En mühim filizleri | kırmızı renkte olan ve zenapre yahut | sinabr. tesmiye olunan — kibriti ci- va — H S. dir, Bu filiz İspanyada ve İlliryada mevcuttur. 'Türkiyede civa Aydında Saip, Manastır, Konyada Sez- me nam mahallerdedir. Zenapreyi hava temasından — ısıtin- a aşağıdaki muadele mucibince civa ayrılır. HgSs 4 0' — Hg | SO" Kibriti civa tahallül ederken husu- le gelen buharlar borularla soğuk de- polara sevkolununca erada civa mayi baline gelir. Civann Arapçası Zeybak'tır. Civanın miyarları: Merküro olan milihlerin suda mahlülleri: 1 — Maiyeti sodyomla siyah bir tortu.. 2 — Kükürlü idrojenle siyah bir tortu.. 3 — Asid kloridrik ve kloru sodyum la beyaz bir tortu.. 4 — Yodü potasyom mahlüliyle ye- şil bir tortu verir. Merküri olan milihlerin suda mah- külleri: 1 — Maiyeli sodyom ile sarı bir tortu, 2 — Kükürtlü idrojen ile siyah bir | tortu, hamzı derecede — civaya | 3 — Mutedil kibritiyet milihleri ile sarı bir tortu, 4 — Yodü potasyom ile kırmızı bir tortu verir. GÜMÜŞ Rumuzu: Az.. Atom vezni: 107.8 Gümüş güzel beyaz renkte cilâli i- ken çok parlak ve kesafeti - 10,5 olan bir madendir. “960” derecede zeveban eder. Yumuşak bir madendir. Gümüş ça- | tal kolaylıkla bükülür. Gümüş ışığın geçebileceği kadar ince varaklar hali- ne konabilir. Bu varakların üç bin ta- nesi bir milimetredir. Bir gram gümüş- ten iki kilometre tel yapmak mümkün - dür. Şu halde gümüş levha ve tel ol - | mağa müsteit bir madendir. Gümüş hararet ve elektriği çok nâ- kil bür madendir. Derecei hararet ne olursa olsun gü- müş kuru ve rutubetli havadan müte- essir olmaz. Yalnz âdi derecci hararet- te kükürtlü cisimler ve bilhassa kü- kürtlü idrojenden müteessir olarak ka- rarır. Kauçuk ile temasta siyahlanır, | Çünkü kauçukta kükürt vardır. Gü « müş kaşıklar yoğurt yedikten — sonra hemen yıkanmazsa kararır. Bu sırada gümüşün sahtında siyah renkte Az' 8 — Gümüş kibriti hasıl olur. Gümüş bir kıymetli madendir. Asid kloridrik ve sirke gümüşe te « sir etmez. Sıcak ve koyu hamızı kib - ritiyet tesir eder ve bir taraftan — ga- zi kibriti intişar ederden diğer taraf - tan Ag' 8 O* yani gümüş kibritiyeti hasıl olur. Hamızı azot âdi derecede uı.'i-'iıhııılıder. Bu esnada tu - runcü renkte hamız bırakır, azot bu - harları çıkar ve gümüş azotiyeti — Ag N OÖ* hasıl olur. Hamızı azotun büu tesirinden istifade edilerek gümüş NİTRAT DARJAN — Gümüş a » zotiyeti gümüşün en ziyade müstamel olan bir milhidir. Hamzı azotun gümü- şe tesiriyle elde edilir. Husüle gelen mahlül teksif edilin- ee milhin billürları hasıl olur. Eğer nit- rat darjanla kaynatıldıktan sonra 40 - ğgutulursa siyah renkte olan ve cildi kemiren “Cehennem taşı” husule ge * lir. “Cehennem taşı" doktorlukta kul- hanılır. Gümüş azotiyeti kimyahanelerde klorür, kronür ve yodrirlerin miyarı olarak kullanılır. Asid kloridrik ve ma- deni klorürlerin mahlülüne nitrat dar- jan dökülecek olursa suda eriyen ve gümüş mikyasında evvelâ — moraran, sonra kararan klor gümüş rüsübü hu- su gelir. Bu tortu amonyak ve taht kibritiyeti sud mahlülünde münhal - | gümüş ile bromu gümüş fotograf cam- Jarı imalinde kullanlır. Gümüş havada bozulmadığından madalye ve müzeyyenat imalinde kul- Janılır. Saf gümüş yumuşaktır. Bunun için bakırla karıştırılarak salâbeti faz. lalaştırılır. Gümüşün bakırla halitaları da gü- müş gibi havada bozulmaz. Gümüşün en meşhur halitaları şun- * lardır: Eski mecidiye para: Binde 830 gü- müş, 170 bakır, Fransız beş franklık: Binde 900 gümüş, 100 bakır.. Gümüş altınla birleştirilirse “Yeşil altın” halitası hasıl olur. Plâtinle bir- leştirilirse diş imalinde kullanılan bir halita husule gelir. Bakır ve maykor eşya elektrik vasıtasiyle gümüş kapla- nir. Bunun için gümüş kaplanacak madde katod'a ve saf gümüş — varakı anoda raptolunur. Ve her iki elektrod gümüşün bir milhinin mahlâlüne ba- tırılır, Gümüş arzda bazan serbest bulu- nur, En ziyade filizleri vardır. ki meşhur ları kibritiyeti gümüş — Ag'S ve ido- rü gümüş Ag CI dir. Kurşun filizlerinin bu cinsinde az çok g vardır. ( Daha bitmedi )

Bu sayıdan diğer sayfalar: