3 Ocak 1938 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Ocak 1938 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 fkincikânun 1938 CUMHURİYET Fikir Örgüsü Manzara N Yazan; NECÎB FAZIL KISAKÜREK Dünya harbine gelinciye kadar Tanzimat sonrası Türk san'atkâr ve entelleitüeli, Tanzimat ana karakterinin başka zaman ve mekânlarda ve değişik şartlar ve mikyaslar altında devammdan fazla bir şey getirmez. Tanzimat karakterinin ilerilere doğru büründüğü hüviyet, artık bır doz çerçevesi içinde küçülüp büyümek, daralıp genişlemektir. Batı dünyasınm talihsiz, teftişsiz, muayenesiz, iç ve dış mihenklere vurulmadan imtihansız tasdiki ve intiramla baş köşeye oturtulması, gittikçe daha parlak bir (emri vaki) dir. Teslim olduğu tesir merkezinin en korkunc cahili ve en şahsiyetsiz alkışçısı züppe tipi değil midir? Tanzimat hareketinin züppesi de bu sıralarda meydana çıkar. Züppe, yalnız mensub olduğu tesirin cahil ve şahsiyetsizi değil, başlangıcda o tesiri idrakteki aczin ve sonlarda onu çabucak tereddiye götüren hazin bir neticenin de habercisidir. Nitekim Tanzimat san'atkâr ve entellektüelinde, az çok ciddiliğe, vakara, zarafete, saffete benzer eda, sonrakilerde yoktur. Tanzimat san'atkârının hiç olmazsa garb klâsiklerini meşkeden gözleri, öbürlerinde, garbm ikisi ortası örneklerine takılır. Tanzimat efendisinin henüz Türk, Arab ve Acem tefekkür âleminden büsbütün kopmamış kültür bağları, onu takib edenlerde büsbütün gevşer. Buna mukabil gaı'o dünyasına yaklaşma derecesi, garbm ancak sokak mallan ve kamlot eşyasına sokulabilmek surerile hedefini daha çok şaşırır. Nihayet Tanzimat hareketinin baslangıcındaki sığlık ve akamet, ikinci devrede daha parlak ve daha keskin vesikalara kavuşur. Ortaya (Edebiyatı Cedide) ismile bir edebiyat mektebi ve (Jeun Turc) adile bir entellektüel tipi çıkmıştır. Ne bu mektebin talebeleri bir evvelki san'atkânn, ne de o zümrenin politikacılan bir evvelki siyaset adammm çapmdadır. Abdülhak Hâmidle herhangi bir (Edebiyatı Cedide) ci arasmdaki fark, Âli Paşayla herhangi bir (Jeun Turc) arasmdaki farka tıpatıp uygundur. Dünya harbine gelinciye kadar Türk san'atkâr ve entellektüeli, zümre ve kemiyet kıymetlerine evvelki nesilden daha çok büründüğü halde, ferd ve keyfıyet krymetlerinden daha çok sıynlmış, daha çok aksiyona giriştiği halde hâdiseleri idrakte daha safdil kalmıştır. (Edebiyatı Cedide) yle edebiyatı ve (Meşrutiyet) le inkılâbı kurduğuna inanmışür. Meşrutiyeti yapan entellektüel, (Hürriyet, Müsavat, Adalet) düsrurlarından başka hiç birşey bilmez. Hiç bir inkılâb görüşü taşımaz. Hiçbir cemiyet telâkkisi yüklenmez. (Edebiyatı Cedide) yi kuran san'atkâr da (rikkat, nükhet, nisviyet) gibi orta malı kelimelerden başka hiç birşey kullanmaz.^ Hiçbir san'at doktrinine aklı ermez. Amiyane hassasiyet mizacından ba.<ka hicbir melekesi işlemez. Ikisinde de (hüsnüniyet) ten başka bir sermayeye rasgelinmez. Ne modern, ne klâsik san'at onlar içindir. Şiirde seviyeleri (Alfred de Musset) ile (Sully Prudhome) u ve romanda (Goncourt) biraderleri aşmaz. Artık onlara en eskiden bir (Ronsard), bir (Racine) gelmiş olduğunu, (Baudelaire) öleli şu kadar, (Rimbaud) gideli bu kadar, (Balzac) geçeli şu kadar, (Zola) göçeli bu kadar yıl olduğunu hatırlatmak neye? Tanzimat sonrası san'atkâr ve entellektüeli kimlerin taklide değeri olduğunu bıle anlamamıştır. En çetrefil kelimeleri Arab ve Acem lugatinden bulup çıkarmak ve ilk defa olarak kullanmak, en büyük san'at yenilikleri arasmdadır. Cenab Şehabettinde öyle mısralara rasgelirsiniz ki, Divan Edebiyatınm hiç bir şairinde bulamıyacağmız şöyle dursun, ıstılah meraklısı bir Arabla bir Acemi çıldırtabilir. (Kırık Saz) yerine (Rübabı Şikeste) ve (Yeni Edebiyat) yerine (Edebiyatı Cedide) diyecek kadar öz türkçe bir fcelimenin taşıdığı delâlet cevherine itimad duymazlar. Böyleyken kullandıklan yakası açılmamış, arabca ve farsça kelimelerin dünyasile de hiçbir münasebetleri yoktur. Arabcalan, Acemceleri bile Fransızcayı andınr. (Rübab) kelimesi sanki Acem de ğil de (Loti) vari tstanbulu ziyarete gelmiş ve bu münasebetle şarklı kılığma girmiş bir frenktir ve asıl ismi (lyre) dir. Onun içindir ki Divan şairinin havsalasma sığmıyacak kadar çetrefilleştirilen dili idare eden zihniyet, sanki Şarklılık değil de Frenklik gayretidir. O devirde tam manasilc başlamış ve yayılmış olan roman, ne Türk, ne de Frenk hayatına uymıyan ve beşeri hiçbir ukdesi olmıyan bir takım kuklalann oyun sahnesidir. Bu kuklalar tahta kaşık yerine gümüş kaşıkla yemek yerler. (Dede Efendi) yerine (Puccini) yi dinlerler. Sevgililerini bir Anadolu saffetile yanaklanndan öpeceklerine, Frenk züppesi tavrile enselerinden öperler. Kendi cinslerinden kadmlar seveceklerine Istanbul çajgılı kajıvejerjndeki A^rugah^antözkre bayılırlar. Aşka dair herhangi bir ıstırab ve şahsiyetleri olacağına, yüzsüzlük, hokkabazlık ve açıkgozlülükleri vafdir. Isviçre dağlarında macera nctları tutmağa ve malik oldukları kadınlan aded ölçüsüyle ifadeye bayılırlar. Bu roman, hacimsiz, biçimsiz, ruhsuz, beyinsiz, meselesiz, bilmecesiz, hailesiz, faciasız, kâğıddan yapma şahısların gündelik ve miskin hayatlannı geveler durur. (Leylâ ile Mecnun) un torunlan ne hale gelmiştir? Bu romanm doğurduğu adi ve züppe Şişli muhitleri, İstanbul sosyetesine hediye ettiği gülünc ve iğrenc insan isimleri, onun bütün mana ve cevheri üstünde en yanılmaz kıstashr. Dünya harbine gelinciye kadar Tanzimat sonrası san'atkâr ve entellektüeli, satıh üzeri idrakile Avrupalılaşma teşebbüsünün züppelik ve tereddisini vermiş ve Tanzimatm öz karakterini daha iyi ifşaya yaramıştır. Koy dugununde bir cinayet oldu Kavgacıları ayırmak istiyen bir adam öldürüldü Gülnar (Hususî) Gülnann îshaklar köyünde bir düğün gecesi kanlı bir facia olmuş ve bır zavaîlının ölümile bu neşeli düğün evi matem yerine dönmüş tüı. Vak'a