27 îklncfteşrfn 1937 CfJMHURÎYET . Uğraşılacak bir mes'ele Türk Mardin niçin arabca konuşuyor? Öz Türk olan Mardinlilerin kendi dillerini bırakıp yabancı lisan konuşmaları şaşılacak şeydir Mardin (Hususî muhabirimizden) Kurtuluş tarihi yüzlerce asrı geçen Mardinin öz bir Türk şehri olduğu muhtelif vesilelerle isbat edilmiş, en büyük tnrih âlimleri bu hakikati kabul ve itiraf eylemişlerdir. Muhakkak olan bir şey; bundan kimsenin şüphesi bulunmadığıdır. Ne garibdir ki, Türklüğü bu kadar eski ve esaslı olan Mardinde hemen hemen bütün halk arapça konuşmaktadır. Hayr«*t ettiniz, tabiî? Ne yazık ki, biz bu hayreti uzun zamandanberi taşıyoruz. İçimiz eriye eriye, her gün, her saat ve her dakika bu kelimelerle konuşulduğunu duyarak yalnız hayret değil keder de edıyo ruz. Buradaki insanların türkçe bilmedık lerini sanmayınız. Hepsı de gayet iyi ve güzel türkçe bilirler. Nasıl bilmesinler ki bu, ana dilleridir. Kalbleri ayni mıllî duygularla mütehassis, meşreb ve âdetleri meselâ Sıvasla müsavi ve anidır. Böyle olmasına rağmen Arab dilile konuşmak tan sanki zevk duyuyorUrmış gibi her iş ve hareketlerınde güzelim türkçeyi, yani kendi öz dillerini bırakıp yabancı bir lisana geçiyorlar. Evde, çarşıda, pazarda, kahvede ve her yerde ekseriyetle konusulan arapça dır. îki Mardinli bir araya geldi mi Türkçeyi tamamile unutur ve arabca lâflaşmıya başlar. Daha garibi, hayır, daha fenasmı söyliyeyim: Size türkçe ce vab verir de yanındakinden arabca sorar, sizinle Türk, onunla Arabdır sanki. Vaziyet, ikisi bir araya gelmiş hükumet memurunda da aynidir. Arabca konuşur ve gelen bir iş sahibine arabca cevab verir. Kıymetli idarecimiz Vali Fehmi Vural bu halin, bu çirkin halin önüne geçmek için çalışmış ve arabcay: hükumet kapı sından dışarı atmıştır. Fakat o henüz çarşıda, kahvede ve evde hemen hemen hiç değişmemiş surette berdevamdır. Bu halin tuhaf olmıyan yeri yok. Büyük mekteblerden çıkmif, içtimaî bir mevkie sahib i©lmuş münevverlef dfc aylki v # ziyettedir. Onlar da arabca konuşuyor, bunun çolt yanlış olduğunu. bj*, kere olsun düşünmüyorlar. Nedir bu hal? Evet, bu hal üzerinde israrla, ehemmiyetle ve dikkatle durulacak bir haldir. Bunun önüne geçmek için Karayel fırtınası Karadenizdeki gemilerin çoğu limanlara iltica etti İSELERSN ESiML S Evvelki geceyarısından sonra başlıyan yağmurlu hava birdenbire bozmuş ve dün akşama doğru Karadenizde şiddetli bir yıldız karayel fırtınası başlamıştır. Fırtınamn Karadeniz kadar olmamakla beraber Marmarada da tesirleri görül müştur. Dun öğleden sonra fırtma şiddetlendiğinden Karadenize hiçbir vapur çıkma mış, vapurlardan bir kısmı hareket etme" miş, bir kısmı da Kavak lımanmda de mırlemiştir. Dün gelmesi beklenen vapurlar da gelmemiştir. Boğazdan yalnız üç ecnebi Hındıstanın Sarwak mıhracesının kı« gemisi gırmiştir. zı Prenses Babo, Londrada meşhur peh« Karadenizdeki fırtma üç gündenberi livan Gregory ile evlenmiştir. devam etmektedır. Bu yüzden vapurlar Paris Windsor Dükü ve Düşesi Autenıl'de at yarışlarını takıb etmışlerdir. sefer yapamadıklarından limanlara sı • ğınmışlardır. Başta Erzurum vapuru ol mak üzere üç vapur Sinob lımanmda beklemektedir. Bugünkü hava nasıl olacak? Dün, rüzgâr şimalden saniyede 5 metro hızla esmiş, hararet en az 9, en çok 10,9 santigrad olarak kaydedilmiştir. Akşama kadar kapalı ve yağmurlu geçen havanm bugün de ayni karakteri muha faza edeceği anlaşılmaktadır. Meteoroloji istasyonlanndan aln.an haberler, Ka " Türk mimarisi mahsulü olan minaresile radenizde kuvvetli ve Marmarada hafif Mardinden bir manzara şekilde süren fırtma ve yağmurun bugün gereken her §eyi yapmalıdır. Her şeyi de devam edeceğini göstermiştîr. Hararet yapmalı derken, hatta ceza tatbikatını derecesinde kayde değer bir tenezzül g3bile düşündüğümü kaydedeyim. rülmemesi muhtemeldir. Mardinli hareketindeki yanlışlığı niçîn anlamak istemiyor acaba? Ozbeöz Türk Bu gece Osman Cemali olan ve Türklüğile iftihar eden bu camiasahnede göreceğiz nın arabca konuşmasındaki hikmet nedir? Şimdiye kadar kendisinl, en çok ya Biz, aramızdaki yabancılann kendi dille zılarile tanıtmış olan Osman Cemai rile konuşmalanna tahammül edemez ve Kaygıbmn bir de sahne artistliği tarafı zaman z/unan sesimizi yükseltirken bizden vardır kl onu da bu gece Beyoğlu Hal • olan kimselerin ırkan hiç münasebetleri kevinin tiyatrosunda göreceğiz, bjılunmıyan bir dılle konuşmalarına nasıl Osman Cemal Kaygılı bu gece Bey ve ne zamana kadar susanz? oğlu Halkevinin temsil heyetile birlikTekrar ediyoruz: Mardinde dîl mese te sahneye çıkacak ve kendi yazmış olduğu (Üfürükçü) piyesinin, eskl za lesi, üzerinde dikkatle, ehemmiyetle ve manlara aid bir takım mahallî hususi israrla durulacak bir meseledir. yetleri gayet canlı ve renkll bir şekilde gBsteren son perdesinde en karakteris Bursa ve havalisinde zeytin tik rollerden birinl yapacaktır. Berlin Almanyayı ziyaret eden Macaristan Başvekili M. Daranyi ile Haricıye Nazırı M. Kanya Alman Meçhul Asker kabrine bir çelenk koymuşlardır. Nevyork Amerıkanın Delavvar» şehrinde Hockaday adında bir gen« şehir şehir dolaşarak halkı tahrik edea nutuklar söylemektedir. Dünya sulhu* nu korumak maksadıle silâh yarışımn önünü alacağını söylıyen genc, nihayet soluğu polıs karakolunda almıştır. mahsulü Bursa (Hususî) Bu sene vilâyetln zeytin mmtakalarındaki mahsul temiz ve miktar itibarile çok bereketlidir. ViJâyetinzeytin rnmtakalaasBİaBMüdanya, Orhangazi, Gemlik ve Karacabey kazalarmdaki zeytinyajh rekoltesi şu suretle tahmin olunıriakta'dır: m\î3anya 1,250,000 kilo, Orhangazi (2) milyon kilo, Gemlik 1,250,000, Karacabey 1,275, Bursa 50,000 kilo ki ceman dört milyon kiloyu geçmektedir. Hastaneye giderken yolda öldü Beyazıdda oturan Şevkî adında blr memurun karısı Nedime, li aylık ço •' cuğunun günden güne hastalandığım görünce, çocuğu bir hastaneye götür meğe karar vermiş ve kocasma bu meseleyi açmıştır. Yapılan müzakere sonunda, Çocuk hastanesine gidilmesl kararlaştırılmış, Nedime de Nurhayat adında olan ço • cuğunu kucağma alarak dün bir tramvaya binerek hastaneye doğru yola çıkmıştır. Londra Tayyareci Clouston'la Madam Kirby Green 57% saatlık bir uçuştan sonra Londra • Cenubî Afrika rökorunu kırarak Londraya dön • muşlerdir. Leylî meccanî imtihanını kazananlar Boenos Aires Meşhur Fransıa tayyarecisl Codos, Parısten Afrikada Matal'a, oradan da cenubî Amerikada Boenos Aires'e uçarak yeni bir röko» yapmıştır. Tramvayda öldü Tramvay, tam Taksim bahçesi 5 nÖnden geçerken Nurhayat, annesinin kucağında ölmüştür. Zavallı anne bu feci vaziyet karşısında ağlamağa başlamış, tramvay durdurulmuş, hükumet doktoruna haber yollanmıştır. Yavru nun muayenesinden sonra gömülmesi ne izin verilmiştir. Eski tspanya Veliahdi karısından ayrılıyor Havana 26 (A A ) Kont de Cova dogna'nm zevcesi Maria Rocafort, Kontun aleyhine ikame ettiği talâk davasmdan vazgeçmiş ve hürriyetini mahke mede müşterek muvafakat usulıle elde Leylî meccanilik imtihanında muvaffak olan talebeden bir grup Kultur Bakanlığının bu sene eylulde açtığı leylî meccanilik imtihanında etmeği kabul etmiştir. İki taraf bugün mahkemenin huzu muvaffak olan talebe bugun seçıldıkleri mekteblere gidivorlar. Bunlardan runa çıkacak ve talâk 1/1/938 den itiOsman Nuri, İsmaıl Muhsm Manısaya, Arıf Nejad Yozgad, İbrahim Ferıdun da baren kat'iyet kesbedecektır. Bilecik orta okuluna gönderılmektedirler. mektebde, kısa bir zaman için ders gör düğü söylenebilecekti. Covven, Bazil'den her bahsettikçe, neşeli bir hâdiseyi hatırlar gibi gülüyordu. Onun, garib tezadların dan bir ikisini zikretti. Sonra, Doris'in, hapisanede Bazil'i ziyaret edebilmesi için lâzım gelen hazırlıkları yapacağmı vadetti. Doris, zahmetine mukabil ücret veremiyeceğini söylediği zaman, Covven, gülümsememek için kendini zor zaptetti. Genc kız: Mugannîye olacağım, demîşti. Mesleğimde bir mevki yapar yapmaz, borcumu bir misli fazlasile öderim. Bunu söylerken, gösterdiği itimadı nefse kendisi de şaşıyordu. Bazan, hançeresinden çıkan seslerin, kafasmm içinde ihtizazlar yaptığmı hissediyor, fakat, hakikaten taganniye istidadı olduğuna inanamıyordu. Esasen, gayet garib bîr hâdise oimuş, iki hafta müddetle hergün Salvatori'den aldığı derslerin neticesinde, Doris'in sesi, eskisi kadar kısılmıştı. Bu sefer, kabahati, lokantadaki yemek kokularına bulmak kabil değildi. Salvatori, kötü kötü düşünmeğe başladı. Doris: Londra Hyde Park'ta kugu kuşlarından bıri sudan çıkarak bir çocuk arabasına yaklaşmıştır. Çocuk kugu kuşıle ahbab olmak istiyor, fakat kuş henüz mütereddıddır. rof'u, 2 ağustosta, saat 9,30 da görebilecek ve yirmi dakıka onunla göraşebileceksiniz. Ben icab eden bütün malunıatı aldım. Baxterville'e vaktinde varmak için, bir gün evvel akşamüstü hareket etmeniz kab ediyor, sabah treni geç kalır. Merkez garından 16,35 te bir tren vardır, saat 20 yi, 2 geçe Baxterville'e vâsıl olur. Geceyi Lincoln otelinde geçirirsiniz. Ücret bir dolar elli çenttir. Öğle treniîe dönerseniz, saat 16 yı 22 geçe burada bulunursunuz. Gidiş geliş bilet ücreti 14 dolardır. Otel, bahşiş hepsi dahil, 20 dolar bol bol yeter. Londra Hayvanat bahçesmdekı be« yaz ayılar her sabah soğuk su banyosH yapmaktadırlar. Resmimız, sabah ban « yosu yapan bir aymın banyodan sonra kurunmasını gösterıyor. Vicki BAUM Yaz an: Hamdi VAROĞLU Çevlren: 30Tam bir saat, Doris'e karşı olan kuşkulu vaziyetinden ayrılmadı. Bu a\u kat, zenginlerle fakirleri, mal sahiblerıle mazlumlar diye ikiye ayırdığı, yan nurlu yan muzlim bir âlemde yaşıyordu. Bazil bir milyonere silâh atmıştı. Binaenaleyh fakirlerden maduddu. Cebinde elli santimi bulunmıyan Doris ise, bir milyonerle münasebet tesisine başladığı için, Covven'in nazarında, sermayedarlar sınıfına mensubdu. Binaenaleyh, genc kızı, bir düşman gibi karşıladı.» Doris, Bazil'e, bu avukatın da kendisi kadar meftun olduğunu anlamıştı. Nihayet, Bazil'den bahsetmek ve muhatabı nın, bu bahsi dinlediğini görmek, çok büyük bir teselli yerine geçiyordu. Bu, adeta maddî denilebilecek bir zevkti; bunu, bütün derinliğile hissediyor, zahmetle ve ıstırabla nefes alıyordu. Bazil'in lâfını etmekten ibaret bu basit hâdise, herhalde, doktorun söylediği tehlikeli işlerden biriydi. Doris, buna fazla kulak asmadı. Avukat Cowen*le bu mülâkat, Bazil'in silâhile yaralandığındanberi, Doris'in geçirdiği ilk mühim macera idi. Yavaş yavaş kendini topladı ve birdenbire konuşmağa, fikrini ifade etmeğe başladı. Ağzından çıkmadan evvel aklında bile ol mıyan bir sürü şeyler anlatıyordu. Avu kat, onu dinlerken, yüzünde, yer yer kızartılar hasıl oluyordu. Biraz evvelki huşuneti, birdenbire, hiç beklenmedık bir tarzda zail oldu, Doris'in elini tuttu, okşadı: Siz cesur bir kızsmız, dedi, ölmediğiniz çok iyi oldu. Sonra, Bazil'in sıhhatte olduğunu ve hapisane nizamatına harfiyen riayet ettiğini söyledi. Böyle devam ederse, bu dürüst tavır ve hareketinden dolayı, ce zasının her sene dört ayı tenzil edilecekti. Covven bunları anlatırken, asgarî ceza müddeti olan on sene, gözle görülebilecek gibi aşikâr bir surette eriyor, azalıyor; yedi, hatta beş seneye iniyordu. Nere deyse, Bazil'in dik kafalı, garib ahlâklı insanları hayata hazırlamağa mahsus biı üçüncü haftanm nihayetinde, Doris'in, Baxterville hapishanesinde Bazil'i ziyaret etmesi için izin alabilmişti. Doris, bu ziyareti düşünmekten bir an halî kalmamıştı. Fakat bunu bir hakikat olarak değil, bir roman gibi tahayyül ediyordu. 5imdi, bu hayal, maddî bir imkân haline gelince, onun uykularını kaçırmağa başlamıştı. Gece, sabahlara kadar, Bazil'Ie konuşuyordu: «Bonjur Bazil; nasılsın? Sana bir hizmette bulunabilir miyim? Aramızda hiçbir şey değiş memiştir, eminol! Seni, nekadar lâzımsa, o kadar bekliyeceğim. Yalnız, metin ol, Bazil...» Sonra düşünüyor, bütün bunları manasız buluyordu. Kendi kendine yaptığı bu muhavereler sakattı; çünkü Bazil'in ne cevab vereceği malum değildi. Hele «seni nekadar lâzımsa, o kadar bekliyeceğim» sözü, nezaketli bir yalandan başka bir şey değildi. Bu görüşme anmı aklına getirir getirmez kalbinde acı duymağa başlıyan, nefesi kesilip nabzı duran; her gece, son dakikasmın yaklaştığını zanneden bir insan «seni nekadar lâzımsa, o kadar bekliyeceğim» diyemezdi. Gel ge Ben biliyordum zaten, benîm se lelim, bu cümle, o muhayyel telâkinin en mühim, en muvaffakiyetli sözü hissini simden hayır gelmez.. s veriyordu. Diyor, fakat, îçleniyordu. Bir cuma günu, Covven ona dedi kî: îrvving Covven, bir sürü tel»*hn t v ' a Artık herşey tesbit edildi. Netni vercıncl^n, metro seferl^nrH'n' sunra \c ye, bizzat kullandığı kohne yazı makine* sine bakınca, bu parasızlığı gayet hakK bulmamak kabil değildi. Yazıhanedek? telefonun kaldırıldığını da Doris bilw yordu. Covven, telefon ücretlerini vere * memişti. Esasen, şimdiye kadar, pul para* sı, telgraf ücreti gibi bazı ufaktefek mas« rafları, Doris hesabına, kendi cebindenj ödemişti. Bütün bunları yaparken, bî* maksad beslediği yoktu. Sadece, kendi gibi fakir olanlara yardım etmeği bir ve« cibe sayıyordu. Maamafih, yirmî doları olmadığı daj yalan<lı. Bankada, takriben altı yüz dc« Covven, bir lâhza sustu, sonra: lar parası vardı, fakat bunu kendi kendin^ dahi itiraf etmiyordu. Şen ve lâübali bi| Yirmi dolarınız var mı? tavırla: Diye sordu. Doris: Bu yîrmi doları, ne yapıp yapma» Hayır. Iı, mutlaka bulmalıyız. Dedi. Ellerî, masanın üzerîne, gevşek Dedi. Doris: . : bir temasla abanmıştı; yüreğini sıkan üzüntüyü dağıtmağa, ferahlamağa çalışı Tabiî! yordu. Ağustosun ikisi salıya rastgeliyorCevabını verdi. Kalktı; kapıdan çıka* du; önünde dört gün vakit kalmıştı... cağı zaman avukat ilâve etti: i Güvenerek Covven'in yüzüne baktı: Bu ziyaret, parasızlık yüzünden ge* Bir santim param yok. ri kalmamalıdır. Diye cevab verdi. Avukatın pembe lcabına bakacağım. yüzü çabucak kızardı. Doris, önünde daha üç gün vakit bu* Ne ayıb şey, diye haykırdı, bende lunduğunu biliyordu. Fakat, Salvato* de yirmi dolar yok. Olsaydı, eminolunuz ri'nin, Bazil'i ziyaret etmesi için kendisin<l size ödünç verirdim. Fakat, yok işte! ödünç para vermiyeceğini de bilmiyor dei Covven'e yazıhane vazifesi gören loş ğildi. odaya, avukatın arkasmdaki eski elbise'lArkasi var)