17 Mayıs 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

17 Mayıs 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURtYET 17 Mayıs 1938 f> O Çoban Mehmed diyor ki Ankara 16 (Telefonla) Adliye Vekâleti, 15 hâkim ve müddeiumumi mizi staj yapmak üzere muhtelif Avrupa memleketlerine gönderecektir. Vekâlet, bu 15 hâkim ve müddeiumumimizi seçmiş ve kendilerine tebligat yapmıştır. Yakında Avrupaya hareket edecek olan bu hâ kim ve müddeiumumilerimizi bildiriyo rum: Temyiz mahkemesi raportörü Nail İnce Parise, Trabzon hukuk hâkimi Mustafa Rahmi Adli Berlinc, Ankara Müddeiumumî muavını Hüseyin Sapmazlı Parise, İstanbul sulh hâkimi Niyazi Korkazan Romanyaya, Çanakkale Müddeiumumisi Ziya Balkanar Parise, Kırşe hır ceza hâkimi Rauf Dernircioğlu Nansi'ye, Rize Müddeiumumisi Mehmed Sa General Mariç'in hal tercümesi lih Tunay İsviçreye, Kırşehir sulh hâkiBu sabah şehrimize gelecek olan dost mi Saim Biralman Almanyaya, İzmir Yugoslavya Harbiye ve Bahriye Nazırı azası Izzet Aker Londraya, İzmir aza Orgeneral Liyubomir Mariç Yugoslav sı Feyzullah Uslu Brüksele, Tokad sulh ordusunun yetiştirdiği en güzide askerlerhâkimi Nafiz Yamanoğlu Fransaya, den biridir. Keskın Müddeiumumisi Emin Üstüner General Mariç, Yugoslavyaya büyük Almanyaya, Başmüddeiumumî muavini hizmetlerde bulunan bir çokları gibi halk Mehmedin Finlandiya şampiyonunu yendiği müsabakadan bir görünüş Sakıb Güran Brüksele, Hayrebolu hâkiarasından yetişmiştir ve bugün işgal ettiği mi İsâ Taşdemir Fransaya, Mersin Müd parlak mevkii, ailesine veya servetine deÇoban Mehmedi, bir hayli aradıktan ağzmdan dinlesek, dedim. sonra, Ayasofya karşısmdaki Amerikan Güreş mağlublarının hatırasma, hür deiumumî muavini Nâki Egeğeli Parise ğil, sırf askerî meziyetlerine, zekâsına ve kulübünde, nihayet ele geçirebildim. met etmek ister gibi, bir dakika kadar gideceklerdir. sâyine medyundur. Kulübün geniş antrenman salonunda sükuta varan Çobanın ağzmdan nihayet General Mariç 1878 senesınde GaloKadın kavgaları Amerikah Şerman, Samsunlu Ahmedle şu sözler döküldü: viç'te, ahalisinin çok zeki olmakla şöhret Dün. Nişantaşında, Meşrutiyet mahal kazandığı fakir bir dağ köyünde dünyaaltalta üstüste boğuşuyorlardı. « Vallahi bayım, benim anladığım, lesinde Tavanlı sokağında oturan Ali Çoban da hemen soyunmak üzere idi. Avrupa güreşlerinde yenmek yenilmek ya gelmiştir. Orta tahsilini, Valievo lisediye birşey yok. Hakem, kimi isterse, onu kızı Fatma ile Çmgırakhbostanda o sinde yapmış, 1897 de Belgrad Harbive Beni karşısmda görünce gülümsedi: turan Raşid kızı Fatma arasında bir kıs Kusura bakmayın; işim biraz acele galib çıkarıyor! Size kendi güreşlerimi kanclık kavgası olmuş, Raşid kızı Fat mektebine 1903 te Harb Akademisine gir anlatayım: Talin'de ilk güreştiğim pehlide... ma, arkadaşını başından taşla yarala miştir. 1909 da erkânıharbiyeye intisab van, Danimarka şampiyonu idi. Çok sarp Belli, dedim, sıkıştığmız anlaşılı etmiş, 1912 de, güzide bir zabit sıfatile, mıştır. yor. Galiba, Atatürk kupası için hazırla bir adam olduğu halde, kendisini yedi Şişlide Meşrutiyet mahallesinde Ara askerî malumahnı ikmal etmesi için Frandakikada tuşla yendim. nıyorsunuz! lık sokağında 21 numaralı evde oturan sız ordusunda staja gönderilmiştir. Ayni günün akşamı, Alman şampiyo Mustafa kızı Rehime Kasaboğlu ile ayni Ümidsiz bir hareketle başını salladı: General Mariç, Sırbistanın, millî vah Daha maçlara kimin gireceği belli nile kapıştık. Onu da 13 dakikada yere evde oturan Mustafa kızı Fatma da dün, detini temin için giriştiği bütün mücade değil amma, biz her ihtimale karşı an serdim. Uçüncü güreşte, rakibsiz kaldığım birbirlerile kavga etmişler ve birbirle lelerde çok mühim mevkiler isgal etmiş ve rini taşlarla yaralamışlardır. trenmanları sıklaştırmağa mecbur olduk! için galib ilân ettiler. kendisine karşı gösterilen yüksek itimada Hükmen mağlub sayıldığım tek güreş, Onümüzdeki pazar günü, Veznecilerdeki tam manasıle lâyık olduğunu ispat et Süleymaniye kulübünde, İstanbul güreş Estonya şampiyonu ile yaptığım güreşti. man'ın işi bitti. Kayıbdan ımdad arar gibi miştir. Generalin, 1915 te, Kaçanik muHakem, bu güreşte açıkça Estonyalı hareketler yapıyordu. Çoban, bu hare harebesınde gösterdığı yararlık bılhassa seçmeleri yapılacak. Şimdiki halde hepimizi çağırdılar. Fakat kimlerin nın tarafını tuttu. İşe, halk da karışmış, ketlerin pehlivanca manasını anlamıştı. kayda şayandır. gireceğini bilmiyoruz. Millî takımda o durmadan ıslık çalıyor, bağırıp çağırı Amerikalıyı serbest bırakıp ayağa kalktı. Umumî Harbden sonra 1920 den lanlar seçilmiyecek diyenler var. Bunun yordu. Seyircisi bir «menejer» le, bir tek ga 1923 senesine kadar ikinci ordu erkânıBir aralık Estonyalı minderin kenarı zeteciden ibaret olan bu güreş şakası da harbiye riyasetini işgal eden General aksini söyliyenler var! na kadar fırladı. Bu vaziyette hakem, böylece alkışsız ve gürültüsüz sona er Mariç, 1930 da ordu kumandanlığına, Pehlivan yetiştiren bütün şehirlerimizderhal düdük çalacak zannettim. Onun miş oldu. 1935 te büyük erkânıharbiye reisliğine de, Atatürk kupası maçları için ayn ayrı için kendimi biraz gevşek tutuyordum. tayin edilmiştir. 8 mart 1936 danberi de seçimler yapılacağı anlaşıhyor. Bu büyük SALÂHADDİN GVNGÖR Halbuki, hakem düdük çalmadı. Ben de Harbiye şeref kupası, bakahm hangi güreş takımıDavudpaşa: 5 Silivri: 1 mektedir. ve Bahriye Nezaretini işgal et boş bulundum. Neticede, hakem, Estonnm eline geçecek?.. Silivri gencler birliğinin daveti üzeyalıya iki, bana bir derece verdi. General Mariç, esas vazifeleri hari Çoban Mehrr^d, bu sırada soyunmağa rine pazar günü Silivriye giden DavudEn son olarak, İsveçli Numan'la gü cinde ecnebi memleketlere de mühim vabaşlamıştı: reşmiştim. Ayni günde iki maç yaptığım paşa gencler birliği futbol takımı bü Acelen ne? Konuşahm da sonra için oldukça yorgundum. Hakem, bizi yük bir seyirci kütlesi önünde yaptığı zifelerle gönderilmiş ve bunları da mu bu maçı 51 gibi büyük bir farkla kazan vaffakiyetle başarmıştır. Belgrad Harb soyunursun, dedim. gene hükmen mağlub saydı. Herkes bilir Akademisinde sevkulceyş muallimliği de Büyük iş adamlanna mahsus ciddiyet ki burada yapıîan festival maçlannda ben mıştır. yapmış olan general, ayni zamanda YuBoks maçları le cevab verdi: Numan'ı tuşla yenmiştim. Bu seferki negoslavnın kıymetli askerî muharrirlerinT. S. K. İstanbul bölgesi Boks ajan Zarar yok.. Ben, hem soyunurum, ticede, yorgunluğun, muhit değiştırme den olup sevkulceyşe müteallik ve tarihî nin tesirini inkâr etmiyorum. Fakat, ayni lığmdan: hem konuşurum.. 