22 Aralık 1940 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

22 Aralık 1940 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Namık Kemal Hakkında ufak notlar 2 CUMHURİYET 22 Bî WfO ( Şehir ve Memleket Haberleri ) Barodan içtimaı Dün idare meclisi azalarının intihabı yapıldı İstanbul Barosu umumî heyeti, geçen haftaki itçtimaın devamı olarak, Adliye dairesinin Ticaret mahkemeleri koridorunda dün öğleden sonra tekrar içtima etmiştir. Iki Padişahtan korkmıyan Namık Kemal örümcekten korkardı Bir örümcek Belki dersiniz ki ayda yüz on altın alan Sakız mutasarrıfının ev eşyası kim bilir, ne nadide şeylerdi. Doğrudur, aylığına gore eşyası gomlmemiş şeydi: Birkaç ot minder, birkaç basma örtü, birkaç sandalye... «İbret» ten ayda üç jrüz altın kazanan edebiyat inkılâbcısı. run blmezden elli gün evveline kadar, evinde bir yazı takımı yok. 20 Teşrinisani 1304 te ölecek olan Namık Kemal l Teşrinisani 1304 te babasına şöyle yanyordu: «Velinimet, kalemler pek gu. rel. Fakat bir maktacık daha isterim. Hükumet konağında bir yazı takımım var. Evde de bir yazı takımı tertib etmek istiyorum.» O, Etmedim ikbali rillet cuy.idehre ilttfa Talihimden gördüğüm bir iltifatın rağminı Diyebilirdi. Rütbe, nişan, para istemediği doğrudur. Fakat kalem, kalemtıraş, makta... Bu oyuncaklan babasından yalvararak isterken yedi sekiz ya. şındadır. Simsiyah kalem en büyük aşkıdır Çünkü «Arab köle» sarışın ola mazdi. Fakat siyah olduğu halde iy yazmıyan kaleme, umumî kadına vası talık eden mütereddiye kullanılan kelimelerle söver. Ve ona inad kumral ka. lem kullanır. [1]. Düşmanınm bile ikbalini kıskanmaz. Fakat feendi oğluna kendi babasınm gönderdiği Aski kalemtıraşmı. kıskanır, bir tane de kendine ister: «Ihsan buyurulan kalemler geldi. Pek güzel şey. ler Hele içlerinde üç tane kalm kalem var i«te kalem de olursa o kadar olur. Fakat ben size bir şey söyleyeyim mı, kalemle filân kanaat etmem, Aşkı ka lemtıraşı isterim vesselâm Babasm, mektubundan, 15 Haziran 99 » Ama her gönderilen kalemi de beyenmez. Ve «günde lâakal yüz satır yazı yazan> edebiyat inkılâbcısı «Bey baba> sına fena kalemler için «item, ler eder. [21. Bir aşkı ve ıstırabı da kutupanesi... Kolay kızmaz, ve kızmak icab ettiği zaman «Şimdi öfke teşrif edecek ha!» di yerek, bir türlü gelmiyen öfkesile eğ lenir. Fakat kütüpanesine dokunuldu mu, sahici kızar, ve bütün öfkeli anlarında olduğu gibi burnundan kan gel. mesi mümkündür. Öfkesinin mevzularından biri kütüpanesidir. Zavallı kü tüpanesi de uşakların ellerinden neler çekmez ki... <Eşekten farkı biraz kabaca telâffuzdan ibaret olan uşaklar kıtapları toplamışlar, kütüpanemin bulun. duğu odaya götürmüşler. Kendi kendilerine tertibat icrasına kalkmışlar. Bir üç bin cildden ibaret kitabımı, vazılan ufkî olmak ve isimlerini havi olan cihetleri duvara gelmek üzere gözlere doldurmuşlar. Odaya girdikçe sinirlerime dokunuyor, bir kitab bulmağa muktedir olamıyorum. . Sami Paşa zade Halim Beye 8 Teşrinievvel 99 tarihli mektubundan » îBir kitab» dediği Halim Beye vadettiği fransızca «Türkistan tarihi> dir, bulmaya çalışıyor, kabil değil. Artık kızacak. Fakat tam o anda duvarın kö. şesinde bir örümcek görüyor, ödü kopuyor, ve korku öfkeyi unutturuyor. İki padişahtan korkmayan Namık Kemal örümcekten korkardı. Prof. General Refik Nünirin cenazesi dün merasimle kaldırıldı İHEM NALINA MIHINA! Temmuzu mu bekliyoruz ? enceremden dışan bakıyorum: Kar yağıyor, rüzgâr, fırtına şiddetile esiyor. Yerlet ıslak ve çamurlu. Herkes mantosuna, körküne, paltosuna sarılmış; cldivenlerinı giymiş; atkısım boynuna dolamış. Insanların ve hayvanlann nefesleri, sigara dumanları gibi, ıslak ve soğuk hava içinde sisleniyor. Bu havada, dışarıda değil; sıcak odamda olduğuma şükrederek gazetelerimi okuyorum: «Hududlarımızda bizi bekleyenlere