şudur: Köyün genclerinden biri evlenecek, düğün hazırlıklan tamamlanmış, gerek Ishaklardan ve gerek diğer köylerden akraba ve ahbablar davet edilmiştir. Ge lenler muhtelif odalarda izaz ve ikram edilmekte ve çalgılar çalınmaktadır. Kafalar biraz dumanlandıktan sonra gencler arasında münakaşa başlıyor. «Çalgı bizim odada çalınacak», diğer odada oturanlar ayni nakaratı tekrarhyor. Masalar, sandalyalar darmadağm edil miş, şiddetli münakaşalar, küfürlerle karışık konuşmalar.. Bu sırada köyde ağu~ başlı tanılan Mahmud; gürültüyü susturnıak ve kavgacılann asabıyetini teskin etmek için düğün evine geliyor: Gencler etmeyin, eylemeyin ayıptır, diyor. Bıçak ve tabancalarla birbirlerine kıymak istiyen zorbalar söz dinlerler mi hiç. Bu adamcağız, nasihatle meşgulken ayni köyden Sofu Veli cğlu îbrahim a d'nda biri tabancasını çıkanyor, ateş ediyor. İyilik için gelen zavalh, alkanlar içinde yere yuvarlanıyor. Birkaç saat sonra da aldığı yaranın tesirile hayata gözlerini yumuyor. Katil kargaşalıktan istifade ederek kaçmışsa da jandarmalar tarafından şiddetle takib edilmektedir. Unyon Fransezdeki toplantı Edebiyat Gecesi mi, Edebiyat Eğlentisi mi? «Temiz bir muhitti, tabesabah dansa kadar herşeyi vardı. Fakat Edebiyat Gecesi, o nerede idi?» Yazan: KANDEMİR PENCERESiNDEN CleptomanieUzun ellilik ir Lâtin meseli vardır ve şu şekildedir: Nonne scis regibus longas esse manus. Frenk tarihçileri bizim Ardişîr dediğkniz Artaxerxes'den, eski İranm o ünlü şahinşahmdan bahsederken bu meseli yâd ederler ve «Longue Maine Uzun elli» lâkabım taşıyan Artakzerkes'in dizlerinden aşağıya inen kollannda bahtın büyüklük müjdeliyen bir işaretini görürler. Eskiden şarkta da bu vehmî telâkkİ vardı, uzun elli olanlann mes'ud yaşıyacaklarına inanılırdı. Fakat türkçede uzun ellilik, hırsızlığa da delâlet eder. Ruhî tababette cleptomanie adı verilen «hırsızlık illet veya dalâletinin» türkçedeki ismi de «uzun ellilik» tir. Ruhî tababet, uzun elliliği dalâlet olarak kabul ettiği ve dalâletlerde ise şuurun, iradenin bir an için felce uğradığına hükmolunduğu için o hastalığa rutulan betbahtların işledikleri suçlar mazur görülmektedir. Fakat hırsızlığı san'at yapan kimselerle uzun elli doğanlan ayırd etmek güç olduğundan bu mesele ruhî ta» babet üstadları ve ceza felsefesi hocalan arasında münakaşa mevzuu olup gitmektedir. n* •P •?• I Edebiyat Gecesinde Kırımlı kızlar istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi gencleri 938 yıluım ilk günü bizi yaman bir sürprizle şaşırttılar. Tepebaşında Ünion Fransez'b kapı sındayız. Başmda Büyük Harbin Klemanso, Foş ve Jofer gibi muzafferlerini tebcil eden koca mermer levhanın nöbet beklediği geniş ve aydmlık merdivenler, tepesinde Fransız bayrağı resmedilmiş sahnenin eşiğinde bitti ve biz, oraakta, lutuf kâr dostlann güç halle bulabildikleri sandalyalara ilişebildik. Hemen sorduro: Edebiyat gecesi yapacak başka bir salon bulamaz mıydınız? Biz de istedik, olmadı. Y^zık ki Istanbulda bu işe yanyacak, sahneli ve dansa müsaid bir salon bulmak kabil olmadı. Bir program?. Maalesef.. Yok. Kaçta başlıyor? Dokuzda.. Halbuki saat dokuz buçuktu. Tizi reftar olanm.. lâfı edebiyatçılarm bilmediği bırşey mi? Ve tıkhm bklım dolmuş salona yan kapılardan akmakta hâlâ devam eden edebiyat âşıklan paltoları kollannda, şapka ları ellerinde çünkü markalan tükendiği için vestiyer de tatili faaliyet etmiştir oturacak yer araştırıyorlar. Nasılsa ele geçen sandalyalar da, sigara dumanlarr nın yarattığı bulutlar içinde antika mih race şemsiyeleri gibi tepelerde dolaşıyordu. Etrafa şöyle bir göz gezdirdim: Ge çen seneki Edebiyat gecesine gelen meşhurların, bu gece yüzde sekseni noksan. Sahnenin kapkara yüzü insafa gelerek gülümser gibi oldu. Ingiliz siyasetinin ana hatlatı IBaftaran ı tna sahifede) tikamet almış olmalannı Roma Berlin misakile mesai birliği icrasına matuf bir hareket suretinde tefsir etmemek icab e der. 4 Italyan Ingiliz münasebabnm derhal salâh bulacağına dair hiçbir ihti mal belirmemiştir. Gazete muhabiri, Fransız Ingiliz birliğine ehemmiyetle işaret ettikten ve Delbos'un son Avrupa seyahatinden de bahsettikten sonra Polonya, Romanya, Çe kolovafeya ve Yugoslavyanın: Londra tarafından tasvib edilmiş şartlar dahilinde, Fransanın dostian oHuklannı ilâve^etmektedir. Polonya, Romanya ve Çekoslovakyanın İngiltere ile olan dostluğun kendi haricî sıyasetlerinin esas prensipi olduğunu bir kere daha beyan ve ilân etmiş olmalan manidardır. Romanyadaki son tebeddüller, bu noktai nazan değiş tirmemi|tir. ^ Üç yıl evvel, sınıfta kalmaktan dogma dalâletli bir hınc ile, hocasını yaralıyan haylaz bir mekteblinin yalnız kel ve fodul bir genc değil, ayni zamanda uzun elli bir mahluk olduğunu, istanbul plâjlannda boyuna hırsızlık yaptığmı gazetelerde okuyunca bu cleptomanie bahsî hatınma geldi. Hırsız genc, kuvvetle umulur ki, adalet divanı huzurunda kendisini bir ruh hastası olarak göstermeğe çalışacak, yaptığı hırsızlıklarda şuurile, iradesile hareket etmediğini ve hasta ruhunun ibramına uyduğunu ileri sürüp kendini kurtarmağa savaşacakür. Fakat hocaya silâh çeken o uzun eli kanunun, kelepçeliyeceğine de şüphe yoktur. *** Söz sözü açar, derler. CleptomaıuYden bahsederken hatınma eski bir vâkıa geldi. Beş on yıl önce Fransada mı, Belçikada mı Alyhas Sameau adlı bir meb'us da uzun ellilik yüzünden dile düşmüştü. O zaman gazetelerde okuduğuma göre bu muhterem meb'usun bindiği her trende ve yataklı vagonlarda mutlaka bir hırsızLk vak'ası yüz gösterinniş. Zabıta, aylarca pusu kuruyor, tarassudda bulunuyor, fakat soyulan yataklı vagon müşterileri arasında kime suçlu diyebileceğini bir türlü kestiremiyor. Nihayet şüpheler her hırsızlık vak'ası sahnesinde yüzü görülen sayın meb'us üzerinde toplanıyor. Lâkin onun sıfatı, memurları tereddüde düşüriiyor ve iş uzuyor. Hafızamda aldanmryorsam