17 Nisan 19834 — 17 Wisan 1vö4 - m—lğmw 5 > e Tarihi Tefrika: 20 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDI < IKS Ve [Z:* ı;âışy Hakikf vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan Kadri CEMiL | —7-4034 Geçen kısımların hulâsası | Mütarakeden sonra İstanbulda A- | nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar | vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışıyorlardı. — Leyhte çalışanlardan bir grupun içlerine aldık- | larr İlhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanma tercüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında Bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- muşti . Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaşmıya çalışmış; fakat ,Kâhyanım arkadaşları — tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat- mıya çalışıyordu. — Merhaba İsmail Bey.. — Merhaba Kâhya.. — Sizi bugün gene boşu boşu- na yordum. Arkadaşlara dün sor- dum. Anadoluda onların da hiç bir tanıdığı yokmuş.. Sizi buraya gönderen her kim olursa — olsun, muhakkak bir yanlışlık — neticesi bu işi yapmış olacak., Bu defa da siz sorun, işin hakikati o zaman daha iyi anlaşılacak. — Gene hava değişti galiba.. — Değişen hava yok.. Anado- Tuyla alâkadar adamlar olsak ne di | ye bu kadar ısrarmıza ve veıikı; göstermenize rağmen hâlâ inkâr e- delim. Sizin bize yanlışlıkla müra- caat ettiğinizi, Anadolunun İstan- bulda bulunan memurlarından bi- ri olduğunuzu kimseye haber ve- -xeçek kadar da soysuz değiliz.. Si- ze bir fenalık gelirse herhalde biz- den gelmiyecektir. Kâhyanın bu şekilde bir ifade- de bulunuşu Anadolu ile alâkala- rı olmadığına bir kat'iyyet vermek içindi. k Bununla, İsmail Beyin göster- diği vesikaya inandığı halde inkâ- rında ısrar etmesi, kendilerinin hakikaten bu ipte bezleri olmadı- | gına karşısmdakini inandırmak isteyişindendi. İamail Bey, — Kâh- | yanm arkadaşlarını gördükten | sonra böyle tersine bir hava - hâsıl | :lıııım pek te gayri tabit bulma- . — Madem ki öyle... O — halde beş on dakika daha burada otur- buraya | Müellifi : ( Geçen kısımların hulâsası | Balkan misakı için Türk sefaretinin tertip ettiği bir baloda, silâh fabrikala- rının mümessili Ert of Sad, Türk dip- lomatı Muhsin Raşide eski. bir intika- mt almayı telkin ediyor : Ona bir tabanca veriyor. — Bedeli mi?.. Aman, ne hacet?.. Katiyen kabul etmam... — Öyleyse ben de size bir hediye | vereylir.... atıranızı saklamak, benim için Öyle arzu edilen bir şeydir ki, bu tekli- finizi katiyen reddedemiyeceğim... Me- selâ şu markalı sigara kutusunu bana ve rirseniz... <— Buyurun... — Çok teşekktir ederim... Her bakkı mahfuzdur AYBOL Tefrikat 34 müdavim görünmeniz de bizim için hiç te hayırlı olmaz.. Bundan sonra gelirseniz bile pek seyrek gelmenizi ve hattâ buralara hiç | uğramamanızı rica ederim. — Uğramayız.. Ne yapalım.. Fakat bugün burada altıya kadar bir arkadaşı bekliyeceğim.. — Kâhyanın bu haber hoşuna gitmemişti. Çünkü Nur ve kay- makam Muslihuttin Beyler gelecek lerdi. Bir an bu adamım ne Nur ve ne de Muslih Beyleri tanımadığını düşünerek burada kalmasında bir mahzur görmedi. — Bekleyin., Zararı yok.. dedi. Ve kondiıâ. kendi işlerile meşgul | göründü. Aradan on, on beş daki- ka geçmemişti ki Nur Bey geldi. Ve Kâhyaya selâm bile vermeden doğru yukarıya çıktı; pek az bir fasıla ile Muslihuttin Bey takip etti. Kâhya, vaziyeti arkadaşlarına haber vermek için odaya — çıktığı zaman, aşağıda bekliyen yabancı adam dışarrya fırlamış ve beş da- kika sonra gene gelmiş ve yerine oturmuştu. Kâhya ile arkadaşları- nın yukarıda bulundukları sırada aşağısı kalabalıklaşmıya — başla- miş, bütün gelenler, boş — kahve peykelerini birer birer doldurmuş- | lardı. Yukarıda Kâhya ırkıdqlın-; na: — Adama vaziyeti söyledim.. Kani oldu. Artık bir daha uğramı- yacak, dedi. Nur ve Muslihuttin Beyler masa üzerine açtıkları, kâğıtlar üzerin- de meşgul oluyorlar ve Muslihut- tin Bey, bir adrese mektup yazı - yordu. Kâhyanın bir kaç gün içinde da- ha bazı yeni teşebbüsleri olacak - tı. Bugünkü konuşuşlarında bun- larım ne şekilde muvaffakıyetle yapılabileceğini kararlaştıracak - lardı. Muslihittin Bey, o gün ak- şama kadar muhtelif yerlere gidip gelmiş, hemen hemen bütün günü- nü ayak üstü geçirmişti. Çok yor- gundu. Hiç te kahve içmemiş gibi bir şeydi. — Kâhya dedi. Bize birer kah- ve yaptırırsan içeriz, çok — yorgu- num, makbule geçecek. — Söyliyeyim Muslihittin Bey. ! a Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı L Vâ - Nü ) Muhaverenin bu noktasında, oyun- ları seyreden kalabalıktan — ayrılmış, tenha bir yere gelmişlerdi. Ağaçlar arasında, büyük bir Tâmbanın altında bulunuyorlardı. Gazeteci Gal, onların hiç bir hare- ketini kaçırmamış, ikisini de adım &- dim takip etmişti. Bu adam ne kadar usta bir fotografçı idi. Muhsin Raşit, cebine konulan ta- bancayı çıkarıp ta muayene ettiği ve nasıl atıldığına baktığı sırada, elinde- ki mini mini, fakat kuvvetli fotografla, resmini çekti: “— Ne mükemmel! Ne mükemmel! diye düşündü. Muhsin Bey, Erci Beh- zadise suikastta bulunduktan sonra, bu resim, işe yarar: Muhabirimiz bu siya- onu gene | Geçen kısımların hulasası Esirci Ali Baba, Kafkasyadan getic- | diği bir sürü kızdan, Süleyman paşaya, birini bile beğendirememişti. Fakat pe-| şinen aldığı bin altına mukabil, Kaf- | kasya valisinin şatosundaki mutena çer- kes dilberini kaçıracağını vaadetmiş- tir. Zaman, Sultan Mecit zamanıdır. (Esir ticareti) Avrupada yapılan bir kongrede menedilmiştir. Fakat esirci Ali baba, her tehlikeye rağmen bu kı- | zı, birçok diğer kızlarla birlikte Rus- yadan Istanbula kaçıracak.. Ancak bir korkusu var: Çar Nikola... Ali Baba, Kumkapıdaki mahzenin- deki saklı esir kızları hadım bir deli- kanlıya br aktıktan conra Kafkasyaya gidiyor. Hadım delikanlı Ferhat, çok genç. ken, Esirci Ali Babarım hıyanetine uğ- | ramıştır. Genç, bundan intikam alma- yı düşünüyor. da geliyordu. | sokuldu: Ali baba, Pazar sabahı, kilise- |nin önündeki kalabalığa karış- mıştı. Tiflis valisi, göz kamaştırıcı bir debdebe ve saltanat içinde hü- kümdar gibi yaşıyan bir adamdı. Jandarma cölükleri yolun iki tara- fını sarmışlardı. Prens Mihailoviç ve karısı önde, Fatma ve mürebbi- | yesi de onların arkasındaki araba beeeel aei ea v eremere serensE K cErErm Kâhya, aşağıdaki ocağa kahve söylemek için dışarıya çıktı. Mer- divenden inerken, aşağısının — bir hayli kalabalık olduğunu gördü ve durakladı. Acaba basılmışlar mıy- dı? Bu kalabalığın başka — türlü mânası olamazdı. Hemen geriye döndü, oda kâapisindaân — içeriye mümkün olduğu kadar gürültüsüz ve fakat acele girdi. Nur ve Mus- Hihittin Beylerin üzerinde meşgul oldukları kâğıtları bir tomar ha - linde kucağma çekerek: — Kaldırın.. Basıldık... dedi. Oda bir içinde kar $tı. Masa- dan acele ile yere düşen kâğıtla- vi Nur ve Muslih Beyler — topladı- lar Kâhya yandaki — apdestaneye girerek kâğıtları delikten aşağıya itti. Bir an içinde ne yapacaklarını, nasıl hareket edeceklerini tasarla- mıya çalıştılar. Kaçmak ve kurtul- mak ihtimali hemen hemen yok gibiydi.. Artık ümitlerini kesmiş- lerdi. Şahin Kâhya: keşfetmiş, katilin resmini tabanca elin- de almış diye yazılar... İşte o zaman, Aman efendim aman, şöhretim gökle- re çıkar!..,, Ert of Sada hediye ettiği tabaka- yı da, Türk — >lomatınım elinde fotog- rafla tespit etti. “— Her halde, bu da - işe yarar... Arkadaşım, bu kutuyu bir maksatla al- mış olacak!..., Muhsinle esliha tröstü mümessili kalabalığa doğru yürüdü. — Doğrusu burada bu akşam çok zarif kadınlar var.. Hepsini tanıyor musunuz? — Hayır... Biliyorsunuz ki, bura- ya heyetle beraber geldim... Memleke- tün yabancısıyım... — Şu kadın, zannederim, balonun en cazip simalarından!... Kendisine Madam Bedi Behzadis derler... Eski zabitin damarlarında, kan, san ki ateşlenmiş barata döndü; — Behzadis?... diyet gayri ihtiyari, sordu. Frağının cebindeki tabancayı avuç- larında sıktı, Tiflis valisi Fatmanın — hiristi- yanlığı kendi rızasile kabul ettiği- ni bir kaç ay evvel ilân — etmişli. — Adm ne senin, oğul? — Ahmet... — İstanbulun neres'nde oturüf Yerli müslümanlar Fatmayı görün | sun? ce uzaktan dişlerini gıcırdatarak içlerinden küfür etmeğe başlamış- lardı. Ali baba o gün Fatmayı biraz daha yakından görmeğe — muvaf- fak olmuştu. Esirci, genç kızı görünce: — Bunu kaçırabilirsem, bir kese altın daha almadan — Süley- man Paşaya satmam.. — diyordu.. Ali baba, ömründe bu kadar güzel bir kız görmemişti. Fatma kiliseye girerken, herke- sin gözü onun üzerinde idi. Fatma etraftakilerden hiç kim- seye başını kaldırıp bakmamıştı. Bu kadar srkı bir inzibat — içinde, Fatmanın yan gözle bile birine bakıp iltifat etmesine imkân yok- tu. Fatma çılgın bir kız değildi. Ali baba, otelde konuşan me- murların bu işte fazla tevehhüm ettiklerine hükmetmişti, Kiliseden dönüş te ayni mera- simle ve sükünetle geçti.. Hiç kim- | se tevkif edilmedi. O akşam Ali babanın yattığı otele yeni bir müşteri gelmişti... İri boylu, güçlü kuvvetli, yirmi beş yaşlarında sevimli bir delikan- h. Oteldeki Türk müşteriler deli- kanlının yanına sokulmuştu. Yeni gelen yolcudan herkes şüpheleniyor, Tiflise ve bu otele niçin geldiğini anlamak istiyordu. Delikanlı İstanbul şivesile etra- fındaki Türklere anlatmağa baş- ladı: — İstanbuldan geliyorum... Bir gece yeniçerilerden biriyle döğüş- tüm ve canımı kurtamak için, ca- nma kıydım. Mesele saraya akset- mişti. Padişah beni yakalatmak ve derhal astırmak için Sadraza- ma şiddetli emirler vermişti. Bunu haber alınca Rusyaya — kaçtım. Tiflis Türklerinin himayesine -sı- ginmak üzere buraya geldim... Oteldeki Türkler — delikanlıya çok acımışlardı. — Hiç merak etme, yoldaş: Biz seni ele vermeyiz.. Fakat, bu hikâyeyi bir daha başka bir yerde tekrarlamamak şartile. Ali baba, delikaniımnın — yanma billiği ©: i ki, ten onu tarastubeden — silâhçinin gö zünden kaçmadı. — Neniz var?.. Fenalık mt geçirdi. niz?.. Hastalandınız mı?. Yoksa, Fran. sızların dedil.teri gibi “yıldlırım darbe sine mi uğradınız?... , şık mt ölüver. diniz?... Evet, Madam Bedi Behzadiş.. Pek zarif bir kadımdır.- Maamafih, kendisinden bir şey ummayın.... Hah bah hah!. Atinanın en muhafazakâr ve en kibar ailesinin kızıdır!.. - Fazı- Teti ile ve kocası Erci Behzadise karşı beslediği lekesiz, şairane aşkla dillere destandır! — Erci Behzadis? Muhsin Raşit Madam Bediye he- yecan ve asabiyetle bakarken de, Gal, onun muhtelif pozlarda resmini çekti. — Evet, efendim... Erci Behzadis... Genç kadınım yanından geçerlerken bu sözleri telâffuz etmişlerdi. Madam Bedi, başını çevirdi... Silâh fabrikalarrnım mümessilini ta- nıdi: — Ooo.... Nasılsınız, Mösyö Ert of Sad?. Kocamdan bahsediyordunuz ga- Hbae.... — Evet efendim... Zikri çemiliniz- — Üsküdarda.. — Güzel yer.. Eviniz Üsküdt rın hangi semtinde idi. — Paşakapısımda.. — Tam vükelâ yatağı. Kimle” densin? — Bir fırmemm oğlu idim. V' rümde bir karınca bile öldürü | miştim. Nasılsa elimden bir çıktı. — Olağan şeylerdir, oğul! İn” san oğlunun başına neler — geli Fakat, herşey geçer. Üzülme!.. Ahmet, Ali babanın yüzü baktı: — Sen ne işle meşgulsün? — Deri ticaretile. — Kârlı bir iş mi bari?... — Eh... Şöyle böyle geçiniy? ruz. Bir kaç sene evvel İstanbu! da gidip gelirdim. Şimdi deri i! rinde kesat var. İstanbullular AY rupa derilerine daha fazla kı: veriyorlar. | Ahmet, Ali baba ile çok çab dost olmuştu. O gece yemeği bt | vaber yiyorlardı. ı Ali baba: — Tiflise bu günmü geldi | diye sordu: ; Ahmet: — Hayır, dedi, on beş gün W dar oldu. Bundan evvel başka otele inmiştim. Çok — kalabalık" Ve otelde hiç Türk yoktu.” RWf? edemedim.. Buroteli sağlık vi ler. — Bu otelde rahat edebilirsif oğul! Müşterilerin üçte ikisi bekâr Türklerdir. Azeriler dost düşkünü ve samimi insan' dır. Onlardan hiç bir fenalık ma,. Ve yatağa girdiğin zaman yaklarını uzatarak - serbestçe * yu! | Ali baba, Ahmede bir votkâ ” zattı: — Burada bir iş tutacak sın? — Tabit. Boş gezmek için | zır para yemek lüzrm. Halbuki ” İnim ancak bir aylık harçlığ' var, Burada ne iş yapabilirim #” ba?... | den bahsediyordum... Tanışmaz Mf nız: Türk — diplomatlarından Mıı" Raşit Bey... Kadın, elini uzattı: — Müşerref oldum... Delikanlı, onun elini sıktı mi, " madı mı? Hatırlıyamıyorum . Her halde, bir tedbirsizlik yapt'” mış olacaktı. Çünkü, zaten terbiyesiz değ', Kendini sevki tabiilerine terkettiği kit, ondan dürüst olmıyan bir y sadir olamazdı. w Netekim, genç kadın da WJ şeyden alınmamış, hiç bir gayri ? ç lik sezememiş olacaktı ki, boyunü i Ekser cümleler, Muhsin Rasili kulağına çalınmadan, — mul , kurşunlar gibi — vızlayıp ,.gf’ Bir tek şey düşünüyordu: t “— Acaba kocası da burada T Acaba Erci Behzadis te burada M , Yavaş yavaş, harici âleme l::, lâkası yeniden diriliyordu. Bedi B” ) disin beş on dakikadır söylemekt” — duğu sözlerden bir kısmını işitti? / (Devst