yardım Kızüay Kurumu dün bir beyanname neşretti. «Kızılay Kurumu, İstanbul kaza teşkilâtı halka bir beyanname neşrederek Einırlarımızı bekleyen kahraman askerlerimize hediye vermek hususunda İstanbul halkımn müsabaka derecesine hamiyet gösterdiğini, fakat kış basmış olduğundan bu işte geç kalınmış oldu|unu ve hediyelerin biran evvel Kızılay şubplerine teslim edilmesi lüzumunu tebarüz ettirmiştir. Beyannamede, hediyelerin askerlerimize sür'atle gönderilmesi takdirinde, faydalı olacağının gözonünde tutulması ve ancak bu suretle Türk askerine şükran borcumuzun kısmen olsun ödenmiş olabileceğine işaret edilmiş. «Bu beyanname evlere ve halka dağıtılmıştır.» Ben, bu beyânnamenin aynini cyluldenberi, her hafta tekrar ettim. Garib şey! Demek Kızılay kışın basacağmı ve basmış olduğunu ancak karlar İstanbul damlannı ve sokaklannı beyazlattıktan sonra farketmiş! Beyannameyi hayli geç kalmış olmafina rağmen, gene memnuniyet ve teşekkürle karşılayonım; geç olsun da güç olmasın diyornm. Gene gazetelerimi okumağa devam ediyorum: «Askerlerimiz için hazırlanan hediyeler İstanbulda toplanan eşyanın miktan 100 bhı paraçyı buluyor. «Kahraman askerlerimize kışlık hediye olmak üzere istanbul halkmm topladığl eşyadan bir kısmı İstanbul Kınlay merkezine, bir kısmı da Kızılayın kaza subelerine gönderilmektedlr. Bu eşya gerek merkezde, gerekse kazalarda stofc edilerek, verilecek emre göre sevkolunacaktır. Kızılay kaza merkezlerî de sevkiyah kendilerine gösterilecek mahallere yapacaklardır. Toplanan eşyanm 100.000 parçaya baliğ olduğu tahmin ediliyor.» Bu satıriann altında «Hediyelerin süratle bazırlanması için. başlıklı ikinci bir haber daha var: «Askerlerimize kışlık hediyelerin süralle hazırlanması için, dün sabah, şehrimİ7deki trikotaj ve fanilâ fabrikatorlan Ticaret Odasında Kızılay mümessillerile birlikte bir toplantı yaparak Kızılayın yaptıracağı hediyelerin imali üzerinde göriişmüşlerdir.» Bu iki haber de, bana iki şeyi hayretle öğretti: Hediyelerin hazırlanması için, Irikotaj ve fanilâ fabrikatorlarile ancak blrincikânunun son haftasında göriismeler yapıhyor. Halbuki Ankarada, Ankara Yerli Mallar Pazarlannda, hediyelerin nümuneleri hazırdır; istediğiniz kadar siparis verebilirsinir. Fakat asd hayretle ve esefle öğrendiğim şey, bu karh kış günlerinde, hediyelerin orduya alelâcele gönderilecek yerde, Kızılay merkezlerinde «stok. yapıldığıdır. Bunlar, ambarlarda «stok» yapılmak için değil, bir gün bile kaybetmeden kahraman Mehmedciklere gönderilmek için verilmiş hediyelerdir. Sivil ve asker alâkadarlann hepsinden, hediyelerin gün kaybedilmeden hududlardald ordulara gönderilmesini ısrarla tsterken bütün memleket halkmm ateşli bir Isteğine tercüman olduğuma zerre kadar şüphe etmiyorum. İsmi üstünde bunlar kıs hediyesidir. Karakış da bütün şiddetile gelmistir. Kış hediyesinin orduya gönderilmesi icin. temmuz sıcaklannı mı bekleyecegiz? Yazan: Mithat Cemal ediyorlardı, şimdi on sekiz yirmi yaşında bir odalık arayorlar, nazar değmesin ama bu eski topraklar ne eski şeymiş... Babasına mektubundan, 17 Kâmınuevvel 303 » Arkadaş lisanile babasına rakı gönderir: « . . . Rakıyı Avusturya vapurile göndeımiştim. Evrakı melfuf. tur. Yeni olduğundan bulanık olurmuş, kusur addolunmamalı imiş, bu kadar zaman ayyaşhk ettim, bunu da işitmemiş idim. Babasına mektubundan, 10 Eylul 304 » Hasılı babasına yazdığı bu mektublarda torunile eğlenir [5] dedesini tenkid eder. [6]. Bu yazılara bakan sanır ki acaba babasına karşı hürmetini mi unutuyor? Acaba babasına bile edebiyatta ve po litikadaki mevkiinden mi bakıyor? Halbuki yazı âlemindeki ehemmiyetini babasına karşı bilmez, ve babasının önünde daima çocuktur. Bir gün Ekremi Avrupada mı okutmalı, burada mı? Fikrinden çıkan bir mesele baba. sile aralanm açar, o sırada bu münakaşanın mektublarından birini babasına Kemal, birine dikte ettirerek gönderir (halbuki babasına hep kendi elile yazardı.), babası kırıhr. O zaman Kemal hayatındaki en büyük teessür. lerden birini duyar: , «Beybabacığım. dünyada hakkımı, inadımı, iktidanmı, varımı yoğumu ayağımın altına alsam da ne kadar yükselsem gene pederimin ayağını öpemiyecek bir dereceye çıkamam. Çıkmak istersem Cenabı Hak yerin dibine geçirsin... Bendeniz efendimize mecbur ve muztar olmasam kim Geçen hafta, reis intihabının neticesi ahhmış, idare meclisi azası intihabında reyler dağıldığmdan, bu azalıklar için en çok rey alanlar arasında yeniden yapılması kararlaştınlmıştı. *v seye dikte ederek intihab kâğıd yazdırmam. Dün evvelâ bu iş neücelendirümiştir. Fakat çaresiz kau Mevcud 169 kişinin reye iştirakile, innırsa ne yapılır? tihab yapılmıştır. Neticede, aslî aza Magosada kör olmak lıklar intihabını 128 reyle Sami Sır derecesine geldiğim malı, 108 reyle Yusuf Kenan Antel, 91 zaman mektubumu imlâ tarikile Nefi reyle İsmail Agâh Akkan, 91 reyle Hüye [7] yazdırdığım gibi Midıllide öl seyin Avni Kiper, 85 reyle Hamdi İmek derecesine geldiğim bir sıtma za pekoğlu, ihtiyat azalıklar intihabırn da manmda arizamı Tevfiğe [8] imlâ et? Sıdık Koral 140 ve Şeref Adoran 92 miştim. Eğer elimde yazı yazmak ikti. reyle kazanmışlardır. darı olsa size yazacağım şeyleri başka. Bunu müteakıb de, içtimada hazır sma yazdırmak gönlümün kail olabibulunan eski reis Hasan Hayri Tana, leceği hallerden midir? Geçen hafta her iki intihab devresinde reis olarak takdimine mütecasir olduğum arizaya mesbuk mesaisinden dolayı, teşekkürde da canınız sıkılmış, guya efendimizi bulunulmuştur. tehdid ediyormuşum. «Kim kimin oğMüteakıben, 1940 yılı idarî raporu ludur.» buyurulmuş. Ben ne köpeğim? Benim pederimi tehdid etmek ne had ve 1941 yıh bütçesi okunmuştur. İdadimdir?... Ah Beybabacığım, sağhk se re raporu okunurken, bir sene zarfında lâmetle dünyaya gelmiye idim de öyle ölen dört avukatm isimleri anılmış, sözler işitmiyeydim... Madem ki ettiğim hatıralarına hürmeten bir dakika sü edepsizlikler o kadar gücünüze gitmiş, kut için ayağa kalkılmıştır. İdarî rapor niçin buraya gelip te bir iki gün beni ve bütçenin müzakeresinde, söz alan ayağınızın altına almadınız, döğmedi bazı avukatlar, muhtelif cihetlerden niz?... İşime karışmamak gibi bir pe tenkidlerini tebarüz ettirmişlerdir. Rederin evlâda, öldürmekten beter olan si is Mekki Hikmet Gelenbeğ, tenkidlere temlerile beni terbiye etmek istiyorsu karşı izahat vermiştir. Neticede, idarî nuz. Ben sizin resminizi gördüğüm za. raporla bütçe, gerek madde madde, geman ağlıyorum, size velev bir satır mek rek topluca tasvible karşılanmış ve içtub yazsam yazarken ağlıyorum, adı timaa nihayet verilmiştir. nız anıldıkça ağlıyorum, hattâ şu mektubumu yazıncaya kadar üç kere yüMOTEFERRtK zümü yıkamağa mecbur oldum. Siz de kâğıdımı okurken biraz ağlayınız. Beni, Korgeneral Ali Rıza Artunvalidemi, Ekremi düşününüz. Ben yaL kal Ankaradan döndü nız rızanız değil, emriniz munzam olmadıkça (Ekremin) ne bir yere gitmeGeçen hafta içinde Ankaraya gitmlş sini, ne bir türlü terbiye görmesni is olan Örfi İdare komutanı Korgeneral terim. Reyim asker olmak için şimdilik Ali Rıza Artunkal dün sabahki trenle Viyanaya gitmesidir. hem de sayenizde şehrünlze gelmtştir. Örfi İdare komutanı, Haydarpaşa istasyonunda şehrigitmesidir... . 4 Haziran. 99 » mizde buiunan askerî erkftn taraıından karşılanmıştır. MİTHAT CEMAL Merhum General Refik Münirin dün yapılan cenaze merasiminden bir intıba Tanmmış vilâdiye ve nisaiye mütehassıslarından Millî Müdafaa Veklâeti Sıhhiye Dairesi Reisliğinden mütekaid Gülhane hastanesi sabık Başhekimi doktor General Refik Münir, duçar olduğu hastahktan kurtulamıyarak vefat etmiştir. Kıymetli hekimimizin cenazesi dün öğeüzeri Gülhane hastanesinden askerî merasimle kaldırılmıs ve tabutu meslektaşlarının elleri üzerinde Beyazıda kadar götürülmüş ve camide namazı kılmdıktan sonra Edirnekapısmdaki şehidliğe defnedilmiştir. Cenaze merasiminde, sehrimizde bulunan sivil ve askerî erkândan birçok zevatla merhumu sevenler ve askerî ve mülkî Tıbbiye mektebi talebelcri, Vilâyet, Parti ve Belediye erkânı bulunmuşlardır. Merhum General Refik Münir, memleketimizin nadir yetistirdiği büyük bir tıb üstadı idi. Gülhane hastanesinin senelerce baş hekimliğinde bulunmuş ve yüzlerce talebe yetişürmistir. Son seçimde, Vilâyet Umumî Meclisi azahğına intihab edilmişti. Ölümü hakikî bir zıyadır. Ailesi erkânına taziyelerimizi sunarız. Fındık ihracatı Münakalat Vekili Mahsulün yerK çuval Cevdet Kerim încedayı dün akşam Trakyaya larla ihracına karar hareket etti verildi Ticaret Vekâleti 1939 senesi mahsulünden olan kabuklu ve iç fındıklaruı yerli jüt çuvalları ile ihracuıa karar vermiştir. Bu karar ile hem mühim miktarda fmdık ihracına hem de ihracat işlerinde gorülen çuval buhranı nın önlenmesine imkân hasıl olmuş tur. İlk olarak 1939 senesi ve 1940 senesi fındık mahsulünden büyük bir parti üzerinde Almanya ile anlaşılmıştır.. Imalanan mukaveleye göre Almanyaya ' "00,000 liralık fındık ihrac olunacak'ır. Diğer taraftan fındık ihracat kıymetleri üzerinden ayrılacak plâfon için verilen kararm müşteri ile tatbikı arasında geçen iki gün zarfmdaki satışlarm normal şartlar içinde cereyan edip etmediğini tetkik için dün öğleye kadar tüccarlardan vesikalar alınmıştır. Sehrimizde bulunan Münakalat Ve kili Cevdet Kerim İncedayı dün de sehrimizde tetkiklerde bulunduktan sonra dün akşam Trakyaya hareket etmiştir. Münakalat Vekili dün öğle üzeri mın taka liman riyasetine gelerek bir müddet Vekâlet odasında b a a tetkikler ile mşegul olmuş, mın taka liman reisi Refik Ayentur'dan izahat istemiş ve bundan sonra liman riyasetine aid servisleri gezerek her servisin faaliyeü hakkmda malumat almıştır. Vekil, bundan sonra bir müddet daha liman riyasetinde kalarak bugun için Türkiyenin en mütekâsif faaliyetli liman mmtakası olan İstanbul liman mıntakasına aid muhtelif işler üzerinde mıntaka liman reisile etıaflı bir görüşme yapmıştır. Dün akşam Trakyaya hareket eden Cevdet Kerim İncedayı Uzunköprüye kadar gidecek, burada hattın seller yuzünden tahribata uğrayan kısmını tetkik ettikten sonra Kırklareline geçerek buradaki faaliyeü görecek ve yarın sabah şehrimize dönecektir. Yedikule Devlet Demiryollan atelyelerinde tetkikat yapan Münakalat Vekili burada yemekhanede toplanan işçilerle samimî bir görüşme yapmış ve demiçtir ki: « Sizler kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler bu vatanın varlığısmız. Düşününüz ki elinizden çıkan bir çivi, ufak bir vida bu vatanın yükseliş davasında ve müdafaasmda bir rol oynamaktadır. Hepimiz aynî gaye için çalışan işçileriz. Siz kolunuzla, biz kafamızla çalısıvoruz.» Namık Kemal hakkında bir f ıkra Ah bir sihirli halı Şeffaf külâhlar! Nazar değmesin Namık Kemal hakkında bir fıkra Namık Kemal merhum Sultan Hamid devrinin umacısı ohnuştu. O kadar ki; onun en kü. çük eseri bile memlekette en memnu 1\§S maddeler arasında sayılır ve bunları elinde veya evinde bulunduranların akıbetleri derhal kararırdı. Halbuki merhumun bütün gayreti bu millete hürriyetin, istiklâlin vı nihayet insanlığın manasını anlatmak tan ibaretti. Sultan Hamidin devri saltanatındı şarkî Rumeliden, Bosna Herseke kada her tarafın istilâya uğradığını gören vı bu halden haklı olarak şikâyet edenlerı Tıflı Hasan Efendi merhum: Ne yapalım! Namık Kemal Bejı «Kalkın en ehli vatan!» dedi. Biz de a yağa kalktık. Lâkırdıya dalmışız. Yerimizi başkalan kaptı, dermiş. Tıflmın bu nüktesi bir milletin yalnı vatan ve hürriyet nağmelerini teren nüm etmekle istiklâlini ve vatanını mu hafaza edemiyeceğine telmih olsa gerektir. Her ikisinin de rahmet canlarına! r Yazan: BURHAN FELEK Nazar değmesin! Bilmem siz ne dü. ıı şünürsünüz? Ben •" nazafa inanırım. Yani şu eskiden annelerimizin «nazar deydi!> «Nazar deymesin!> Falan gibi söyledikleri sözlerin büsbütün esastan âri olmadığı kanaatindeyim. Binaena leyh bana sorarsanız her birimizin ya sol omzuna, ya şap a. sının kordelâsına veya rozet iliğine bir nazarlık, bir mavi boncuk veya bir küçük kaplumbağa yavrusu asılmasına taraftarım. Geçende bir tramvayda gidiyorduk. Güzel bir hatun. Giyimi kuşamı da yerinde. Başındaki şapkasından ayağmdaki iskarpinine kadar yakıştırmış. Arabadaki yolcular hep ona bakıyorlardı. Erkekler ne kadar olsa, cinsleri icabı daha derli toplu ve daha discret yani mahremiyete hürmetkâr olduklarından; bu nigâhları ancak göz kuyruğu ile idi. Lâkin kadmların bakışlarında o kadar saygısızlık, o deredce densizlik vardı ki; adeta içerledim. Zaten dikkat ediniz kadmların birbi. rine bakışlannda büyük bir cüret ve tecavüz vardır. Hani ağızlarile yekdiğerine ilişmezler ama gözlerile yaptıklan taarruzlar; ne dil, ne el ile o kadar zedeleyici olabilir. Uzatmıyahm. Bütün bu hased ve gıpta nazarları altında artık sıkılmaya başlayan kadmcağız birdenibre: Aay! dedi. Ve elini çorabına gö. türdü. Kimbilir. 175 lik mi. 250 lik mi. yoksa Saime, arkadaşı Şekibenin kübik evinin yatak odasında saçuıı başını düzeltip de dışan çıkarken gardrobun endam aynasına son bir nazar fırlatmıştı. Kendi apartımanına döndüğü vakit gözleri ilk olarak gene salondaki oval aynaya takıldı. Saime, gene kızlığındanberi kendisini beğenir, yüzünün ve vücudünün hatlarını çok cazib bulurdu. Fakat bu güzelliği onu şimdiye kadar hiç bir beklenilmedik macera ile karşılaştırmamış. yalnız kocası Şemsi Beyle evlenmesini temin edebilmişti. Hemen soyundu. Penyüvannı giyerek şezlonga uzandı. Yemek odasında sofra kurulu duruyordu. Kocası yarım saate kadar muhaklcak gelirdi. Gene kadm. bu intizann pek uzun sürmiyece^uıı bilmekle beraber zihnen geçirdiği günün muhasebesini yapnıaya koyuldu. İki hâdise ona çok mühim görünmüştü: Şekibe dalgın ve meyustu. Ressam Fahir de Saimenin yağlıboya bir tablosunu yapabilmek için musırrane ricalarda bulunmuştu. Fahir, otuz, otuz beş yaşlannda kadar kumral saçh, nazik yüzlü, kibar tavırlı bir san'atkârdı Şekibe, ne zaman bir davet yapsa bu ressam, mutlaka misafirleri arasında yer alırdı. Yaşlı bir kadm olmasma rağmen Fahirin iltifatlanndan uzak kalmazdı. Öyle iken, acaba Fahir, . Şekibenin huzurunda kendisine bu teklifl nasıl yapmıştı? Sonra arkadaşı, ressamıs vaziyettnden kat'iyj'en kuşkulanmamış, bilâkis Saimeyi resmini yaptırmaya muvafakat için adeta tazyik etmişti. O halde, ya Fahirle Şekibe arasında, uzun zamandanberi şüphelendiği tarzda denn bir samimiyet mevcud değildi, yahud da arkadaşı, sevgilisinin sadakatinden son derece emindi. Tablo vevilesile ressamla başbaşa geçirecekleri saatler ona küçük bir heyecan ve kıskanclık duygvsu bile vermemişti. Son iht ms! Saimeyi sinirlendirmişti Arkadaşı bu kadar sonsuz bir emniyeti Baba ve evlâd Babası mektublarında, Kemale, kendisinin arkadaşı olmak imkânlarını veren hasbıhaller yapar, Namık Kemal de bu hasbıhallere en lâübali şeyleri sokar: «Vulâti ızam dedim de hatırıma geldi Akif Paşa hazretleri [3] otuz sekiz ta. rihinde [4] tevellüd ettiklerini beyan Notlar: [1] c . . Arizalanmı yazmak için o nefis Recai, Vasfi kalemtıraşlarımı hazırladım. Elinizle yaptığınız maktayı da önüme aldım. İptida Rıza kalemtıraşile başladım. Baktım ki adeta saz! Yazmak istedim, şıkkı üç dört tane oldu. Amma ne kalp . . . . nk, ne kıyafetinin adamı değU habis imiş. Inadıma arizamı saza benzer bir lekeli ka. lemle yazdım. O da benim gibi inadcı sarı bir şeymiş, kat'a pürsuklenmedi... Babasına mektubundan, 25 Teşrinievvel 99 » [2] «Aman Beybabacığım, bu defa gönderdiğiniz nasıl kalem? Meğer kavun gibi kalemin de hırsız almazı varmış. İptida görünce renksizliğine baktım da zâhir Beybabam ince kalemi sever, bana bunları onun için göndermiş, dedim. Sonra tecrübe ettim, yeni bilenmiş Rıza kalemtıraşının en kötüsü dişine dayandı. Onlar da hemen büyük siyah kaleme yakın sert şeyler. O bü yük siyah kalem neye başka. Tam otuz sekiz gündür bir kıt ile yazı yazıyor. Hem benim elimde ki günde lâakal yazacağı şey yüz satırdır. Kalemtıraş dtdinı de hatırıma geldi. Bizim güzel klrmtıraşlar lstanbula şidip geleceğine âdi kullanmak için iki Muhyi kalemtırrı is+=mistirr' 21 Kânunusani 99 » [3] Reşid Akif Paşanın babası [41 1238. [5] Ahmed Muvaffak Beyefendi hazretleri (şimdi Anadolu ajansı mü. dürü Muvaffak Menemncioğlu) bu hafta efendimize bir ariza takdim ediyorlar, m'ibe'yMikte bendenizi istihdam ettilpr Babasına mektubundan, 21 Kânunuavvel 300 > [6] «Bizim ceddi âlâ hpzretleri (ceddi Ratib Paşadır ki şairdir.) gazellerinde «boşamak» yerin «bosatmış» tabirini kullanmıslar, bu Bİve biraz arnavudca de*il mi?» ve Ratib Paşa merhumun gazeleini gördük, ü^ıincü oldukea bir şev. Kusurları cinastan ibaret. Nazire=ini söyleriz de gö. rürsünüz. Maamafih âlimane şiir buna e?°mezler. Naziresini bı hpfta da «Snderirdim, fakat simdi sivrisineldertn sazına uvacsk elhan ile mesgulüm Bab = ' ' ' .r,. 2 30i Nefi olan bir zat. [8] Rodoslu Tevfik Bey. ' Tramvayların dışarda seyrek içerde sıkışık halleri, otomobillerin islimsizlık yuzünden kesadlığı, yağmur yağış, kar kış bir araya gelince bir sihirli halı in. sanın o kadar işine yarayacak ki, binbir gece masalındaki gibi halıya binip içinden: Taksime kadar gitsem! der demez mubareğin olduğu yerden şöyle bir süzülerek Kasımpaşa üzerinden Tozkoparan, oradan Kalyoncu tarikile Taksimdeki Esplanad meydanına varması ne hoş ve ne ideal olurdu. Gerçi soğuk havalarda (açık bir halı) pek muhafazah bir nakil vasıtası sayılmazdı ama Allah verdikten sonra el. bette böyle bir halınm üzerine bir de camekân yaptırmaya imkân bulurduk. Ne yem isterdi, ne su? Ne benzini, ne şoförü, ne plâka parası, ne seyrüsefer muamması, ne sağı, ne solu, ne tamiri, ne garajı, ne kornesi, ne klâksonu, ne lâstiği, ne feneri, ne de ışık söndürmesi olurdu. Lâkin hanı ya! Nerede o sihirli halı? MAARtFTE Lâmartine'in 150 nci yıldönümü münasebetile Fransız edibi Lâmartine'in l.'o nci yıldönümü münasebetile kendisinin Türklere olan muhabbetine dair Türk Tarih Kurumu azasından Reşid Saffct Atabinen ve edebi şahsiyeti hakkında da Prof. A. Hamdi Tanpınar tarafından 23 kânunuevvel pazartesi günü saat 17 de Hukuk Fakültesi dersanele rinde fransızca ve türkçe blrer konferans verilecektir. Ekmek fiatı Bu hafta zarfında Belediyede top lanacak olan narh komisyonu ekmcÇin yeni fiatını tespit edecektir. Bu fiatın tespitinde piyasaya arzedilen buyayın malivet fiatı esas teşkil edecektir. Maamafih eski fiatın baki kalacağı. tenzilât kabil olursa bunun on parayı geçmiyeceği anlaşılmaktadır 3 buçuk lirahk mı? Allah alana kuvvet versin çorabın birisi baldıra doğru akmaya başlamaz mı? Kıpkırmızı oldu biçare! Kaçan ilmikleri mümkün olduğu kadar ıslatarak durdurmaya çalıştı ve şüphesiz bütün günü zehir oldu. Otekilerde bir memnuniyet! Çehrele. rinde bir inbisat! Gel de nazara inan Şeffaf külâhlar! Bu kadınlar ömür şeyler vesselâm! Şimdi de başlarına şeffaf külâhlar giyiyorlar. Yağ. murdan, kardan, so ğuktan korunmak güneşten ve nazarlardan kaçmamak için. Güzel şey! Ya geceleri ne diyelim? Hoş gunaazleri de öyle ya! Güneş nerelerde? Yeni moda karargâhı umumî adresi gibi: Arş üzerinde bir mahalde galiba! Bizim taraf. lara uğradığı yok. Kadmların bu şeffafiyete verdikleri ehemmiyeti ben takdirden âcizim. Bir taraftan tabiatin güzelliğini en şüphesiz bir hakikat olarak gözlerden saklamamak için böyle yapıyorlar diye düşünüyorum. Saç boyasından, göz boyasma kadar bütün bir seri renkler bu kanaatimi sarsıyorlar. Buna mukabil en resmî yerlerde, resmi kabullerde. balolarda. ziyafetlerde erkeğin giyinirken kadınm daha ziyade soyunmaya doğru olan meyli de bu kanaatimi takviye ediyor. Böylece bu ebedî muamma hakkında tam bir kanaat tahsil edemeden bocalayorum. Gerçek efendim! Nedir o çorablardaki ;effaflık? Ne güzel şeyler! Biz de zahien ağyar nazarından gizlemeye mecıur olduğumuz bir çok fikirlerimize bu çorablar nescinde zarflar bulabilse idik ne kadar bahtiyar olurduk. Külâhtan çoraba, çorabdan da eteğe ;eçeceğim. Bir eski âşık: üftâdelerden vehm kü!» Göklere âçilmasm eller Jci dâmânıtı. dadır.* Diye hitab etmiş. Bu beytin bugün artık manası yok. Cünkü kadınlar çoktan eteklerini çektiler. Diz kapağından aşağıya inen etekler, o kadar kısaldı. Çekecek hal kalmadı. Tırnağından ve kirpiğinden başka şeyin uzununa tahammül edemiyen mo dern kadının saçları kısa. etekleri kısa fakat hikâyesi uzundur. Ne buraya sığar. ne havsalaya! Bunu da bir kalerr geçelim! Çekme dâmen nâzedip Darülâcezede yeni bazı teşkilât yapılacak Ah bir sihirli halı Eskiler emellerini masallara koyar. canlandırırlarmış. Bizde ise hayat başian başa masa olduğu için emellerimizi sakız gibi ağzımızda çiğnemek. ten başka tesellimiz kalmadı. Meger ki ahakkuk ettirebilelim. Havalar sogudu. Validenin rivayetine jöre gün dönümünden sonra kış, gün dönümünden sonra yaz olurmuş. Geceler gündüz. gündüzler gece olalı •ani kâh ışık söndürme, kâh yaz saati ibi şeyler çıkalı gündüzlerin bojTinu unuttuk. Bir kış günü kar fırtınası ortalığı kasıp kavururken çıngene de. çergisinin Dalık ağından yapılmış bir tarafmdan larma&ını dışan uzatıp: Bu havada Allah dışardakilerin ardımcısı olsun! demiş. Yani bugünlerde Eminönünde balık ığmdan bir çingene çergisi bile adama ıcaklık verecek. Yıldız karayeli meyianda öyle harman ediyor ki tahammül abil değil. Bunun neticesi olmalı; iki gündür üzerinize afiyet hünnak olmuşum. Yani boğazım inmiş. Ne yutuyor, ne yutkunuyorum. Gerçi eskiden de bireok şeyleri yutmakta zahmet çekerdim ama kabahat bu sefer yuttuklarımda de«il boğazımda. Kime söylesem: İspirto ile pansıman yap! Havaciva muşambası sar1 Ayazda durmuş sümüklüböcek ^° ^ntürdiyod sür! Falan gibi tavsiye'^rde bulunuyor. Bir kısmmı yaptım. Bizim boğaz Umumî Harbden evvelki Boğazlar mese. lesi gibi hâd bir şekil aldı. Sesim kısıldı. Büyük dilim küçüldü, küçük dilim büyüdü. Dokuz boğumdur denilen boğszım on dokuz boğum oldu. Şimdi (h?n°rv=în) yani evde oturma•za mahkum bu sıralarda düşünüyorum: B. FELEK İlk tahsil çağına geldigi halde mek tebe gitmiyen veya bu çağdan aşağı bulunan kimsesiz çocuklann ıslahı için Darülâcezede yeni bazı teşkilât yapılacaktu. Zekâsı kıt anormal çocuklann terYeni Kars valisi biyeleri için Maarif Vekâleti de muhKars Valiliğine tayin edilmiş olan V telif müesseseler kurmak tasavvurunda ™ W Hüdai Karataban dün olduğundan, bu yolda tetkikat yapmakhk. trenle Ankaradan şehrimize tadır. Bu müesseselerde çocuklar ıslah donmuştur. Hüdai Karataban bir kaç edileceği gibi, bunlara kabiliyetlerlne gun sehrimizde kaldıktan sonra yeni göre san'at da öğretilecektir. vazıfesme hareket edecektir. yib hal ve tavnn sırrını meydana çıkardı. Saime, birdenbire ellerini yüzün6 B k * p a y a r a f e hıçkırmaya başlamıştı. Fahir telâşla sövalerun önünden fırİadı: Ne var hanımefendi. ne oldunuz? Diye gene kadının yanına koştu Saime once kendisinde cevab vermeğs takat bulamadı. Sonra ağlamakta devam ederek: Aşkolsun Fahir Bey, diye mınldandı, bana tıpkı bir model gibi muamele ettiniz. Günlerce bütün dikkatiniz arasıra yüzüme bakmaktan ve edebiyat, musiki mevzuuna dair beş on cümle "teatisine fırsat vermekten ibaret kaldı. Küçük bir iltifatkârane hareket, tatlı iki üç sözle gönlümü almak aklmıza bile gelmedi. Ben, demek kadın olarak sizin üzerinizde hiç bir tesir yapma dım. Aman hanımefendi. rica ederim, bana büyük bir emniyet ve dostluk göstererek evime yalnız basına gelmekte tereddüd etmemiş güzel bir ka'lmın karşısmda küstahça ve delicesine bir cür'et gösterebilir miydim? O da doğru ya. Öyle ise.. Haydi, gözlerinizi silin de Şekibe bizi çaya beküyor, biliyorsunuss ya.. Geç kalmıyalım! *** Sekibenin salonu o gün çok kalabaIıktı. Hiç kimse gene ressamla bu güzel kadın arasmda gecmiş faciamsı komedivi yüzlerinden okumaya çalısmak Ribi bir zahmete katlanmamıstı. Yalnız Şekibe herkes gittikten sonra Fahirin oturduğu koltuğun davanılacak yerine ilişerek saclannı okşadı: Bravo sevgilim, dedi. îmtihini mnvaffakiyetle verdin. Başka bir kadmı bana terclh edemiyeceğine artık tam'rnio k a n } oldum ve Saime de bir rkeğin sade güzellik ve gencliee değil, ancak hakikî ve tahiî cazibeve ehfm' miyet verdiğini pek M anladı KUçUk hlkâye Tecrübe elbet de bir gün gelip bunları itiraf edecekti. İtirafa hacet görmeden ken disine ilânı aşk ederse mesele gene anlaşılmış olacaktı Saime, Fahirin evine her defasında halecanı. tecessüsü ve merakı bir fcat daha artarak gidiyordu. Gene ressam yavaş yavaş çekingenliğini bırakmaya baslamıstı. Başına vaziyet verirken ellerini yüztüıde biraz fazla tutuyor, uzaktan gözlerinin baygın bakışlannda • hoşuma gidiyorsun. seni sevmeğe başladım!» manalan okunuyordu. Fakat cesaretini biraz artıracak olsa öğürecekti. Acaba, her kadını Şekibe mi zannediyordu. Bu hareket, kendisine merakını ve tecessüsünü tatmin etmeğe bir vesile olacağı kadar, ressama da güzel bir ibret dersi teşkil edecek, dünyada bir çok izzeti nefis sahlbi namuslu kadınlar da mevcud bulunduFahirin apartımanı Şişlide son tram ğunu anhyacaktı. vay duragından ötede, Hürriyet tepe*** sine giden caddede idi. Gene ressam, büyük salonu şık bir atölye haline Saimenin İnce yüzünün muntazam koymustu. Saime oraya devamı sıklaş hatlan tuval üzerinde tamamen belirtırdıkça Şekibe ile çehresini tuval üze mişti. Bir kaç gün sonra tabloya tarine nakletmeğe uğraşan adam arasın mamile bitmiş gözüe bakılabilirdi. Fada zannettiğinden çok fazla bir içlilık. kat Fahir, bu neticenln Salmeye sevinc dışlılık mevcud olduguna hükmetmeğe ve memnuniyet vereceğl yerde bilâkis başladı. Arkadasının ressamı sevdiği sinirlillğinl arttırdıgını gördükçe haymuhakkaktı. Fakat acaba. Fahir onun rete düşüyordu. hissiyatına mukabele edivor muydu? Son gün, gene kadınm asabiyeti her Yahud. bir zamanlar çok hoş ve tatlı zamankinden fazla İdi. Başını boynudakikalar geçırmişler de şimdi ondan nun üstünde çok ağır bir yük teşkil eyüzçevirmisti. Fakat zevahiri muhafa diyormuş gibi bir türlü doğru tutamıza için gene dostluklan devam ediyor yor, omuzlarının titrediği t& uzaklarmuş gibi görünüyorlardı. dan belli oluvordu. Bakahm. bu muamma. yakında çöRessamın sormasına hacet kalmazülecektL Fahir, ahpablıklan arttıkça dan belUenilınedık bir hâdise, bu aca nasıl izhar etmişti. Bir kere olsun yüzüne dikkatle bakmamış ve aralanndaki bariz farkı görmemiş miydi? Onun için tekrar aynanın önüne kadar gitti. Yüzünü. saçlarmı, gözlerini uzun uzadıya muayeneye koyuldu. O kadar dalmıştı ki, kocasının içeriye girdiğini bile hissetmedi; anide arkasından bir ses işitti: Anladık yavrum güzelsin. Fahirin yapacagı tablo da muhakkak bir şaheser olacak. Dostumuzu kulübde gördüm. Ssnin, teklifıni kabul etmîş olmand' ı n çok memnun Ya!. Evet, kendisine karsı ötedenberi gösterdıg'miz nezakete bu suretle nazikfine bir mukabelede bulunmak istiyor, her halde... *** Hâdive İCLÂL

Bu sayıdan diğer sayfalar: