25 Ağustos 1939 CUMHURİYET AKDEATrZDE Adanada ekmek işi hallediliyor KULTUR İÜMKÖSESİ İHTiRALAR KESiFLER Fransız müstemlekelerinde iktısadî vaziyet düzgün değildir Yazan: E. Monroe 7 Fransayı, şimalî Afrikaya bağhyan ikinci rabıta kandır. Akdenizi aşıp geçen milyonlarla Fransız, mesafelerin kısalığı dolayısile, anavatandaki dostla lile ve memleketin siyasetile temasını muhafaza eden Fransah Fransızdır. Bu rabta, alelâde bir karabetten daha kuvvetlidir. Çünkü, şimalî Afrikaya Fran «zların yerleşmesi anavatanın mes'uliyetini davet eden hesabla ve metodla gayretler neticesinde vaki olmuştur. Diğer bir sebeb de iktısadıdir. Fran sızlar, şimalî Afrikada, Fransada mevcud olmıyan menabi bulacakları ümidindedirler. Esaslı maddeler bakımından bu kanaat pek haklı değildir. Şimalî Afri kadaki üç Fransız müstemlekesinin üçü de Akdeniz toprağıdır ve verdikleri mahsul, bizzat Fransa toprağında bol bol yetişir. Onun asıl ihtiyacı olan iptidaî maddelerdir. BL'nların en mühimleri de kauçuk, pamuk, petrol, kalay, bakır, kurşun, çinko ve kömürdür. Eğer şimalî Afrika. onun bu boşluklarını doldurabilseydi, paha biçilmez bir hizmet ifa etmiş olurdu. Lâkin, hal böyle değildir. Şimalî Afrikanm, kıymetlerine göre tasnif edeceğimiz başlıca üç ihracat maddesi şarab, fosfat ve undur. Fosfat müstesna, ötekileri Fransaya ihrac etmek, dereye kova ile su taşımaktan farksız olur. Buna mukabil, şimalî Afrika, maden bakımından Fransa için daha ehemmiyet lidir. Fransanın, bu sahadaki istihsalât noksanını bir iki cihetten telâfi etmektedir. Bunlar da, fosfat ve demir cevheridir. Bunların haricinde, bir parça kursun, bir parça çinkodan başka, Cezair ve Tunus hiçbir şey veremez. Bu itibarla, Fransa, maden hususunda asıl ümidıni Fasa bağlamıştır. Çok fazla miktarda ithal ettiği manganezi Fas hiç olmazsa üçte iki nispetinde temin edebilirse, Fransa, bugün bu madeni tedarik ettiği Hind, Çin ve Brezilya gibi üç ihracatçı memleketten vareste kalabilecektir. Lâkin, bunun da fevkinde bir başka ümid vardır ki> tahakkuk ettiği takdirde, Fransanın çok muhtac olduğu manganezi bile geride bırakacaktır: Petrol. Ümid verici alâmetler belirten hararetli araştırmalar neticesinde, her sene bir miktar daha fazla petrol istihsaline muvaffakiyet hasıl olmaktadır. Şimalî Afrikanın pek muhtasar su rette gösterdiğimiz şu istihsal kabiliyeti, Fransanın bu istihsalâttan ma'nrum kal dığı takdirde fazla bir sıkıntıya girmiş olmıyacağını kâfi derecede anlatmaktadır. Eğer bir Akdeniz harbi zulıur edecek olursa, Fransanın Akdeniz sahillerile muvasalasının kesilmesi, pek az zarannı mucib olacaktır. Çünkü, bu takdirde, Cezair ve Tunus menabiinden kolayca sarfı nazar edebilmesine mukabil, Fasla olan temasını Atlantik yolile gene muhafaza edebilecektir. Fransayı şimalî Afrikaya bağlıyan sebebler arasında, bedelini parasıle değil, kanile ödediği bir toprağa olan kuvvetli ve manevî rabıtayı da unutmamak lâ zımdır. Fransanm şimalî Afrika müstemle kelerinde giriştıği mücadeleler, yakın ve uzak neticeleri hakkında yürütülecek tahminler Fransa hakkında pek parlak olmamakla beraber, bugün icin bir muvaffakiyet manası taşımaktadır. İslâm dünyasının kaynaşmasına, Fransanın müslüman tebaasının adedine ve aldığı terbiyeye ve bunun ifade ettiği kuvvete rağmen, bu üç memleketin hiç birisi iftirak taraftarlığı gütmez. Bilâkis, Cezairin hali hazırdaki hedefi kendisini idare eden garblıya daha fazla yakınlaşmaktır. Tunus ve Fas ise, «Şimali şarkî yıldızı» adını taşıyan iftirakçı teşekkül nazariyelerile oynamış olmakla beraber, bu teşekkül 1936 da yasak edildiği zaman hicbir mukavemette bulunmadılar. Gerek Fas, gerek Tunus kendi kendilerini idare etmek arzusunu taşımakla beraber, gene Fransız himayesini istemekte dirler. Fransa bu hissiyatı idame ettirebile cek mi? Bu, diszer her hangi bir âmilden ziyade, Cezairlilerin reyi meselesini halletmek hususunda ittihaz edeceği hal tarzına bağlıdır. Eğer Cezair Müslümanları dürüst ve memnun kalacak olurla>sa, Fransa, Tunusla Fası, muahedelerle tatmin ederek garbî Akdenizin Afrika sa hillerini elinde muhafaza edebilir. Fakat, Cezairdeki siyaseti akım kaldığı takdir de, bir baska Arab istilâsı, hem de bu sefer bir fikir hareketi halinde, ilk istilâ kadar kuvvetli bütün bu araziyi süpüre cektir. Ve o zaman, Fransanın vaziyeti, lngilterenin Hindistandaki ve Filisthdeki vaziyeti kadar müşkülleşecektir. Zira, Tunusta da, Fasta da, mınltı lar, muahede, istiklâl sesleri yükelmeğe başlamıştır. Bu mınltılar feryad haline c geldiği zaman, Fr*n a n"'"l bir mev kie düşer. Fırınlarda badema yerli buğday kullanılacak Bunlar, az evli köylere mekteb açmak ve öğretmen vermek imkânsızlığı karşısında kuruluyor Adana (Hususî) Çukurova, bir pamuk sahası olduğu kadar hububat yetiştirme bakımından da ehemmiyetli bir yerdir. Fakat iklim şartlarının sertliği, toprağın hususiyeti ve diğer şimik \e fizik sebeblerle burada yetişen buğdaylar Anadolu ve şark buğdaylanndan farklı oluyorlar; glotenleri az ekmeği matlub derecede kabarmaz, kırmızı sert bir buğday. Bundan dolayı Çukurova buğdayları istihlâk pazarlarında diğer buğday lardan fiatça daima aşağı satılabilir. Hatta bir zamanlar İstanbul Şehremaneti, verdiği bir kararla, Çukurova buğdaylarınm, diğer buğdaylara ancak ^ciO nisbetinde karıştırılmak suretile ekmek yapılmasını münasib gormüştü. Vâkıâ, con yıllara gelinciye kadar Çukurova buğ dayı Çukurova şehir ve kasabalarında diğer buğdaylarla karıştırılmaksızın istihlâk ediliyorken, sonradan, daha iyi cins ekmek yapılması endişesile Anadoludan ve şarktan getirilen buğdaylar değirmenciler tarafından tercih edilmeğe ve binnetice Çukurova buğdaylarının istihlâk mahalleri daralmağa başlamıştır. Bu hal yıl geçtikçe daha geniş bir nisbet gösterdiği için Çukurova buğdaylarının ancak çok düşük bir fiatla diğer müstehlik yerlere satışından başka çare kalmamıştı. Halbuki Çukurova buğdayının kilosu, meselâ 3 kuruşa satılırken burada ve diğer Çukurova şehir ve kasabalarında ekmeğin kilosu 9 1 0 kuruş arasında bu lunuyor. Buğday Tnüstahsillerini cidden müşkül vaziyete sokan ve memleket iktisadiyatına fena tesir bırakan bu halin önünü almak için Adana Belediyesi tarafından yeni bir teşebbüs vaki olmuş tur: Adana Belediye reisi Kasim Ener; Mersin, Tarsus, Ceyhan ve Osmaniye Belediye reislerini Adanaya davet ede rek, Çukurova buğdaylarının Çukurovada istihlâkini temin edici tedbirîer hak kında görüşmüştür. Bugünkü ekmek çeşnisinin değiştirilmesi suretile un fab rikalannda sadece Çukurova buğdayının işlenmesi ve elde edilecek unlarla yapı lacak ekmeklerin, şimdikine nazaran daha ucuz bir fiatla sattırılması suretile hem müstahsilin, hem de müstehlik halkın menfaatlerini telife çahşmak gayesini güden bu tesebbüste, bütün Belediye reisleri mutabık kalmışlardır. Bu kararın ilk tecrübe tatbikatı Adanada yapılacak ve alınacak netice, düşünüldüğü gibi olursa Adananın yaptığı bu iş, Çukurovanın bütün Belediyelerince de tatbik edile cektir. Santral köy okulları Hindli âlim Saha Garb kafasına göre şark kültürü diyince din ile felsefe anlaşılır. Garblılar Hindlileri amelî olmaktan ziyade mücerred düşünüşlü insan telâkki ederler. Hindliler 0 dan 9 a kadar rakamları icad etmişlerdir. Medeniyetin temeltaşlarından birini teşkil eden bu harikulâde keşiften Hindliler, ' astronomi istisna edilirse, tabiat tetkikinde * hiç istıfade etmemişlerdi. Evvelce bu kafayı taşıyan Hindliler sonradan değişmişlerdır. Arasında Roman, Saha gibi bab başı acan büyük fizikçiler yetişmiştir. Hind âlimlerinden Saha'nm bir keşfi yeni riyazî fiziğin büyük zaferlerinden birini teşkil eder. Bu âlim hararetin atom îarda yaptığı tesiri ifade eden riyazî bir düstur bulmuştur. Hararetin, cisimlere, yani atom gruplanna yaptığı tesirleri hepimiz biliriz. Hararet tesirile buz ve kurşun erir, hatta buhar haline de geçebilir. Bu hâdiseler de akla yakın bir surette izah • edilebilir. Isıtmakla cisimlerde molekül veya atom grupları arasındaki çekme kuvvetine karşı enerji vermiş oluruz; bu yüzden sulb cisim mayi, mayi ise buhar haline geçer. Buhardan hararet alırsak mayi haline, mayiden hararet alırsak sulb haline geçer. Hararet yüzünden bazan kimyevî tebeddül'er hasıl olur: Meselâ kibriti ısıt , makla tutuştururuz. Kibrit yanıklarım toplay soğutursak eskisi gibi kibrit halini almaz. Binaenaleyh bu tahavvül, diğerleri gibi, basit değildir. Hararetin tesirile halin tebeddülleri, kimyevî tebeddüller on dokuzuncu asırda iyice tetkik edilmiş ve riyazî düsturlara bağlanmıştır. Hararetin cisimlerdeki tesirlerinin izahında atomlar mücellâ küreler şeklinde farzedilir. Fakat bu nazariyelerin güneş gibi bizce malum olmıyan şartlar altında bulunan maddeye ; tatbikında anormal tesirler görülüyor. • İlim dilinde söylemek lâzım gelirse ark j tayfı, şerare tayfmdan farklıdır. Amerika | lı astronomlardan Lockyer bu farkı, şerarenin arktan daha sıcak olmasına atfetmişti. Güneş yüzünden binlerce kilometre uzaktaki muayyen atomlardan gelen ziyanın güneş yüzündeki atomların gönderdiği ziyaya nazaran şerare tipine daha yakın olduğu görülüyor. Lockyer nazariyesine göre güneşten binlerce kilometre uzakta ki noktalar, sühunetinin güneş yüzü sühunetinden büyük olması icab eder. Pek kuvveth şerare tipinden tayf veren gaz halindeki nebulalann bu nazariyeye göre pek sıcak olmaları icab ederse de diğer deliller bu nebulalann soğuk olduğunu gösteriyor. Bu tezadlan ılkevvel izah eden Prof. Saha olmuştur. Bu âlim 1920 de neşrettiği bir eserde eski nazariyelerin hatalarını ortaya koymuş, nazariyelerde atom bünyesinin hesaba katılmadığını göstermiştir. Sahanın bu keşfi, astrofizik ilminde mühim bir bab başı açmıştır. îyonizasyon hâdisesinin yalnız elektrikle değil, hararet ve tazyikle de hasıl olabileceğini basit riyazî kanunlarla :spat eden Saha elektrikle hararet arasındaki boşluğu doldurmuş ve yirminci asır ilmine büyük bir hizmette bulunmuştur. Saha'nm muavinlerinden birile tngiliz dilinde yazdığı hararete aid mühim bir eserinin iki üç senede ikinci tab'ına şahid olduğumuz gibi oğlu ile birlikte yazdığı atom fİ7i'qine aid eser çok mühimdir. Bu cserin 1000 sahifeye yakın olan birinci cildinin iki üc senede mevcudu kalmamış, veniden tab'ına ihtivac görülmüştür. Saha, yeni fiziğin mühim simalarından biridir. Yazan: HIFZIRRAHMAN RAŞİD Bizde yer, yer bölge merkezi, mm taka köy okulları, pansiyonlu köy okulları, köy yatı okulları adile söylenen çok öğretmenli ve müteaddid dersaneli köy okullarına mekteb teşkilâtı literatürün de daha umumî ve yeni bir tabirle «Sanl tral okullar» adı verilmektedir. Bu okullar, köye mahsus yani her köyün malik olacağı kendi okuluna mukabil, bu köylerin merkezî vaziyette olanında veya o mıntakanın köylerine nazaran merkezî bir noktada kurulur. Ve talebesini civar köylerden gelecek çocuklar teşkil eder. Bunlar, Amerikada olduğu gibi gündüz!ü veya bizde Meşrutiyettenberi türlü şekilde tecrübe edildiği gibi yatılı olurlar. Bu okulları doğuran ve yaşatan âmiller muhteliftir. Çok dağınık ve küçük iskân noktalanna ve az haneli köylere ayrı, ayrı mekteb açmak ve öğretmen vermek imkânsızlığı ve açılacak okulların masrafh oluşu başta gelen sebeblerden dir. Avrupanın, bizde Karadeniz sahille rinde divan teskilâtı olan yerlerın vazi yetine benzerliği olan şimal memleket lerinde, ezcümle Iskandinavyada gün düzlü merkezî mektebler açarak türlü nakil vasıtalarile çocukların bu okullara devamı temin olunmuş ve birbirinden çok uzak mesafede olanlar icin seyyar bâretmen teşkilâhndan başka hafta tatillerinde çocukları evlerine göndermek üzere ya tılı okullar teşkiline de gidilmiştir. Teknik vesaitin o derece inkişaf etmediği veya kullanılamıyacağı yerler için bu okulların gündüzlü olanları, çocuk veli lerine bilhassa sıkışık iş zamanlarında at, araba tedariki, çocuklarla birlikte köyden birkaç insanın srünün birkaç saatini yollarda geçirmeler Vis mevsimlerinI; de bir takim hayaf" kelerle karşıla şılması gibi mahzunarı davet etmiştir. Bu mahzurların, mıntaka okullannın yatılıya cevrildi&i takdirde bir bakıma azalmıs olacağı düşünülmüş ve bazı yerlerde bu okullar yatılı olarak teskilât landırılmıştır. Bu defa da, köyde cocu ğun avni zamanda evinin ve ailesinin bir istihsal unsuru olması itibanle babasına tarlada veya anasına mandırada lâzım olmasından ve aile ocağından ayrı büvümesinden doğma bir takım mahzurlar, gerek köylü tarafından, gerekse terbiyeciler tarafından üzerinde durulan ve halli istenen bir mesele ile bizi karsılaştırmıştır.Böyle bir yazıda ancak temasla iktifa edebileceğimiz bu mahzurların her birını tartmak ve ona göre asgarî hadde indirecek tedbirlerini almaktan baska ne tavsıye olunabilir? Bu şekildeki okulları, her seyden e\^el o memleketin tabiatine, nüfus tevziine ve ayrı okul açılamad'ğı takdirde buna göre mütalea etmek zarari dir. Nitekim tabiî ve müsaid şartlar bir araya gelmiş bulunduğu icin, bu tarzın hem de ileri şekildeki tatbikatının, isi yatılı okullara dahi dökmeden Amerikada muvaffakiyetle başarılmakta olduğunu görüyoruz. Burada çocuklar, kır ve köy ^ekenesinin bulunduğu büyük bir kısmında sabahları ominbüslerle evleriiden veya yol üzerinden alınıyor ve «Consoli dates School» denilen tam teşkilâtlı santral okullara bırakılıvor ve aksamları ahni şekilde tekrar evlerine iade ediliyor lar. lann yer, yer birer çiftlik orta okul şek linde inkişaf edişini nekadar yerinde ve tabiî bulmak lâzımsa, Arvupahların bu biçim okullar için, bize gelmez diye hüküm vermelerini de o kadar haklı gör mek lâzımdır. Bızim umumî memleket karakterimizde de olduğu gibi köy diye mukadderatı devamlı syjette o köyün loprağına bağlı yerler için köye mahsus okul tek dersaneli ve tek öğretmenli de olsa tabiî ve zarurî bir ihtiyaç olmuştur. Aynca, çocukları okutmak için başka vasıtalar ve imkânlar bulunsa da, bilhassa mektebi yaşatacak kadar talebe olunca, köylü, öğretmenin kendi köyünden ay rılmamasını istiyor. Merkezî bir köyde olan okula çocuğunu göndermek müşkülâtından başka, köyünün şerefi için de buna pek yanaşmıyor. Buna isterseniz kıskançlık diyelim. Ve bunları hissî saikler diye bir bakıma yersız sayalım. Fa kat öğretmenin köyde, sadece çocukların değil, bilhassa bizim için, köylünün de bir mürebbisi ve yardımcısı olacağını düşünmemiz, ehemmiyetsiz bir nokta değildir. Hocayı köyden ayırmamak endişesiledir ki, bazı mekteblerin öğretmenleri köylerinde sabit bırakıp, talebeyi, sınıflar üzerine yakın köyler arasında (3, 4, 5 kilometre mesafede) seyyar yaparak muhtelif köy çocuklarının bir sınıfı bir köydeki öğretmenden, ikinci sınıfı diğer köyde öğretmenden, üçüncü bir sınıf veya devreyi de öbür köydeki öğretmenden okumalarmı tertipliyen şekilleri bile ileri sürdüklerine şahid oluyoruz. Bu esaslı mülâhazalara rağmen Amerikada en büyük inkişafına mazhar olan santral okullar fikri; Avrupada büsbütün akis bırakmamış değildir. Bu defa, bu fikir iktısadî zaruretten ve köy nüfuslarının bir okula ve bir öğretmene o derece elverişlı olmaması bakımından değil de, köyler arası kuvvetli kültür merkezleri tesıs etmek lüzumunu aydınlatan teklıflerden yeni bir münakaşa mevzuu halınde ortaya çıkarmış bulunuyor. Nihayet Almanya gibi ilk tahsilini ^riOO tahakkuk ettiren memleketlerde 8 sınıf tale besini bir dersanede ve bir öğretmene veren ve yanm gün tedrısatı şeklinde (80) talebeyi ve hatta daha fazlasını bir öğdetmenle yetiştiren memleketler bir yandan mahdud ve muayyen yerlerinin durumunun icabı olarak 10 talebeye ve hatta başka memleketlerin dağ ve orman mmtakalannda raslanan müstesna ve tek misallerden olarak Rude adacığmdaki tek bir çocuğa da bir öğretmen vermek mecburiyetinden kendini kurtaramamıştır. Onun için santral okul fikrinin bu son şekildeki izahı, küçük köylere ayn, ayrı okul açmak ve öğretmen vermek müş vkülâtından doğma değil, bilâkis mevcud az dersaneli ve öğretmenli köy okullarını kaldırarak bunların yerine etrafma bir güneş gibi bol hararet ve ay dınlık verecek ve köy için kuvvetli bir kültür merkezi halinde kurulacak çok öğretmenli, tam teşkilâtlı ve teçhizatlı köy okullarının üstün görünen yetıştırme kıymetlerinden gelmedir. Bu fikrin görü nüşteki kuvvetine rağmen ilk tahsil yıl ları uzun süren ve meselâ Almanya gibi 8 9 yıla uzanan m.emleketlerde kısmen yukanda temas ettiğimiz sebebler dolayısile ilk 4 sınıflık temel mektebi kısmı için müsaid bir akis bulamamıştır. An cak bundan sonraki sınıflar için ve bühassa bunların köy meslek okulu veya normal tahsil istikametinde genişliyecek şekilleri için tecrübelere girişilmesine yaramıştır. Hulâsa Akdenizdeki Fransız menafiini gös teren bir haritaya bakılacak olursa, na zarı dikkate en fazla çarpan nokta, Ak denizin garb havzasile şark havzasındaki menfaatler arasında mevcud nispetsizlik olduğu görülür. Şark sahilindeki Fransız menafii elbette daha fazladır. Fakat bunların emniyet ve selâmeti tamamen Büyük Britanya ile ittifakına vabestedir. Garb sahilinde ise, yalnız iktısadî sahada değil askerî sahada da nüfuzunu ve hakimiyetıni idame zaruretındedir. Şimalî Afrika müstemlekeleri, bir değişiklik istemek hususunda ittifak etmiş ve seneler geçtikçe daha serkeş davran mağa başlamış olmakla beraber bu sükunet noksanı, şimdiki halde Fransanın huzurunu kaçırmış değildir. Ordusu «ayesinde, umumî bir ayaklanma hareke tinden masundur. İktısadî şerait düzeldiği takdirde, Fransa aleyhindeki hoşnudsuzluğun büyük bir kısmı zaıl olacaktır. Her halde, Fransanın kuvveti, bu top raklardaki insicamsızlık içinde, birkaç sene daha hâkim kalacaktır. Bir Avrupa harbi zuhur ederse bu vaziyet devam eder mi? Bu sualin cevabı, Fransanın, bu topraklarda idame edeceği hükumet tarzına ve islâm âlemindeki inkişaflara bağlıdır. Fakat' umumî bir harbin patlamak üzere bulunduğunu farzedersek, Fransanın, müslüman tebaası üzerindeki şöhreti o derecededir kı, kuvvetli bir ordu kadrosu içinde iyi bir ücret vermek sayesinde, bu tebaanın sadakatini temin ve onu istedi^i tarafa se\ketmesi pekâlâ kabil olur. Bilhassa Tunuslular, Italyaya boyun eğmektense, Fransız saflarında harb etmeği elbette tercih ederler. Cezairlilerle Faslılar icmde de, Fransaya sadakatten mütevellid bir düşünce ile ayni şekilde hareket iecek oîanlar vardır. Geri kalanı da kazanca tamah edecektir. Dünyamn her tarafır.da olduğu gibi şimalî Afrikada da çil lira ve satvet manzarası, azamî derecede ıkna eden iki kuvvettir. Fransa, şimalî Afrika ile muvasalası kesilmediği müddetçe> İslâm âlemmde tam ittihad vuku buluncıya kadar, felâketten korkmamakta haklıdır. Haşaratla mücadele Vilâyetımızde yapılan zıraî mücadele, faydalı neticeler vermek suretile devam etmektedir. Geçenlerde pamuklarda görülen helyotıs (yeşıl kurt) ile 18 köy ve çıfthkte yapılan mücadelede 24,255 kilo arsinikiyet kalsiyom sarfe dılmek suretile 17,800 dekar tarla ilâclanmıştır. Bundan maada portakal ağaclarına musallat olan Krizomfalıs haşeresıle de ehemmiyetli surette mücadele yapılmaktadır. Geçen bir yıl içinde muzır hayvanlardan 3551 yaban domuzu öldürülmüş ve tarla farelerile yapılan mücadeleden de ivı netice alınmıştır. Telefon şebekesi ıslah ediliyor Şimdıye kadar mütemadıyen şikâyet mevzuu olmaktan kurtulamıyan şehir telefon şebekesinin kat'î surette ıslahı için girişilen teşebbüs kuvveden file çıkmak üzeredir. Ezcümle, şehir şebeke.inin kurşunlu kablo olarak tesisi için lâzım gelen 2000 künk idarece tesellüm edilmiştir. Merkezden gönderilecek kablo mühendisleri şehrimize gelir gelmez kabloların döşenmesine başlanacak ve bunlar yeni kurulacak santrala başlanacaktır. Bun vın sonra da eski tesisat ve santral tamamen kaldırılacaktır. Bundan maada, şehirler arası telefon muhaveresinde halen mevcud seans bekleme mecburiyetini kaldıracak olan yeni cihazm Avrupadan gelmesi beklenmektedir. Bu cihazm da yerine konulmasından sonra ne şehir için, ne de şehirler arası telefon muhaveresinde, şikâyet mevzuu olabilec^k bir hal kalmıyacağı ümid edilmektedir. Ptof. Salih MURAD Yarın, Italyanın Akdenizdeki siyasî, askerî, ve iktısad! vaziyeti Bandırma (Hususî) Sehrimizde veni açıldığı halde, halkın büyük rağbetini kazanan «Semiha îîdeniz Dikiş Yurdu» bu sene ilk mezunlarmı vermiştir. Bu manasebetle Yurdda büvük bir sergi tertıb edilmiştir. Serginm açılış merasiminde bulunan Balıkesir Valisı ve birçok davetliler kızlarımızm meydana getırdıkleri eserleri takdirle karşılamıslardır. Bilhassa çiçek, şapka ye dıkis işleri umumî alâkayı çekmiştir. Bütün Bandırmalılar, Semıha İldenizi, bu büyük gavretinden dolavı tebrik etmişlerdir. Gönderdiğim resım mezun talebelerle Yurd müdürünü göstermektedir. Vasatî ölçü ile 25 kilometre bir kutur etrafında kurulu olan bu mıntaka oku luna gidecek olan çocukları taşımak üzere 20.000 otobüs tahsis edilmiş bulunuyor. Bu büyük rakam, bize santral köy okullarının Amerıkadakı sayısı hakkında bir fikir verebilir. Ancak yeni dünyanın bu geniş tatbikat sahası, Avrupa icin tam bir örnek olamamıştır. Bunun Hıfzırrahman Raşid sebebleri çoktur. Avrupada, bu imkânm tahakkuk edememesi, eski dünva olu şundan, veya fakir insanlarının bile kullanma esvası haline gelen otomobil cinsinden nakil vasıtaların'n bir günde yüzlercesini cıkaran fabrikalarının azlığın dan, ne de köv asfalt yollarının bin'erce kilometrevi bulmamaçından ileri gelmiyor. Böyle olsaydı, Avrupanın teknikleşen ve yollan mükemmel olan büvük kıSelâmet ordusu reisi sımlarınHa da köye mahsus ayrı oVııl yeLondra, 24 (a.a) Selâmet ordusu rine merkezî okullar acmak daha doğru yüksek meclisi Jorj Carpenter'i kendisine Dİurdu. Halbuki ilk okullar ve bilhassa yeni reis olarak intihab etmiştir. ilk dört veya beş sımflı okul kısımlan, HongKong'daki İngilizler yerini ne yatılı, ne de gündüzlü şekilde merkezî okullara bırakmamıştır. Bunun çıkıyor ana sebebi, köy denilen, toprak tevziine Hongkong, 24 (a.a.) Reuter ave bağlılığına müstenid bir yerleşme yejansı muhabirinin istihbarına göre, Japonrine, Amerikada köylerin «farm» de ların Hongkong'daki İngiliz kolonisini nilen büyük, küçük çiftliklerden ibaret tehdid etmeleri üzerine İngiliz asker ve olusu ve bunların çoğu yerde değisen orbahriyelılerinin ailelerine icabında şehri taklar veya kiracılar tarafından işleti tahliye edebilmek üzere bagajlarını lıazır len iskân bakımından dağınık ve tama bulundurmdları etnri verilmiştir. Ecnebi Yugoslavya Sporu çok seven men tekniğe müstenid genis bir prodükkadmlarla çocuklar koloniyi terkederek siyon sahası oluşundandır. Onun için bu gene Kral İkinci Pierre tatıl günlerini Hongkong yakınında kâin Stanley adala, ralarda santral okulların tesisini ve bun hemen hemen tamamıle tenıse harretmiştir. rına iltica etmeğe davet olunmuşlrdır. Kaymakam muavinleri Beyoğlu, Fatih ve Eminönü e ibi bazi kazalann kaymakamları işlerin çokluğu yüzünden Belediye muamelâtüe icab ettiği şekilde uğraşamamakta, lâyikile teftişlerde bulunamamaktadırlar. Bu itibarla yalnız Belediye işlerile alâkadar olmak üzere bunların yanlarına birer Beledive muavini verilmesi takarrür etmiştir. Bu muavinler için bu sene Belediye bütçesine yeni tahsisat konulacaktır. C Yugoslav kralı j Hayvanlar ürkünce.. Küçükcekmecede oturan arabacı Bekir oğlu Mustafa Kaya, dün aksama doğru yüklü arabasile İstanbula gelmek üzere Küçükçekmeceden hareket etmiş, fakat bir aralık hayvanlarm ürkmesi neticesinde arabadan düşerek basından ve vücudünün muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmıştır. Vak'ayı müteakib Mustafa, Cerrahpaşa hastanesine kaldırılmıştır. Ayva ağacından düşen çocuk Boğazicinde oturan Hâmidin 7 yaş'ndaki oğlu Bekir, ayva koparmak için çıktığı ağacdan düşerek basından yaralan • mış, tedavı altına alınmıştır. Birbirlerini yaraladılar Edirnekapıda oturan arabac. İbrahim oğlu Ali ile arabacı Ali Dönmez, müş teri almak yüzünden birbirlerini yaraiamışlardır