|-HABER — Akşam Postası Buyur yavru, sende buyur.| İçimizde sen eksikdin... Bunların hepsi birer yavru! Fakat kıranta, kara sakallı, buruşuk yüzlü yavrular.. 2 Hatiran 1924 ——t Ecnebi Karikatürleri BİR MUHASIP ARANIYOR (Fransız karikatürü) — Ben yüz kuruştan fazlasının he sabını tutamam., »— Mükemmel, zaten daha fazla iş yaptığımız yok.. ,A_—.ı_ Ai "sm""’akı»ıçlı yavruların yavrusu mâni Her semtin, her çarşınm — ken-| dine mahsus acayip, hoş, — şakla- ban, sevimli, tiryaki, titiz, kalen- der, deryadil, hazır cevap, şakacı bir, yahut bir kaç tipi vardır. leselâ: Sirkecinin (bakkal Fi- lip) i, Beyazıdın (kebapçı Hafız)ı Kalyoncunun (Şişman garson İs- tefo) su, Eyüpteki Bostan iskele-| sinin (kahveci Osman Efendi) si,! Tarabya ve Büyükderenin (dok-| tor Zografyo) su, Balatım (aşçı Kiliman) 1, Karagümrüğün (Fet- hiyeli Agâh) 1 Üsküdarın (Feri- dun Bey) i, Edirnekapının (tam - pirci hacı Muhittin) j Taksimin| (Dayı Halil) i Kapalı çarşının rah metli (aşçı Mıgır) 1 ve Şehzade- başının (Yavrum Hafız) 1 gibi... Direkler arasının hani meşhur bir (Çaycı Mersin) Efendisi vardı. O göçtükten sonra, şimdi — onun çaphanesinin yerini bu — yavrum Hafızın çayhanesi dolduruyor. A- rada bir fark var ki o da Mersin Efendi ne kadar titiz, sinirli, sert ve tok sözlü ise yavrum hafız da| inadına geniş yürekli, hoş meşrep, | kalender ve şaklabandır. Te-ııııı— lik, tirandazlık ayni olduğu — için buraya gelen çay, kahve tiryakile- ri de hep temiz, tirandaz kimse- ler... Fakat bunların hep si de he- nüz birer yavru!., Hem de kıranta, kara sakallı, ak saçlı, buruşuk yüz- lü birer yavru!... Geçende oradan geçerken, Mil- let tiyatrosunun altındaki küçücük | çayhaneden kulağıma tatlı — bir (Kaya başı) sesi çalındı. Dönüp yan gözle baktım, esmerce, kara- kaşlı, kara gözlü ve biraz tıknaz, orta yaşlı biri elini hafifçe şaka- ğima dayamış, okuyor. Benim bak- tığımı görünce hemen kaya başını kesti, birden kapıya fırladı, bana, gayet teklifsiz eliyle içerisini göz- terdi: — Buyur yavru, sen de buyur, içimizde bir sen eksiktin! Sordum: — Nereden tanışıyoruz. — Kalu belâdan! — Anladım, şakacı bir şey... Haydi girip bir çay da ben içeyim | dedim, daldım ve dalmamla bera- ber beni içeridekilere takdim etti. — Alm size öksüz, boynu bü- kük bir yavru daha! Sonra içeridekileri de birer bi- rer bana tanıttı: — Bu baştaki sakallı yavru fi- lân dairede mümeyyiz filân Bey... Onun yanındaki Ak sakallı yavru kaymakamlıktan mütekait — filân zat... Berideki şişman yavru esnaf- tan filân efendi... e eENEAA SENENERE NN Tenaneen ee verereReReLAr ErsrLe Lesserarı e A'HABER Şleeuer Iemenmler OUU AA A AT A a Mekik mi dokuyalım? | Deftevdarda bir bakkal okuyucumuz | diyor ki: | — Git gel, git gel! Usandık artık... Bari böyle gidip gelmekle işimiz bitse idi... Ne gerer? Her gün Eyüp ile| Kantarcılar arasında mekik dokuyoru: Kantarcılara gidip terazimizi dü - zelttikten sonra Eyüpteki memura gi diyoruz, ikiyüz teraziyi, yeniden bir yöokliyor ve: — Gene olmamış, tekrar düzelttirin! Diyor. götürün Haydi tekrar Kantarcıları boylıyor, tekrar düzelttiriyor Eyüba geliyoruz. Memur bir daha muayene ©- diyor ve: — Gene şurası bozuk! Deyince apışıp kalıyoruz. Hattâ u vaziyette memur: ve tekrar — Na var efendim, otobüs işliyor, atlayın otobüse bir daha boylayın! Diyor. İyi amma biz artık dükkânı | tezgâhı bırakıp işi, gücü Eyüple Kan ı tarcılar arasında mekik dokumaya mı dökelim! Bu terazi ve kantarları hangi usta adamakıllı düzeltecek, ayarlıya - cak ise onu bize göstermeli, biz de ana | gidip işimizi birden — halettemeliyiz. Yoksa altı ay yaz galiba her gün Kan- | Kantarcıları | tarcılara taşınacağız. is | şakağına koyup yanık bir söylerken Daha sonra bana camdaki ya- zıyı gösterdi: — Bak, burası yavrunun çayha- nesidir, Buraya hor bakıp ta geç- me, sen bizi tanşmazsan da biz se- ni yazılarından ve - resimlerinden giyaben tanırız, Hele yavrunun e linden bir çay iç te aklın başma gelsin!. — Kahvaltı haztr, haydi kal (Fransız karikatürü) Ben çay içerken o gene elini Urfa AŞIK KILIÇ BALIĞI (Fransız karikatürü) ağzı ile tutturdu: I.ııl yülüm, h.ıı: yızı*ı im IN -_063000000 o, Ğ O Baktım, çayhanedeki o sakallı, kıranta bıyıklı koca koca yavrular hap Birdan dürder elik aikkylik rer: — Aaaah! Çektiler. Yavrum Hafız bir iki | şakadan sonra: — Size dedi, bir de Divrik ıâu Ve okumaya başladı: | okuyayım! | | | — İyi, hoş delikanlr amma öpmesini bilmiyor. —Z n MÜPTEDİ BOKSÖR Çiçeği meze dağlar! (Fransız karikatürü) Anadolunun ve Rumelinin bir çok halk türkülerini pek güzel 0- kuyan ve hattâ bunlarla bir çok plâk ta doldurmuş olan yavrum Hafız diyor ki: — İstanbulda olsun, Anadolu- da olsun, yaşını başını almış bu Artık sırtim yere gelmez; yeter ki bütün bu yavrularımın gönülleri şen, evle- vi barkları gülşen olsun! Osman Cemal Anadolu- kaday yavrum var, Timesi ve göl mânaları- a adır. Hattâ Zaf- ranboluda (Bulak) âdiyle bir de ü — Ne mükemmel dövüşüyorsunuz ile oradaki meşhür kaynakl evvelce de eldiven giymiş mi idiniz? — Evet, bir defa nikâha giderken. — Çocuk bu kadar yüksek hararet' banyoya dayanır mı? — Aman banım, ne anlar kil.. (Alman karikatürü ) çocuk derecedt? ——— —4 LÂAFA DA GÜMRÜK OLUR MU? 4'4!',' karikatürtüü) Yo e marr vyes: Vaktini lâklâkiyat ile geçiren İmurlar için çene taksimetresi / — Hesabı gördün mü? — Hayır, sen? — Ben de hayır! — © halde ne bekliyoruz? (Ktalyan karikatürü) SIİLALARI BIRAKMA (Macar karikatürü) Kılıç yutan hokkabazlar |ti:'.d: silâh artanması,