İ | | İlinci Mahmudun tahta otur- duğunun ...... uncu günü idi. Bir sabah Topkapı sar:yının denize nazır bir penceresinde otururken Üsküdar terafından İstanbul ci - hetine doğru yüzlerce kayık ve Yelkenlinin harekete geçtiklerini büyük bir hayretle gördü. Höpür- dete höpürdete içtiği halis yemen kahvesini yanına brrakarık elle - rini birbirine vurdu. İçeriye giren tariyeye: — Senin çeşmanın (gözlerin) kuvvetlidir. Hele şu karşıya bak, zangnımca Üsküdar canibinden bu tarafa kesirülmiktar kayık ve Yelkenli gelmektedir. Diye sordu. C-riye, yarı şeffaf ince blıhıı: un altında çok diri olduğu belli | *lan göğsünü titreterek padişahın | Yanımta yaklaştı. © zamanki tâbirle ahu gözleri- Ni karşı tarafa çevirdi ve Sultan Mahmudun kalbini oynatan şuh Ye çapkın bir sesle: — Evet efendimiz. Gördüğü- 'gerçektir. Cevabını, verdi. nüz Fakat aksiliğe bakın ki bu esnada- Sultan Mahmudun Blılıııııı kocaman akik yüzük cx- Tiyenin ipekten şalvarına takılıp l"llııı başa n mı? Mey - dana çıkan harikulâde iki baldır bdişaha bir an endişesini unut - turdu ve doymak bilmiyen bir ar- zu ile itaatkârane bir şekilde kar> gısında duran cariyeye ellerini u - zattığı zaman heyecanla yanın > | daki kahve fincanını deviriverdi. Sız-k kahvenin dizini yakması ©- | nu bir an için unuttuğu endişesin? | avdet ettirdi. Cariyesine şu ©Mri verdi: . Dl“n’ ver. €Z âa- dam ıöııdıı-i:»h.li tahkik etsinler ve bana haber versinler. Cariye tam kapıdan — Heh söyle hamamı da ihzar etsinler, Bi: saat sonra mesele anlaşıldı. Üsküdardan İstanbul tarsfina ge. Çez yüzlerce halk doğru Babrâliye gitmiş ve çok mühim bir Maruzat. ları olduğunu söylemişler. Kendi- lerini kabul eden vüzeradan Meh- | Y, met paşaya Üsküdar halkı namına hacegândan Mehmet Sabri Efendi şu sözleri söylemiş: — Efendim, biz Üsküdar - hal- kımın huzuru hümayundan bir di- leği vardır. Devletlü efendimiz el- bet bilirler. Bendelerinin ikamet ettikleri Üsküdar canibinde Bal- ban iskelesi verasında ve debağha- ne civarında ve sahili deryaya ka- Tip diğer köşe ve kenarlarda med- ,ş:— bozması bir sürü bekâr oda- y mevtuttur. Bu odalar öteden- beri bir takım eşkiya ve erazil eş- hasa ihtifagâh olmaktadır. İk çıkıyor- | diki daki eşkiya yatağı ı nasıl temizlenebildi? 'Bu heriflerden : kalıyor. Gayrı evlenemiyoruz,, gece olcivarda naralar işitilir. Bir takım meşkük hatunlarla âlemler yapılır, Hattâ bu eşhası erazil cür- etlerini daha ileri götürüp ehli ırz hatunlera da tasallut etmek ve an- ları zorla odalarına götürmek küs- tahlığmı gösterirler. Gayri olca- nipte evlenmeğe — cesaret edecek nas kalmamıştır. Bu utanmaz he- riflerden dolayı vallahilâzim na- mazlarımız ve oruçlarımız sakat kalıyor. Nice defalar nezdlerine kendilerini irşat edecek ve dairei salâha sevkedecek âlim, kâmil ho- calar gönderdik, Hepsini istihkar- la geri çevirdiler, Ne yaptıksa fay- da vermedi. Hepimizin malı, canı, ırzı tehlikedidir. Huzuru hümayu- na sığınmaktan ve zıllüllâh olan padişahımız efendimize iltica et- mekten başka çare görmedik, İş- te dileğimiz budur. Şimdi yüzlerce kadın, erkek, çoluk, çocuk padişahın dertlerine deva olacak olan fermanlarını bekliyorlardı. Sultan Mahmut oda- sında bir aşağı bir yukarı dolaşı-, yor ve bu meseleye bir çarei hal bulmağa uğraşıyordu. Nihayet herkesin büyük bir dikkatle gözle- rini diktiği sakalı oynadı. - Sakalı oynadı demek ağzını açtı demek- tir. « Kâtip demindenberi fermanı hümayunun yazılacağı kâğıdı ve dividini hazırlamıştı. “Ol gafil bendelerime emrede- rim ki derhal ikamet etmekte ol- dukları odaları terkle ol canipten azimet etsinler, aksi halde bilcüm- le odalar bostancı başı, sekbanba- #1 ve mimar ağa marifetile hedme- dile..,, Sultan Mahmudun bu sözleri kâtibin elindeki kamış kalemi va- Sıtas'le nefis bir nakşı hurufa tep- dil edilip mührü hümayun basıl- tan sonra ilân edildi. Bunun ü- zerine Üsküdar halkı büyük bir ’"'"51*’_ tekrar kayık ve yelkenli- lere râkip olarak Üsküdar tarafına doğru hareltet ettiler. Sultan Mah- mut gene gözlerile bu kalabalık heyetin Üsküdara geçişini yeni bir mavi ş$alvar giyen cariyesile bera- ber sarayın penceresinden takip etti. Ertesi gün bostancı başı bizzat sküdara geçörek bekâr odası itti- l'_'! edilen medreselerden bir'ne girdi. Etrafını derhal bir sürü - bu- günkü tebirle - külhanbeyi sardı. — Behey nâdanlar... Padişah e- fendimizin hakkımızda verdiği fer- manı okumadınız mı? — Biz okumak bilmezük. — İşittiniz mi? — İşittik amma inanmadık, — :eden inanmadınız? — Bir rivayettir dedik. Son gü lerde böyle yalan havadisleri aldı yürüdü. Hattâ hasa min huzur padişahımız efendimizin her gece- dolayı vallahilazim namazlarmız ve oruçlarımız sakat çirdiği bile söyleniyor. Bir senenin kaç gün olduğunu bilmediğimiz i- çin efendi hazretlerinin bir senede cariye ihtiyaçlarının adedini — bir türlü tespit edemedik. Diğer bir ri- vayete nazaran zatınız da her gün | altmış kese rüşvet alryormüşsunuz. Bu doğru mudur? — Haşa.. Yalan.. Haltetmiş onu söyliyen.. — Biz de inanmadık. Görüyor- sunuz ya ne kadar biasıl ve esas rivayetler çıkıyor. Bundan dolayı bizler için çıkan rivayete de inana- madık, — Fakat ol rivayet hakikattir. Tez vakitte bu canipten gitmezse- niz burada mevcut bütün odaları yıktıracağım. Ve bostancı başı açtı ağzını, yumdu gözünü, Söylemedik söz, savurulmadık tehdit bırakmadı. Bir an evvel buradan gitmelerinin elzem olduğunu, gitmedikleri hal- de tavanları da başlarına yıktırıp hepsini sümüklü böcek sudan ge- | linceye,kadar (daha kuvevtli ol- | muyor mu?) dövdüreceğini bağı- ra bağıra söyledi, Fakat ağzımı ka- patıp gözlerini açtığı zaman etra- fında kimsenin bulunmadığını gö- rünce çok hayret etti. İlk önce: Zahir sözlerim pek tesir etti de hemen gittiler, diye düşündü ve bu kudretinden dolayı kendi kendini tebrik etti. Fakat bu sevinci uzun sürmedi. Biraz evvel yanında bu- lunan adamların arka tarafta bir odanın üstünde güneşe karşı — bit- lendiklerini görünce kan - tepesine | çıktı ve büyük bir hiddetle dışarı- | ya çıktı. Elhasıl Bostancıbaşı nere- | ye gittiyse ya alay, yahut ta lâkay- di ile karşılandı. Bunun üzerine meyusane İstanbula avdetle keyfi- | yeti Babıâliye arzetti. Üç gün sonra mahı Recebin ü- çüncü Çarşamba günü bu odaların hedim ve imhası için istar edilen fermanı âli mucibince sekbanbaşı Osman Ağa başta olmak üzere bos tancıbaşı ve Mimar Ağa ile mikta- rı kâfi sekbanı cedit askeri Üskü- dar tarafına geçti. Ve senelerce o- ra halkına dert olan odaları birer birer yıkmağa başladılar. İçlerin - de bulunanların bir kısmı kaçtı di- iğer bir kısmı da ele geçirilerek ce- zalandırıldılar. Üsküdar halkı bü- tün bu işleri büyük bir memnuni- yetle seyrediyor ve padişaha — dua ediyordu, | Yalnız bu esnada bazı garip şey | lere tesadüf edildi. Ezcümle on, on beş odada kundaklı çocuklar ve bir çoklarında beşik gibi çocuk le- vazımı bulundu. Bunlar güruhu se- filenin bırakıp kaçtıkları mahsulü muhabbetleri idi. | İki gün sonra da sekbanbaşı Os- man Ağa bütün bu zorbaların reisi ve Galatada Kulekapısı yanındaki meşhur haydutlar kahvesinin sahi- Her| yi başka bir cariye ile beraber ge- | bi olan eşkıya Yetim oğlunu bir Mısırçarşı esnafile... Mısır çarşısının Yenicami — tarafın- | daki kapısmın yanında *büyük bir ba- haratçı dükkânı var. Dükkânın üzerin- de “Baharatçı Cemal,, diye — yazıyor. Kendileriyle konuşmak istediğimi söy- lediğim zaman beni bir takım acaip ku- tular ve kavanozlarla dört tarafı kaplı küçük bir odaya aldılar. Odanın bir köşesinde Hint fakirlerine — benziyen zayıf, zayıf, zaytf, kuru, kuru, — kuru, ihtiyar bir adam oturuyordu. Fevka- inde parlak ve zeki bakışlı gözleri var- dı. — Misir çarşısımın en eski ve en ma- Tâmatlı adamıdır. dediler. — Nersede ©o eski zamanlar? diye sö- ze başladı. Günde yirmi okka tarçın, yarım çuval karanfil satardık.. Gecele- vi macun ezmekten belimiz ağrırdı. — Ne macunu? — Heygidi zamane cahrlleri.. — Siz bunları Lilmezsiniz.. Ne macunu ola- cak? Kuvvet macunu.. Aklıma Musahipzadenin bu macu- nu istimal ettiği piyes geldi.. Baharatçıların pirine sordum: — Hâlâ kuvvet macunu — arıyanlar bulunur mu? — Bulunur.. Fakat gayet nadir. Hattâ bu sabah ihtiyar, beyaz saclı bir adam glerek Emlek, Beliç, Macangor, Kursu Kemer aradı. — Bunlar nedir? — En tesirli kuvvet macunları. — Şimdi en fazla ne satıyorsunuz? — Karabiber, yeni bahar, karanfil, tarçın, zencefil, havlucan.. | rarlar.. “Şimdi seyyahlara yalnız öt ağacı, gül- yağı ve anber kabuğu satabiliyoruz.,, — Havlucan neye derler? — Oksürüğe iyi gelir. Bizim en bü- yük rakibimiz eczaharelerdir. Ecza- baneler taammüm ettikten sonra iki yü- ez yakın kalem piyasadan çekildi, unu- tuldu. — Şimdiki halde en iyi müşterileri- niz kimlerdir? — Tıbbiye ve Eczacı mektebi tale- beleri. Kolleksiyon yapmak için — en çok öteberi alanlar bunlardır. — Baharatta hile yapılabilir mi? — Dövülmüş olursa içine öteberi katılır. — Bir sual daha.. Baharatçılara çok- seyyah gelir mi? — Elbet gelir. — Ne ararlar? &, — En çok gül yağı, öd ağacı, anber | kabuğu.. Aselbent .. Yanımda duran genç baharatçı ilâ- ve ettir — Bir de menekşe.. ararlar. Hattâ ismini de öğrendim. Viyolet diye so- rarlar.. — Macun aramazlar mı? Birbirlerinin yüzüne baktılar, güldü- ler.. Başlarını salladılar. Nihayet ihti- yar söyledi: — Ezskiden ararlardı. Fakat neydi is- mi? Hani bir maymun aşısı çıkmıştı. — Vornof.. — Evet.. İşte o aşı çıktıktan sonra pek aramıyorlar. Fakat bir kaç sene soura bu aşınm hiç bir işe yaramadığı anlaşılacaktır. O zaman belki gene a- | Orta Asyada Sov- yet ilim heyeti Moskova, 30 (Tas ajansı) — Sovyet ilim akademisinin bir şu besi nisan ayı içinde Orta Asya çöllerinde bir tetkik seyahati ter- tip etmiştir. Bu seyahatten mak- sat, bu havalide bulunan zengin maden yataklarını, tahtelarz su menbalarını ve arazinin coğrafi vaziyetini iyice tetkik etmektir. Samara, 29 (Tas ajansından) Sudin isminde bir genç Samara i- le Grenburg arasındaki 420 kile» metrelik mesafeyi motörsüz bir tayyare ile üç saat elli dakikada kat'etmeye muvaffak — olmuştur. Hava kapalı ve fevkalâde soğuk olduğu halde seyahat büyük bir muvaffakıyetle — neticelenmiştir. Genç müteşebbis ayni tayyare ile Moskava tarikiyle Kırıma gitmeyi düşünüyor. Kat'edeceği mesafe 2550 kilometredir. Maksim Gorkinin eserleri basıldı Moskova, 30 (Tas ajansı) — Alınan son haberlere göre Sovyet matbaacılık yurdu meşhur Rus romancısı Maksim Gorkinin eser- lerini 19 milyon nüsha olarak bas- mıştır. Bundan başka gene Rus muharrirlerinden Şolokof'un bir iki romanı 2.100.000 nüsha, Pan- ferof'un Bruski izmindeki roma - niyle diğer bir iki eserini 1300000 Novikof ismindeki muharrirn “Ge mici hikâyeleri,, ve diğer birkaç M. musolininin — . . . . yeni bir hitabesi Paris, 31 (A.A) — Pari - Suvar gazetesi, orta Avrupada bir mesai iştirakinin mukaddemesini teşkil eden Roma protokolu hakkında M. Musolini ile bir mülâkat neşredi-.. yor. İtalyan Başvekili,bu gazeteye- vaki beyanatında diyor ki: “İtalyanın, silâhları bırakma meselesine dair olan plânı, Fransa- nın noktaj nazarına hepsinden da- ha yakındır, Kohferansın adı, “silâhlarım tah- didi ve silâhlanma nisbetinin tes - biti konferansı,, olmalıdır. şeklinden müteessir olan memle- ketler için, muahedelerin tadili me selesi her zaman gün meselesidir. Bu muahedeler imza edildiği vakit, hiç kimse onların ebediyeti- ne iman etmiş değildir. Fransız — bağlamak için yalnız sözler değil, — fakat 15 senedir muallâkta kalan mesaili mevzuu hüsnü niyet ve ef'al lâzımdır. Faşist rejimi, herhalde, barutu ateşliyecek değildir. Onun, daha pek çok görülecek işleri vardır ki, ancak sulh içerisinde başarılması mümkündür. Başka bir suale karşı M. Muso- alâimi görmediğini, yakın bir har- — rutun — ateşlenmiyeceğini, onun — * Avrupa haritasının hali hazır — A Iltalyan münasebatı düzelmiştir. — ğ Fakat onları bir hüsmü neticeye — bahsettirebilecek — ğ be ihtimal vermediğini ve her hal- — de faşist hükümeti tarafından ba- — eserini “1.900.000, — Aleksandr | maddi, manevi daha bir çok - işler — Tolstoy'un “Birinci Piyer,, ismin - deki eserini 200.000 ve meşhur “Çimento,, romanını yazan Glad- kof'un yeni eserlerini de 1.800.000 | nüsha olarak basılmıştır. bahane ile Istanbula getirtti ve ön- ceden aldırdığı tertibat ile ani ola- rak idam ettirdi, Böylece İstanbul we Üsküdar halkı müthiş bir hay- duttan da kurtulmuş oldu. Gözlüklü adam ve vazifeler ikmal etmek yetinde olduğunu ve bu vazifelerin ancak uzun sulh devresinde başa- — rılzbileceğini söylemiştir. # .. aeğ CŞ Meis'te nümayişler Kaş, 31(A.A.) — Meis'te nü- mayişçilerden beş kişi tevkif edir — lerek Radosa götürülmüştür. O- — daya 20 asker ile 20 getirilmiştir. jandarma — Belediye — işlerine — lini beynelmilel vaziyette — tehlike — j 4 4