9 Birincitesrin 1938 CUMHVRİYET Plebisitten vazgeçildi Almanya ve Çekoslovakya doğrudan doğruya iki taraftaki ahaliyi mübadeleye karar verdiler (Bastarafı 1 inct sahlfede) yaya ilhak edilecek mıntakalarda yaşıyan sekiz yüz bin Çek ile Çekoslovakyada kalacak mıntakalardaki iiç yüz bin Alman mübadele edilecektir. Sirovi'nin huzurunda yemin etmişler vc sonra Zilina anlaşmasının tatbikı husu sunu tetkik etmek üzere Tisso'nun riyasetinde içtima eylemişlerdir. Filistinde yapılan Amerikan işçisi 32 altın kaçakçılığı saat mesai istiyor (.Baştarafı 1 incl sahifede) kıymetinde altın kaçırdıklarını; yahudi kaçakçılardan bir kısmmın yakalandıklarım, Bulgar gazetelerinin neşriyatına atfen haber vermiştik. Elde ettiğimiz malumata göre, yahudilerin, Filistine altın kaçakçılığı yaptnaları, yeni bir hâdise değildir. Merkezinin İstanbulda bulunduğu kuvvetle tahmin edilen bir yahudi şebekesi, muhafaza teşkilâtınca alınan bütün mâni tedbirlere rağmen, inanılmaz hileler istimal ederek kaçakçılık işine devam etmektedirler. Bulgaristanda foyaları meydana çıkan yahudi kaçakçıların bu yeni faaliyetleri, gümrük muhafaza başmüdürlüğünün ehemmiyetle nazan dikkatini celbetmiş, ve daha birkaç gün evvel; harekete geçilerek, Varna ve Burgaz limanlanna gidip gelen gemilerdeki muhafaza takyidatı artırılmıştır. Kadın ziynet eşyalarının harice çık masına kanunlartmızın müsaid bulunması, kaçakçılann işine son derece yaramakta ve bu vasıta ile, memleket haricine mühim miktarda altın kaçırılmaktadır. Altın bileziklerin, son seneler zarfında altm ayarı olan yirmi iki ayar üzerine imal edilmesi de, şüpheleri takviye eder mahiyette görülmüştür. Birçok kimseler, akrabalarından olan kadınların kollarını, binlerce lira kıymetinde bileziklerle doldurarak; muhafaza müdürlüğünün gözleri önünde, altın kaçır dıkları halde; kendilerine kimse birşey diyememektedir. Bundan bir sene kadar evvel, Filistine yahudi muhaceretı çoğalmış bulunuyordu. Muhacir yahudilerin, Türkiye ile her türlü alâkalarını keserek gittikleri tnalum olmasına rağmen, hiçbir yahudinin, üzerinde, kanunî miktarda dövizden fazla miktar bulundurmadığı muhafaza başmüdürlüğünün dikkatinden kaçmamıştı. Yayılan tahkikat, bu paralann malum olmıyan vasıtalarla Filistine gönderildiğine şüphe bırakmamakta idi. Bu vasıtalan keşfetmek ise, pek kolay değıldi. Kaçakçılığın men'i hakkındaki kanu nun, bu nevi para kaçakçılığımn önüne geçemediği gözönünde turularak, Türkiyeden hicret edenierin alâkalı mercilere, birer beyanname vermeleri usulü konul muştur. Her göçmen, bir beyanname ile servetinin miktarmı bildirmeğe mecbur tutulunca, Kudüs yolcuları, bu sefer başka bir plân düşünmüşlerdir. Filistine hicret etrr.eğe karar veren yahudi vatandaşlar, mallarını mülklerini satarak, paralannı ceblerine indiriyor, ve Türkiyenin başka bir şehrine gelip yerleşiyorlardı. Aradan bir müddet geçınce, Filistine hicret ede ceklerini söyliyerek, oturdukları şehirde mal ve mülkleri olmadığını tesbit eden bir beyanname dolduruyor ve böylelikle, hiç bir müşkilâta uğramadan, paralannı kaçırabiliyorlardı. Filistine yapılan muhaceret akını dur duğuna nazaran bu tarzda kaçakçılık şimdilik kalmamıştır. Ancak, bu işi kendilerine kazanc edinen bazı kimseler, boş durmamaktadırlar. Para ve eşya kaçakçılarmın her gün akla hayale gelmez yeni bir çare keşfettikleri hayretler içinde görülmektedir. Bundan bir müddet evvel, muhafaza memurlrı, limana giren bir vapurun prova direğinde, fener şekline sokulmuş bir paket, görerek şüphelenmişlerdir. Yapılan araştırmada, uzaktan gemi fenerine benziyen bu paketin yüzlerce liralık kaçak eşya ile dolu olduğu görülmüştür. Diğer bir defasında da zeki bir me mur, vapurun rampa balonu içinde, kırmızı bir şey görerek, balonu açmış, ve içinden bir çok ipekli kadm çamaşırlan, ipekli mantolar çıkarmıştır. Altın kaçaçıları, prayı deve yapma şerbetçinin on altı yaşındaki kızile evlendi. Doğrusu çirkin, arsız bir kızdı atnma, ne de olsa çok gencdi, körpe idi. Tabiî millet kamburu aîaya aldı. Karısına balta olan olana... Aradan üç ay geçmedi, karısı tiyatronun oğlanlarile işi pişirdi. Herif âşık... Karısına yalvardı, yakardı. Korkutayım dedi. fakat üstelik şıllıktan dayak yedi. Nihayet baktı olmıyacak, biz de kendisine durmadan: «Bırak şu karıyı!» diyorduk. O da en sonunda bıraktı, kurtuldu. Kurtuldu amma... Başını durmadan yukarı aşağı sallıyan aktör buraya gelince sustu. Kudretin yüzüne baktı. Sonra başını birkaç defa daha hızlı sallamakla iktifa ederek zavallı kambur ihtiyaria şerbetçinin şımarık kızı arasındaki maceranın sonunu tamamla maktan çekindi. Bu sırada masalarma ihtiyar, üstübaşı peri«an bir adam yaklaştı. Elinde, üstünde birtakım yazılar olan kirli bir kâğıd parçası tutuyordu. Boru gibi kalın bir sesi vardı: Bu kâğıdı siz de imzalaymız efendiler! Yazı, okunamıyacak kadar kötü ve ecişbücüştü. Boru gibi kalın sesli ihtiyar da bunu biliyor olacaktı ki masanın öbür ucundaki iskemleye ilişir ilişmez izahat 6000 ameîe grev yaptı, 9000 kişi de işten çıkarıldı Isim unutkanhğı Ruhiyatçılar bunun daha ziyade benliğine fazla kıymet verenlerde görüldüğü kanaatinde.. Landra mehafili plebisit mi? aleyhinde Prag matbuatında infial Prag 8 (a.a.) Bu sabahki gazeteler Bohemya ve Moravya'nm, Alman yanın işgal ettiği beşinci mıntakanın şekline nazaran çizilmiş olan hududlarının haritasmı neşretmektedirler. Şimdiye kadar işgal edilen mıntakalar haritasının neşri sansür tarafından menedilmişti. Dün akşam sinemadan çıkan halk bu haritayı neşreden gazeteleri kapışmıştır. Matbuat müttefikan feci bir aciz hissine karışan infialini izhar etmekte ve müzakerelerin henüz ümid ettirdiği imkânları soğukkanlılıkla derpiş eylemektedir. Londra 8 (a.a.) Salâhiyettar mahfillerde, Çekoslovakyada plebisit yapıl ması iyi olmadığı fikrini telkin yolunda bir temayül hasıl olduğu beyan olun maktadır. Bu takdirde Ingiliz lejy^nu Çekoslovakyaya gitmiyecektir. Alman ve Leh ordularının işgal harekâtı Berlin 8 (a.a.) Ordu başkumandanlığının tebliğine göre General von Rundsted kumandasındaki kıtaat 7 teşrinievvelde 4 üncü mıntakanın mütebaki kısımlannı da işgal etmişlerdir. Varşova 8 (a.a.) Ciezyn Silezyasının işgali normal bir şekilde devam etmektedir. Polonya kıt'aları bugün Fristat, Piotroviç, Darkov, Stamiasto ve Movemicato civarını işgal edeceklerdir. Beneş İsviçreye gidecek Prag 8 (a.a.) Poledni List gazetesine göre şimdi Sezimovusti'deki mali kânesinde bulunan eski Reisicumhur Beneş, zevcesile birlikte kışı geçirmek üzere isviçreye gitmek niyetindedir. Prag hükumeti umumi af ilân ediyor Prag 8 (a.a.) Çeteka ajansının resmen bildirdiğine göre kabine dün saat 12,30 da toplanmıştır. Hükumet Münih anlaşmasına tevfikan Alman ekalliyetine mensub mahkumlar hakkmda umumî af ilânma karar vermiştir. Ayni karar Polonyah ve Macar mahkumlara da teşmil edilecektir. Umumî af gerek mahkemeler, gerek idarî makamlar tarafından cezalandırılmış olan siyasî cürümleri de ihtiva etmektedir. Hitler Sarrbrük'e gitti Berlin 8 (a.a.) Breslav'dan D. N. B. ajansına bildiriliyor: Şansölye Hitler bu sabah Südetler memleketindeki seyahatinin ilk kısmmı bitirmiştir. Hitler, eski Alman hududuna dönmeden önce, işgal edilen dördüncü mıntakada doğu silezyasının cenubunda Patschkau'da tevakkuf etmiş ve bazı görüşmelerde bulunmuştur. Henlein burada kendisine veda etmiş ve Reichenberg'e gitmiştir. Hitler Patschkau'dan öğle vakti ayrılmıştır. Kendisi yann Sarrbrük'te yeni hudud memleketleri tiyatrosunun açılması münasebetile yapılacak olan büyük tezahüratta hazır bulunacaktır. Fransız gazetelerinin neşriyatı Çek kalelerinin mahiyeti Londra 8 (a.a.) Reuter ajansının muhabiri Sporuhan'dan «Çekoslovakya» telefone ediyor: Alman askerî akademisinde topçu muallimi bulunan ve Büyük Harbde 49 hücumu idare etmiş olan binbaşı Mittelvaldes birinci ve ikinci Çekoslovak hatlarındaki istihkâmlann kendisine nazaran, fayda ve mazarratlannı anlatmıştır. Binbaşı birkaç küçük kaleyi hakikî birer mezar olarak tavsif etmiş ve kaleleri müdafaa etmektense on, on iki askerle onlara hücum etmeği tercih ettiğini söylemiştir. Buna mukabil Şoberlib'de bulunan büyük kalelerden takdirle bahsetmiş ve Alman ordusunun bile ağır toplarının fasılasız ateşi ve tankların himayesile bu kaleleri zaptetmesinin hemen imkânsız olduğunu gülerek anlatmıştır. Paris 8 (a.a.) «Popüler» gazetesinde Blum, yazıyor: «Avrupanın kendisini harab eden bütün ihtilâfların muslihane bir şekilde halline doğru gitmesini bütün kalbimle arzu ediyorum. Fakat böyle bir sureti tesviye için ve Fransanm «şerefli ve âdilâne» olmasını arzu ettiği bilhassa bu sureti tesviye için şimdiye kadar müşterek bir kanaatle ve hiç olmazsa beynelmilel ve sulh münasebetleri hakkındaki düşünce'.erine benziyen bir kanaatle birbirine yaklaşmış olan devletlerin azamî derecede anlaşmaları lâzımdır. İngiltere hükumetinin de bu fikirde olduğunu zannediyoruz. Avam kamarasınjda Samuel Hoare, Halifaks ve Jon Simon yekdiğerini müteakıben Sovyetler Birliğinin Avrupada oynadığı rolü muhafaza etmesinin nekadar mühim ve arzuya şayan olduğunu beyan etmişlerdir. Fransa hükumetinin Ingilterenin bu kanaatine iştirak etmediğini zannetmiyo rum.» Detroit 8 (a.a.) 32 saatlik iş haftasınm tatbiki hakkında beynelmilel amele konfederasyonuna merbut sendika ta rafından yapılan talebe muzaheret etmek Hafıza, insan vücudünü teşkil eden umaksadile Kraisler müessesesine bağlı zuvların ve onlara mana veren hislerin, Playmut otomobil fabrikasınm 6000 a hiç şüphe yok en dessasıdır. Sahibine yapmelesi çalışmaktan imtina etmişlerdir. tığı azizliğin haddi hesabı yoktur. MuzibAmele, esasen bu hafta 32 saat çalış liği tutunca, ne yapar eder, meselâ tarıfemış olduğunu ve pazartesinden evvel fabyi hatırınızdan çıkarıp vapuru size kaçırrikaya gelmiyeceğini beyan etmektedir. tır; şemsiyenizi tramvayda bıraktırır, yağPlaymut fabrikasına yedek parçalar ve mur altında sırsıklam eder; para cüzdanıren Briggs manufaktürü kompani mües nızı evde unutturur, yeleğinizin cebindeki sesesinin direktörlüğü mezkur fabrika tek üç otuz para ile lokantaya sokar; yahud, rar açılıncıya kadar kapılarını kapamağa fantezi kâğıda yazılmış bir mektubu, cekarar vermiştir. Bu suretle 9000 amele ketinizin cebinde, karınızın eline teilim etmuvakkaten işsiz kalmıstır. tirir. En hayatî meseleleri bile günü gunüne saati saatine, hatta dakikası dakikasına unutan insanlar vardır. Hafızanın ihanefBaştarafı 1 incl sahvede\ tine kurban olan ve bunun zararını muhtekının en büyük hâmisi Mustafa Kemal lif şekillerde gören unutkan, acaba bir nebu evde doğdu> ibaresinin birkaç lisan vi hasta mıdır? Bu iddia pek varid say.!la hâkkedildiği bir plâka taşıyan bu mu maz ve bu hususta kat'î birşey söylemek barek ev tamir edilmek üzeredir. Dost de müşküldür. Burada, dalgın ve unutkan Yunan hükumeti, bina karşısındaki kah diye tavsif edilen zayıf hafızalıları bir ta ve ve dükkânlan istimlâk etmiştir. Bu rafa bırakıp, hemen her insanın malul olraları yıktınlarak güzel bir park ya duğu bir hafıza hastalığından bahsede pılacaktır. Ayrıca binanın yanındaki ceğiz. Ismihas unutma hastalığından. Esas itibarile dalgın ve unutkan bir inevleri de hükumetimiz satın almış, yıksan değilseniz, dikkat ediniz, hafızanızın tırmış ve yerine Atatürk evile yanyana mükemmel bir konsolosluk binası yap sizi en çok aldattığı nokta insan isimleridir. Zaman olur, en sıkı fıkı konuştuğutırmağa başlamıştır. nuz insanların, hatta can ciğer arkadaşıEvin renmleri nızın admı unutursunuz. îsim, dilinizin uGenc ressamlarımızdan Kemal Zecundadır; oradan çıkmak için çırpmır. faren, Ankaradan buraya gelmiş ve kat hafızanızın kapısı sımsıkı kilidlenmişAtatürkün doğduğu evin muhtelıf tir. Sizi saatlerce, hatta bazan günlerce cephelerden görünüşünü, doğduğu oda üzmeden sırrını ele vermez. Hafızanız, o nm bugünkü halini yağlıboya tablo ola azizliği işlediği anda, üzerindeki yazılara rak tersim etmiştir. bir silgi geçirilmiş siyah tahtadan fark sızdır. Tebeşir izleri belli belirsiz görü'.ür, fakat sarahaten okumağa imkân yoktur. Brükseldeki Amsterdam Selânikte Atatürk Evi memleket isimleri, hafızalarında, bir ihtiyar dimağdaki kadar bile yaşamaz. Ismihas unutma halini, kendi ismine çok fazla kıymet veren, benliğini yüksek tutan ınsanlara mahsus bir mümeyyiz vasıf diye kabul edenler vardır. Hafızanın sadakatsizliğini bu şekilde izah edince, sebebini de, bu gayri şuurî gurura sahib olanların başkalarına kıymet ver memek veya onları istihfaf etmek gibi keza gayri şuurî bir duygu ile hareket etmelerinde buluruz. Bazı ruhiyatçılar, bu esas üzerinden yürüyerek şu neticeye varmış lardır: îsmihas unutkanhğı, ekseriya kendi isimleri ya pek nadir, ya pek fazla müstamel olanlarda görülmektedir. Bazı kimselerde, isim unutkanlığının, yaş ilerledikçe arttığı da vakidir. Bunu da, ruhiyatçılar, hayatta ihraz edilen muvaffakiyetlerin telkin ettiği emniyete, genclik ateşinin ve heyecanlarının sükunet bul • masına atfediyorlar. Isim unutkanlığımn sebeblerini izaha, daha doğrusu araştırmağa çalışırken, hastalık adı vermekte hâlâ tereddüd edilen bu halin diğer bir cephesini de unutmamak lâzımdır. Bu cephe, unutkanın değil,. muhatabmın cephesidir. İsim unutkanlığınm asıl mahiyetıni bu cepheyı gözönüne getiıdiğimiz takdiıde hakkile izah edebıli riz. İsminizi çok iyi bilen, bilmesi icabeden bir kimse ile konuştuğunuz zamanğ o kimsenin, admızı unuttuğunu görürseniz, yüreğinizde gücenikliğe benzer bir his duyarsmız. lsmimizin unutulması, muhatabımızm bize pek az ehemmiyet verdiğini, mevcudıyetimizle pek az alâkadar olduğunu gösterir. Halbuki, yüzümüzü nadiren gördüğü i çin ismımızi unutmakta mazur sayılabılecek bir âmir, bir mafevk yahud içtimaî seviyesi bizden yüksek bir kimse ile karşılaştığımız zaman, onun, ismimizi söyliyerek bizi selâmlaması, içimizde bir nevi gu • rur, bir nevi memnuniyet tevlid eder. Napeleon'un, ruhiyat mütehassısı olmadığı halde, bu cihete bilhassa itina ettiği malumdur. Ayni itinayı, tarihe isimleri geçen büyük adamların ekserisinde görürüz. \ Isimlerimizin telâffuz edilirken veya . yazılırken tahrife uğraması da üzerimizde sinirlendirici bir tesir yapar. Hatta, isimlennin imlâsında yapılan en ufak yanhşlığa pek hiddetlenen kimseler vardır. Bütün bu müşahedeler, isim unutkanlı ., ğını, benliğine fazla kıymet veren insan larda bulan ruhiyatçılara hak verdirecek mahiyettedir. Lâkin, gene bütün bunlara rağmen, ismihaslan niçin unuttuğumuz kat'iy et le anlaşılmış değildir. Ruhiyatçılar, hafızanın türlü türlü izaha çalışılan bu noksanını hâlâ teşhis etmemişlerdir. ataşemiliterinin vesaiki çalınmış Londra 8 (a.a.) Royter ajansının Amsterdamdan öğrendiğine göre. Ho landanın Brüksel ataşemiliteri, sefarethane kapısmda bıraktığı otomobilinin içinde unutulan bazı vesaikin çalınmış olduğunu haber vermiştir. nm asrî bir usulünü de keşmfetmişlerdir. Evlerde, biblo olarak kulanılan tuncdan minyatür küçük develerin altından olanını yaptırıp, ziynet eşyası arasmda, kol larını sallıya sallıya harice götürmekte dirler. Bu develerin çoğu, yirmi iki ayar halis altından yapılmışlardır. On kişinin, bu develerden ikişer üçer tane götürmüş olması, on binlerce liralık altmın harice çıkması demektir. Bu açık gözlüğü keşfedenler de gene, serma yesiz para kazanmakta pek usta olan yahudi vatandaşlardır. Türlü türlü cilvelerile, bize zevkin ve işkencenin envaını tattıran dimağımız ruhiyat âlimlerinin adesesinden geçerken, hafıza zâfı da unutulmamış, o da muhtelif şekildeki tezahürlerile, muhtelif te<şhislere mevzu teşkil etmiştir. Bu meyanda, ismihasların akıldan çıkması keyfiyeti başlıbasına bir fasıldır. Psikologlar, bütün bilgilerimiz içinde en çabuk Ve en kolay unuttuğumuz şeyin insan isimleri olduğunu tesbit etmişlerdir. Bunun sebebi de, gene ruhiyatçılara göre, ismihasın hafızamıza en yeni tarihte girdikten başka, bize en yabancı gibi görünen yani bizi en az alâkadar eden nesne olmasıdır. Bir kimse ile yeni tanıştırıldığınızı tasavvur edın. O kimseye prezante edilmeden bir saniye evvel, size söylenecek olan ismi tahayyül etmenize tabiî imkân yoktur ve bu isim, eğer alelâde bir isimse, daha telâffuz edildiği anda unutmanız, yani adm bir kulağınızdan girip ötekinden çıkması ihtimali pek kuvvetlidir. Bir şımendifer sayahati yapıyorsunuz. Trenıniz istasyonlarda durdukca, istasyon isimlerini okur, derhal değılse bile, bir istasyon sonra unutursunuz. Ve bu unutkanlık, bu gelio »eçici şpylerden başlayıp, daha esalı bilgilere kadar gider. Fakat, tetkikimizi biraz daha dfrinleştirecek olursak, bu kadarcık izahatın bizi tatmin etmedığin görürüz. Zira, ismihas ları unutan hafızanın, meselâ fennî formüller gibi, çok daha sonradan zaptettiği bilgileri sadakatle sakladığı gorülüvor. Sonra, ısmihas unutkanhğı bazı kimselerde daha fazla, bazılarında daha azdır. Hatta, pek cok gencler vardır ki, in«an ve Kudret o gecc kahveden en geç çıktı Ve sabaha kadar şurada burada sürttü. Güneş ç'kt'ktan ve epey yükseldikten sonra bitab bir halde stüdvonun kapısına geldi. Kanıcı onun bu gayritabiî halini bildiği için bu vakitsiz geli«ine hayret etmedi. Kapıyı actı. Kudret doğruca kendi odasma giderek kanapenin üzerine kendisini bıraktı. VIII Ahmed Tokman, elindeki küçük zarif cetveli masanın üze'ine hızla vurdu: Bugün filmi bitirmeğe mecburuz. Aksi halde yaptığımız mukavele mucıbınce filmi vaktinde teslim edemiyeceğiz. Ve her gün yüz lira tazminat ödamemiz lâzım gelecek. Rejisör, stüdyo direktörünün asabiye tini "lcunetle karşıladı: Zannedersem mukaveleyi yapar ken size bu noktayı bilhassa hatırlatmış tım. Hatta Kudret belki de filmi yarıda bırakmağa mecbur kalır demiştim. Ben de o noktayı düşünmedim değil. Ve mukaveleye eğer Kudret filmi tamamlamadan ölürse tazminat ödemek vecıb3î!nden kurtulacağımızı ılâve ettir dim. Fakat ne filmin vaktinde biteceği, ne de Kudretin öleceği yok. Senden az evvel teknisyenlerle görüştüm. Bana an Macar Çek müzakereleri bugün başlıyor Londra 8 (Hususî) Çek Macar müzakerelerine yarın Kamaron'da başlanacaktır. Macar murahhas heyeti, Hariciye Nazırı dö Kanya'nın, Çek heyeti de, Slovak partisi lideri Tizo'nun riyaseti altında bulunacaktır. Varşova matbuatı Macar istan lehine neşriyata devam ediyor Varşova 8 (a.a.) Pat ajansı bildiriyor: Matbuat, Karpat Rutenya'sının Macaristana verilmesi ve Lehistanla Macaristan arasmda müşterek bir hudud tesisi için olan neşriyatına devam etmektedir. Gazeteler bunun Lehistan ve Macaristan için olRütenlerin kararx duğu kadar Avrupa barış müvazenesinin Prag 8 (a.a.) Rüten muhtariyet partilerinin mümessilleri bugün Uzhorod istikrarı için de elzem olduğunu kaydedida toplanarak Karpat Rusyasımn muhta yorlar. riyeti için, Slovak partilerinin Zilina an İngilterede şehirlerin balonlarla müdafaası laşmasile tahakkuk ettirdikleri tarzıhalle benzer bir tarzıhalli kabul etmeğe karar Londra 8 (a.a.) Deyli Meyl gavermişlerdir. Bundan, Rüten muhtariyet zetesinin zannettiğine göre Hava Na çilerinin plebisit fikrinden vaz geçtikleri zırı Kingsley Vud, bugün Londra için anlasılmaktadır. kabul edilmiş olan «balonlardan mürekkeb barailarla hava müdafaası» sistemiSlovak nazırlar yemin ettiler Prag 8 (a.a.) Muhtar Slovak hü nin krallığın diğer başlıca şehirlerine de kumetinin dört nazırı dün akşam Gen >ral tesmil edilece&ini bildirecektir. Ferdinand vapuru süvarisi tevkif olundu Bugün gelen Sofya gazetelerinde o kunduğuna göre, Bulgaristanla lstanbul ve Filistin arasında para ve altın kaçak çılığı yaptıkları için Bulgar polisi tara fından tevkif olunanlara, Varna ile Is tanbul arasında seyrü sefer eden Bulgar (Ferdinand) vapuru süvarisi de katılmıştır. Ferdinand süvarisi altm ve para ka çakçılarile bizzat temas ederek Bulgaristandan gönrlerilen altınları İstanbula ge tirmekte ve îstanbuldan aldığı Türk paralarını da Bulgaristana kaçırmakta imiş Külçe altınlar peynir tenekeleri içinde vapura «okuluyormuş.. Süvari Varnada tevkif edilmistir. verdi: Valiye bir istida vereceğiz. Tiyatrolarda genc aktörlerin ihtiyar rolü oynamasını yasak et.in diye... Ekmeğimizi elimizden alıyor keratalar... Biz nekadar makivaj yapsak nafile... Meselâ... Eli l p Kudreti işaret etti: Şu moruk nekadar çalışsa, âşık rolüne çıkabilir mi"1 Çıkarsa da elbet maskara olur. Millet maytaba alır. Sahici hayatta da böyle deği' mi? İhtiyara ihtiyar, gence genc... Halbuki su domuz oğlanlar, bıvık yapıştırdılar, bellerini de biraz büktüler, seslerini de çatallastırdılar mı, bal gibi ihtiyar amca, büyükbaba rollerine çık^b'vorlar. Ben, bunu önlemek için ne yapmak lâzım geldiğini çok düşündüm. Sonunda böyle bir istida yazayım, arkadaşlara imzalatayım dedim. Belki hükumet bu haklı isteklerimize kulak verir de böyle bir kanun çıkarır. Bizi de perişan olmaktan kurtarır. Sonra cebinden bir kalem çıkararak evvelâ başını durmadan yukan aşağı sallıyan ihtiyara uzatt;. İhtiyar aktör kendisine hak veriyortnus gibi başını birkaç defa daha hızlı hızlı salladı. Sonra titrek elile, beş altı tane okunmıyacak derecede kötü imzanın arasındaki bir boşluğa imzasını attı. Kudret de kendisini taklid etti. H. BİLGIÇ cak filmin çekilişi bu akşam bitebilirse filmi vaktinde hazırlıyabileceklerini söyledıler. O da gece gündüz durmadan ça lışmak ve üç kat yevmiye almak şartile. Bınaenaleyh ne yapıp yapıp filmi bu ak«am bitirmelisin! İmkânı yok... Çünkü Kudret odasında baygın bir halde yatıyor. Hem de adetâ şuurunu kaybetmiş bir halde... Bu vaziyette ne yapılabılır? Çevirecek ancak iki sa^rmiz kald:. Fakat her iki sahne de çok mühim. Kudretin mutlak surette vücudü lâzım. Filmi bura^a kesmek ve mevcud sahnelere göre senaryoda bir tadılât yapmağa imkân yok mu? Maalesef hayır... Çünkü en mü hım, en canlı sahneler kaldı. Bunlar da çevrilmeden filmi tamamlamağa imkân yok. O halde ne yapmalı? Dur, aklıma birşey geldi. Bu sahnelerde Fikret nasıl görünecek? Anlamadım. Yani gene suratmı boyıyacak değil mi? Evet! varı Güldüremiyen Komik Yazan Murad Sertoğlu Ayaklannı hidaetle ve gazabla kahvenin taş döşemelerine vurdu. Evet, aşkla sür'at, aşkla kuvvet arasında muhakkak ki çok kuvvetli ve sarsılmaz hatlar vardı. Ferhadın kollarında çorak dağları delecek ve bağrmdan serin sular fışkırtacak kadar kuvvet vardı. Mecnun, çöllerin tabiatı kurutan müthiş hararetine senelerce tahammül etti, dünya kadar yol yürüdü. Romeo bükülmez kılıcile kaç kişiyi tepelemişti. Halbuki o, bunlara muktedir değildi. Bunları yapamıyordu. Şimdi kendisi kollan kesik bir Ferhad, ayakları kopuk bir Mecnun gibi görünüyordu. Evet, o, böyle bir Ferhad, böyle bir Mecnundu. Simdi fikrini yeni bir tedai sarıyordu. Acaba hakikaten mecnun mu idi? Çıldırmış mıydı? Bunu, içi ürpererek tahlil etmeğe çalıştı. Evet, çıİdır mış mıydı? Hayır, bütün bulanıklığına, bütün yor^unluğuna ve çektiği bütün azablara rağmen, işte müfekkiresi, muhakemesi pekâlâ işliyordu. Fakat buna rağmen mukavemeti imkânsız bir his onun şahsiyetini değiştirişti. O, artist Kudreti tanıyordu. Fakat bu adam hakikaten kendisi miydi, yoksa başka bir adam, bir yabancı mıydı? Bunu pek kat'î olarak farkedemiyordu. Güldüremiyen komik muhakkak ki kendisine daha yakındı. Onun şahsiyetini kendisine daha yakın buluyordu. Başını durmadan yukarı aşağı sallıyan aktör: Bırak şu kadmı! dedi... Kudret başmı ona doğru kaldırdı: Bırakmak mı? Öyle ya! Bizim yaşt,akiler için böyle kadınlar zehir gibidir. ?l., Benim bir kambur arkadaşım vardı. Kumpanyada makiyajcı idi. Suratlarımızı boyardı. Onun da başmdan böyle bir sevda geçti. Ne kamburuna, ne yaşına baktı. Tuttu tiyatronun karşısındaki Tefrikâ: 25