3 Haziran 1538 CUMHURÎYET BEYRUT MEKTUBLAR1: Fransanın aleyhimizdeki yeni propagandaları Müstemleke memurları, Türk İngiliz dostluğunun «Arablığın enkazı üzerinde» kurulduğunu yaymağa gayret ediyorlar! Beyrut, 30 mayıs Türkiye ile îngiltere arasındaki dostluk alâkalannın kuvvetlendiğinin maddi bir delili olan son kredi anlaşması bütün Arab matbuatında büyük bir ehemmiyetle mütalea edilen bir mesele ve etrafında haylı mühım dedikodular yapılan bir mevzu oldu. Basta Mısır matbuatı ol mak üzere bu hâdiseye aid uzun uzun tafsilât veren gazeteler, on altı milyon liralık kredide sade malî ve ticarî bir hâ dise değil, belki de ehemmiyeti cok daha fazla olan siyasî bir vakıa görüyorlar. Meselâ, Al Mokattam gazetesi bu krediden bahseden bir başmakalesinde Türkiyenin son zamanlarda gerek sanayiini ve sçerek ordusunu kuvvetlendirmek bakımından yaptığı hamleleri anlattıktan ve bilhassa millî müdafaa kuvvetini ar tırmak üzere son zamanlarda kabul ettiği yeni tahsisatları zikrettikten sonra, bu der fa alacaâı kredi ile ku\ vetlerini yeniden artırmak bakımından elde edeceği neticeler üzerinde duruyor ve bunun küçük birşey olmıyacağını söylüyor. Bu gazete makalesinde «Türkiyenin Yakınşark milletleri arasında en büyük kuvveti temsil eden bir memleket olduğunu kabul etmek ve ona göre neticeler çıkarmak zaruridir» diyor. *** Ayni ruhta yazılar, bütün Mısır gazetelerinde göze çarpmaktadır. Al Mo kattam'ın cıkarılması zaruretinden bah settiği netice nedir? Bunu hangi manada söylemistir? Bunu bilmiyorum. Fakat, bu meseleye bir de bu taraf matbuatınm ve bilhassa Beyrut muhitinin gözile ba kılınca dikkate değer çok şeylere tesadüf edilmektedir. En ziyade goze çarpan nokta şudur: Fransız muhiti, bu hâdiseden istifade ederek Türklerle Arablar arasında yeni bir fesad ve tezvir oyununa girişmiştir. îngilterenin Filistindeki vaziyeti hasebile In^ilizlere karsı çok fazla kızgın ve dargın bir halde Bulunan Arab efkârını, Fransızlar bu vesileden bilistifade Tür kiyeye karşı tahrik için kullanıyorlar. Hatta, maksadları bu hâdiseyi sade Türkiyeye karşı değil, ayni zamanda İngiltereye karşı da tahrik vasıtası olarak kullanmaktır. Fransızlara göre İngil tere Filistinde, Türkiye de Hatayda Arablığa karşı mütecaviz vaziyette bulu nuyorlar. İngiltere de Türkiyenin kuv vetlenmesine yardım ediyor. Niçin? Şüphesiz Arabları ezmek için! Bunun gibi Türkive de İngiliz dostluğu sayesinde değil midir ki bir takım siyasî meselelerde ve bilhassa Hatay işinde muvaffak neticeler almıştır? İşte Fransızlar böyle düsünüyorlar ve bilhassa etraflarına böyle söylüyorlar. Bunların akisleri de derhal Lübnan ve Suriye gazetelerinde kendilerini gösteriyor. «İngiltere Türklerle olan dostluğunu Arablığın enkazı üzerine kurmak isti yor!...» Bir Şam gazetesinin serlevhasını teşkil eden bu cümle, son Londra anlaşması üzerine burada derhal yapılmağa başlanan kuvvetli bir Fransız propagandasının ruhjunu teşkil eder. Her tarafta bu propaganda yapılmaktadır. Fransız lar bu sayede bir taşla iki kuş vurduklarına kanidirler: Hem Türkiye, hem de İngiltere aleyhinde propaganda yapmak. Diğer bir gazete de İngiltere ile Türkiye arasındaki bu dostluğun İtalyanın Habeşistan futuhatına çıktığı zamandan başladığını ve Eden'in eseri olduğunu söylüyor. Guya o zaman Türkiye, icabında İngiltereye yardım vadetmiş imiş. O zaman baslıyan bu siyaset, yavaş yavaş inkışaf etmiş ve nihayet, bugün Türkiye, şark taki İngiliz menfaatlerinin himayesini üzerine alabilecek mühim bir kuvvet haline gelmiş. Bütün bu ahval, neşriyat, Beyrut otellerinin salonların dolduran dedikodular, Londradaki kredi anlaşmasının bu muhitte ve bilhassa Fransızlar arasında yaptığı tesirin nekadar mühim olduğunu göstermeğe kâfidir. Akılları sıra, Fransızlar da bugün Arablar arasmda İngiltereye karşı mevcud olan aleyhtarane hisleri istismar etmek istiyorlar. *#* Fakat, Arablann karşısına kendilerinin hangi suretle çıkmakta olduğunun da farkında değil gibi görünüler. Bir aydanberi Şam muhiti artık yeisin, ümidsizliğin son haddine gelmiştir. Şu meşhur dostluk ve ittifak muahedesı, Suriyeye sözde istiklâl verecek olan meşhur vesika bir türlü tasdik edilemiyor. Şamın geceli gündüzlü etrafında dolaştığı, dedikodusunu yaptığı dava bu davadır. Bir aydanberi Şam hükumeti reisi olan Cemil bey muahedeyi tasdik ettirmek üzere Parise gidecek! Bir aydanberi Şam gazeteleri bundan bahsedıyorlar. Bugün gide cek, yann gidecek, giderken Ankarada bit gün kalacak, yahut da, hayır, o taraftan değil, deniz tariki ile Marsilya üze rinden gidecek! Bütün Şam bununla meşgul, bütün Vatanîleı kütlesi bundan bahsediyor; fakat, Cemil bey de bir türlü hareket edemiyor. Son defa gene bu işleri konuşmak üzere buraya gelmiş olan Cemil beyin yakın dostlarına söylediği bir söz var ki dedikodusu ağızlarda dolaşıp duruyor. Parise ne vakit gideceğini soran bir dostuna demiş ki: « Gidip gidip eli boş dönmekten bıktım. Bu defa muahedenin tasdikını buradan temin etmedikçe yola çıkmıyaca ğım!» Burada bu dedikoduyu yapanlar ilâve ediyorlar: « Zavallı Cemil bey! Oyle olunca bundan sonra bir daha Parisi göremiyecek!» Burada umumî ve hâkim kanaat, bu muahedelerin hiçbHnin tasdik edilmiye ceği merkezindedir. Son günlerde buraya Paristen iki komünist meb'us gelmişti. Bunlar Suriye ve Lübnanda bir hayli dolaştılar ve hâlâ da dolaşıp tetkikat yapıyorlar. Suriye gazetelerine Suriyenin istiklâli lehinde çalışacaklarma dair beya natta bulundular. Bunu gören Beyrutun Fransız gazeteleri derhal kıyameti koparmağa başladılar. «Suriye istiklâli denilen şey adedleri iki yüzü geçmiyen Arab derebeyi ailesinin biçare köylüyü ve halkı ezmesi demektir. Böyle bir davayı, de mokrasi müdafii olan komünistler nasıl müdafaa edebilirler?» diye neşriyat yapıyorlar. Buna mukabil Suriye matbuatı da «Millet muahedenin tasdikını istiyor!» diye ateşli makaleler yazmakla meşgul dürler. Yazadursunlar! İktısadî hareketler Süvarilerimiz Avrupada Tahakkuk eden bir temenni Bir hafta oluyor. İstanbul Elektrik şirketinin devlet tarafından satın alınması münasebetile sanayiimizin elektrik kud retinden çok pahah olarak istifade ede bildığini yazmış, bunun umumî maliyet fiatında ve hayat pahahlığında ne de rece müessir olduğunu tebarüz ettirmeğe çalısmıstık. Cumhuriyet hükumetinin, bu çok mühım noktayı er veya geç ele ala cağını muhakkak görmekle beraber, aradan bir hafta geçmeden temennilerimizin tahakkuk etmis olabileceğini hatırımıza getirmemiştik. İktısad Vekâletimiz, bu çok mühim noktayı göz önünde tutarak derhal veni bir proje hazırlayıp Büyük Millet Meclisine vermek üzere bulunu yor. Ankaradan gelen haberlere göre, Ik tısad Vekâleti, sanayi şubelerinde muharrik kuvvet olarak kullanılan elektri ğin maliyet fiatı üzerinde vaptığı tesirleri göz önünde tutarak, devlete geçmiş ve geçecek olan elektrik müesseselerinin satacakları kuvvet üzerinden istihlâk resmi alınmasmı teklife karar vermiştir. Bilin diği üzere, bu resim, kilovat saat başına iki kuruştur. İktısad Vekâletinin derpiş ettiği şu tenzilât, şimdilik esas kilovat saat ücreti üzerinden olmasa dahi, sanayiin çok mühim bir yükünü tahfif edecek ve maliyet fiatlannda oldukça büyük tenzilâtı mümkün kılacak bir indirmedir. Cumhuriyet hükumetinin doğruyu gören gözü ve bunu yerine getiren eli, ilk fırsatta, bu işe erişmiş bulunuyor. Sanayicilerimiz, bundan nekadar memnun olsalar yeridir. S. Polatkan Varşovada birinciliği nasıl aldı? Tecrübeli ve kıymetli subayımızın muzaffer olduğu o gün genc ekipimizden üç binici de tasnife dahil oldular PENCERESİNDEN Bir hikâye ve bir haber! ahmetli Evliya Çelebi, eski Zagre'de neler gördüğünü yazarken şu hikâyeyi anlatıyor: «Bu şehirde oturan dostlardan Armağan ve Mısmarî zadeler yanıma gelirler, «bizim şehirde acib bir temaşa var. Gormeğe muhtacdır. Kalk, beraber gidelirru seyredelim» dediler. Anlara uyup yola çıktım. Tahtakale denilen yere varınca bir beyaz sakakuşu gördüm, kanadını, sayvan gibi açmıştı, sokak ortasında yatıyordu. Meğer kanadı altında dişi bir sarı köpek varmış. Ben dostlarımla bir berber dükkânmda oturdum, sakakuşile köpeğin muamelelerine mukayyed oldum. Bir aralık kuş, köpeğin postunu bitlemeğe başladı. Bu sırada gagasile sağ kanadının yaralı olduğu gözüme çarptı. Sebebini sordum. Dükkân sahibi şu cevabı verdi: Vallahi, bu kuş avcılar elinde yaralandı, buraya düştü, kendisine tımar edildi, yem verildi, o da iyileşti. Fakat; kınk kanad kaldı. Amma giderek şehir köpeklerile dostlaştı, bu dişi köpekle de anlaştı. Hergün onun bitini temizler, çarşıda, pazarda berab^r gezip bir an yanından cüda olmaz. Erkek köpeklerle de daima dalaşır, kıskanclık kavgası yapar. Bir gün şehir içinde nekadar köpek varsa cümlesi bir ağızdan uluyarak, hep birden seğirtip soluyarak bu meyda'na geldiler, sakakuşuna saldırdılar, o da hemen kanad kaldınp köpeklere hücum etti, ikisini öldürdü, dördünü beşini yaraladı, üsttarafını uluya uluya kaçmak zorunda bıraktı. Bu esnada kendisi de yenibaştan yaralandı, gagası kırıldı. Fakat o gündenberi dişi j köpeği pençesi altına aldı. Şimdi başkaj bir köpeğin bu taraflara gelmesi mümküu değildir. Dükkân sahibi hikâyeyi anlatırkenj kuş, kanadını kaJdırdı, aşağı yukan gezmeğe koyuldu. Köpek de meydajıa çıktı, bir hayli gerindi, esnedi, süründü. Berber Ali adlı biri köpeğe birkaç lokma ekmek attı, sakakuşu da kasablara kadar uzanıp iki üç kemik getirdi. Köpek bu kemikleri yiyip yattıkta sakakuşu kanadlannı açtı, gagasım kıvırdı, horoz misali merdanelik ederek köpeğe kur etmeğe başladı. Meğer hergün böyle cilveleşirlermiş.» Evliya Çelebi bu bahsin sonunu şu cümle ile getiriyor: Acib sırrı tabiattir ki hakir kendım temaşa etmişimdir. * * * Gazetelerde geçen gün tam mevcudlu bir Japon fırkasının yirmi bin ölü, altı bin esir vermek suretile ağır bir inhizama uğradığını. hayır, inhizama uğramak değil, nasılsa kaçıp kurtulan kumandan müstesna olmak üzere yok olup gittiğini okuyunca Evliya Çelebinin bu hikâyesi hatırıma geldi. Çünkü bir sakakuşunun horoz, bir dişi köpeğin tavuk durumuna istihale ederek hayat yoldaşlığı kurmaları, nekadar akla aykın, tabiate aykın, mantık ve hesaba aykın ise el elile iş görmeğe, konu komşu yardımile evini ateşten konımağa çahşan Çinlilerin böyle bir zafer kazanmalan da o kadar imkânsız birşeydir. Taş çatlasa sakakuşu horoz, köpek de tavuk olamaz vesselâm. Avrupada büyük muvaffakiyetler gösteren subayımız Saim müsabakalardan birinde Varşova, 28 mayıs (Hususî muhabirimizden) Varşova müsabakalarının ilk günü olmak itibarüe bugün birbirlerine yabancı altı milletin en mükemmel süvarilerinin çarpışmasını görmek için müsabaka meydanındaki tribünler hiçbir boş yer kalmıyacak şekilde halk tarafından duldurulmuştu. Varşova'nm en büyük devlet erkânı ile birçok Generaller ve hemen bütün ecnebi ataşeler kendilerine mahsus tribünlerde yer almışlardı. Müsabaka çok çetin ve heyecanlı oldu. Dünyanın en birinc! süvarilerinin senelerdenberi seçtikleri ve yetiştirdikleri çelik gibi atlarile çarpışmaları hakikaten sey redilecek bir manzara idi. Her ekip bir atı ile kaybettiğini diğer atı ile kazanmağa ve bu suretle nihaî zaferi elde etmeğe çalışıyordu. Müsabaka meydanında hatırı sayılır 13 mani vardı. Oldukça zorluk verecek şekilde tertıb edilmiş olan parkurun güçlüğü şundan belli di ki müsabakaya ıştirak eden 85 süvariden ancak 16 süvari hatasız olarak büün manileri atlıyabıîmişlerdir. Bu hatasız atlıyanlarm 5 i Türk, 3 ü Alman, 3 ü Fransız, 2 si Belçikalı, 2 si Polonyalı, 1 i Romanyalı idi. Bizden( Üsteğmen Saim Polatkan (Ok) ile, Üsteğmen Avni Karaca (Rüzgâr) la, Teğmen İhsan Akal (Efe) ile, Yüzbaşı Eyüb Öncü (Ünal) ile, Teğmen Kudret Kasar da (Kasırga) ile parkuru hiç haasız yaptılar. Bugünkü müsabakada bilhassa nazarı dikkati celbeden nokta, bu sene ekipe dahil olan genc subaylanmızın az zamanda gösterdikleri terakki ve hepsinin birden asnife dahil olmak suretile kazandıkları muvaffakiyettir. Müsabakada Almanların en meşhur binicileri olan olimpiyad şampiyonu Hosse, Mom, Brikmon; Fransızann en mühim müsabakalarda isbati vücud eden en meşhur at ve binicilerinin de dahil bulunduğu bir müsabakada bu güzel dereceleri almaları, istikbal için kendilerine yüksek vaidlerde bulunuyordu. Müsabakanın biıinci safhası bittikten scnra bu hatasızlan da dereceye ve sıraya koymak için müsabaka programı mucibince baraj yapılacaktı. Yani maniler biraz daha yükseltilerek yalnız altı mani üzerinden tekrar birer defa atlıyacaklardı. Baraj denilen bu ikinci seçimde de hatasız yapanlan artık zaman farkı tasnif edecekti. Daha doğrusu kim bu altı manii hatalız olarak en az zamanda atlarsa birinciliği o kazanacak ve kupayı o alacaktı. Bu ikinci seçim müsabakası, herkesi yerinden fırlatacak kadar müthiş bir heyecan ve halecan verdi ve son derece çetin oldu. Herkes bu altı manii yıldırım gibi geçmek istiyordu, fakat bu koşu asla manisiz düz bir koşuya benzemez, atın sürati arttıkça manileri hatasız atlamak için san'at ve maharet de o kadar çok kendini gösteriyordu, atın kabiliyeti de mühim rol oynuyordu. Bunların hepsini bir araya getirenin muzaffer oîacağına şüphe yoktu. Gerek bizim, gerek diğer ekiplerin bütün subayları azamî kudret ve maharetlerini sarfediyorlardı. Hemen bütün bu subaylar parkuru hatasız yapıyorlardı; fakat zaman itibarile aralarında farklar vardı. En son dakikaya kadar birincilik Alman teğmen Brinchmann'ın bindiği (Oberst) ismindeki atta idi, altı manilik parkuru (25) saniyede yaptnıştı. El programlarına göre bizden Teğmen Saim Polatkan (Ok) ismindeki atı ile en son parkuru yapacaktı. Brinchmann'ın yaptığı 25 saniyeden daha seri bir parkuru birçok kimseler imkânsız görüyor ve birinciliğin her şeye rağmen Almanlarda kalacağını tahmin ediyordu. Nihayet (Ok) ile Saim Polatkan göründü, başlamak için işaret zili çaldı, (Ok) hakikaten çelik bir ok gibi, otomatik kronometrenin başlang'c telini kopardı ve son derece seri olmasına rağmen müvazeneli bir vaziyetle evvelâ bir istikamette olan ilk iki manii geçti. hızlı ve kısa bir dönüş yaparak uçüncü dik parmaklık manii de hatasız atladıktan sonra tekrar kısa bir kavis yaptı; dördüncü ve beşinci manileri yüksek ve uzun bir yayılma ile pürüzsüz geçtikten sonra gen.ş sulu hendek manie, saldırdı. Bunu da hakikaten ok olduğunu göstererek yıldırım gibi atladıktan sonra otomatik kronometrenin muvasalat kılını kopardı, kronometre 24 3/5 i gösteriyordu, Türk subayı Saim Polatkan (Ok) ile birinciliği almıştı. Biraz sonra Türk bayrağı zafer direğine çekildi. Hatasız yapan süvarilerin on altısı da tasnife dahil olarak mükâfatlannı almak üzere sahaya çıktılar. Birinciye kupa makamında büyük bir hediye, di ğerlerine de mükâfatları ve rozetleri tevzi edildi. Birinciliği Tüıklerin kazandığı bütün Varşova'ya yayıldı. Bundan, bütün Varşova'lıların bu Türk zaferine sevindikleri cidden göze çarpıyordu. 85 süvari içinde, mükâfat kazanan tasnif dereceleri şu suretle ilân edildi: Birinci Türk (Saim Polatkan, Ok ile), ikinci Alman (Teğmen Brinchmann Oberst ile), uçüncü bir Belçikalı, dördüncü bir Fransız, beşinci bir Romanyalı, altmcı Türk (Avni Karaca Rüzgâr ile), yedinci bir Fransız, sekizinci bir Belçikalı, dokuzuncu bir Polonyalı, onuncu Alman, on birinci Alman. on ikinci Fransi7 on uçüncü bir Polonyalı, on dördüncü İhsan Akal (Efe ile), on beşinci Yüzbaşı Eyüb Öncü (Ünal ile), on altmcı Kudret Kasar (Kasırga ile). j F.G. Odemişte ilk kurşun abidesinde merasim İlk kurşun abidesi İzmir (Hususî) Odemişte Ilkkurşun abidesi dibinde bu sene de büyük bir ihtifal yapılmış, merasimde vali, İzmir ve civar kazalardan gelmiş birer heyet hazır bulunmuştur. İlkkurşun abidesi, işgalde, kahraman Odemişin vatanperverce bir hareketine sahne olan ve Tüik topraklarında işgal kuvvetlerine ilk kurşunun sıkıldığı yerdedir. Merasimde, Manisa saylavı Refik İnce de dahil olduğu halde birkaç hatib söz söylemiş, o günü tebarüz ettirmişlerdir. ilkkurşun şehidleri selâmlanmış, büyük tezahürat olmuştur. M. TURHAN TAN Yol programı Prost, tatbikata geçmeden önce istimlâk işinin ikmalini lüzumlu görüyor Şehircilik müte rhassısı profesör M. Prost, imar plânı nın tatbikatına aid bazı hususat hakkında Belediyenin na zarı dikkatini cel betmiştir. Belediye nin verdiği bir karara göre, beş senelik yol programmın tatbikatına geçılmek üzeredir. Halbuki, Şehırcilik mütehasmütehassıs, evvelâ sm M. Prost icab eden yerlerdeki istimlâk işinin biti ; rilmesini istemekte ve ancak ondan sonra yol inşaatma geçilmesinin doğru olaca ğını ileri sürmektedir. M. Prost'un fikrine göre, istimlâk işinden evvel yol yapılması, hem yollann istikametleri, hem dfi istimlâk bedelleri üzerinde müessir olacak tır. Sonra, mütehassıs yeni yapılroak iste.nilen inşaatm da plânla telifini, üeride plânm tatbikatını işkâl edebilecek şekildeki inşaata müsaade olunmamasını istemektcdir. Diğer taraftan M. Prost, imar plânı şekline göre Divanyolunun alacağı istikamet üzerinde meşgul olmağa başlam;ştır. Bilhassa Divanyolundaki Karamus tafapaşa türbesinin iki yanı açılarak iki tarafından da ayrı ayn iki yol gececektir. Bu yollar daha ileride ana yolla bir leşecektir. Karabük demir ve Almanyaya gideçelik fabrikaları cek ticaret heyeti Inçriliz grupu mümessili Yeni bir anlaşma için M. Makenzi dün geldi müzakerelere başlanıyor Karabükteki demıı ve çelik fabrikalarını kuran İngiliz grupu mümessili M. Makenzi Karabükten sehrimize gelmiştir. M. Makenzi dün kendisile görüşen bir ar kadaşımıza Karabükteki ınşaat hakkın drt şunları söylemiştır: « Inşaata büyük bir faaliyetle de vam etmekteyiz. Karabükte çahşan mühendislerimizin miktan yüzü tecavüz et rr.i=tir. Bu miktar yakında yüz elliyi bulacaktır. Karabükte büyük bir demir ve çelik fabrikası vücude getirmek için en modTn vasıtalardan istifadi ediyoruz. Ça lışmalarımız, evvelce tanzim edilen program mucibince muniazam bir şekilde ilerlerrektedir. Gelecek ilkbaharda mükemmel bir fabrikaya sahib clacağımızı şimdic^en size müı'deliyebilüim.» Hariciye Vekâleti Umumî kâtibi Numan Menemencioğlunun riyaseti altında ay sonunda Almanyaya ticaret müzakereleri için gidecek olan heyet tesbit edilmiştir. Bu heyette Türkofis başkanı Bürhan Zihni de bulunacaktır. Türkofis İstanbul şubesi, Almanyaya ihracat yapan ve ithalâtta bulunan tacirlerimizin mütalealarını almaktadır. Uçüncü Umumî Müfettişin yeni izahatı Şark vilâyetleri Uçüncü U m u m î Müfettişi Tahsin Uzer, önümüzdeki pazar günü, Tarı va purıle vazifesi ba şına hareket ede cektir. Uçüncü Umumî Müfettişimiz, dün bir muharririmize, şu izahatı vermiş ; T r a b z o n d a # f Yaz geliyor... Mekteb tatilleri başladı j Almanya ile hâlen aramızda, geçen eylul Berlinde akdedilmiş olan bir sene müddetli bir ticaret ve klering anlaşması mevcuddur. Yalnız bu anlaşmanın feshi veya yeni bir metin üzerinde anlaşmak istendiği zaman talebi yapacak tarafın 1938 mayısı zarfmda bu arzusunu mukabil tarafa bildirmesi icab ettiğinden hükumetimiz yeni bir metin üzerinde anlaşmak arzusunu göstermiştir. Berlinde yapıla Bugün Londraya gidecek olan M. Ma cak müzakereler, iki memleket ticaretini kenzi Türk gazetecilerini şubat ayında daha ziyade inkişaf ettirmek gayesile yeKarabüke davet edeceğim de ilâve et ni bir metin üzerinde anlaşmağı istihdaf ediyor. ıruştir. Vçüncü Umumî fettiş Tahsin Uzer ilk iş olarak, 400 bin liraya ihale edilen büyük lise binasının temel atma merasiminde bulunacağım. Plânları, meşhur mimar Tavt tarafından yapılan bu bina, şark vilâyetlerimizin en güzel lisesi ola caktır. Birkaç ay zarfında, inşaatm sona ereceğini umuyorum. Trabzon halkınm en kuvvetli ihtiyacları arasında bulunan sehir suyunu da bir şirkete ihale etmiş bulunuyoruz. Trabzonda islerimi bitirdik ten sonra, Erzuruma gideceğim.» İlkmekteblerde imtihanlar bitmış, bırçok mektebler yaz tatiline başlamıştır. Bu meyanda Birinci İlkokul talebesine dül karneler tevzi edilmiştir. Resmimiz, Birinci İlkokul talebesinden Gönül Görgüçü, karnesini alırken göstermektedir.