1 Bölgemiz boks teşvik müsabaka tetkikata müstenid eserleri askerlik nokBunları söylerken, bir yandan da, be adamla kendisini yeneceğime kat'iyyen etai nazarından çok kıymetlidir. yaz keten yakalığmı, regle kravatını fır min olarak istediği yerde, tekrar güreşme larmdan birincisi 21/5/938 cumartesi General Mariç'e refakat eden Hususî günü akşamı saat 20 30 da Veznecilerde latıp atıyor, gömleğini çıkarıyor, potinle ğe hazırım!» kâin Süleymaniye kulübü salonunda ya Kalem müdürü albay Yevromoviç, Bürinin bağmı çözüyordu. Çoban Mehmed, bir an evvel güreş pılacaktır. yük Harbde Harbiye talebesi olarak müBir dakika sonra, onu tam bir plâj kı mek aşkile minderin etrafında hızlı hızlı 2 Müsabakalar serbest olduğundan cadeleye iştirak edip rütbelerini cephede yafetile minderin önünde gördük. dolaşıyordu. bölgemizde bulunan bütün amatörler kazanan askerlerdendir. Bu esnada, Samsunlu Ahmedle AmeNihayet, Amerikalı ile, tutuşmak sı iştirak edebilirler. 1914 te asteğmen rütbesi alan Yevro rikalı Şermen beşerî takatlerinin son ener rası, kendine gelmişti. 3 Kazanan birinci ve ikincilere ma moviç, harbin sonuna kadar daima ileri jik dakikalannı yaşıyor, minder üstünde Biri gayet çevik ve atılgan, öteki ga dalvalar verilecektir. hatlarda bulunmuş ve mühim fedakârlık4 Tartılar ayni gün saat 18.30 a ka lar göstermiştir. güm güm yuvarlanıyorlardı. Şerman'ın yet ağır ve ezici iki müthiş kuvvet, birbirbakır renkli küçük gövdesinden umulmı lerinin canına kasdedercesine, müthiş dar Süleymaniye kulübünde yapılacaHarbden sonra, Paristeki harb aka yacak bir çeviklikle Samsunluyu hırpala hamlelerle antrenmanlara başladılar. Ço ğmdan müsabakaya gireceklerin nihayet demisinde tahsilini ikmal eden albay mağa çahşması, Çoban Mehmedin pehli banın, bir kaç elensesi, yorgun hasmının bu saate kadar müracaat etmeleri lâ Yevromoviç, avdetinde büyük erkânıharımdır. vanlık gayretine dokundu. Öyle ki, artık mukavemetini eritmeğe kâfi geldi. 5 Tartıya geç kalanlar müsabakala biye hizmetine almmış, sonra birinci pi yerinde duramaz olmuştu. Sorduğum suAmerikalı pehlivan, kendinden 30 kiyade alayı tabur kumandanlığına tayin era «iremezler. allere, düşüne düşüne, güçlükle, bazan da lo agır olan hasmının âmansız tazyiki aldilmiştir. 1936 da albaylığa terfi eden bu baştan savma cevablar veriyordu. tında kesik kesik soluyor, vücudünün her Göze güzel görünmiyeni değerli zabit, o tarihtenberi Harbiye ve tarafından yağmur gibi ter boşanıyordu. Çobana: Bahriye Nezareti hususî kalem müdürügönül çekmez. Estonya macerasını, bir de senin Nihayet, son bir yüklenme ile Şer dür. Tallin güreşlerinde tuşla kim staj için muhtelif değil hükmen yenildim merkezlere gönderiliyor Agır sıklet şampiyonumuza göre, oradaki güreşlerde yenmek yenilmek yoktur; hakem kimi isterse onu mağlub çıkarıyor Avrupaya gidecek Müttefik memleAdliyecilerimiz ketten gelen büyük misafir 15 Müddeiumumî ve hâ[Baştarafı 1 incî sahifedei nacak ve Yugoslav ve İstiklâl marşlan çalınacaktır. Merasimi müteakıb, misafirler otomobille Perapalas oteline gideceklerdir. Muhterem misafirimiz Edirnede Edirne Valisi Niyazi ile hudud ve jandarma kumandanları ve kendilerine tayin edilen mihmandarlar tarafından karşılanmıştır. Orgeneral Mariç saat 11,30 dan itibaren İstanbul Vali ve Belediye Reisile İstanbul Komutanım ziyaret edecek ve diğer zevata kart bıraktıktan sonra, Taksim abidesine bir çelenk koyacaktır. Muhterem misafirimiz, saat 20,20 de Denizyolları rıhtımından hareket edecek hususî vapurla Haydarpaşaya geçerek, saat 21 de hususî trenle Ankaraya hareket edecektir. Teşyi esnasında da bir ihtiram kıt'ası bulunacak ve resmi selâmı ifa edecektir. Ytırdun güzel köşeleri Çam ormanları içinde kurulmuş güzel bir köy Edremidin Avcılar köyü mühim zeytin istihsal merkezlerinden ve en ileri köylerden biridir Avcılar köyünün umumî görünüşü Edremid (Hususî) Size bu mektubumda, yurdun cennet gibi bir köşesini tanıtacağım: Edremidin Avcılar köyü... Nefîs çam ormanlarmın kollan arasında, emsalsiz bir manzarası olan bu şirin köy, mıntakamızın en kuvvetli zeytin istihsal merkezlerinden biridir. 82 bin zeytin ağacından her sene, 250 bin kilo yağ çıkarılır. Köyün meyvacılık bakımmdan da ehemmiyeti büyüktür. Avcılar köyü, 80 bin kilodan fazla armud ve 50 bin kilodan fazla ayva, 10 bin kiloya kadar nar istihsal ve bu meyvaları, en yakın mer kezlere ihrac eder. Zeytinliklerin imar ve tımar işleri son ziraat fenninin kabul ettiği şekillerde başarılır. Köyün varidatı gitgide artmaktadır. 950 kişiden ibaret olan küçük Avcılar köyü halkının, inkılâba bağlılıklan ve çalışkanlıkları her türlü takdirlere lâyıktır. Zeytin mahsulünden ancak beşte biri köylünün elinde bulunmaktadır. Geri kaİan zeytinlikler, sahibleri köyde bulunmıyan bir takım büyük arazi sahiblerinin malıdır. Köylünün büyük bir kısmı, bu zeytinliklerde amele olarak çalışırlar. Avcılar köyünde, Cumhuriyetin ilâ nından bugüne kadar, birçok yenilikler yapıldığı gibi, 16 bin metre murabbamda bir saha, kaldırım taşlarile döşenmiş ve yollar tanzim edilmiştir. Edremidle Avcılarköyü arasında da bir şose açılmış bulunmaktadır. Köy îçînde güzel bir park vücude getirilmiştir. Buraya, Atatürkün bir büstü konulacak tır. Avcılarköyünün çalışkan muhtan Ahmed Altayın gayretile az zamanda pek büyük işler başarıld.ğını gördüm. Köyün elektrikle tenviri için şimdiden teşebbüslere girişilmiştir. Bundan başka, halka te miz su içirebilmek için, bir su tasfiye âleti de satm alınmak üzeredir. Köyde 3 sınıflı bir ilkmekteb mevcudsa da, ilk tahsil çağındaki çocuklann gitgide artması üzerine, 5 sınıflı, tam teşkilâth bir ilkmektebe ihtiyaç hissedilmiştir. Yakında bu mektebin de inşasına başlanacaktır. Edremid havalisinin en saf ve en iyi zeytinyağını yetiştiren Avcılarköyü, ha vasının temizliğile de civarda büyük bir şöhret kazanmıştır. Edremidden bir çok kimseler gelip yaz tatillerini burada geçirmektedirler. Köy muhtan Ahmed Altay, Avcılarköyünün adeta âşıkıdır. Köyünün zeytincilik ve meyva ihracatçılığı bakımından olan şöhretini kâfi bulmıyarak, Avcılarköyüne İstanbuldan ve hatta komşu memleketlerden seyyah celbi için de elinden geleni yapmaktan geri kalmamaktadır. Bu yeşil köy, kesif çamlıklar arasında, hakikî bir sanatoryomu andırmaktadır. C Ankarada yapılan at yarışları j Ankarada evvelki gün yapılan at yarışları çok parlak olmuştur. Yukarıki resim at yarışlarmı takîb eden Başvekilimiz Celâl Bayarı tribünde Millî Müdafaa Vekili General Kâzım Özalp ile İsmet İnönünü de İngiliz sefirile görüşürken göstermektedir. sınm arkasındaki koltuğa çekilir, kendisi pek o kadar göze çarpmadan, başkalarını rahat rahat seyrederdi. Gene oraya doğru yürüdü. Yazık ki ondan evvel gelenler olmuş, buraya oturmuşlardı. Bunlar iki kadındı. Onlar da gelip geçenleri gözetliyor gibiydi. Feridun Şevket, duramadan geçip gidecekti. Kadınlardan birisi, onu görür görmez, birdenbire kendini tutamadı, şöyle bir kımıldadı. Bu, Feridunun da gözünden kaçmadı: Bu kızı bir yerde gördüm amma... Diye düşündü. Sanki girip çıkanların arasından birisini arıyormuş gibi durdu. Sonra bir aralık gene o genc kızla göz göze geldiler. Yabancı bir erkeğin kendine doğru baktığını görür görmez yüzüne dağılan pembeliğe, gözlerinin yere doğru iğilişine bakılırsa bu, muhakkak ki bir genc kızdı... Feridun, birini bekliyormus gibi, ka pının yanmda durmuş, arada bir, sırasmı buldukça, pek belli etmeden ona bakı yor, artık bu kadarcık bir saygısızlıktan kendini alamıyordu. Bu ışık tufanımn içinde insanın gözlerini alacak kadar parıldıyan boyasız, kendinden dalgalı saçlan, ne güzeldi.. Gözlerinin rengi birdenbire uzaktan anlaşılabilecek gibi değil di: Arada bir koyulaşıyor, sonra birdenbire içleri gülüyor, o zaman da gökyüzü gibi berrak bir renk alıyordu... Bu renkten renge giren gözlerde, ruhunun gizli köşelerini pek öyle kolay kolay ifşa et miyecek kadar esrarlı bir de bakış vardı. Baktıkça derinleşiyor, sonra karşısmda • kine meydan okuyormuş gibi, içinde bir ateş tutuşuyor, kirpikleri birbirine kavuşmadan dalıp gidiyordu. Feridun Şevket onun en çok giyinişini beğendi. Şu içiçe uzanan salonlardaki yarı çıplak kadınların arasında, herkes ten çok göze çarpayım derken gülünc oluveren nekadar zavallılar vardı. Renk renk kumaşlar, dantelâlar hemen hepsinin belinden asağı bir yerde toplanır, köpürür, yerlere kadar taşar uzanırken, yahud da • kalçalarının, bacaklarının bütün cizgilerini ifşa eden bir darlıkla gerilirken ara yerde hepsinin sırtları, göğüsleri a çıkta kalıveriyordu. Pek çokları da hep öyle gözlere ayna tutar gibi en çılgın, en çiy renkleri seçmişlerdi. Bu kız, onlann hiçbirine benzemiyordu. Ne göğsünde, omuzlarında yapma çiçekler vardı; ne da boynunda, kollarında yalancı mı, sahici mi ne olduğu kolay kolay belli olmıyan taş parçaları... (Arkasi var) Tefrika: No. 14 Ötekiler nasıldı, Allahaşkına?.. diye sordu. Benden de mi kötü idi?.. Hepsi de yakışıklı, hepsi de kibar çocuklar... Öyle ise nasıl oldu da... Feridun Şevket, kaşlarını kaldıımış, başını sallıyordu. Şimdi bu kızı yakındın görmek, tanımak, sonra da evlenmek o nun için eskısinden daha göz alıcı bir hayal renpine girmişti. Yirmi üç yasında bir kız, artık kadınIığını duymuş demekti. Nasıl olmuş da bu kadar zamandanberi, bütün tanıdık larının arasından hiç kimseyi beğenme miş, evlenmek için kendine uygun hiçbir genc bulamamıstı?.. Sonra, avukat Ne cibin dediğine göre bütün o yakışıklı, gösterisli insanların arasından, gene na sıl olmuş da onu seçmiş, kendine eş diye avırmıstı. Nakleden: Kemal Ragıb Kendinı beğenmek, en sessız, en durgun insanların bile gizliden gizliye icle rinde yanan, hem de bir türlü sönmiyen, bir türlü kül tutmıyan bir ateştir. Kendi kendılerini pek hor görüyormuş gibi, bir köşede, sönük yasıyanlar bile için için hep bu ateşle yanarlar. Onları kim beğenırse, onlar da onu beğenırler, severler; onun zevkine inanırlar; onun anlayışma hak verirler... En düskün ruhlu insan lardan en ağırbaşlı görünenlere kadar herkes böyledir... Feridun Şevket de, denilebilir ki, bu karısık ruhlu kızın, onu benğendiğini öğrenir öğrenmez yarın evleneceği kadına karşı daha şimdiden yakınlık, sıcaklık duydu. Kimbilir belki biraz da duyguları, düşünceleri birbirine benziyordu?.. Bu yakmlık ikisinin yaratılışında da vardı?. Mademki Feridun Şevket de, onun gibi maceradan, karan lıklara doğru koşmaktan hoşlanıyordu; belki yarın birbirlerine uygun birer eş olabileceklerdi... Pemek ki küçük hanım, hayalin deki erkeğe en uygun beni bulmuş öyle mi?.. Diye güldü. İhtiyar avukat, ondaki bu dalgmlığı gözden kaçırmıyordu. İcin için neler düsündüğünü de aşağı yukarı, aniamıştı. Büsbütün hayale kapılmasını istemedı: Yok, dedi, pek de o kadar ileriye gitmiyelim. Sizi görür görmez, vuruldu, yanıp tutuşuyor, demedim. Binlerle mektub oldık, bircok fotoğraf, birçok da in san gördük. Bunların arasından ilkönce birkaç tanesini ayırdık. O birkaçmm içinden de simdilik sizi seçti. Hepsi bu kadar... Daha ne olsun?. Ben bu kadarını bile ummuyordum!. Feridun Şevket, neden bu kadarını ummuyordu?. Kendi kendini pek mi kücük, pek mi sönük görüyordu?. Yoksa böyle şımarık, delismen bir kızın, kendisi gibi bir erkeği ilk bakısta beğenmiş ol masma mı şasıyordu; kendi kendini böyle kızlann zevkinden daha yüksek mi bu luyordu?.. Burası birdenbire kestirile me7di. Avukat Necib de pek iyi anlıya madı... Feridun, o gece baloya oldukça erken, daha kalabahk bastırmadan gelmişti. Kapıdan içeriye girerken büyük salona doğru şöyle baktı: İşte bu kalabalığın arasında, kendine eş arayan kimbilir kaç tane kız, kaç tane kadın var. Onların içinden bir tanesi, çantasına çek defterini koymuş, parasını verip bir koca bulmak istiyor... Ben de, acaba beni almaz mı, diye kend'mi beğendirmeğe çalışıyorum!. Ulur mas karalık değil!.. Bu macera, birdenbire ona iğrenc görünmeğe bile başlamıştı. Fakat nedense hâlâ kendi kendini avutmağa çalışıyor: Gülünc bir roman mevzuu amma, bakalım sonu ne olacak?.. Diyip geçmek istiyordu. Üst yanını düşünmekten bile çekiniyor, hatta biraz da utanıyordu... Haniya kısmet derler, çöp çatan çatmış derler, onun gibi sanki gizli bir el de Feridunu yakalamış, gözü kapalı sürüklüyordu.. İçeriki salonları dolaştı. Avukat Ne cib, görünürde yoktu. Sonra da kendisine bir yer aradı. Arasıra buraya geldikçe onun pek sevdiği bir köşe vardı. Salonun yanıbaşında, geniş yapraklı, büyük sak

Bu sayıdan diğer sayfalar: