1 Evlul 1938 CUMHURİYET TURK İNKILABINA BAKISLAR y/v 26 Iktısadî hareketler Ihracat mevsimi îktısadî mevsimler, insanlann tabiî hâdiselere dayanmak suretile seneyi dörde ayırarak vüeude getirdikleri dört mevsimden tamamen başkadır; istihsal mevsimi, ihracat mevsimi gibi... İşte bu mevsimlerden ikincisinin itibarî müddeti içine bugünden itibaren girmiş savıhnz. Bizim ihracat maddelerinin vetişmesi ve devşirilmesindeki müddet hususiyetleri bakımmdan senenin esas ve mütekâsif ihracat mevsimi eylulde başlıyan ve ilkkânun sonuna kadar devam eden dört aylık devredir. İktısad Vekâleti, bu sene ihracat iş lerimizin hiçbir suretle sekteye uğra madan icrası için bazı tedbirler almış bulunuyor. Bu meyanda dahilî sevki yatta en mühim rolu oynıyacak olan demirvolu nakliyatmm tanzimi için Na fıa Vekâletile temasa geçilmiş ve bu cihet temin olunduktan sonra Devlet Denizyoîlarında da ihrac mallarına azamî kolavlık gösterilmesi ve nakliyatı işkâl etmivecek tedbirlerin almması icin Denizbanka talimat verilmiştir. Riayet ve tatbik edileceğinden şüphe edilmemek icab eden bu tedbirlerle ihrac maddelerimiz azamî kolaylıkla ihrac iskeleleri ve merkezlerine inebilecek demektir. İktısad Vekâleti, şu teşebbüslerile çok mühim bir meselenin üzerine el koy muştur Çünkü ihracat tacirlerinin vasıta bulamamak yüzünden uğradığı zararlar sayılamıyacak kadar çoktur. Bu sene alınacak tedbirlerle bunun önüne kısmen dahi geçilebilse mühim bir iş vapılmıs olur. Gavrimümkünü mümkün kılmak bittabi istenemez; gerek Dev let Demiryollan, gerekse Denizyollannda eldeki vasıta miktarı maıumdur. Fakat şimdi verilmiş olan kararlardan sonra, Devlet Demiryollan ve yeni bir idare halini alan Denizyolları idarele rinden şimdive kadar mevcud olan müşkülâtın kaldırılması beklenir. Büyük davalar Yazan: LÜSYEN ROMYE %&*••«"< 1 PENCERESİNDEN • GÖze ceza aşlıca bir dostum anlatbf | «Dün ecel beşiklerinden birine,* otobüs adı altında İstanbul soj kaklarına başıboş yayılan ölüm kılavuz^ larından birine hayatımı ve çoluğumu çon cuğumu Allaha emanet ederek bindim.3. Biraz sonra canlı, cansız hiçbir engel ta'' nımıyarak yarışa çıkacağımızı, duvarlan yıkarak ve kaldınmları şaha kaldırarak uçmağa başlıyacağımızı biliyordum. FaJ kat sıcaktan bunaldığım için kellemi koH, tuğuma, canımı dişime almıştım, kendimL tehlikeye atmıştım. J Bohemya mı Macaristan mi? v: P O L O N YA / Garbda ve şarkta fatalizm Avrupalılarin ve bizim, şarkın üstüne atmakta birleştiğimiz kadercilik akidesi, hakikatte tamamile bir grup düşüncesidir. Yunanlılardan hıristiyanlığa geçerek bütün Avrupaya yayılmıştır. Şarkın kaderciliği bir akide olmaktan ziyade, Avrupada bir sistem halini alan bu düşüncenin Asyada bir nıh haletine çevrilen serpintileridir ki islâmm da, Türklcrin de inhitat devirlerinde yayılmıya müsaid bir ümidsizlik yatağı bulmuştur. İnsanın bütün hareketlerini kendi iradesine değil, kör veya ilâhî bir zarurel» bağlıyan fatalizm, hem allahsızlık (at heisme), hem de Allahın mutlak vahdeti (pantheisme) akidelerile kanşır. İlk çağda kadercilik hemen bütün dinlerin esasıydı. Yunan politeizminde kader akidesi, en kudreili zaruretin boyunduruğu altında allahların harekstlerini insanlarınkine baglıyan bir düşüncedir. Hıristiyanlık, putperestliğin allah fikrini boğan kaba tasavvurlannı iyice tasfiye edebilmiş değildi. Fena tefsir edilen akideleri yeni bir takım hurafelere sebeb oldu. Allahın kudreti yükseldikçe insan şahsiyetinin tamamile silinmeğe mahkum olduğu düşüncesi, cüz'î bir irade zavahir: altında insanın bütün faaliyetlerini Allahın eline teslim ediyordu. Bu düşünce bütün hıristiyan ortaçağı doldurur. Daha sonra Luther, meşhur Servo arbitrîo (Köle İrade) adlı eserinde ki bu unvan bile düşüncesini açıkça ifade eder ayni akideyi devam ettirdi. Calvain de onun bu fikirlerini kabul etmişti. Fata lizm, gitgide artık bütün proteştan kiliseIerinin esaslı akidesi oldu. İlâhiyat gibi, modern felsefe de, bircok sistemleri arasmda kaderciliğe açıkça yer vermiştir. Iradeyi basit arzuya irca eden Hobbes, hürriyetin zaruretîe birleştîğini ve bir insanın bir nehirden fazla iradesine sahib olmadığını anlatmıştı. Spinozanın duygu vâkıalarile irade vakıalannı birbirine karıştıran sisteminde her sebeb bir zaruret içinde tesir eder ve ilk sebeb (müsebbibül'esbab), Allahtır. Kader kısmet inanışı şarktan evvel garbda ve Asyadan çok Avrupadd ruhları kazanmıştı. Kader düşüncesi, hâlâ bütün Avrupa köylülerinin kafalarını idare eden nâzım fikirlerden biridir. Bu, bir şark veya garb akidesi olmadan evvel, insanlığın düşüncesinde bir iptidailik safhasına işaret sayılabılir. Onyedinci asırdanberi bütün morl'rn islâmcılar, Kur'anda fatalizm olmadı^ını ispat etmişlerdir. Mutezile salikleri hayrın ve şerrin Allahtan değil, akla muvafık veya münafi olan hareketlerden gel« diğini izah ettiler. Ortodoks olmıyan modern Türk islâmcılan da «cebriye» de nilen fatalizm akidelerinin islâm dinile alâkası olmadığını ispata devam ettiler. M. Semseddin, islâmda kaza ve kader meselesini tetkik ederken Mutezile fırkasından Vasıl ibni Ata'nın sözünü hatırlatır: «İnsan kendi fiilinin yaratıcısıdır.» Gene M. Şemseddinden öğreniyoruz ki (Zulmetten Nura Sahife 265) Mıtır Müftisi şeyh Mehmed Abde islâmiyeti fatalizmle itham eden garblılara cevab olarak yazdığı eserde Kur'anın altmıs dört ayetile bu fikri reddediyor. «Vakıâ müslümanlar arasında Cefcn'ye isnule maruf bir tayfa zuhur ettiyse de hakkın, aklın, dinin önünde duramıyacak kadar zayıf olduğu için az zaman sonra mlin kariz oldu. Müslümanlar cebir ile ihliıjar! arasmda mutavassıt bir mezhebe salik oldular ki, bu, sayü amel mezhebi, sıdkı iman mezhebidir. Hıristiyanlardan Bossuet gibi büyük mütefekkirlerle onlara uyan büyük kalabalıklar bile son zamanlarda bu mezhebe girdiler.» Fakat şeyh Mehmed Abde, fatalizm gibi hurafelerin islâm içine Avrupadan ve hırisliyanlıktan geldigini bilmez görünüyor ve bu fikirlerin yalnız Irandan, Hindden sirayet etmiş olduğunu söylüyor. M. Şemâeddıne göre bu fikirler, hem İrandan ve Hindden, hem de «Roma ve Yunanın, abaı kenisa ve ahbar Yahudi hurafelerin den mülhem» dir. Gene bu değerli â'i mimiz, eserinde birkaç menkıbe zikreder: Hazreti Ömer bir gün, işsiz güçsüz dolaşan birkaç serseri Yemenliye raslar: Siz necisiniz, ne işle ıresgu'üniiz? diye sorar. Biz mütevekkilleriz! Cevabını alınca hiddet ve nefretle bağmr: Siz mütevekkil değil, yalancısınız! îlk önce tohumu atıp sonra tevekkül îdene mütevekkil denir. Bir de meşhur menkıbe: Bir gün çölden gelmiş biri devesini Mescidin dışarısında başıboş salıvererek Peygamberin huzuruna çıkar. Hazreti Muhammed kendisine: «Devenin ayağını bağla da sonra tevekkül et!» emrini verir. Kaza ve kader kelimelerine gelince, gene M. Şemseddine göre, kaza kelimesi. Kur'anda, sözle veya işle birşeyin halli, birşeye hüküm veya birşeyden haber vermek, birşeyi tamamlamak manasına dır. Kur'anda kaza mefhumu, A1U1* birşey irade eder, infaz ve itmam ederse o şey hemen olur demektir. Bu mefhumla fatalizm arasındaki fark pek büyüktür. Kader, takdir ve miktar kelimeleri, birşeyi hususî bir ölçüye, mahdud bir vezne veya muayyen bir kanuna göre yapmak manalarına gelir. Bu kelimeler ir.sanda irade bulunmadıgına değil, sadece kâinatta sebebleri müsebbiblere bağlı, sağlam bir kanun olduğuna ve yaradılışta tezadlar olmadığma delâlet eder. (Nitekim tabiat kanunlan insanın iradesine engel değildir.) Kaderciliğin bir garb akidesi o'duğunu, islâm ve Türk düşünce an'anelerine sonraları dışarıdan kanştığını belirttik'en sonra bu bahsin esasını hatırlatayim: Avrupa Yunan, Roma ve hıristiyanlık te^irlerinden doğmuştur. Şark budist ve is lâmdır; fakat bu iki tesir bırbirıle karışmış değildir. îslâm şark içinde, asırlar danberi Arab ve Acem kültürile yetişen Türk milleti, Yunan, Roma ve hıristıyanIık tesirlerinin mahsulünden başka birşey olmryan Avrupa kafasım benimsemiye bilir mi? Evet, çünkü bundan sonraki bahislerde görülecegi gibi islâm şark, Akdenizlidir ve daha ziyade garblı sayıhr. Evet, çünkü islâm ve Türk düşüncesi, Yunan düşüncesini yalnız yaşamakh kalmamış, ortaçağda onu Avrupaya tanıtmıştır. Evet, çünkü islâm dini hıristiyanlığın bir antitezi değil, tekâmülüdür. Fakat bu iki din ayrı ayrı nası' birer istikamet almış ki, islâm ve Türk düşüncesi, ortaçağ kafası içinde kalarak hıristiyan garb medeniyetinin bilhassa Rönesanstan sonraki yürüyüşüne katılamamış? Gelecek bahislerde bu esas temin bize göre izahları bulunacaktır. F. G. Pazarlıksız satış (Baştarafi 1 inci taMfede) tedbirler nihayete ermiştir. Ancak kanunun ilk günlerde şamil manasile tatbik edilmemesi ihtimaline karşı işe evvelâ gıda maddelerinden başlanması muvafık görülmüştür. Bunun için her gıda maddesine ayrı ayrı sabit etiket ler konulacaktır. Etiketler üzerindeki sabit fiatlann tebdili Belediye müfet tişlığınin murakabe ve müsaadesile mümkün olacaktır. Pazarlıksız satışın istihdaf ettiği en mühim mesele, hayatı ucuzlatmaktır. Hayat pahalılığı etrafında tetkikat yapmak üzere Avrupadan memleketi mize getirilen mütehassıs, şark vilâyetlerini gezmekte ve halen Erzurumda bulunmaktadır. Mütehassıs, şark vilâyetlerinde pe rakende ve toptan fıatlan, eşyanın ahş ve satışmı gözden geçirdikten sonra tekrar İstanbula gelecek ve bu husustaki tetkikatını îstanbula da teşmil edecek tir. Havatı ucuzlatmak için atılan adım ların başında pazarlıksız satış usulü gelmektedir. Et, ekmek, sebze ve meyva fıatlarında pazarlıksız satış usulünün ikamesine Ankara ve İzmirde de karar verilmiştir. Beledivecılik bakımmdan gayet pratik görülen pazarlıksız satış usulü, îs tanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde tatbik edilecek. slman neticelere göre, kanun hükümleri, diğer vi lâyetlerimize de teşmil edilecektir. Ayakkabı satışı Hazır ayakkabı satışı da pazarlıksız olarak yapılacaktır. Malum olduğu üzere, ayakkabıcılar, bir müddet evvel bir taplantı yaparak ayakkabıları üç fiat ve kalite üzerinden satmayı kararlaştırmışlar, ayakkabıla rm cins ve fiatlarım tesbit etmişlerdi. Bugünden itibaren tatbik edilecek olan maktu fiatlı satış, işte bu kararlarm tatbikatmdandır. PEYAM1 SAFA f Bir mucize şayiasından meded uman hastalar ı Nil taştı, Kahire ada halinde Londra 31 (Hususî) On seneden beri ilk defa olarak Nil taşmıştır. Bil hassa Yukarı Mısırda. birçok köyler ve bütün köprüler su altında kalmıştır. Kahire şehri bir ada halini almıştır. Ba rajların yıkılmasmdan korkulmaktadır. Maverai Erdün Başvekili istifa etti Londra 31 (Hususî) Maverai Erdün Başvekili Cemil istifa etmiştir. Emir Abdullah, yeni kabineyi teşkil etmek vazifesini Mehmed Bey Eldenes'e tevdi etmiştir. Lindberg Prag'a geliyor Prag 31 (Hususî) Bir müddetten beri Sovyet Rusyada bulunan maruf Amerikan tayyarecisi miralay Lindberg yarın Prağ'a gelecektir. Miralay Lind berg dün Romanyada bazı ziyaretlerde bulunmuştur. Paris Fransanın Lurd şehrindeki Meryemana kilisesini ziyaret eden Manisa saylavı Kâzım Nami Durunun hastalarm mucize ile iyileşmekte olduğu şayidır. Bu mucizeye inanan bin kardeşi ve Konya Askerî orta okı^J elerce katolık her sene Lurd şeh şehrine akın etmektedirler. Resmimiz, mu lektrik memuru Kemal Duru vazife bacızeden ıstifade etmek istiyen ağır hastalarm trene naklini göstermektedir. şında bir kaza neticesi ölmüştür. «Tekerleklerin her devrinden bir kaza' ihtimali kulağıma çarpıyordu. Bu kor' ^ V ZAGRre ITAL'O kunc akislerden korunmak imkânı yoktu. Hatırıma devekuşlannm tehlike demlerindeki durumları geldi, muhtemel kazala' rm tecellisini görmemek için gözlerimi kapamak istedim. Lâkin ben yaşta bir adama bile sağını solunu unutturacak kadar güzel bir kadm boynu gözüme ilişti. Ta< ze, muattar ve bembeyaz bir boyun ki insan, bütün ömrünü gerdanlığa çevirerek Çekoslovakyayı ve muhtemel vaziyetleri gösterir harita ona sarmak için daha ilk lâhzada çılgın] bir iştiyak duyuyor. i Almanya için asıl güçlük, bundan son bu suretle kolaylaşmıyacak, bilâkis güçra uzağı görmeğe devam etmektır. Kuv leşecektir. Hatta, bu takdirde, Lehista «Ecel beşiğinde bulunduğumü artıE vetini bu kadar çabuk topladıktan ve nın tamaları, onu, Macaristan ve Roman unutmuş gibiydim, renk ve koku içe içe garbdaki müdafaasmın tesirinden emin ya ile birleşmek üzere Slovakyaya sevke mestolmak üzereydim. Birden o güller» olduktan sonra, dahilî avamfıribliğimizm derek, Almanyanın Tunadaki emelleri den muattar, o genclikten güzel, o günt, tashih kabul etmez körlüğünü ve Akde ne, hiç beklenmedik bir sed çekeceğin düzlerden beyaz ensede bjr ben, oynıyari niz devletlerinin İspanya meselesi etrafın den, bu ileri hareketi büsbütün zor ola ve kımıldıyan bir ben peyda oldu, gözle* daki karmakarışık kavgasını, Tunanın caktır. rimdeki heyecan bulutu dağıldı. Bu bir mukadderatını tayin için mintarafillâh ihŞüphe yok ki, Südetlerin bir ı'syanı, bitti. En nefis bir çiçeğe yapışmış en çir» san edilmiş teşçi sebebleri telâkki edebilir. Almanyayı Çeklere harb ilân etmekten kin bir böcek gibi o zarif ensenin renginit ' Fakat, Allah, ihsan ettiği şeylerin vareste kılabilir. Fakat, bu takdirde, Al ıtnnı, nurunu emiyordu! suiistimale uğramasmı istemez. İleriyi manyanın kapısı dibine, dahilden ve ha«Şimdi gözlerimde bir avuc diken eza.« görmek, yahud, gene o demek olan, tam ricden silâhla ve ideoloji ile4 beslenen, îs sı sızhyordu. Yerimde duramıyorî1 Jm<. ölçü dahilinde hareket etmek mecburi panyol kargaşalığı tipinde bir harb postu Mecbur oldum, ilk durak yerinde otcn^ yeti, bu noktada kendini gösterir. serecektir. Bu çeşid eğlencenin ne oldu büsten atladım.» "| ğunu biz biliriz. Hitler rejiminin, bu sa Bu tam ölçüyü, zahirî vaziyet için deDostumun bu hikâyesi bana şu fıkrayî ğil, filân veya falan tarzı hareketin, şu yede, fazla bir rahata kavuşacağı şüphe hatırlattı: Şark filozoflarmın en değerliveya bu gayrikabili tamir teşebbüsün in lidir. lerinden biri olarak tanılan Cahiz'in yüzü 1* •• 1* * tac edeceği mihanikî ve psikolojik yeni son derece çirkindi. Buna rağmen kendiÇeklerin tegkil ettiği cenahtan tehdid hadisat silsileleri bahsinde dıkkatle nazane bir aralık gene ve güzel bir kadın mubertaraf, bir tesviye tarzı bulmak veya rı itibara almak lâzımdır. sallat oldu. Bağdadlı bayan hemen her J tazyik yapmak suretile Macaristana doğNetice itibarile, Almanyayı alâkadar gün çehre züğürdü filozofun oturduğu eden âcil vaziyet, Çekoslovakyada bir ru akış, netice itibarile daha cazib, umu dükkânın önüne geliyor, yüzündeki peçemaceraya atılmakla Macaristan üzerinde mî bakımdan daha az muhatarah ve ve yi yan açarak sağ gözile uzun uzun ve bir tazyik icra etmek şıklanndan birini rüni daha müemmen bir şıktır. Macaristanın, Almanlan tatmin et gamlı gamlı bakıyor, sonra savuşup giditercih keyfiyetidir. Bu bahiste, iki metod meğe kâfi zahire ve mevaşi yetiştirdiği yordu. Cahiz, bir iki hafta bu alâkaya ' arasında bir tercih yapmak da vardır. malumdur. Bundan başka şarkî Avrupa kayıdsız kaldı. Fakat kadının, ziyaretleri*** da parlak bir harekete tevessül için en ni ihmal etmedığini görünce meraka, belViyananın hâkimi olan büyük bir dev mükemmel üssü teşkil eder. ki de heyecana kapıldı ve bir gün sordu: let, orta Avrupanın anahtarlarını elinde Çeklerin, bitaraf bir mahrece Kara Bana gönül verdinizse açık söyleyitutmaktadır. Budapeştenin hâkimi olan denize doğru serbest kalan son menfezniz, anlaşalım. "; büyük bir devlet şarkî Avrupanın anah leri Macaristan yolile kapatıiabilir. LehKadın, her zîyaretinde açık tuttuğu tarlarını elinde tutmaktadır. Almanya Vi lıler, Tuna mmtakasına ulaşmaktan, Masağ gözünü peçesile örttü: yanaya yerleşeliberi bu hakikat hatırlan caristan yolile menedilebilirier. Ukran Hayır, dedi, öyle birşey yoktur ve mağa başlamıştır. Hatta, bunu eski yanm şimali şarkiye, Romanya petrollaolamaz da, yalnız gözümün biri vaktile : Türkler dahi biliyorlardı. rının cenubu şarkiye doğru yoilan, MacaAvusturyanın ilhakından sonra, Al ristan tarikile daha kısalır. îtalyanın şar bir günah işlemiş, namahrem bir güzeli manyamn müstakbel hareketi, demek olu kî Avrupa ile olan muvasalaları, Maca mahrem bir köşeden seyretmişti. Şimdi yor ki, tabiî cereyana göre, ilhak kasdile ristandan, kontrol edilebilir ve Ege deni tahammül olunamıyacak kadar çirkin odeğil, iktısadî himayeye ve askerî ittifa zine Macaristandan inebilmek için, Bal lan yüzünüze bakmakla onu cezalandı ' rıyorum! » ka benzer bir maksadla Macaristana kanlılarla anlaşmak kâfidir. Dostumun gözleri de nefis bir enseye başvurmak olacaktır. Alman ihtirasları, *** mücrim bir ısrarla bakarken cezalanmışdoğru yolu takib ettiği takdirde, müstakMacar Kral Naibi Horti'nin, Kil'den bel hareketin manası bu olacaktır. Hamburg'a kadar Başvekil Hitler'le lar, eza içinde kalmışlar!.. Fakat bu kısFakat Çekoslovak devleti, Bohemya yaptığı seyahat, herhalde etraflı bir mü sadan bir kısım nakil vasıtalarımızın müşterileri kirletecek, bitlendirecek kadar pis vasıtasile, Almanyanın göbeğine doğru lâkata zemin teşkil etmiştir. ilerilemekte ve bütün cenub yanı ile, AlRoma Berlin mihverinin neticelerin oldukları anlaşılıyor. O halde bitle mümanyanın aşağı Tuna üzerine inişini, ce den biri, İtalyanın Avusturyadaki vazi cadeleyi gerekli görerek tedbir almağa nahtan tehdid etmektedir. yetini ifna etmek olmuştur. Diğer bir te teşebbüs edenlerin bu mevzula da ilgilenr Aşağı sarkmadan ev\ el bu tehdidi iza siri de, bittabi, Macaristandaki Italyan meleri yerinde bir hareket olur. le mi etmeli, yoksa önce sarkıp, sonra onu vaziyetini zâfa düşürmektir. Macaristan, M. TURHAN TAN kuşatarak mağlub etmeli veya gevşetmeli Almanyaya mukavemet mak^adile artık mi? Bu mesele, bazı kimselerin sandı İtalyaya dayanamaz. Başvekil Hitler, Macaristanın, onu istihfaf eden Küçük ğından çok daha sadedir. *** Antant devletleri meyanında müttefik aBaşkalarının kıymetini azımsıyacak ramasının yakışık almıyacağını ve en bakadar iyi asker olan Almanlar, Çekoslo sit, en kısa yolun, Almanya ile tam ve vakyaya karşı harbetmenin, bir gezinti kâmil bir anlaşma yapmak olduğunu, Ankarada Türk Kral Naibi Horti'ye ihsas etmiş olsa gedemek olmadığını bilirler. operası için hazırÇek kahramanlığının manzarası, bü rektir. lanmakta olan gene Horti, belki tereddüd etmektedir. Zi lerimizden Bariton yük devletlerin müdahalesi olmasa dahi, Avrupa kütleleri meyanında ve bütün ci ra, Almanya, Macar zimamdarları ve a Süleyman Tamer handa, Almanya aleyhine, çok zararlı ve ristokratlarile dostane müzakereierde bu geçen seneki gibi netice itibarile tehlikeli bir manevî cere lunmakla beraber, ajanlan da, ayni za bu sene de Berline manda, Macaristanda siyasî, manevî, içti gitmişti. Tamer hal yan uyandırabilir. Bütün şarkî Avrupa, Çek mukaveme maî ve ziraî bir ihtilâl hazırlamakia meş ka ve ayrıca rad voda konserler ver tinin himayesine sığınıp, hadisatın netice gul olanları himaye etmektedirler. miş, kazandığı muÖnümüzdeki haftalar b'"ze neticeyi sme karşı koymak için alelâcele kuvvet vaffakiyetten Al LÜSYEN ROMYE toplıyacaktır. Almanların ileri hareketi, söyliyecektir. man gazetelerinde Süleyman Tamer de bahsedilmişti. Ezcümle «8 Uhur Abendblatt» gazetesinde şöyle denil mektedir: «Süleyman Tamer, gene Türk beste kârlarınm eserlerile büyük bir alâka uvandırdı. Sövledi§i eserlerdeki gizli sark karakterini büvük bir meharetle ifade etmesini, yurd aşkile yanan şarkılarm ihtiras dolu aksamiarımn canîı ifadesinde sesini kullanmasmı çok iyi biliyordu.» Gazeteler, Tamerin Berlin radvosunda ilk türkçe konser veren ilk Türk artisti olduğuna da işaret etmektedirler. Kendısini tebrik eder, yeni başarılar dileriz. Berlinde muvaffakiyetli konserler veren baritonumuz f Vindsör Dükü Pompei harabelerinde... j Acıklı bir ölüm Profesör Kemal Cenab geldi Roma îtalyada bir seyahat yapmakta olan Vmdsor Dükü ile eşi Napoli'ye giderek Pompei harabelerini ziyaret etmişlerdir. Zürihte inikad eden beynelmilel fiziyoloji kongresine hükumetimiz namına iştirak eden kıymetli doktorlarımızdan profesör ordmaryüs Kemal Cenab şeh rimize avdet etmiştir.