17 îkinciteşrfn 1937 CUR1HUK İYET BIR JEY\HATIN NOTLARI Havayı kim bozdu? Ermeni lideri «... kendi kendimize bozduk, diyor, şimdi de geri dönemiyoruz. Yoksa birbirimize diş biliyecek sebeb yok» Yazan: KANDEMİR 41 Devletin haricde elçileri, konsoloslarr vardır. Gazetelerın de muhabirleri ve bayileri. Nereye gittiysem dcvlet mümessille rimiz kadar, kendi, cana yakın, sami mî arkadaşlarımız dan da en büyük kolaylıkları, yar dımlan gördiim. îşte, kibar bir ev gahibi halile beni bir Hatay küylerinde gün bile yalnız br rakmıyan Antakya bayiimiz Ahmed Debboy güler yüzile karşımda: Dün akşam, diyor, îstanbulu göreceğiniz geldiğinden bahsederken balığa da hasret çektiğinizi söylemiştiniz. Buyfun, size Antakya balıklarile süslü bir sofra hazırlattım. Bay Ahmedin (Asi) nin sağ yama cmda, çınarlı kahvenin yanına koskoca bir dolabla işliyen değirmeni ve bu de ğirmenden geçilerek gidilen, nehir üzerinde minimini bir adacığı var. Sofranın başında hayretle durdum: Şu bulanık Asi bu kadar zengin mi? Tabiî, hele yılan balıklan pek ne fistir. Ancak yazık ki onu yiyenler bizden başkalarıdır. Neden? Haricden çekiyorlar. Bizim değirmenin bir kenarında hususî surette yapılmış balık avlıyan havuzlar vardır. Burada topladığımız balıklan da Almanyaya ve Filistine yollarız. Oralarda bunları konserve yaparlar. Doğrusu Antakyanın balık ihrac edebileceğini hiç aklıma getirmemiştim. Yemekten sonra da Antakya muhabr rimiz Samih Azmile bir Musadağ Süveydiye seyahati yapıyoruz. »Bityas, bu dağın en büyük ve şirin köyü. Ermeni olan halkı yaz gelince evlerinin birer odasına çekilip üst tarafını kiraya vermişler, hatta mektebler bile otel olmuş. Yollar, kahveler, kazinolar Ha lebden gelmiş ailelerle dolu. Antakyalı Türkler bu sene, buraya da gelemiyorlar. Dolaşırken, şehirden tanıdığım boyacı bir Türk çocuğuna rasgeldim ve takıldım: Ne arıyorsun sen burada, korkmuyor musun? Baksana, kalabalık var, iş var. Ermeniler de kunduralarını bana boyatıyorlar, kardeş gibi geçinip gidiyoruz, neden korkayım? Bu saf çocuğun sözleri, Hatayda un surlar arasma giren soğukluğun, bazan haddinden çok fazla izam edilerek anlahldığmı göstermez mi? Bugün biz de burada, lider avukat îzmirliyandan, oteldeki Ermeni garson lara kadar herkesten güler yüz ve samimî bir hüsnü kabul görmedik mi? O halde? Havayı kendi kendimize bozduk. Şimdi gergin sinirlerimiz ve buluttan nem kapan halimizle bu yoldan geri dönemi yoruz. Yoksa ortada birbirimize diş bileyecek sebeb göremiyorum. Intihabat mücadelesi her yerde olur. Fakat ayni yurdda birbirine düşman gibi bakan ve bir birinden böyle kaçan insanlar bilmem başka nerede bulunur. Bunun günahı mı? O, hepimizdedir. Bunu söyliyen Ermeni büyüğüne, gene elbirliğile bu günahtan sıynlmalarını te menniden başka ne diyebilirdim. Süveydiyeye doğru yola çıkıyoruz. Bu defa yaptığım beş bin kilometro dan fazla otomobil yolculuğunda, ilk defa bugün, bozuk, harab bir yola düştüm. Çukurlara bata çıka, sarsıla sarsıla tepeleri, bayırlan, vadileri aşıyoruz. Her dönemecde tabiatin bir başka güzelliğile karşılaşıyoruz. Hele insanlar... Bu kadar güzel insanlan, ben, üç gün evvel, bir de Bayır Bucak köylerinde görmüştüm. Sinema kumpanyalan ne duruyorlar, gelsinler, stüdyolarını buralara kursun lar... Bir tepede durduk. Önümüzde, toprak bir tatlı meyille ine ine düzleşiyor ve öylece dümdüz köpüklü Akdeniz suları na kadar gidiyor. Bu ovanın ölgün bağnnda, (Asi), sırtı parıl parıl, bir yılan gibi denize süzülüyor. Ötede, solda yemyeşil portakal, Iimon bahçelerini benekliyen çatılar var. Iktısadî hareheller Büyük davalar İpekli nedir? Bu sualin cevabını şimdiye kadar vermek çok müşküldü. Fakat dünden tibaren tatbik mevkiine girmiş olan «ipekli kumaşların standardizasyonu> hakkmdaki nizamname hükümleri, pekli kumaşların vasıflarını etrafile gösteriyor. Nizaraname hükümlerinin kısaca hulâsası. ayni zamanda maksa dı da ifade edecek mahiyettedir: Bu günden itibaren nizamnamenin gösterdiği kumaşlar, yalnız ipekten yapıla cak ve her top kumaşın kenarına ipek, sunl ipek veya karışık ipek damgalan vurulacak. GörülÜ3ror ki, yeni nizamname, hal km aldanmasına meydan vermemek icin esaslı hükümleri ihtiva ediyor. Bunun yerine getirilebilmesi için dev let ağır bir yükü üzerine almıştır. Çünkü: mesele sadece damgada kalmamaktadır. Nizamname bir de her kumaş için atkı ve çözgü adedile ipliğinin büküm miktarını tayin ve tesbit etmistir ki bunu kontrol etmek de mühim bir lâboratuar işi olacaktır. Biz, bu vesile ile zihinleri eelen bir nokta üzerinde duracağız: Aldığı ku masm cinsini göstermek, muhakkak ki. halk lehine yapılacak hareketlerin en faydalılarından biridir. Fakat bunun sanayiciye ve satıcıya da o nisbe+te kolaylık temin etmesi şartile... Safî ipek kumaşı tayin etmek kolay. Sun'i ipekle yapılanı işaret etmek de birsey değil... Fakat karışık ipek meselesi tam bir zorluk gösteriyor. Bir kumaşın içinde ipeğin karışık olması, yüzde 99,5 dan yüzde yanma kadar olabilir. Acaba bu iki had arasında tehalüf edecek nisbette içinde ipek karışık olan her kumaşa (karışık ipekli) damgasını vurmak doğru mudur? İçinde ipekli çizgileri bulunan bir yünlü kumaşa ipekli diyebilir miyiz? Sade kıyı çizgileri ipekli olan bir keten mendil (karışık ipekli) mi sayılır? Piyasada bu suallerin cevabı henüz verilemiyor. KÖŞ6 Komünizm aleyhindeki pakt Yazan: LUCİEN ROMİER Japonyanın, Uzakşarkı siyaseten ve ticareten hakimiyeti altma almasma son bir mâni, Çindeki Avrupa menafü manzu mesinin tekrar teessüs ederek Amerika menafiini de derhal içine almak suretile, hep birlikte maruz kaldıkları zararları tahdid ve istikbali koruması ihtimaliydi. Japonyanın, askerî ve bahrî teşebbüsler hususundaki serbestisini tahdid için bir tek çare kalmıştı: Akdeniz anlaşmazlığının halledilmesi, garbdaki kavgaların sükunet bulması ve İngilterenin, Birleşik Amerikanın iştirakile, Çin denizlerine büyük bir filo göndermesi. Ve nihayet, Japonyanın iktısadî plâ nmı bozabilecek tek bir müdahale şekli vardı: Japonyanın, ucuz mal ihracı sahasında rakibi olup, yeni mahrecler veya istismar edilmemiş maddeler anyan ve bunlan Çinde bulacaklarına emin olan Almanya ile ltalyanm, hesab görüleceği zaman, bizzat Japonya ile muhafazakâr devletler meyanında hisselerini istemek üzere vaziyet almaları. •* * Komünizm aleyhindeki pakttan sonra, artık bunların hiçbirisi mevzuubahs de ğildir. Japonyanın, artık ne Çinde, ne başka bir tarafta, bir Avrupa ve Amerika menafü manzumesinin teşekkülünden korkusu kalmamıştır. Onun yegâne korkusu, ingilterenin, garbdaki meşgalelerinden kurtularak, Amerikayı, Uzakşarkta bir deniz tezahürüne sürüklemesi; Almanya ve îtalyanın, Çindeki ümidlerini kaybettikten sonra, ondan, işine gelmiyen şeyler istemeğe kalkışmalarıdır. Japonya, Almanyaya ve ltalyaya ne vadetmiştir? Ağlebi ihtimal kat'î birşey değil. Japon zabıtası, komünist olsun olmasın, Rus olsun olmasın, bütün casus ları, ayni dikkat ve ehemmiyetle takibden hâli kalmıyacaktır. Almanya ile Italya, Japonyaya, pakt mucibince temin ettikleri tam ve filî ser bestiye mukabil, ondan, kendi menfaati icabatına uygun gördüğü hususat haricinde herhangi birşey alabilmek için, hiçbir tazyik vasıtasına malik değillerdir. Çin harbi devam ettiği müddetçe, Almanya ve Italya, öteki alâkadarlara en gel olmak üzere, Japonyaya baglıdırlar. Harb bittikton sonra, Japonyanın paraya ihtiyacı olacaktır. Yani, diğer bir tabirle, Almanyaya ve ltalyaya ihtiyacı kalmı yacaktır. Balık, elmaya karşı nekadar alâka duyarsa, vahşi, müdekkik ve pratik Japon emperyalizmi de Arminius veya Romuus'le ancak o kadar alâkadar olur. *** Komünizm aleyhindeki pakt kendi kendine yapılmış değildir. Bu fikir, zannederim, von Ribbentropp'un şahsî dehaeseridir. Bu fikir, Alman mehafilinin hepsi tarafından memnuniyetle karşılan mış değildir. Siyasî şahsiyetlerden birçoğu, ideoloji veya parti diplomasisini, akla ve mantığa aykırı buluyorlardı. Askerler arasında, Rusya ile hertürlü anlaşma ihtimallerini kaldırmanın çok yanlış bir hareket olduğu mütaleasmda bulunan bir zümre vardı. Diğer bir zümre de, Jap^nya ile yapılan prensip ittifakının, lngiîtereyi ve Amerikayı, boşu boşuna iğdab etmiş olacağı kanaatindeydi. *** İş adamlarının, Çinde mühim menfa atleri ve büyük ümidleri vardı. Bunları, Japonyaya, bedava feda etmek niyetinde değillerdi. Rusyaya gelince, onunla bir ticaret muahedesi akdetmeği, onunla belagat harbı yapmaktan daha doyuıucu olduğu fikrindeydiler. Diğer taraftan, Japonya da, müşkül pesendliğe başladı. Komünizm, onun nazannda bir fikir değil, Blücher'in Man çukuo hududundaki Sovyet kıtaatıdır. Japonya, bunları tahrik etmek niyetinde değildi. Almanya ile ittifak ederek, başlıca bahrî devlet olan îngiltereyi, garbm baslıca askerî devleti olan Fransayı, üstelik Amerikayı göcendirmek de istemezdi. Ancak, Akdeniz anlaşmazlığınm sürekli bir mahiyet almağa başladığını; Alman ordusunun, mukavemet görmek sizin Rhin mıntakasmı işgal ettiğini; Sovyet ordusunun, suikasdlerle uğraştı ğını; Amerikanın, dahilî ihtilâflara daldığını gördükten sonradır ki, paktı imza ladı... Bunu imzalamakla, Almanyayı garbda, Rusyaya karşı kendine nöbetç yapmış; ayni Almanyanın, Çinde teda füî vaziyetini kötürümleştirmiş; îngiliz ve Fransız tereddüdlerini artırmıştı. Bunu müteakıb, Almanyanın elindcn yaraşça sıyrılmış, Almanyaya rağmen, fakat onu gene bağlı bulundurarak, Çine girmiştir. rey verirdi. Geçen ilkbaharda, faşist doktrinin bir îtalyan mecmuası, kari • lerine, Stalin'in eserini, gayretli bir fa şizm talebesinin eseri gibi gösteriyordu. 1933 te, Mussolini, Habeşistanı akhna oymuş bulunduğu sırada, Sovyetlerle, petrol için bir dostluk muahedesi knzalamıştı. ltalyaya Rus heyetleri geliyor, Rusyaya İtalyan heyetleri gidiyordu. Uzakşark coğrafyası, Duçe'den ziyade Kont Ciano'nun bir ihtısası olmakla beraber, Duçe, Japonya ile yapılan paktı kabul etmeğe taraftar olmamıştır. Fakat, on Ribbentropp, Japonyaya, Bruxelles konferansını akim bırakmak imkânını tam zamanında temin etmek ve bu suretle, Amerika ile Avrupa arasında Çin meseesinin tetkiki bahsinde mevcud tesanüdü kaldırmak suretile, bir kere daha hak kazanmıştır. PENCERESİNDEN Deniz eniz suyun karaya hâkim olduğunun billur bir remzi gibidir. Su olmayınca kara, görmiyen ;özden ve çarpmıyan yürekten daha yetim kalır. Ondan dolayı olacak ki tabiat, üz kırk beş milyon kilometro murabbaı genişlikteki bir toprak parçasını üç yüz altmış beş milyon murabba kilometro tutarındaki denizlerin kucağına bırak* mıştır. Fakat biz Türkler, denizi dalga dalga yaşıyan bir tarih olduğu için severiz. Bugün Amerikada yaşıyan türkçe kelimeler deniz yolile süzülerek o kıt'anın göğsünde meçhul asker abideleri gibi kökleşip kalmıştır. Gene deniz, eski ve çok eski sırlarda Türk medeniyet ışığının küre üzerinde yayılması için dalgalarmı kıla/uz yapmış ve Türk göçlerine yol gösermiştir. gamsız, kedersiz Çingeneler arasmda Kıvrıla kıvrıla inen yoldayız. Süveydiyenin küçük meydanmdaki kahvede istirahat ediyoruz. Bu havalinin tanınmış şahsiyeti ve Ha» tay Alevilerinin en muhterem başı Şeyh Marufun büyük oğlu da yanımızda. Ortalık neden bu kadar tenha? diyorum. Bugün pazar... Herkes bahçelerdedir. Ya plaj? Orası bu sene pek sessiz, malum ya ahval... Etraftan ne gelen var, ne giden.. Her yerde, hep ayni derd. Antakyaya dör~rken, yolun kenarında çingene çadırlan gördük. Çocuklar otomobilin etrafında bağn şıyorlar: Fala bakalım... Kalbindekini söy liyelim... Gelecekten haber verelim.. F. G. fndik. Ne sefil, ne perişan, fakat ne gamsız insanlardı yarabbi.. E ortalıkta ne var, ne yok? Hep bir ağızdan keyifli keyifli, gülü • şerek söylüyorlar: Ortalık mis gibi.. Baksana ftef laraf çiçek içinde.. Sular şanl jarıl akıyor, küşlar orüyör..." ' ** " " " * "" Demek keyfiniz yolunda.. Elbette.. Hele bir falına bakalım.. Bakacaksın da ne olacak? Kuruş alacağım.. Arada sırada para da lâzım oluyor... Siz nerelisiniz? Bugün buralı işte... Yarın kimbilir nereli... Bir yere yerleşseniz de temizpak otursanız daha iyi değil mi? Şehre mi gidelim.. Allah göstermesin.. Rahat gözümüze mi batıyor, ne diye safamızı kaçıralım? Ve çingene kızının gözlerinde, her göçebenin şehirliye karşı dinmiyen o yaman kini belirdi, koltuklarmı gerdi, ellerini kalçalanna dayadı, sağa sola yalpa vura vura, kınta kınta, bir tuhaf makamla okudu: Beş eşeğin beşi bizde Davul çalan kişi bizde Köçek olan oğlan bizde Kala kala ya sizde ne var? İzmir, devlet bütçesinden yardım istivecek îzmir (Hususî) Belediye reisimiz doktor Behçet Salih, bayram sonunda Ankaraya gidecek ve şehre aid muhtelif işler üzerinde devlet bütçesinden yardım talebinde bulunacaktır. Reisin .buna muvaffakiyeti taki&rinde, eehir«| hakikaten çok güzel, yepyer>j..v« büyük eserlere kavuşacaktır. Tasavvur şudur: Hal santralı, şehir garajı, çocuk hastanesi, ekmek fabrikası, belediye sarayı, fuar sergi sarayı, Kültürparkta müze inşası.. Bunlarm büyük bir kısmmın Kültürpark içinde ve civarmda kurulacağına göre, böyle bir muvaffakiyet, artık yangın yerini tarihe kavuşturacaktır. Denizin mahkum ettiği ve denize hük" meden milletler çoktur. Fakat zannetmem i Türkten daha önce denizi tanıyıp onîşin en güzel tarafı, Rusyanın, komü daki kudreti kendi kudretine mezcedeo nizm aleyhindeki pakttan hiçbir rahatsız ir millet bulunsun? ığa uğramamasıdır. Rusyanın, Japonya *** arafından murakabe edilecek olan Çin Türk kaptan ve makinistler cemiyeti mıntakalarında, herhalde, Almanya ve tarafından iki buçuk yıla yakın bir zatalya dahil olmak üzere, bütün diğer devletlerin hepsinden daha az menfaati mandanberi neşredilmekte bulunan Deniz mecmuasının her sayısını elime aldıkça ardır. içimdeki deniz sevgisi dalgalanır, gozüJaponya, Çin işlerine dalıp, mevcud mün önünde de Türk bayrağı altında gebütün enerjilerini bu işlere hasretmek en binbir deniz macerası sıralanır. mecburiyetinde kaldıktan ve bir müddet Mecmuayı ilkin böyle bir tahassüse çin tatmin edildikten sonra, Siberya'yı e tahayyüle vesile olduğu için severim. tehdidden vazgeçecektir. Avrupaya gelince, orada, italya, Sov >onra bugünkü Türk denizciliğinde bajli yetlere taarruz edebilmesini mümkün KI aşına bir terakki safhası temsil etti acak maddî hiçbir vasıtaya sahib değil' inden dolayı onun sahifeleri üzerinde dir ve bunu da arzu etmiyor. Rusya ha özümü dolaştırmaktan zevk alırım. Da* itası, günün birinde, Ingiltereye karşı işe la sonra mecmuadan hem bediî haz, hem ranyabilir. Mussolini, nutuklarını, radyo ikrî kazanc elde ederek şevka gelirim. Henüz elime değen son nüshayı da iş•asıtasile Arablara, arabca olarak neşe bu üç çeşid hissî cazibeye kapılmış olettiriyor, fakat Ruslara neşrettirmiyor. Almanyaya gelince, onunla Sovyetler uğum halde sahife sahife okudum, safha arasmdaki mesele, prensip bakımından bir afha inceledim. îtiraf ederim ki büyük azla veya bir eksik sözle değis.mij de ir inşirah duydum. Zira mecmua, ilk üshadanberi tevakkuf bilmiyen, arıza taıımıyan, kelâle yer vermiyen bir tekâmül Asıl garibi, paktın, Sovyet hükumetini f e kominterni tasrihten içtinab ederek, çinde derece derece olgunlaşmış ve bumümzilere, Rusya müstesna, her taraf 5ün gerçekten «zarif ve faydalı» denileta komünizm aleyhinde müdahale salâ ek bir sima almıştır. hiyeti vermesidir. *** Japonyanın diplomatik bir zaferi, diktatörlükler için dahilî bir takviye vasıtası, demokrasilere karşı mükemmel bir proaganda mevzuu olan komünizm aleyhindeki pakt, mevcud müheyyiç hakikati ne teşdid, ne de tahfif etmistir. Bu hakikat, şu meselede tamamen mündemicdir: Japonyanın, silâhlarından, geniş bir menfaat elde* ettiğini gören son hadde kadar gerginleşmiş Almanya ve endi faaliyetile kendi harab olan Ital ya, kendi silâhlarından bir menfaat te mini için, daha nekadar zaman bu va ziyette sabredebileceklerdir? Sulhun kurtarılması isteniyorsa, bu mesele, masa başı muamelelerine, kürsüden söylenen nutuklara ve matbuat münakaşalarına terkedilemez. Mündericat dediğimîz yazı cephesî ;eniş ve parlak. Resimler seçme ve mana. Kâğıd nefis, bası zarif. Orada Türk denizciliğinin Üzerinde yürümekte olduu terakki şehrahı bütün güzelliğile ve iitün imtidadile görünüyor. «Marifet iltifata tâbidir Müşterisiz meta zayidir» derler. Mecmua bu sözün doğruluğunu, fakat mazhar olduğu büük rağbet sebebile müspet bakımdan teid ediyor. Çünkü denizcilikle herhangi şekilde olursa olsun alâkadar olan yurddaşların, müesseselerin mecmuaya yüreklerinde yer verdiği anlaşılıyor. Ben, ar çok mecmuaları henüz emekleme va» iyetinde iken ölüme sevkeden mutad rağbetsizlikten Denizin uzak kalışını da uğur saydım. Ciddî ve faydalı mecmualarımıza artık uzun ömürler nasib olacağını ümid etmeğe başladım. *** Candan ilgilendiğim Deniz mecmuasinı, yürekten kopup gelen bir sevginin ibamile şu sütunda anarken onun ilk nüshadanberi tefrika etmekte olduğu «Seyyar sergi hatıraları» adlı eser hakkmda da birkaç söz söylemekten kendimi alamadım. On yıl kadar evvel, Karadeniz vapuru seyyar sergi haline konulup Avrupa limanlanna gönderilmişti. Bu, gene Türk Cumhuriyetinin bütün Türk yurduna getirdiği hareket kabiliyet ve kudretinden kendi sahası dahilinde bir örnekti ve bu teşebbüsün nasıl yürüdüğünü halka öğretmek de gerekti. Bilinmez neden?.. Seyyar serginin seferi üzerinde lüzumu kadar yazı çıkmadı ve yapılan masrafla elde edilen kazancı mukayese etmek de mümkün olmadı. Deniz mecmuası o eserle işte bu ihmali de telâfi ediyor ki bütün hâdiselerin tesbit edilmesindeki tarihî zaruret bakımından takdire değer bir harekettir. Denizi çıkaranları tebrik ederim. Bursa yollarmda beynelmilel işaretler Bursa (Hususî) Vilâyet Nafıa müdürlüğü Bursanm bir sevvah şehri oluşunu nazarı dikkate alarak yollara beynelmilel yol isaretleri koymıva basla mıştır. Umumî şoselerin başlangıçlanna, vilâyet hududlarına konan bu yol gösterici işaretler avrıca keskin virajlarda, yol çatılannda tehlikeyi haber veren levhalarla bir kat daha faydalı olmustur. Bilhassa Uludağ yolundaki levhalar, yabancı şoförler ve bizzat otomobillerini kullanan sevyahlar için çok lüzumlu birer isaret olmustur. Lucien Romier Yanlışa benziyen ihbar Dün, Rizeden gelen Karadeniz vapurunda Fatma isminde bir kadmın yeni doğurduğu çocuğunu denize attığı hakkmda bir ihbar yapılmıştır. Bu ihbar üzerine, Müddeiumumî muavinlerinden 'eridun Bagana ve Adliye tabibi Salih Hasim, Karadeniz vapuruna giderek hâdiseye el koymuşlardır. Yapılan ~tahkikata göre, ihbarda bir yanlışlık vardır. Fatmanın çocuk dogurmadığı ve denize. fazla sallantıdan, iki aylık çocuğunu düşürdüğü anlaşılmıstır. Ve akşamm kızıllığmda çmlıyan pisliğin, sefaletin, açlığm kahkahasma ku laklanmızı tıkıyarak oradan kaçtık. Kocaelinde tütün rekoltesi İ?mit (Hususî) Kocaeli mmtaka sında bu seneki tütün rekoltesi güzel ve nef'stir. Son yağmurların ancak darak ve dorukaltı ellere cok az bir zarar verdiği anlaşılmıstır. Zürra, denk, demet ameliyesine baslamıştır. İnhisar idaresi henüz avans tevziine baslamadığından zürrada mahsüs bir sık'ntı vardır. Bütün mıntakanın, Hendek havalisi müstesna. rekoltesi satılmış bulunmaktadır. Hendekte birkaç büyük müstahsilin daha iyi fiat temini icin HHünlerini depo etmeleri tüccarla İrhisarlar eksperlerini gücendirmis ve neticede kücük müstahsil zarar görmek tehlikesile karşılaşmıştır. KANDEMİR Uğur vapuru Muhtemel bir faciayı demir ata^ak atlattı Denizyolları idaresinin Uğur vapuru, İzmitten yolcu ve eşya alarak şehrimize gelirken yan yolda makinesinde vukua gelen bir ârıza yüzünden Tuzla önlerinde demirlemek mecburiyetinde kalmıştır. Bu haber, Denizyolları idaresine bildirilince, idarenin Kocaeli va puru süratle hâdise mahalline gitmiş. geminin içindeki yolcuları nakletmiş ve Uğur vapurunu da arkasma bağhyarak çekip limanımıza getirmistir. Uğur vapurundaki halk, havanm biraz fırtınalı oimasından dolayı endise etmişlerse de Kocaeli vaouru mahalli ka2ava süratle yetistiğinden korku ve hevecan cabuk zail olmustur. Ayak parmakları kesilen talebe Sultanahmed kız orta mektebi tale beierinden Nail kızı Müşerref, akşam 16.30 da mektebden evine dönüşte tramvavla giderken Yedikulede eczane önünde tramvavdan dü^müs ve tekerlekler atına gidprek bir ayağının parmakları kesilmi^tir. Kazavı gören halkın feryadlan ü ' rine tramvav durdurulmus ve kızcagız kanlar içinde bavgm bir halde tekerlekler altından çıkarılarak hastaneye gö türülmüştür. M. TURHAN TAN îzmirc1 Türkkuşu kayıd hazırhkları îzmir hapisanesinde 200 bıçak bulundu îzmir 16 (Hususî) Şehrimiz ha pisanesmde yapılan sıkı tahsrriyat neticesinde döşemede, toprak içinde bir kısmına tahta sap uydurulrnuş 200 kadar bıçak, üç sivriltilmiş demir ve keskin te neke parçalan bulunmuştur. Dün, hapisane içi boşaltılmış ceviz içinde esrar sokmağa çalışan biri de tevkif edilmiştir. İzmir (Hususî) Türkkuşu icin yeni kayıd hazırhkları baslamıştır. Bu yıl. liselerin 9, 10, 11 inci sınıflarından da talebe almacaktır. Kayıd muamelesi bitince Eskisehirden bir sıhhat heyeti gelerek taliblerin muayenelerini yapa caktır. İzmirde bu yıl (A) ve (B) bröveleri tedrisatı yapılacaktır. Yani (B) brovesi tedrisatı için İnönü kammna gitmeğe hacet kalmamaktadır. Fakat İnönü kampında da (C) brövesi tedrisatı yapı Ortada, bir İtalya kalıvordu... Scn lacaktır. senelere kadar, îtalyanın Sovyetlerle o İzmirde kız ve erkek talebeler ara lan münasebatı kabil olduğu kadar iyi v < sında kayıd için büvük alâka vardır. Japonya ile olan münasebatı, kabil oldu Terfi eden polis komiseri ğu kadar fenadı. Şayed Japonya, Habe harbi esnasında, Cenevrede imza vermi Ana rl oluhisan komiseri Fahri baş olsaydı, zecrî tedbirler isinde, hararetl komiserliğe terfi etmistir. Bursada kenevir ziraatinin tetkiki Bursa (Hususî) Almanyanın Dresden yüksek ziraat mektebi profesör lerinden nebatî elyaf mü'ehassısı profesö Tabler ile Ankara yüksek ziraat enstitü sü el san'atları asistanı Tevfik ve Kasta monu lifli nebatlar ıslah istasyonu şef Fuad şehrimize gelerek burada kenevi ziraati üzerinde tetkikat yapmışlardır. Kenevir ziraatine başlıyan Panayı köyü ve Dikencik çiftliğinde yapılan b tetkikattan sonra bu sene henüz ilk def olarak yapılan kenevir liflorini makine il ayırma sahasındaki hususî teşebbüsler ü zerinde incelemeler yap.lmıştır. Deniz Bank lâyihası Iktisad Encümeninde Büyük Millet Meclisi İktısad Encü meninde tetkikine başlanan Deniz Bank hakkmdaki lâyihaya göre, bankanm tesis sermayesi 50.000.000 Türk lirası olacaktır. Fakat bu sermaye üç sene içinde 175.000.000 liraya çıkarılabilecektir. Sermayenin 25 milyon lirası Maliye Vekâleti tarafından nakden konulacak, arazi ve tesisat kıymetleri de buna dahil olacaktır. Diğer 25 milvon lira Deniz Banka bağlanacak olan Denizyolları, Akay, Fabrika ve Havuzlar, İzmir, İstanbul. Mersin ve Trabzon limanları, Gemi KurUrma, Süngercilik ve Van gölü işletmesi şirketlerile Kılavuzluk ve Tahlisiye idarelerinin devlet hisselerinden temin olunacaktır.