perde, Alyhas Sameau'nun yeni bir suç işlerken cürmü meşhud halinde yakalanmasile kapanmışh. Simdi gel de uzun elliliğin adama saadet getirdiğine ve Lâtin meselinin bir hakikat ifade ettiğine inan!.. Edebiyat Gecesinde Kınmlı bir kız için parıl parıl bir hançerle, kurusıkı bir altıpatlar münasib görülmüştü. Tabanca patlayıverince, ön srradaki genc kızm çığhğına karışan kahkalar arasında dayduğtıın sesleri, isterseniz gelin kulağınıza fısıldayım. İstanbul ile Ankara arasında mekik dokuyan profesör Fuad Köprülüye bir türlü hızını alamıyan bir katar düşüyordu. Elbürz eteklerinin hasretile yanan doçent Ali Nihadın eline de, tömbekisi inşallah Tahranda tedarik edilmek üzere bir nargile tutuşturdular. Ummadığımız bir izdiham salorr da meydan bırakmadı. Dans etmek istiyenler alt kattaki salona buyursunlar, orada büfe de vardır. Kimse yerinden oynamayınca, büfenin ve dansm çekemediği bir güzide kalabalık içinde bulunmanın hazzile geniş bir ncfes aldım. Sırmalı al çepkenlerile yiğit ve çevik zeybekleri seyrettik, Anadolunun ziim rüd yaylalarından, ıssız ovalanndan ko pup gelmiş yanık memleket havalarını dinledik. Fakat geceyansmı çoktan geçmiş, sabah yaklaşıyordu, asıl beklediğimizse bir türlü gözükmüyordu. Nihayet, hele şükür, karşımızda Yunus Emreyi bulduk. Birden aklıma geldi, yerimden dogruldum, tuhaf değil mi, bu gece Bürhan Toprak da meydanda yoktu. Ve daha tuhafı şu ki, salon yan yarr ya boşalmıştı. Dansa indiler.. dediler. Arkada, kaşla göz arasında kurulmuş büfeden çanak çömlek, çatal bıçak sesleri geliyor. Bu seslerin ninnisinde uyuklıyanîar var. Edebiyat gecesi asıl şimdi başlıyordu. Yunus Emreyi Karacaoğlan takib etti, arkasmdan Fuzuli göründü. Perde aralan, biraz daha uzamakla beraber, hamdolsun gene uzun sürmüyordu, haydi haydi yarım saat kadar birşey!.. Ve artık dansa inenlerin hayli tenha laştırdığı salonda adım atacak yer bu lunlar, sandalyalarını kapürmak endişe 'inden de kurtularak, büfenin zilli bebek gibi dinmiyen sesine koşuyorlardı. Bu gece için hazırlandığı anlaşılan berbad dekor içinde, altından yaylan fır lamış kanapede Nedimi ve sâkisini bulduk.' Ve neden sonra Pir Sultan AptaL Edebiyat Fakültesinin bu gece için yorulmuş genclerini muvaffak olmamış saymak günah olur. Afyon Karahisar Halkevinin çalışmalan Afyon Karahisar (Hususî) Kış devresinde Evimiz yeni bir programla çalışmağa başlamıştır. Bu çalışmalar muhitte çok büyük bir alâka uyandırmıştır. Halkevine gelenlerin adedi günden güne çoğalmaktadır. Temsil, müzik, spor, kütübhane, konferans toplantı lan canlı bir hareket halindedir. Bu ay içinde Himmetin oğlu piyesi iki defa temsil edilmiştir. Bu ayın içinde sırf köylülere olmak üzere bir müsamere verilmiştir. Köylüler, Halkevinin misafiri olmuşlar, şehrin muhtelif yerleri gezdirilerek, onlarla yakından alâka' köylüleri çok sevindirmiştir. Evimiz, köylülerle kış, yaz temas ederek onları aydmlatmak yolunda çalışma lanna devam etmektedir. Bundan sonra köylülere verilmek üzere Evimizin muhtelif kolları faaliyete geçerek onları da kendi çalışma işlerinin içine alarak bu zamana kadar ya pılmıyan en mühim temaslan yapmış olacaktır. NECİB FAZIL KISAKÜREK Çukıırovada ziraî vazîyet iyi değil Mahsulün bereketsiz olması muhtemel Adana (Hususî) Çukurova mıntakasmda ziraat işleri normal vaziyette gitmektedir. Bilhassa; pamuk yerleri için nadas edılmiş tarlalarda aktarma tabir edilen sürülme işi bütün hızile devam etmektedır. Limanda yapılan yenilikler ir^Har başmemurlukları ihdas olundu Liman ontrepo işlerinde bazı yenilikler yapılmıştır. Bu meyanda emtia kalemi lâğvedilerek i=ler kısmen manifesto kalemine, kısmen de ambarlara verilmiştir. Evvelce kullanılmakta olan teslim pusIaları kaldmlmışrır. Bunlann yerine yeni ordinolar kullanılacaktır. Yeniden ambar v e nhtım başmemurluklan ihdas edilmiş ve bu işlerde çalışan bazı memurlar da antrenolara verilmi«tir. Bugünlerde tebliğ edilecek bir kadro ile bu yeni teşkilâtm müdür ve monn>rlan anlasılacaktır. Izmitte kömüre narh kondu İzmit (Hususî) Belediye, odun ve kömür işile ehemmiyetli bir şekilde meşgul olmuş ve kömürün kilosnnu 4 kurustan verdirmeğe muvaffak olmuştur. Eskiden, kömürün kilosu 10 ku ruştu. • ••ıııııııııııııııııııııııııııııııımıııuHiıııu: Yalnız çiftçi mevsiminde soğuklann hükmünü icra etmemesinden hububat mahsulünün göcek denilen köklenme işi iyi olmadığı ve bundan ötürü de mahsu lün bereketsiz olacağı tahmin edilmektedir. Pamuk fiatlannm çok düşkün olması ve müşteri bulamaması dolayısile bu yıl çiftçi mühim miktardaki pamuk ekilecek tarlasına zeyrek ve buna benzer şeyler Memleketin bir iki yerinde tektük ekmiştir. lekeli humma vak'alan görülmüs, bil Bu hal pamuk iş! için zararh birşey hassa bazı köylerde umumî bir müca dir. dele yapılması kararlastınlmıştır. BuSeyhanda nun için Sıhhat Vekâleti, bütün valilikSeyhan (Hususî) Seyhan bölgele lere lânm gelen talimatı vermiştir. Mücadele yapılacak köyler için bi rinde yeni yıl mahsulü için sürme ve tarrer buğu sandığı ve yıkanma yeri te laları temizleme faaliyeti hararetle devam mini lüzumu bildirlmiş ve buğu sandık ediyor. Tahmin edildiğine göre; pamuk larile yıkanma yerlerinin birer krokile Saint Moritz tsviçrede kış sporfiatlarının bu yıl düşkün gitmiş olmasma ri göndeıildiçi gibi basit mücadele ı nrı yapmakta olan Yunan Prenseslebjnaen önümüzdeki yıl için pamuk mah sulleri ve1 mücadelede takib olunpv linden Aspasia'nm ayağı kaymış, ablası sulüne daha geniş bir ekim sahası hazır yollar hakkında lüzumu kadar malv rs Prenses Aieksandra'nm yardımına nrahlanmaktaduv yerilmiştir. i humma ile umumî bir mücad^îe p.cıhyor Oh.. Biraz hava. îstiklâl marşı alkışlarla biterken, nasıl geçeceğini kimsenb bilmediği gece başlıyordu. Piyano ile kemanm Kâkimi iki çift sanatkâr el, derin bir sessizlik içindeki salonu dolduran kalbleri ve hisleri katre katre sunduğu bir ahenk ziyafetile doyurdu. Necib Celâlin artnoniği de dinlendikten sonra sahnede görünen Turan cemiyetinin güzide gencleri bize uzak kardeş iklimlerinin temiz,havasmı getirdiler. Kınm çocuklarının Kaytarma, Men dil, Çoban, Çalaş oyunlarmı, İdil Ural çocuklarının billur seslerinde çağlıyan şarkılan, Azerbaycan havalan takib etti. Millî kryafetlerle söylenen şarkılar, oynanan oyunlar salonu yerinden oynab yordu. Yanıbaşımdaki bir ecnebi profesör bile kendini tutamamış, coşmuş, tepbe tepine ve tekrar.. tekrar!.» diye bağıra bağıra mütemadiyen alkışlıyordu. Hele Kırımlı Şükriyenin sade şiir olan raksı... Sonra (Selâm Türkün Bayrağına!).. Ve hepsi Kimse inkâr edemez ki, Edebiyat gecesinin asla unutulmryacak, daima tek rarı özlenecek tek tarafı, Turan cemiyeti çocuklannın bu muvaffakiyetidir. Bereket versin perde aralan çok sürmüyor: Haydi haydi yirmi dakika kadar birşey!.. Bu esnada sandalyasını kaptırmak korkusile olduğu kadar, adım atacak a ralık da bulunmadığı için kimse yerinden kıpırdıyamıyor ve çoğu tek sandalyaya ilişmiş rahat ve huzur içindeki çiftler sigaralarını tüttüre tüttüre birbirlerinin yü" yüne bakmaktan başka yapacak şey bulamıyorlardı. Perdenin aralığmdan süzülen kucağı oyuncak dolu bayan, yılbaşı münasebetiAncak, onlarla beraber hepimizi, eşi le Edebiyat talebesinin, büyüklerine sun görülmemiş bir intizamsızlık, affedilmez duğu hediyeleri dağıtmağa başladı. bir kargaşalık içinde bunaltan kimdir? Saat beşi geçiyordu, daracık yerde bir Rektöre, Üniversitenin asayişini temin M. TURHAN TAN Elektrik şirketile müzakereler Elektrik şirketi murahhaslan, Belçi kadaki merkezlerinden talimat bekle • mektedirler. Bugünlerde talimat gelecek ve murahhaslar Ankaraya gideceklerdir. Şimdiki halde Nafıa Vekâleti irketten tesisatın bozukluğu ve halk tan fazla alman para için 18 müyon lira istemektedir. birine girmiş çiftlerin dansuıı sevTederkcn bir dost yanrma geldi: Fatin Hoca yatmış mıdır dersin? Hayrola?. dedim. Yeni yılın ilk günü beliren şu alâmete göre bu sene edebiyanmızın arzede* ceği manzara hakkında mütaleasını öğ renmek istiyecektim de.. Sabahleyin arkadaşlar sordular: Edebiyat gecesi nasıl geçti? Nutkum mu tutuldu bilmem, cevab veremedim. Şüphe yok ki, birçok bakımdan hayli eğlenceli bir geceydi o... Temiz bir muhitti, herşeyi vardı. Tabesabah dansa kadar. Fakat Edebiyat gecesi, o neredeydi? Şimdi, yazımı bitirirkenv telefonu aç* tım, ve üstad Fuad Köprülüye sordum: Dün geceyi nasıl buldunuz? Vallahi, dedi, kalabalıktan birşeyin farkma varmadım. Zaten sonuna kadar da kalaraadım. Edebiyat gecesi... Hayır, buna edebiyat gecesi de * meyiniz. Zaten bana da öyle söylemişlerdi. Bu, nihayet Edebiyat talebesinin bir eğlentisidir. Değerli profesörün kendi hesabıma hayli manalı bulduğum bu sözünü kabul ediyorum amma, soruyorum: O halde, geçen senedenberi vade dilmiş olan 938 Edebiyat gecesi ne za man? KANDEMİR

Bu sayıdan diğer sayfalar: