Hakik? vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan | Kadri CEMiL l 9-5-934 Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 56 ı Geçen kısımların hulâsası | Mütarakeden sonra Istanbulda A- | nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen - çalışıyorlardı. — Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- ları Ilhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanıma tercüman diye yerleş- müşti. Park eğlencesinde tesadül et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev | sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- muştı , Bu adam uzun bir müldavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış ; fakat ,Kâhyanın arkadaşları — tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kühya atlat- mıya çalışıyordu. Kâhyanın son günlerde|? böyle | habersiz işler yapması Feridun gi- bi milli kuvvetler lehinde — İstan- bulda çalışanların — işini bozacak kadar ilerlemişti. Acaba, Pan - tikyanın: “Komşularına varıncıya kadar herkesin Ankaraya gittiğini söylüyor.,, demesi doğru muydu? Feridun Bey, bunun da doğru ola- bileceğine kanaat getiriyordu. Çünkü onun böyle, nereye gide- ceğini çekinmeden söyliyecek ta - biatte olduğuna hükmettirecek va- ziyetleri hiç te eksik değildi. Pantikyana: — Ben bunun Şahin kâhya ola- bileceğine ihtimal vermem, dedi .. Benim tanıdığım Şahin kâhyanın Anadolü ile — münasebeti yoktur. Bütün bunlar, kuru birer - iftira - dan başka bir şey değildir. Bana timat etmenizi rica ederim ve size | bunu ispat ta edebilirim. — Çünkü kâhya İstanbuldadır. Feridun Bey, — daha tedbirli bir | cümle sarfetmek — isterken ağzın- dan bu kat'i cümle — çıkıvermişti. Pantikyan: | — Demek kâhya Istanbulda? di- | ye sordu: | — Evet İstanbulda.. Kendisini daha üç gün evvel gördüm. Pantikyan güldü: — Acaba o gün gitmiş olmasın? — Hayır.. Bana hiç böyle bir | şeyden bahsetmedi? | — Size böyle şeylerden bahse - | decek kadar — kendisiyle samimi misiniz?, | Feridun Bey, heyecanla kendisi- ni de büsbütün şüphe altına soka- gittiğinin farkına vardı: — Belki de söylemiyeceği şey - ler bulunabilir. Bunu bilmem, Fa- kat benimle samimi olduğuna ka- naatim vardır. Yalnız çok yakm- dan ve kat'iyetle bildiğim bir şey varsa o da, Şahinin bu gibi işlerle alâkası olmadığıdır. Bunda belki de yanılıyorum. Aldanmiş olaca- ğıma ihtimal vermemekle beraber ihtiyatlı konuşayım, Belki de.. Bu işle, bana itimadınız el'an devam ediyorsa bizzat meşgul olmama müsaade ediniz. — Pekâlâ uğraş bakalım.. — Fa- kat evvelâ şanu haber vermek mecburiyetindeyim ki, kâhya bü- tün malümatsızlığına rağmen bi - zimle boy ölçüşebilecek kanaatte birisidir. (gülerek) aldatmış vaziyettedir. Bunun aksi bir neticeye varmanızı çok temenni ederim. — Böyle bir neticeye varacağı- ma dair kanaatim hâlâ kuvvetli- dir. Meseleden iki gün içinde size haber getiririm. — Pekâ — Bana söyliyecek — başka bir şeyiniz var mı ? — Şimdiki halde hayır.. Lâzım olursa çağırtırım, — Gidebilir miyim?, — Hay hay... Feridun Bey çıkıp gitti. Arkasın- sından da Pantikyan nöbetçiyi ça- gerdi: — Bana Mıpgırı çağırınız, dedi Mıgır geldi, Pantikyan: — Bugün sana yeni bir iş veri - yorum, Feridun Beyin kimlerle te - maş ettiğini nerelere gidip geldiği- ni bana günü gününe bildireceksin. | Takip edildiğinin farkında olma - malıdır. Dikkat et. h. Mıgır çıkarken arkasından: — Bana Muhliş Beyi de çağırtı - verin., — Şimdi Mehmet Beyi görmek istiyorum.. Kendisiyle konuşmam lüzım., — Maalesef imkânı yok.. Bun - dan yarım saat kadar evvel dışarı- ya çıktı ve nereye — gideceğini de Haydi baka - | söylemedi.. — Gelecek mi?, —zannetmem., Artık bugün uğ- ramaz, ancak Her hakkı mahfuzdur KAYBOLAN . SEVGİLİ & Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı Müellifi: ( Vâ - Nü ) : Geçen kısımların hulâsası Genç Türk diplomatı Muhsin Ra- şit, uzun seneler, Erci Behzadis ismin de bir Yunanlıya kin beslemiştir. Zi ta, Ercinin, milli mücadele esna! nişanlısı Ferihayı öldürdüğür ahip | olmuştur. Fakat, bir çok maceralar - dan sonra, genç kızın Yunanistanda bir hastahanede hastabakıcılık ettiği anlaşılıyor. Feriha da Muhsini öldü sanıyormuş. — Biribirlerine — meselenin nasıl cereyan ettiğini anlatıyorlar, tikten sonra nasıl bayıldığını anlattı: — Yalnız, bayılmadan evvel beni vuran adamın atkerleriyle beraber, e- vimize girdiğini, içerde kadınların ba- ğırıştığını duydü: dedi.. Biraz son- ra, galiba evden bir çavuş çıktı, bir nelere: “Erci Behzadisin vurduğu a- dam, çetecilerin başı imiş. O, istintak edilecektir!... Başında nöbet bekle- yin!...” emrini verdi... Böylelikle, be- ni yaralıyan zabilin, yani sizin ismini- öğrendim... Fakat, bayılmışım... | | Gözlerimi tekrar açtığım vakit, kendi — Asıl sen anlat.. Sen nasıl kur. tuldum?... Biz, senin öldüğüne tama- miyle kanaat getirmiştik... Değil mi, Erei?... Muhsin, yüzüne kılıç darbesini y dikten ve neferlerin konuşuşunu işit- | | | , mi dağ başında, Türk çetecileri sında buldum... Elini emirberi Muammer — çavuşun omuzuna koydu: — Sonradan öğrendim ki, meğer, bu sadık arkadaşım, beni orada bırak- ara- Çok yazık ki sizi hile, HABER — Akşam Postası Tariht Tefrika: 41 Geçen kısımların hulasası Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada | Çar Nikola zamanında esirci Ali baba iki memleket arasında kadın - ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat is- küçükken hadım yapmış- ü zaman İstanbuldaki kız- ları bu delikanlıya teslim ederek, Kal- kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- gında (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. Ali baba bu kızı kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, Ferzhadın arkadaşıdır ve Ali babadan intikam almak üzere Istanbuldan Tif- lise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır- mak ve Ali babayı ele vermek için ter. tibat alıyor . R: Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa- rayın zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça - rın gözdesile beraber yaşamaktadır. | — Allah hepinizi korusun.. Ya- | kayı ele vermemek için sağınıza solunuza bakarak yürüyünüz! Ba- na gelince, bu vazifeyi muvaffake | yetle yapabilirsem, günün birinde Rus inkılâbına ufacık bir hizme - tim dokunduğunu düşünerek ifti- har edeceğim. — İnkılâpçılar seni unutmazlar, | baba! Görüyoruz ki sen temiz yü- | rekli bir adamsın! Kapıyı açtılar. ——— ——— | — Nerede bulabilirim, dersiniz.. Cidden çok mühim bir mesele için fikrine müracaat etmem İâzım ge- liyordu. — Vallahi bilmem ki nerede bu- labilirsiniz; ne diyeyim.. — Her ihtimale karşı kendisine bir kâğıt bıraksam bati, — bugün kendisini bulamazsam yarın oku - muş olur. — Hay hay bırakımızda verdire- yim, — Siz kendisini görmiyecek mi- siniz? — Hayır.. Benbugün öğleyin Üsküdara geçeceğim ve bu gecey- le yarını orada geçireceğim.. Feridun beyle Şefik bey, Sirke- cide bir gramafoncu — dükkânmın kapısında görüşüyorlardı. Feridun Bey dükkâna girdi. C- | binden çıkardığı ufacık bir kâğıt- üzerine Mehmet Beye — görüşmek mecburiyetinde olduğunu kaydet- ti ve kâğıdı Şefik Beye bıraktı. Şe- fik Bey ne yapar yapar bunu Meh- met Beye ulaştırırdı. (Devamı var) , kaçırmış... Galiba, nöbette bekliye» ni yere sermiş... Hançer mi sapladın, ne yaptın, Muammer?.. — Hançerim vardı emme ne ettiği- mi bilemiyorum, gayri beyüm.. Seni, öyle kanlar içinde görünce, nöbetçiye bücum ettim.. Onu, yere serdim... Beynine yumruğumu indirdim, gırtla gn mi sıktım, hançer mi sapladım, u nuttum.. Hattâ, tüfeğini bile alma- dim... Yalnız seni srtladım... Kaçır- dım.... Ercit — Anlaşılıyor.. Anlaşılıyor... « de- di. * Fakat daha da anlamak - kabil... Hele şu Nikolakiyi çağırın bakalım... Doktar, bizim çavuş oydu... Nasıl Fe- rihayi buraya yerleştirdimse, arkada- şım olan hastahane baş doktoru vası- tasiyle çavuşa da bu müessesede iş bul- dum... Nöbetçi doktor, sevdalıların kavuş ma Ffaşlını alâka ile seyretmiş ve ma- ceranm tafsilâtını dinlemişti. Işin ma- badini merak ettiği İçin Nikolakiyi u. yandırmağa gitti- Bu sırada, Bekleme odasının kane. peletine oturarak, dört kişi, git giğe | artan bir sevinç içinde konuşuyarlanı | | rim.. Sık sık geliniz! | yi etti. | almak maksadiyle giriştiği bu teh | çe tüyleri ürperiyordu. Tiflise be- | dim... Bak sana her şeyi sırasiyle an- | re düştüğün de gözümden kaçmadı.. - 9 Mayıs 1934 — 9 Mayıs 1934 Müellifi: /shak FERDİ İsmailof: — Yarın akşam gene sizi bekle- Diyerek, inkılâpçı zabitleri teş- Genç zabitler gittikten sonra, Ismailof, deruhte ettiği işin dehşet ve ehemmiyetini düşünerek, ken « di kendine: — Allahın azametine bak.. Ba- na çardan intikam almak fırsıtını verdi.. Diye söylendi. İsmailof, para likeli işi yapmıya karar vermişti. Beyannameleri tarif edilen yerlere kolaylıkla dağıtacağını zannedi - yordu. Bütün Rus milletinin çarlık idaresinden bezgin ve müşteki ol duğunu görüyordu. İsmailof o gece saatlerce uyu - yamamıştı. İstanbuldan R: nasıl ve niçin geldiğini düşündük- Tindeki kemeri altınla dolu olarak geldiği halde şimdi ufacık bir ah- çı dükkânmda yamaklık edi da çar aleyhine tertip edilen gizli hareketlere karıştırmıştı. Ismailof zindanda gördüğü iş - kenceleri nasıl unutabilirdi?. — Zaten yarı yarıya ölüm de » mektir » diyordu - Hiç olmazsa şu inkılâpçılar iktidar mevkiine ge - çerlerse, her gün karakola gidip görünmek mecburiyetinden kur - tulurum. Hatta belki de onlardan | başka türlü yardımlar da görebi - lirim. Öyle ya.. Madem ki inkılâp- çılarla beraber çalışıyorum.. Ya - | rın onlar kazanırlarsa, yeni hükü- met vasıtasiyle Tiflisten (Fatma) yı kolayca buldurmak imkânı hâ - sıl olacaktır. Ah, şu Rüstem çapkı- nını bir ele geçirsem.. Küâratanın etlerini crmbızla yolacağım. Başı- ma bu felâketleri getiren hep o de- gil mi? Ben-ahçı yamaklığı yapa- cak adam mıydım?.. İştanbulda karşımda sayıstız cariyeler el pen- çe divan durur, ne emredeceğim diye gözümün içine bakarlardı. Hey gidi günler hey!.. & Dü #T şe ," —35 .— Bir sabah Petersburgta ağızdan ağıza bir haber dolaşıyordu: “Çarın maiyet zabitlerinden Ayrılıp ayrılıp kucaklaşıyorlardı. — Peki, amma, buraya nasıl düş- tün?... Niçin bir daha Türkiyeye dön- medin, Feriha?... — Buraya mı?... Yaralı olarak gel- latayım... Düşman — ordusunun — hücumunu, yazlık evimizin penceresinden, — deh. şet içinde seyrediyordum... Senin yü: züne inen kalıç darbesini gördüm... Ye sonra, Erci Behzadis ve askerleri evi girdiler... Bir nefer, Fahriyi Ah, evet, bizim karşımız da... manzara, o kadar müthiş olmuş- Erci, eliyle gözlerini kapaya- — “Yeter.. Elverir,.. Bu derecesi de olmaz... - diye haykırdı. . o dört yaşındaki çocuğu öldürmekten utan- güyor veusunuz!e Kadinleri da iliş miyeceksiniz... Anladınız mı?... “ Sonra metanetini toplamak ister gibi silkindi... Kaşlarını çattı.. Ben ağlıyordum: | dünüz!... Burada, bizim mt rek, ve tayfa | likte Od | rine doğru İsmailof sabahleyin dükkânı * tiği zaman, ortalıkta her zamap kinden çok farklı bir kaynaş” gördü. Çara son derecede merbut © maiyet zabiti acaba — neden i$)' etmişti? Ismailof, günün birinde yardf| göreceğini umduğu bu — zabiti * (elden kaçırmış demekti.. Genç zabitin gemilerle Odesf dan uzaklaşması İsmailofun k #ma giremiyecek kadar büyük * hakikatti. z gem İsmailof bu haber — karşı kendi kendine şu hükmü vermii Ştankanın o taraflarda dol: | söyleniyordu. Genç zabitin Sivaf | topol sahillerine — doğru açıl | Ştankayı elde etmek için terti? dilmiş bir tuzaktan başka bir değildir. Hadişenin zahiri man?! herkese bu hükmü verdirmişti: FV. kat, hakikat hiç te böyle değildi Hassa zabiti, babasının — sara'” öldürüldüğünü öğrenince çok teessir olmuş ve limandaki do! manrmm başma geçerek o gece $4 |ha karşı Odesadan ayrılmıştı ; İsmailof hâdisenin bu - tarâ bilmediği için, dudağmı bükerek' — İşte bir tuzak daha.. Diyerek işini görmeğe başlaf" tı. v O gün öğlen yemeğine :9"';, |arasında her zamatıki zabitle |ancak bir tanesi gelmişti. İsmailof kalabalıktan sıyrıl” zabitin yanma sokuldu: — Arkadaşın nerede?. Sivil zabit önüne — bakaraf vap verdi: — Yakalandı!.. İsmailof bu kelimeyi işidinc€ |ninden vurulmuşa dönmüşkil'vy ydeı-ıbîre dizleri titremeğe baf' — Nerede yakalandı?. ' — Gümrük önünde., Beyaf me yapıştırırken., ' — Büyük bir ihtiyatsızlık yd mış.. — Niçin?., v — Çünkü dün gece ben 0f? lâzım gelen beyannameleri * tırmıştım... . b ) # * zafını askerlerinden gizlemek sahte bir sertlikle, bana sordu! p) — “Vurulan adam Muhsirt N Bey midir?... “ — Evet... Diye inledim- * sin Raşit... Benim nişanlım... # mizde, bizim köyümüzde, mizde ne arıyorsunuz?.. — — gf “— Fakat o, çetelerin ı'e“'"/ rada teşkilât kurmuş... Elbetif lacaktı... *— Eskiden çetelerin Teti ÇAf Çeteler de yoktu.., diye cevaP öj Siz burasını istilâ edince, F” müdafaa için, Muhsin, çetekt”i .. Haklı olduğu da gö Çünkü, yaptıklarınız işte- r-Y' “Süngü ile parçalanan FAP' terdim.. “Ererinin titrediğini duy"’o'a,' “Fakat, maiyeti ona b-"do':/ “Maiyeti de bir anlık bir le uğramış gibi, fert fert dı. ol gitrii w — “Muhsin... Muhsin Raşit.... Öl- dü... » diye senin ismini — tekrarlayıp durüyordum. “Lâkin cemaat haline İM / böylı yle olmuşlardı. (D""’