Hakiki vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL. 27-5-934 Geçen kısımların hulâsası Mütarekeden sonra İstanbulda A. nadolu lehinde çalışanlar arasına ka- tılan İlhami, İngilizler lehinde çalr - şan Fatma Nüzhetle tanışıyor ve o - nunla beraber yaşıyor. Diğer taraftan Pantikyan yazıhanesinde milli kuv - vetlere çalışan Feridun Bey Pantik - yan tarafından takip ettirilmektedir. — Bana onun müracaatinden evvel cevap vermeniz faydalı ola - caktır. — Çalışırım efendim.. Feridun Bey, (E.) Beyden ayrıl- dıktan sonra doğru'Mığır Efendi - ye baş vurdu.. Artık Mığırdan tamamiyle e « mind. Çünkü kendisine okuttuğu Tehindeki raporu aynen Pantikya - na verdiğini öğrenmişti. Bunlar - dan başka, ötede — beride yalnız kendisi hakkında değil, müştere - ken çalıştıkları grup hakkında da pek takdirkâr bir lisanla konuş -[ tuğunu işitmişti. Mığar'ın kendilerine zahir ol - macının sebebini kat'iyyetle öğre- nememiş olmasına rağmen onu,| itimat edilir bir arkadaş gibi telâk. ki edebiliyordu. Mığır Feridun Beyi görünce; — Ne o, Feridun Bey, dedi.. Ye- ni bir şey mi var? — Azıcık sizinle konuşmak isti- yordum.. — Buyurun konuşalım.. l Fertdun Bey, Mıgırın yanı başı- Na oturdu ve: — Hâlâ, şu Şahin Kâhya mese- Tesiyle uğraşıyorum.. Sizden şunu | öğrenmek istiyordum. Bundan bah setmakle size itimadımı ınlılıııu* olacağım.. Dün, Şahini gördüm../ Zavallı adam, gizli dolaşmak mec-| buriyetinde.. Her taraftan kendi- #ini arıyorlar.. Şunu kurtarmanın bir vol vu bulamaz mıyız?. | — Niçin olmasın?, — Ne yapmalıyız?, Miğir şahadet parmağiyle baş parmağını biribirine sürterek: — Bu dedi?, — Kime ve nasıl?, — Para carsa işi ben hallede - rim.. Yalnız bundan benim müste- fit olacağımı zannetmemelisiniz .. (M.) e vereceğiz.. — (M.) kim?. — Pantikyan üzerinde nüfuzu fazla o]ın bh'idiı Yılnıı( 1600)ı Geçen kısımların hulâsası | Mekteplerde okutulan ve tarihte, e- debiyatta bahsi geçen bir kral Ödip ef- sanesi vardır. İyte, o gün, falcr Fatih Efendi, Edip Beye, Kral Ödipin felâ- ketine uğrıyacağını haber veriyor. De- likanlı, istırap içinde, ne yapacağını bi- lemiyor. Eve dönüyor. Annesine ne söyliyeceğini şaşırıyor. Onun yüzüne bakamıyor. Kendisine, Osman Bey ismindeki ahbabının geldi- ğini haber veriyorlar. Falcıyı tavsiye eden bu adamdır. Osman Bey, sakal birakmıştır. | Edibin annesi Osman Beyle Edibi yalnız bırıkıyor İki ahbap, konuşu- yorlar. Edip, arkadaşına meseleyi söylüyor- sa da, annesine bir türlü açılamıyor. — Hayır, bu adam yalaner de- Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 74 | lira lâzım. — Bunu belki temin edebilir .. Yeterki serbest kalsın.. — Pantikyandan serbest ola - cağına dair bir de kâğıt alabiliriz. — Bu parayı — sen mi verecek- sin? — İstersen beraber veririz. — Sizi ne günü göreyim?, — Dört gün sonra, gene bu saat- lerdeburada bulun.. — Yalnız boş gelme.. — Hemen şimdi gidip vaziyeti anlatayım.. Feridun Bey Mığırla olan bu ko- nuşmasından sonra Pantikyanın hakikt vaziyetini anlamış oluyor - du. — Demek ki, bu adam da, İn - giliz hizmetinde bulunmuş olması- na rağmen yalnız kendi kesesini düşünmekle meşguldu.. Feridun Bey vaziyetten hemen (E.) Beyi haberdar etti. O da Şahin Kâhyaya haber göndere - rek istenilen parayı bizat kendisi- nin getirmesini bildirdi. aÜ e Mehmet Bey odasında yalnızdı. raporları gözden geçiriyordu. Eli - ne ilk aldığı rapor Feridun Beyin yazdığı idi, şöyle idi: “htirakçi Hilmi — gene sık sık Mecır Hey'i ziyaret — etmektedir. Amele partisine muarız olarak polis müdürü Tahsinin delâletiyle teşkil edilen “Amele Siyanet cemi- yeti., nin son içtimaları — İştirakçi Hilminin hoşuna gitmemiş ola - cak ki, bu içtimalardan şikâyet e- diyor.. Amele — mesailine —hoca Sabri ile, Zeynelâbidin de karış - mıya başlamış. Her iki hoca bir taraftan Amele Siyanet cemiyeti- ni, diğer taraftan İştirakçi Hilmi - nin partisini teşvik ile geniş mik- yasta bir grev ilân ettirmiye ça - lJışmaktadır. Bu husus için mülâzim Nelson, Hoca Sabri ve İştirakçi Hilmi bir haftadanberi mütcaddit içtimalar | aktetmişler. Zeynelâbidin — bu meselede iki taraflı hareket —etmenin yolunu bulmuştur. - Bir taraftan hükü - metin şirketleri himaye ettiği hal- de ameleyi siyanet ve vikaye eyle- mediğini ve bunun bir takım siya- si düşüncelerden doğduğunu İşti- Tefrika No, 15 27 -5-934 Aşk ve ma- cera romanı Nâkıli (Vâ-Nü) ğil.,, Annesi, ne demek istiyordu? — Babamın ölümüne benim se- bebiyet verdiğimi söyler de yalan- cı olmaz mı hiç? Annesi susuyordu, Edip, atıldı: — Babamı öldürdüm mü? Söy- le, anne;.. Ben, babamı öldürdüm. mü? Delikanlı, annesinin derhal iti- raz etmesini, yerinden — sıçrıyarak itiraz eylemesini bekliyordu. Fa- kat, umduğu çıkmadı. Servet Hanım, yalnız kaşlarını çatmıştı, Edip, sinirlenerek ayağa kalk- Geçen kısımların hulasası 1 * Ali baba, İstanbulla Rusya, iki memleket arasında kadın — ticareti yapmakla meşğuldü. Alibaba küçük - ken hadım yaptığı Ferhada İstanbul- daki kızlarını teslim ederek, Kafkas- yaya gidiyor. Tifliste valinin kona - ğında (Fatma) isminde bir Gürcü kı- zını kaçırmağa — uğraşırken, Rüstem isminde bir gençle tanışıyor. Bu genç, Ferhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Tiflise gelmiş - tir, Rüstem Fatmayı kaçırıyor ve fail olarak Ali babayı zindana atıyorlar. Ve Rüstem, günün birinde Fatma ile İstanbula dönmeğe muvaffak oluyor. — Ne yapayım, Rüstem? Hep- sini elimden çıkarmak için ucuzc: sattım, , & » Rüstemin teyzesi, kurşuncu kax dınla kapıdan içeri girerken, Fer- hatta sokağa çıkıyordu. Fatmanın o akşam bütün aksiliği üzerindey- di. Rüstem ne sorarsı, — terscevap alıyordu. Fatmanm o güne kadar böyle sert tavırlarını görmemiş olan Rüs- tem, bunun sebebini araştırıyordu. Halbuki, Fatma, Ferhatla koca» sını tesadüfen kapı — arkasından dinlemiş ve (sarışım kizdan) dan bahsedildiğini işidince hiddetin » den küplere binmişti. Rüstemin yüzüne vurmak iste - miyordu.. “— Sarışın kızdan — ne haber rakçi Hilmi partisine diğer taraftan da Amele — siyanet Cemiyetinin bir kaç gün evvel tn| giliz istihbaratma — mensup bazı memurların huzuriyle aktedilen bir içtimamda hükümetin - şirket- lere taraftar hareket etmesinin se- bebini kuvvet ve kudretten mah - rum bulunmasında göstermiş ve a- meleyi yola getirmek için şirket- lerin İngilizlere müracaatları lâ - zım geldiğini söylemiştir. Bunda takip edilen gaye ame- lenin arzusunu velevki kısmen ol-| sun, İngilizler vasıtasiyle terviç et- tirmek ve tahminen — adetleri 17 bine varan bir amele grupunu İn - gilizlerle Iştirakçi Hilminin delâ- letiyle mütedil Hürriyet ve İtilâfa taraftar kılmaktadır. Zeynelâbidin, amele meselesi - nin bir kabine meselesi şeklini a -| lacak kadar mühim olduğu fikrin- YAR içindeki kurşuna bakıyordu .| | Kurşuncu hanım, mühim bir ıcyi dedir. (Devamı var) mak teşebbüsünde bulundu. — Fa- kat, annesi, onu, iki elinden tuta- rak, oturttu. — Hayır, gitme, dur, — Rica ederim, anne... Bir söy- liyeceğin varsa derhal söyle... Be- ni muamma içinde bırakma... Fa- tih Efendinin bazı — müşterilerini memnun ettiğini biliyorum... Fa- kat, herhalde, benim hakkımda hiç te isabetli bir şey söyliyeme- di. Bunun için uzun tafsilâta, tah- lillere filân ihtiyaç yok... Sen, ba- bamı öldürüp öldürmediğimi her- kesten iyi biliyorsun. — Fakat, şayet anladımsa, fal- cı, bir cinayetten bahsetmemiş.., Kadınm hali ciddidi, Sesi azı- cık titriyordu. — Cinayetten bahsetmiyordu... “Ölümüne sebep oldunuz.,, Yahut “Katilisiniz!,, dedi. — İşin içinde, Kast, cinayet, taammüt yok... Edip, fenxlıklar İ'î"ı’“dm Annesi, ne demek - İttiyordu 2, söylerken, 27 Mayıs 1934 27 Mayıs 1Y34 Müellifi: Zshak FERDİ yvar?.,, Demek için bu kelimeler kaç de- fa dilinin ucuna kadar gelmiş, Fa -| kat korkudan boğazında düğümle- mip kalmıştı. Rüstem pek şakaya! Fatma on- gelir bir erkek değildi. dan daima çekinirdi. Kendi kendine: — Ah, bu sarışın kız da nereden çıktı?, Diyerek sinirleniyor, hırçınlanı- yor.. Fakat Rüsteme bir şey söyli « yemiyordu. Kurşuncu kadın tasını manga - lm üzerine koyarak kurşununu e - ritmeğe başlamıştı. Rüstemin teyzesi, kendi kendi- ne mırıldanıyordu: — Aman hocânım, şu güzel kıı- cağımızık —kurşun eritinciye ka - dar— bir de nefes ediver! Üstün - de gözü kalanın gözü çıksın işal - lah... Kurşuncu hanım gözlerini süze- rek yavaş yavaş besmeleyi çekti ve| içinden bir şeyler okuyup kızın yü- züne üflemeğe başladı. | Teyze hanım hâlâ söyleniyor -. du: — Yavrucuğumu bugün iyi saat-| te olsunlar bastırdı galiba.. Göz - leri fırıl fırıl dönüyor. Rengi sap -| sarı olmuş.. O ne fena esneyiş öy- le.... | Sonra Fatmaya döndü: — Hiç merak etmek yavrum!.. Şimdi kem gözlere mil çekilecek .. Sana bir daha fena nazarlar ba -| kamıyacaklar.. Bir şeyciğin kalmı- yacak. Hocânımın hem nefesi kcı- kindir, hem de kurşununda kera -| met vardır. Pirler, erenler, üstün * deki sıkıntıyı çarçabuk defedecek. Gözlerindeki — kuru ağrıdan eser kalmıyacak.. Geçecek, iyileşecek - sin!.. Kurşuncu hanım okumasını bi - Ürdi. Ayağa kalktı, — teyze l'ıınnııı Fatmanın başında içi su dolu ufak bir hamam tası tutuyordu. Kurşun-| v a ateşteki kurşunu birdenbire ta-| sın içindeki suya boşaltarak: — Allah ak gözden, kem göz -( den, kem nazardan esirgesin.. Sözleriyle başlıyan kısa — bir duadan sonra, tası Fatmanın önü—ı nz koydu. | Rüstemin teyzesi merakla su - keşfetmiş gibi, dudağının ucu ile| Servet Hanım, hâlâ onun elle- rini avuçları içinde tutuyordu. E- dip, kurtulmak için, zorliyamıyor- « Söyle öyle ise an- Bılıımın olumune ben mi se- bıp eldum? Servet Hanım gene sustu, — Görüyorsun... — Kelime'erin değişmesi hâdiseyi değiştiriyor ... Ellerini annesinden kurtarma- ğa uğraştı. Ayağa kalkmak istedi. — Dinle beni yavrum... Dinle, bak.. Sana bir şey söyliyeyim... Belki yo'unu ebediyyen gizlemem lâzımdı... Fakat, artık muvaffak| olamıyacağım... Zira, yetmiş sene| daha yaşayacağını bilerek ferah bir ömür geçirmeni — iştiyorum.-. Artık, Edibin asabiyyeti - son haddini bulmustu. —-Ne söyliyeceksen çabuk - söy- le... Fazla bekliyecek zamanım yok... İşim var.., Gideceğim... Kadım, tereddüt da idi. hafifçe gülerek: " — İşte bir çift göz, — dedi, yaâ” rucuğa nazar değmiş. Şu kurşunu” içindeki gözlere bakın hele!.. Ve teyze hanımın şen sesi Yük' seldi: — Oh... oh.. oh.. Çok şükür, kiF cağızım bu dertten halâs oldu. ie | şaallah yarın gidip Tokmaklı de' deye bir deste mum götüreyif' | Zaten Eyüpsultana da bir kurbi? adağım vardı. Bu muhavereler Fatmanın â/ | bı üzerinde bir tesir yapmamış * ğgildi. Kafkas dilberi yerde ıj kaba bir minderin üzerine otur! sık sık esniyordu. Ve sanki gittikçe artan sıkıntısı bu ııııc" lerle dağılıyor gibiydi. Rüstem odanın — bir köyeıila babaç bir Van kedisi gibi bı.u kurup uyuklamağa — başlamışt” | Kurşuncu kadının: — Şu kurşunun içinde gittiçe” | çılan, büyüyen kem gözlere bak a dost'ar!.. — Diye mütemadiyen tekrarladı! saçmalar kulağına girmiyordu. Fatma bir aralık yan gözle teme baktı ve içinden : — Tuhaf şey, dedi, buna da olmuş.. Somurtkan somurtkan bi' kıyor. Ağzını bile açmıyor.. Ve yavaşça Rüsteme qıllıl'C"" kadar ince bir sesle söylendi: — Bu ne dalgınlık a canım”: İnsan, sarışınlar için kendini derece kaybeder mi?. Fatma, bu sözleri mırıldanırkt” | çskisi gibi hiddetli değildi. Yf ti ” | gülüyordu ve yavaş yavaş ceswâ kadar neş'esini de toplamağa lamıştı.. Rüstem, Fatmanın ıoyledıkl'fİı ni işitmemiş gibi davrandı.. Kllı:l gnda bir kaç kelimenin — al ş yerleşmişti: —“Tokmaklıdede.. — Bir'det' | mum.. Bir kurban adağı.. Kem w zarlar.. Sarışınlar..,, Rüstem son kelimeyi | defa tekrarladıktan sonra bir! bire doğruldu: — Ne söylüyorsun, Fatma? » bir & | rışınlar.. Bu ne demek?. Fatma, o güne kadar i,idil% miyen müstehzi — bir kahkahâ' (Deyamı var) yet ıiîriıd baklay! ) — Babanın bir soğuk alg neticesinde öldüğünü hılıyof/ Edip derhal, rahat bir DJ’ aldı: — Evet. 1 — Bu, doğrudur. Bir rahat nefes daha... — Fakat, ne süretle kenl“ üşüttüğünü bilmiyorsun, — Tiyatrodan — çıkmıştı. gelirken üşümüş.. — Bunu sana öyle ıöylı!" ; | Fakat, hıkikatta, bâzka bir 9* j ten dolayı soğuk aldı... — Nasıl sebep? — Evet, İ'Inlılındıiılld.ı gece evvel, baban soğuk bir vada tyatroya gitmişti. Lâkif' tesi ve dahı ertesi gün bir lıktan şikâyet etmedi... ""j ce, senin yatağından ıılıı v lâtlı bir teneffüs seşi üzerin! *Devarti