16 MART Bir facia Bir hatıra Yzan: SALÂHADDIN GÜNGÖR irt 1938 CUMHURÎYET İhtısadî harekctler İstanbulun imarı ve bir iktısadî mesele istanbulun imarı için tatbik olunacak büyük programın esas hatlan bugünlerde ehemmiyetle tetkik mevzuu olmaktadır. Imann tatbikatı için plânlar, projeler üzerinde çalışılırken bunun yanında bir de istimlâk edilecek yerlerin ve emlâkin bedeli meselesi vardır. Belediyeyi ehemmiyetle düşündüren bu cihet şüphesiz ki en mühim hatta plânın tatbıkatından daha düşündürücüdür. Deniliyor H; bu muazzam plânın tatbikatında bütün istimlâkleri para ile yapmak kabıl değıldir. istimlâk olunacak mülklerin bedelinin bir kısmını bonolarla karsılamak bir zarurettir. Gene işitiyoruz ki bu nokta yalnız bir fikir haünde kal mamış tatbikat sanasına da intikal etmiştir. Şu isin gidi'ini sehirli büyük bir alâka ve hassasiyetle takib etmektedir. Bunu gayet tabiî telâkki etmek lâzımdır. Çünkü, îstanbulun imaıı kadar ve hatta ondan da zıyade istımlâk bedelleri bu şehrin sekenesini alâkadar eder. Bir mütekaid farzediniz ki otuz senelik hizmeti mukabili eline geçen bir miktar para ile belki üstüne de bir ikraz müessesesinden yüksek faizle para tedarik ederek ahir ömründe basım sokacak ve ailesıni banndıracak bir çatı tedarik etmiştir. Şimdi bu mütekaidin elinden maluıı alıp buna mukabil bono verdiniz mi onun hali ne olur, o zavallı bununla ne yapar, nereye baş vunır? Böyle muameleler teakub edince şehirlinin iktısadî dununu nereye varır? Şu da var kî, tstimlâk bedelinî tamarnen para ile karsılamak imkânı da yoktur. Fakat, istimlâk edilen bir ev o mülkün sahibinin tek meskeni ise ve onun devletten maaşı veya herhangi muayyen bir maişet vasıtasmdan başka geliri yoksa o mülk sahibine bono değil para vermek lâzımdır. Fakat birçok emlâk ve akara sanib olan veya başka bir mesken ola cak binası bulunana bono da verilebilir. Tabiidir ki, gerek îstanbul belediyesi gerekse yüksek makamlar bütün bu noktalan gözönünde bulundurmaktadırlar. Gene hiç |üphe etmiyoruz ki bu büyük işte en münasib ve halka zararlı olmıyacak formülü bulacaklardır. F . G. Ben Mehmedlerle konuşurken, Kenan da, hiçbir pozu kaçırmıyor, durmadan makinesini işletiyordu. Ertesi günü, yazısmı yazıp Talha Beye verdim. Kenan da fotoğrafları teslim etti. Sonradan, ortaya çıkan 16 mart şehidlerinin fotoğraflanndan çoğu, öyle sanırım ki, Kenanın aldığı resimlerdır. Dün, 16 martın canlı şahidi; înhisarlar îdaresinin Karaağac fabrikası memurlanndan Mehmed Çavuşla konuştum. Mehmed Çavuş, karargâhın nasıl basıldığını bana şöyle anlattı: Şehzadebaşındaki Letafet apartımam, o tarihlerde onuncu Kafkas fırkası karargâhı idi. Fırkanın kumandanı da miralay Kemal Sami Beydi (Kemaled din Sami Paşa). 15 mart günü; akşam geç vakte ka dar, miralay Ibrahım (o zaman yüzba şı) ve diğer bazı zatlarla birlikte, Leta fet apartımanındaki karargâhta toplan mıştık. Karaağacdaki tapa fabrıkasın dan Anadoluya kaçırmak üzere tedarik ettiğimiz cepanelerin tecrübesi yapılıyordu. Cepaneleri tetkik eden komisyon, biraz evvel dağılmıştı. Ceblerimizde bombalarla karargâhtan çıktık. Ibrahim Beyle, Şehzadebaşına doğru yürürken, bizim polis memurlarından biri, gizlice yanı mıza sokularak: Haberiniz var mı? diye sordu, îngilizler, Letafet apartımanını basıyorlar! Hemen, tersyüzüne döndük ve kmlan kapıdan paldır küldür içeri girdik. Düşman, durmadan, uyuyan askerlerimiz üzerine ateş ediyordu. Ibrahım Bey, ba ğırdı: Boş geçirecek vaktimiz yok! Bombalarımız zaten hazırdı. Hemen pencerelere koştuk ve oradan ateş e den düşman askerlerinin üzerine, ikişer üçer el bombası fırlattık. Bu umma dıklan bomba yağmuru, müstevlileri şaşırtmıştı. Aralarında panik basgöstermekte gecikmedi. Darmadağın oldular. Biz de bu fırsattan istıfade ederek, şehıd askerlerimizden üç kişiyi sallasırt ettik, Eyübe götürerek hazırlattığımız mezarlara, kanlı elbiselerıle gömdük. Birkaç gün sonra, îngilizler, beni revkif ettiler. Fakat, millî davaya hizmet ettiğimi te\sik edemeyince serbest bıraktılar.» L Büyiik davalar PENCERESiNDEN Okur yazar Ağalar skiden bir ağalık vardı. Bir taraftan kerem, ulüvvü cenab, fazilet; bir yandan da çalım, sertlik ve tegallüb ifade ederdi. Fakat ağa, okur yazar olmıyanlann da unvanı idi. Mutlak surette değilse bile mekteb görüp mürekkeb yalıyanlara ekseriyetle efendi, ümmi kalanlara da ağa denilirdi, Bu kelimenin tıpkı ağac gibi bü • yümek ve yaşlanmamak manasına gelen ağmaktan geldığini söyliyenler bulundu ğu gibi ahiden bozma bulunduğunu zannedenler de vardır. Fakat Azerî lehçe sinde onun agaçe şeklinde te'nis olunduğunu da görüyoruz. Aslî ve örfî mefhumlan ne olursa ol* sun bu kelimenin dilimizde ve tarihimizdeki yeri büyüktür. Böbürlene böbürlene avurt satanlara ağalık taslıyor denirdu Ev büyüklerine ev ağası, anadan doğma hadımlara akağası, köy eşrafına köy ağası, eski şehreminlerine Ihtisabağası, hapisane müdürlerine Tomruk Ağası, sarayhlara İçağası, ocak kodamanlanna Dış veya Katar Ağası, postacılık yapan* lara Tatar Ağası, Babıali hademesına Kapı Ağası, Zaptiye bölük ve tabur kumandanlarına Bölük ve Tabur Ağası, Osmanlı saraymdaki kadınlan idare eden Sudanlılara da Kızlarağası denil « mekteydi. Fakat ben bu çesid ağalara değü, o « kur yazarlar arasmda seçkinleştikleri halde gene ağa kalmış olan şahsiyetlere temas etmek istiyorum. Tarihe bile kendilerini tanıtan bu gibi ağalann delâletile anlıyoruz ki ağalık «efendi» likten is tisnaî vaziyetlerde de olsa üstündü. Eskiler içinde beyliğini paşahğa feda etmiyenler bulunduğu gibi ağalığım efendi * likle mübadeleye girişmiyenler de azınsılamıyacak kadar çok. îşte onlardan birkaç örnek: 1 Ağaoğlu Örfi Mahmud Ağa. Edirne Bostancıbaşısı Softa Hacı Ali Ağanın oğlu idi. Babasınm mesle « ğinde yaşadı, Bostancılar Kethüdası ol» du. Şair ve müverrihti. Divanı, Mefhu • müttevarih adlı bir eseri vardır. (412), beyitlik «Muhabbetnamei Örfi» si ve «Edirne Tarihi» bilhassa meşhurdur. 0 lümü (1772) yılındadır. 2 Baykuş oğlu Mehmed Ağa. Yerüçeriler arasında yetişen tarihçilerı dendir. Onyedinci asırda ve Deli îbra * himin devrinde yaşadı. «Tezkeretüsselâ* tin» adlı ve dört cildlik bir tarihi vardır, Münşeat sahibi Feridun Beyin «Nüzhetülahbar» adlı eserini de telhis etmiştir. 3 Fındıklıh Mehmed Ağa. Enderundan yetişti. Silâhtar Tarihî diye meşhur olan kıymetli eseri yazdı. (1726) da öldü. Arasıra şiir de yazar* dı. Fatin Efendi Tezkeresinde çiirlerinden bir nümune vardır. 4 Hasırcı oğlu Hafız Mehmed Ağa. Ayıntabhdır. (1803) te doğdu. HaIebde, Şamda ve Mısırda okudu. Bir aralık îstanbula gelerek âlimler, şairler ve vezirler tarafından büyük ikramlar gördü. (1886) da öldü. Agahgile iftihar ederdi ve «efendi olup da kendinden beklenilen fazileti gösteremiyerek mah cub olmaktansa ağa diye tanılıp da kendinden beklenmiyen fazileti göstermek! elbette daha iyidir» derdi. Şu halde: «Ne câh iledir, ne mal iledir Bütün ululuk kemal iledir» diyen Avusturya ilhakı nasıl hazırlandı? Yazan: V. N. EVER Meşhur Ingiliz muharriri Avusturyalılardan mürekkeb bir lejyon da Bavyera'da muhafaza ediliyordu. Anlaşma mısakının akdinden dört ay sonra Şuşnig «millî sosyalızm karşımıza düşman olarak dikilmiştir» demiştı. Bu sözler ALman matbuatını ona karşı çıl dırtmıştı. Bu hai 1938 senesine kadar devam etti. Geçen kânunusanide Viyana zabitası bir fesad keşfetmişti: Viyanadaki nazi karargâhı Almanya sefareti aleyhine tahrikcuyane bir nümayiş yapacak, bunun arkasmdan Alman yada efkârı umumiye galeyana gelecek, hududda Almanlar as,kerî nümayiş ya pacaklar ve nihayet Almanya Şuşnig'in istifasını istiyecekti. Elde edilen vesaik ve delâil çok ağır ve ciddî idi. Suşnig bunlan ifşa etmek ve maznunlan alenen muhakeme etmek tehdidinde bulundu. Bunun üzerine şubatın on ikisinde Hitler Şuşnig'i Berchtesga den'e davet etti. Avusturya Başvekili sükun ve huzur içinde konuşulacağını beklemişti. Fakat kendisine şiddetle çıkışılmış, kabinesinde ve politikasında değişikhk yapması taleb edilmiştir. Bu talebler reddedildiği takdirde Avusturyanın istilâ edileceğı açık bir surette anlatılmıştır. Fena vaziyete düşen ve nevmid kalan §uşnig Avusturya nazilerine serbestü hareket temin etmeği ve Avusturya zabıtasını bir nazi taraftarı nazıra vermeği kabul etti. Bu nazırın ilk işi emir almak için Berline gitmek olmuştur. Şuşnig Almanyadan döndüğü zaman kendi lehine yapılan büyük halk nümayişlerbden ce saret aldı ve şu sözleri söyledi: « Anlıyorum. Muayyen hududu aşmışız. Uzaklara gitmişiz. Fakat daha uazaklara gitmiyeceğiz.» Bu sözleri söyliyen Şuşnig kendisine muzaheret temini için işçileri teşkilâtlandırdı, mevkuf sosyalistleri ve komünistleri tahliye etti. Diktatörlüğünü de hafifletti. Ve eski hürriyetin bir derece iadesine başladı. Fakat artık çok geç kalmıştı. ÂHMETOĞLU NASUH lannda bulunan zabitlerden biri, yolumu Deraliye Lesti: Geri çekilmeğe mecbur oldum. 16/3/336 Biraz sonra da Harbiye Nezaretinin Ankarada Mustafa Kemal Paşa işgaline başlandı. Istilâ kuvvetlerinden Hazretlerine Bu sabah, Şehzadebasındaki tnmka aynlan kıt'alar, mızıka çalarak ağır ağır karakolunu Ingilizler basıp oradaki asker cümle kapısından içeri girdiler. Çok geçhrle Îngilizler musademe edereb, neti meden, biz de arkalarından sokulduk. ce.de, timdi lslanbulu işgal altma alıyor Hatırımda kalmışsa, o günler içinde Harbiye Nezaretini Mersinli Cemal Paşa lar. Berayı malumat maruzdur.» i<gal ediyordu. Manaslvlı Hamdi Vaziyet hakkmda malumat almak is Türkün mukaddes kitabma geçen îs tediğimizi, odacı ile kendisine bildirdik. tanbulun işgali bahsinde Atatürk hatıra Bizi yanına çağırdı: Ne istiyorsunuz>.. lanna şöyle devam buyururlar: tşgalin mahiyetini oğrenebilir mi«Bu esnada efendiler, Harbiye iel yiz? dedik. grafhanesindcn memur Ali, malumat Cevab verdi: vermeğe başladt: «Sabah, Îngilizler ba Onu, ben biliyor muyum ki, size sarak, altı $ehid ve on beş kadar da mecruh oldu. Şimdi Ingiliz askerleri dola$ı anlatayım? Ve perdeyi aralıyarak avluyu yor. Şimdi, üte Ingiliz askerleri nezarele baştanbaşa dolduran yabancı askerleri giriıjorlar. l$te içeri giriıjorlar. Nizamiye işaret etti: Mağlub bir milletin, îşgal altma kapısına. Teli kes. îngilizler, buradadır!'» Tekrar Manastırlı Hamdi Efendi bi alınmış payıtahtında, ordusuz bir Harbiye Nazmna, vaziyet hakkında sual sozi buldu: ru'ur mu?.. nPaşa Hazretlerî, Boynumuzu bükerek dışan çıktık. Harbiyc telgrafhanesini de Ingiliz bahriyc askeri hgal edip teli katettiği gi Düşman zabitleri, yüksek sesle konuşarak, bi, bir taraftan Tophaneyi i$gal ediyor koridorlarda dolaşıyorlardı. Matbaaya h T. Bir taraftan zırhldardan asker ihrac ddnünce, gazete sahibinin beni çağırdı elımuyor. Vazıııet vahamet kesbediyor ğını söylediler. Odasına girdim. Şebzadebaşı vak'asmı haber aldı efendim. Sabahki musademede 6 şehid '"*"" 15 mecruhumuz vardır, Pa$a hazretleri. nız, değil mi? diye sordu'. ' Evet dedim, altı neferimîzi şehid Emri devletlerinc muntazirım.» etmişler. 16 mart 336 Hamdi Gamlı yüzünde, küçük bir ümid dalEğer, 16 mart f aciası filme alınmış gası dolaştı: Size bir vazife vereceğim.. Şimdiolsaydı, bu heyecanlı tel yazılan kalik gazeteye geçebilecek işlerden değil dar ancak müessir olur, ve o günkii millî ıstırabı ifadede ancak, bu kadar kudret amma, ileride lâzım olur.. Belki, bir gün gelir, koyanz! gösterebilirdi. Hiç unutamam: Ve ilâve ettiî 16 mart gününün sabahı, erkenden Fotoğrafçı «Kenan» la birlikte matbaaya geliyordum. Birisi kolumdan çekti. Sonra kulagıma eğilerek bana du şimdi öğretmendir Gümüşsuyu hastanesine gideceksiniz. Şehzade karakolunda varda yazılı bir kâğıdı gösterdi: yaralananlan oraya getirmişler. Kenan, Oku, şunu.. fotoğraflarını alacak, siz de kendileıile Ne var? görüşeceksiniz!.. tstanbul, işgal cdilmiş... Fotoğrafçı Kenan, o tarihte, gazete Zaten işgal edılmiş değil miydi? Evet amma bu filî işgal.. Sen o fotoğrafçıları içinde zekâsı, atılganlığı ile tanmmış kıymetli bir elemandı. Talha ku! Duvarda çakılı kâğıd, işgal kuvvetleri Beyin orzusunu söyler söylemez: Dur, öyleyse.. dedi, makinemi aîakumandanlığının beyannamesi idi ve yım!.. «tebliği resmî» firması altında şöyle başîşimiz, pek tehlikesiz sayılamasa bile, hyordu: «Beş buçuk sene evvel, memaliki Os bütün tehlikeli işler gibi, zevkli idi. Takmaniyenin mukadderatını her nasılsa simin arka sokaklarından dolaşarak, düşelde etmiş olan İttihad ve Terakki Cemi man neferlerine rasladıkça, fotoğraf mayetinin rüesası, Alman telkinahna kapı kinesini paltolarımızın içine sakhyarak, larak devlet ve milleti Osmaniyeyi Har Gümüşsuyu hastanesinin önüne geldık, bi Umumiye iştirak ettirdiler... Bu hak hastane, henüz işgal altında değildi. Kolaylıkla içeri girdık. Şimdi aradan sız ve meş'um siyasetin neticesi » 1 7 sene geçtığı için, koğuşta, birer birer Ve birçok gizli tehdidler savrulduktan konuştuğum Mehmedciklerin isimlerini sonra: işgal muvakkattir, deniliyordu, hatırlıyamıyorum. Yalnız içlerinde karayağız bir er vardüveli itilâfiyenin niyeti Türkleri Dersadı ki; heybetli duruşile üzerimde tarif eadetten acaba hangi saadet dolu diyardan bahsediyordu? mahrum etmemek dilmez bir tesir yapmıştı. Bu Mehmede sormuştum: lir. Fakat maazallahütealâ (!) taşrada Nasıl oldu, babacan.. Anlat bakaiğtişaşı umumî, veya kıtaliâm gibi vukuat zuhur ederse, bu kararın tadili muhte meldir.» Beyanname, aklı sıra öğüdlerine de vam ederek, «Devleti Osmaniye enka zından yeni bir Türkiye (!) ihdası için, son bir ümidi, cinnetlerile (!) mahvetmek istıyenlerin iğfalâtma kapılmamağı» tavs:ye ediyordu. Bir milletin ayaklanmasmı, «delilik» diye tavsif eden bu herzenameyi duvar dan kopanp avuçlarımız içinde parçala mak için ikimiz de dİFİerimizi sıkmış ve yüreklerimizde, esir bir millet halınde yaşamanın derin ve köklü sızısmı duyarak avrılmıştık. Matbaaya geld'sim zaman, herkesi telâş icinde buldum. Tahrir müdürü Abidin Daver, bana: tlk is olarak, hemen Beyazıda koş! dedi, Harbiye Nezaretini işgal ediyor lar... Kestîrme olsun diye, Çarşmın arkasıneîaki sokaklardan geçerek Beyazıda ç;ktım. Harbiye Nezaretinin önü bir bölük kadar düşman askerile sanlmıştı. Baş' Hitler en büyük gayesine erişti. Bu andan ıtıbaren Avusturya hakıkatte Almanya de\letının bir parçasıdır. Hitler «Meın Kampf Sa\aşım» isimli eserınin daha mukaddemesinde en birınci hedeflerini «ıki Alman dev!etin»n birleşmesı» ve «Alman Avusturyanın büyük ana vatan Almanyaya iltihakı» diye tarıf etmışti. Lâkın iki Alman memleketinin birleşmesi arzusu nazilere münhasır kalmış değıldir. Gerek Almanya, gerek Avusturya daha demokrasi rejimi altında bulundukları zamanda da birleşmeği ateşm bir arzu ile dılemekteydıler. Galib muttefik devletler mâni olma salardı 1918 senesinde bu iki devlet bir» leşmiş olacaklardı. Lâkin iki demokrat memleketin biıleşmeleri baska birşey, Avusturyanın üçuncü Alman devletinin çizmesi altına almması ve nazi tethisçiliği altma konulması büsbütün baska birseydir. Hitler Almanyada iktidar mevkiine geldiği andan itibaren evvelce iki Alman memleketinin birleşmesinin en hararetli taraftarı olanlar yani sosyalistler bunun en anud muhalifi kesilmişlerdi. A vusturyalılann ekseriyeti de Anîius'un aleyhindeydi. Rıza ve muvafakatle birleşmenin ar tık mesele haricinde kaldığını gören Hitler kuvvet ve entrika ile birleşmeyi na zırlamaça başladı ve Avusturyadaki Almanyadan muzaheret ve para ile yar dım gören nazi partisi de cebir ve şiddet lehinde mücadele açtı. O zaman Avusturyanın başında bu lunan Dolfus havsala almıyacak derecede idaresizlik göstererek nazi aleyhtan bütün kuvvetleri toplıyacağı yerde Mussolini'nin tesirine kapılarak Avustuıya daki sosyalistleri yok etmeğe çalışmıştır. Dolfus kızıl Viyanayı tahrib ettiği gibi kızılların taşradaki ku\Tet ve nüfuzunu da imha etmek istedi. Bu tahribat 1934 senesi şubatında yapılmıştı. Ayni senenin temmuzunda naziler bir darbei hükumet yapmak teşebbüsünde bulun dular. Fakat her nekadar Dolfus'ü öl dürdülerse de bu teşebbüs akim kaldi. Zira Mussolini Brenner geçidine ordu larını tahşid etmişti. Henüz kâfi derece de silâhlanmamış olan Almanya Avus turya üzerine hareket etmeğe cesaret edememisti. Bundan sonra Avusturya hükumeti Susnig'in idaresinde ve îtalyanın hima yesi altında bir müddet guya asude yaşamıştır. Lâkin 1936 senesi içinde Al manya ile îtalya yakmlaştılar. Berlin Roma mihveri çelikleştiriliyordu. Mussolini yeni dostluğun bir şartı olarak Almanyanm Avusturya ile anlaşmasında ısrar etmişti. Bu anlaşma da Avusturyanm istiklâlini tanımak esası üzere yapılacaktı. O günlerde İtalyan dostluğu Almanyanın infirad halinden ve tecrid edılmiş vaziyetten kurtulması için elzemdi. Lâkin Almanya bu anlaşmayı ebe diyyen devam etmek üzere yapmamıştı. Bu suretle Avusturya kendisinin «bir Alman devleti» olduğunu Viyana itılâfnamesile tanımıştı. Almanya dahi Avusturyanın «tam bir surette hükümranî hukuku haiz bulunduğunu» kabul etmişti. İki taraf da birbirinin dahilî işlerine ve dahilî siyasetlerinin inkişafına doğru dan doğruya olsun, bilvasıta olsun ka rısmamağı karşılıklı vadetmişlerdi. Kâğıd üzerindeki anlaşma bu idi. Arada ne dostluk, ne de bir mütareke tesis edılmiş değildi. Avusturya nazileri mebzul Alman yardımile faaliyette devam ediyorlardı. V. N. Ever Ağır yaralandı Dün sabah, Beşiktaştan Tophaneye doğru gitmekte olan 3799 numarah kamyon, Fındıklıda Meb'usan caddesinden geçerken Kuledibinde 16 numarah evde oturan 59 yaşlannda Manola çarpmıştır. Çarpma sonunda vueudünun muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanan ihtiyar Manol. Beyoğlu hastane sine kaldırılmış, şoför Mustafa yakalanmıştır. Kardeşini arıyan bir Boşnak genci Bosnanm Tuzla kasabasmdan 24 yaşında Yakub oğlu Kâzım isminde bir Boşnak genci îstanbula gelmiştir. An karada olduğunu tahmin ettiği marangozlukla meşgul Cemal isminde ve 25 yaşındaki ağabeysini aramaktadır. Kardeşinin veya onu bilenlerin Sirkecide Karabiga otelinde kahveci Yusuf vasılerin hakkı var!.., tasile kendisine bildirmesL Teşekkür Validemizin vefatı münasebetile al lemizin bu büyük kederine iştirakle, bizleri lutfen taziyede bulunan dostlarımıza ayrı ayrı cevab vermeğe teessürümüz mâni olduğundan, şükran ve min net duygulanmızm iblâğma muhterem gazetenizin tavassutunu rica ederiz, Emniyet Umum müdürü Ş. Sökmen Suer eşi C. Sökmen Suer Jandara Umum kumandanı Korgeneral N. Tınaz, eşi A. Tmaz M. TURHAN TAN Bir cesedin hüviyeti anlaşıldı Bundan bir hafta evvel Büyükadada denizden bir erkek cesedi çıkarılmıştı. Yapılan tahkikat sona ermiş ve ölünün Üsküdarda oturan deniz binbaşılığmdan mütekaid Hasan olduğu ve kazaen de nize düşerek öldüğü anlaşılmıştır. Nikâh merasimi Muğla eşrafından merhum Bay Emi« nin kızı Bayan Zekiye ile Nakliyatı Umumiye Ambarı sahiblerinden Bay Muhlis Emeğin nikâhları bugün Cihangirde Kumrulu sokak Rahmibey apar • tımanında hususî surette icra edilecek ve 19/3/938 cumartesi akşamı da Parkotelinde evlenme töreni yapılacaktır. Tarafeyne saadetler dileriz. M hm.. Orman Fakültesinden bir profesör ayrıldı Geçirdiği kanlı macera, sözünü etmeğe değmez bir işmiş gibi, yatağının içinde yüzünii buruşturmuştu: Olanı biteni hep biliyonuz a.. Gene de soruyonuz! Senin ağzından da dinlemek iste dık!.. Hafifçe, sargılı kolunun üstüne yas lanarak: Ben uyhudaydım! diye başladı: gecenin bi vahtinde (vaktinde) uyan dım.. Vay, be! Tüfekler vızıl vızıl atıhyı... Hemence, galhtım.. Duvardaki mav zere sanldım.. O ara, ötekiler de uyandılar. Ben, üstüme doğru gelen garaltıya bi gursun çaldım.. Dazlak gibi yere yuvarlandı. Derken, bi gurşun, bi gurşun daha!.. Kime çaldım ise, önümde y.ğıla s?ahyı.. Derkene, efendim... golumda bî ısı cahlık duydum... Gayri ondan ötesini bilemeyon efendi!.. İnsanlık borcu «Hisar» kurbanlarının aile ve varislerine «Hisar» vapuru faciasında kaybettiğimiz denizcilerin ailelerine verilmek üzere teberru edilen paranın tevziine başlanacaktır. Veraset iddiasında bulunanların verasetlerini isbat edebilecek vesaikle birlikte nihayet 25 mart akşamma kadar Istanbulda Galatada Kefelihüseyin hanında ikinci katta teberru komitesi reisi Hakkı Denizasana müracaat etmeleri rica olunur. 18 mart kurtuluş tarihimizin sayılı {ırtınalarından biriydi. Atatürkün güneş dehası, talihimizi örten kara bulutlan dağıtmamış olsaydı, bu Profesör Çermak, arkadaşları ve talebeleri arasındA sayılı fırtma; 336 yılı 16 martını takib eBüyükdere Orman Fakültesi Silvi kültür profesörji Prof. Dr. Leo. Çerden 16 martlar, Türk mılletini, bir san mak, Freiburg Ünıversıtesine ordinaryüs profesörlüğu vazifesıle ayrılmıştır. yaprak gibİ ayaklar altına serilmiş bula Türkıvede okalıptüs mıntıkaları üzerindeki araştırmaları ve şahsî gayretile caktı! kendmi talebelerine çok sevdirmiş olan bu kıymetli profesörürnü.ze yeni vaSALÂHADDİN GÜNGÖR zifesinde başarılar dileriz.