30 Ekim 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

30 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHüBl 31 Bîrîacîfeşriıi 193? Kıbrıs mektubları: i Bir devreli lik maçlar tertibi doğru mudur? Yazan: NÜZHET ABBAS Geçen sene millî küme ihdası karar ları verilirken bu sütunlarda müdafaa sını yaptığımız bir tez vardı: Futbolda bir devreli maeların neticesi muteber addolunamaz; çünkü bir devreli lik maçlan takımlann hakikî kuvvetleıini meydana koyamadığı gibi bir devreli lik maçlarının neticesini biraz da şans tayin eder ki, bu futbolun ruhuna mugayir bir tarzı kabul etmek demektir. Geçen sene İstanbuldan millî kümeye dört kulüb ayırmak karan verildiği za man vaktin darlığı ve millî küme ihdası nm bir sene daha geriye vurdurulmaması gibi mülâhazalarla bir devreye inhisar eltirilen maçlar neticesi millî kümede oynamak üzere derece alan Galatasaray, Güneş, Fenerbahçe ve Beşiktaş takım ları seçilmişlerdi. Geriye kalan İstanbu lun sekiz kuliibü aralannda yapacakları lik maçlan neticesinde; bunların bi rincisi millî kümeye ayrılan İstanbul kulüblerinin sonuncusu ile otomatikman yer değiştirecekti. Bu kararın isabetini mü nakaşa etmek bugünkü mevzuumuzun harici olduğu için şöyle bir tarafa bırakıyor ve bu kararın lehine söylenebilecek yegâne söz de millî kümeden haric kalan sekiz kulüb için bir teşvik mahiyeti ar zetmekte olmasmdan ibarettir diyoruz. Şimdi verildiğini haber aldığımız karar ise şu merkezdedir: tikman bir değiştirraeğe tâbi tutmayıp, geçen sene verilen bu karan sadece diğer kulüblere tatbik etmek istiyen Futbol Federasyonu ile Istanbul bölge başkanlığı aıasında da bu hususta bir anlaşamamaz lk vardır. Biz kendi hesabımıza bu anlaşamamazlıkta bölgeyi haklı görmekten kendimizi alamıyoruz, Maamafih bu işte kimin haklı, kimin haksız olduğu bizce ikinci derecede e hemmiyeti haiz bir meseledir. Eğer maksad spor ve futbolun ruhuna mugayir hareket etmemek ise şu tavsiyeyi bu çıkmazın hallinde en kısa yol olarak görmek teyiz. Peste muhteliti Macarlar dün Ankarada 52 galib geldiler Ankara 30 (Telefonla) Peşte muhtelitile Ankara muhteliti bugün Şehir stadmda 15 binden fazla kalabalık bir seyirci kütlesi karşısında maç yaptılar. Bu karşılaşma çok zevkli ve heyecanlı oldu. Gerek nefes, gerek teknik itibarile daha yüksek oldukları çıkardıklan oyunla anlaşılan misafirlerimiz, ilk devrede 2, ikinci devrede de biri penaltı dan olmak üzere 3 gol attılar. Buna mukabil hakikaten canla başla çalışarak zaman zaman Peşte kalesini sıkıştıran Ankaralılar da ikinci devrede iki gol attılar ve maç böylece 5 2 misafirle rimizin galebesile neticelendi. Kıbrıstaki tarihî büyük hafriyat Arkeoloğlar, mühim eserler buluyorlar Kıbrıs (Hususî muhabirimizden) Adamız, tarih bakımından, bir hayli zengin vesikalara maliktir. Hafriyat neticesi göstermiştir ki Kıbrıs, en aşağı altı bin senelik bir medeniyetin beşiğidir. Taş devrinde, bu adada oldukça büyük bir medeniyet yaşamış ve oldukça mühim eserler bırakmıştır. Son zamanlarda îngiliz arkeologları tarafmdan icra edilen hafriyat sonunda taş devrine aid bir takım eserler meydana çıkanlmıştır. Bunlar o kadar çoktur ki, teşhirleri için hususî bir müessese ihdas edilmiştir. Hafriyat Leymesun kasabasının garbından sekiz İngiliz mili mesafede bulunan Koloş muhitinde yapılmıştır. Bulunan eserler, onlan bırakan milletin orta Asyadan Anadolu ve Suriyeye göçen, oradan da Kıbrısa gelen Türklere aid olduğu zannını vermektedir. İngiliz arkeologlan yaptıklan kazılar esnasında muhtelif tabakalara rasgelmiş ler ve bütün bu tabakalarda birbirlerin den çok farklı eserler bulmuşlardır. Böylece dördüncü tabakada ev ve duvar enkazı, hayli süs eşyaları, çanak çömlek meydana çıkanlmıştır. Ancak zenginlik cihetinden başlıca tabaka, beşinci taba kadır. Bu tabakada iki yuvarlak ev bu lunmuştur. Bu evler, üst tabakadaki evlerden daha büyük olup yedi metro genişliğinde ve tamamile kârgirdirler. Meydana çıkanlan toprak kaplann büyük bir kısmı renk renk resimlerle süslenmiştir. Çinicilik san'atına aşina bir milleti hatırlabnaktadır. İngiliz arkeologlan Kıbrıs adasının sair muhtelif yerlerinde de hafriyat yapmış ve neticede bu adada geniş mikyasta bir taş devrı yaşandığına ınanmışlardır. Eremi havalisinde yapılan hafriyat da mühim neticeler vermiştir. Burada çini kablar ve mezarlar bulunmuştur. Me zarların içinde bulunan iskeletlerin hususî vaziyeti, o zamanki cenaze merasimine dair oldukça sarih bir fıkir vermektedir. Girne'nin |arkından üç mil m,eşafede ir mabed bulunmuştur. Mabed, Bizantin medeniyetine aiddir. Bulunan heykelve HerakhVm, T)aşı~*13fnTc heykeli, bunu teyid etmektedir. Mabedin duvarlarındaki mitolojik resimler çok calibi dikkattir. Şimdiye kadar çıkanlan eserler arasında en mühimmi Pila'daki hükümdar mezandır. Yalnız bu mezar, taş devrine değil, Milâddan dört asır evvelki devre aiddir. Mezann methali, büyük bir Ievha ile kapalıdır ve bu methalin karşısında üç mermer vazo vardır. Cephede bazı kabartma resimler görülmektedir. Bundan sonra yapılacak hafriyat, Türk Tarih Kurumunun tezine uygun olarak inkişaf edecek ve evvelce Andrea burnu vasıtasile Anadoluya bitişik olan Kıbnsta da Brakisefal bir ırkın yaşadığını meydana çıkaracaktır. * * * Tarihten yapraklar Kelle derleyenler Vali «Sadrıazama gönderilecek kâğıdda hâk ve silinti olmaz» dedi ve şu herifin kafasmı kesin; diye emretti Köprülü Mehmed Paşa merkeziyet usulünü kuvvetlendirmek, daha doğrusu Anadolu ve Rumeli vilâyetlerini, Suriye ve Irak kıt'alarını, Mısır diyarile Habeş ilini İstanbula bağlıyabilmek için bir «kelle devşirme» siyaseti kurmuştu. Yan bastı, iğri baktı, uzun oturdu, çabuk kalktı gibi bahanelerle âyan ve eşraf namı altmda yer yer türiyen mütegallibe güruhunu tepeliyordu, tepeletiyordu. Kendisi de bizzat kelle düşürmekle ve devşirmekle meşguldü. Padişahların bile adlanndan korktukları Yeniçeri ocağına mensub adamlan da sırasını ve fırsatmı düşürünce boğduruvermekten geri kalmıyordu. Hatta kendisile gizli bir muahede akdetmiş olan Yeniçeri kodaaıanlarından Kara Hasan oğlu Hüseyin Ağa ile bu yüzden bozuşmuştu. Ve başma bir çorab örülmesine ramak kalmıştı. Fakat Hüseyin Ağa: «Artık bu koca da tadınj kaçırdı. Bizden yüz bulunca Ocağınuza incir dikmeğe kalkıştı. Haddini bildirmet gerek» deyip de tedbirler almağa kalkıştığı gece kalb sektesine uğrıyarak öldüğü için Köprülü Vezir muhakkak bir felâketten kurtulmuştu. Imam gülümserse cemaat kahkaha koparır, hoca parmak şıkırdatırsa talebe zil, takıp oynar, derler. Sadrıazam hazretleri böyle kesip biçmek yoluna girince valiler öldürmekte ve öldürtmekte yarışa başlamışlardı. Her vilâyette kılıc oynu yordu, cellâd ve ip işliyordu, yağlı kemend başa güreşiyordu. Bütün valilerin düşüncesi birdi: istanbula mümkün olduğu kadar fazla kelle göndermek ve Sadmzamdan aferin almak!.. Onlar birbirlerine üstün gelmek için paraca fedakârlığa katlanıyorlardı, kafalarını yoruyorlardı, casuslar kullanmak suretile birbirlerinin kelle bulmakta kullandıklan usulü öğrenmeğe savaşıyorlardı. da en ileri Sadrıazama hitab edilerek yazılan ve kırk kelle takdim edildiğini bildiren uzun bir kâğıdı getirmiş, Vali Paşaya mühürletmişti. Posta Tatarlan da hazırdı. Heybelere doldurulacak kelleleri o kâğıdla beraber alıp hemen yola çıkacaklardı. Bilinmez neden, valinin içine bir şüp* he düştü. Gidecek kellelerin kırk tane olup olmadığını sayarak anlamak istedi, Fakat kendi konağında hiçbir kimsenin otuzu kırk gösteremiyeceğini düşündü, q iç şüphesini giderdi, huzur ve emniyet H çinde çubuğunu fosurdatmağa koyuldu. Halbuki onun düşüncesi «hissi kab* lelvuku» denilen sadık duygulardan imiş< Çünkü kendisi dumanlı bir gurur ve du« manlı bir inşirah içinde posta Tatarlarn nm naralar savura savura yola çıkmalarını beklerken Divan Efendisi süklüm, püklüm içeri girdi, korkudan kekeliye, kekeliye şu haberi verdi: Velinimet. Kelleler tam değil, bir eksik. Şimdi saydık, otuz dokuz çıktı» Valinin yüzü kesik bir baş gibi sarardı, dişleri soğuk bir kelle dişi gibi sırıttı, dudaklarmda muztarib bir sual belirdi: Ne olacak şimdi? Divan Efendisi bir hayli düşündükten sonra şu mülâhazayı fakat korka korka, titriye titriye arzetmek cür'etini gösterdi: Sadnazam Hazretlerine yazılan arizayı tashih edelim, yahud yeniden yazalım, bu hafta ancak 39 kelle gönderebildiğimizi arzedelim. Vali hem kızgm, hem müstehzi bakışlarile kâtibini uzun uzun süzdü: Behey nabekâr, dedi. Sadrıazama gidecek kâğıdlarda hâk ve silinti olamaz. Benim gibi şanlı şerefli bir vezirin mühürii de yırtılamaz. Sen bunu idrak edemiyecek kadar gafil misin? Divan Efendisi bön bön valinin yüzüne baktı, mınldandı: OiaHe? Bugünkü maç Peşte muhteliti futbol takımı bugün Kadıköyündeki Fenerbahçe kulübü stadyomunda Istanbul muhtelitile bir maç yapacaktır. Bu sene on iki kulüb iki devreli lik maçlarına mümkün olduğu süratle başlarlar ve mevsim sonunda bir, iki, üç ve dördüncü dereceyi ihraz eden Istanbul kujübleri de millî kümeye seçildikten sonra mesele kat'î şekilde halledilmiş olur. Esasen geçen sene millî maçlann ümid edildiği kadar verimli olmayışmın, bilhassa Izmir sporunun dahilî işlerini halledememesi yüzünden zayıf kadrolarla maçlara iştiraki, bu sene de temadî ettiği takdirde millî küme maçlanndan matlub derecede fayda hasıl olamıya cağına bir delil addedilirse; millî küme>i kurmakta daha hazırhkh ve programlı hareket etmenin lüzumu kendiliğinden ortaya çıkar. Millî küme işi bizce şüphesiz Millî kümenin sonuncusu olan Güneş faydah bir tedbirdir. Fakat bu işin haotomatikman bir değiştirmeye tâbi tutul kikr faydalannı idrak edebilmek için mıyacak, buna mukabil ikinci kümenin evvelden de hazırlanmış olmak şarttır. sonuncusu Hijâl maç yapmaksızın üçün Şu halde bugün için yapılacak iş, evcü kümeye düşürülerek üçüncü kümenin velâ millî kümede yer alacak îstanbul birincisi Anadoluhisar fkinci kümeye bilâ ve Izmir kulüblerinin vaziyetlerini tes bitten ibarettir. Aksi takdirde dedikodumüsabaka terfi ettirilecektir. Bu karann millî küme kulüblerine de Iar ve memnuniyetsizlikler temadî ede teşmili tasdikten geçmiş olduğuna göre cektir ki; bunlann bir kısmına hak vermebunu millî kümeye seçilmiş kulüblere teş mek elden gelmiyor. mil etmeyip de ikinci ve üçüncü küme kulüblerine tatbik bir gayritabiilikten başka birşey değildir denebilir. Ancak şurasına da işaret etmek bir hakikati itiraf olur ki Güneşi millî kümeden çıkarmak mevcu diyetile ve vaDtıeı maclarla millî kümeye I4yık b,ı >ar!ık olduğunu bilfiil isbaf etmiş olan bir kulübe karşı haksahk olur. Ancak bu haksızlığı Güneşe reva görmeyenlerin bunu ikinci ve üçüncü kümeJefe lâyık görüşünde de bir isabet nlevzuu bahsolamıyacağı da gün gibi a$îkârdır. Şu halde ya ikinci ve üçüncü Rime kuIüblerinin de otomatikman yer değiştirme meselesinden feragat edilmeli yahud da Güneş de bu karara tâbi rutulmalıdır gibi bir mütaleanın mantıkî olduğunda da asla tereddüd caiz değildir. Bütün bunlardan sarfmazar on iki kulübün de iştirakile tek devreli lik maçlan yapmak suretile geçen sene yapılan seçme bu sene neden tekrarlanmaktadır? Seçmenin geçen sene de yanlış esaslara fctinad ettirilerek yapıldığma bugünkü çıkmaz en büyük bir delil olarak ortada dururken on iki kulübün iştirakile gene tek devreli bir seçme yapmak neye ya rar? Mademki bu iş baştan yanlış yapılmıştır; baştan tashihi icab ediyorsa ona göre hareket şart değil midir? Ve bu yanhşların seneden seneye temadî etmiyeceği hakkında kulübleri nasıl ikna etmek kabildir? Haber aldığımıza göre Güneşi otomaGeçen sene yapılan yanlışı geç de olsa bu sene tashih ve böylece işe lâyık olduğu ehemmiyetin verildiğini isbat bizce bu yolda en kestirme ve doğru yoldur. Süleymaniyenin yeni kulüb binası îstanbulun en eski spor kulüblerin den biri olan Süleymaniyenin dün Veznecilerde yeni kulüb binasmın açılma merasimi yapılmıştır. İstiklâl marşile başlıyan bu merasimden sonra nutuklar söylenmiş ve kulüb binasınm geniş salonünda güreş gösteriş müsabakaları yapıldıktan sonra davetlilere bir çay verilmiştir. Pahalı bir kadm! NÜZHET ABBAS Talc«im stadyomundaki güreşler Takslm stadyomundaki güreşlerin yapılması şüpheli bir vaziyete girmiştir. Bir taraftan organizatörler Hindli pehlivan Faddal Muhammedin Tekirdağlı ile güreşeceğini, bundan sonra da Tür kiye serbest güreş birinciliğini elinde tutan Hüseynin Mülâyimle yenişinciye kadar ikinci bir güreşe tutuşacağmı bildirdiler. Diğer taraftan da Tekirdağlı Hüseyin dün matbaamıza gelerek bu gün için güreşmiyeceğini söyledi. Tekirdağlı: «Ben Türkiye serbest güreş şampiyonuyum. Hindlinin benden daha iyi olmıyan bir pehlivana yenil mesinden sonra onunla tutuşmam doğru olamaz. Hindli Mülâyimi yenseydi mesele yoktu; ben de onunla güreşir dim. Hakkımda büyük teveccüh gösteren halkı stadyoma kadar götürüp aldatmış olmamak için bunları yazmanızı rica ederim> dedi. Topkapı, Bandırmada mağlub oldu Bandırma (Hususî) Cumhuriyet bayramında Bandırma îdman Yurdile bir maç yapmak üzere buraya gelen Topkapı kulübü bu maçı 4 2 kaybet miştir. Geçenlerde Pariste Longchamps'da yapılan at koşularında mutad veçhile şık kadın elbiseleri görülmüş ve yu karıdaki resmini gördüğünüz manto en ziyade hoşa gitmiştir. Kâmilen kıymetli mavi tilki kürkunden yapıldığı için manto çok pahahya malolmuş, bu yüzden mantoyu giyen kadın «Parism en pahalı» kadmı unvanını kazanmıştır. eder, dururdum. «îşimi görsün diye al drm!» da diyemezdim. Zehraya kaFşı hürmetim böyle bir iftira savurmama mânidi. Gizledim. Bu izdivacımm, eski bir perdeyi atarak yerine bir yenisini almak gibi, evimin içine aid sade ve makul bir hâdise halinde kalmasını istiyordum. Dışandan pek fazla dikkat etmiyenler bu yeniliği göremiyeceklerdi. Yazıhane işlerini de bir müddet tatil etmeğe mecbur olmuştuk. Ortaklarımı az görüyordum. Birkaç ay istirahate karar verdim. Zehra ile beraber kitab okuyorduk. Ben de bir takım nesir parçalan karalamıya başladım, Yaz mevsimini çok huzur îçinde ve zevkli geçirdik. Sarıyere, Bendlere, Yakacığa gidiyorduk. Bu gezintilerimizden sonra Zehraya bir dalgmlık geldi. Onda bu istiğrak halinin nasıl başladığını da hatırlıyorum: Bir gün Göksuya gitmiştik. Sandalı mız dere içine sokuldu. Orada, günün her saatinde bir akşam hüznü vardır: Renkler bulanır, gölgeler çürür, manza ranın dar bir mesafesi ve hacmi olduğu halde şekiller, büyük bir fezayı güç dolduruyormuş gibi derin bir gurbet havası içinde uzaklaşır. Civarda bizden başka insan yoktu ve tabiatin mırıltılan duyuluyordu. Küreklerimizin sandala ve suya en hafif dokunuşlan büyük sesler gibi yükseliyordu. Zehranın gözleri sazlıkla Belçikada kabine meselesi Brüksel 30 (Hususî) Liberal fırsakı M. De Man'la teşriki mesai etmemeğe karar verdiğinden, mumailey yeni kabineyi kurmaktan sarfı nazar etmiştir. M. De Man yann sabah Kral Leopold'ü ziyaretle kabineyi kuramıyacağını bil direcektir. ra takıldı. Bakışlannı sudan bir türlü ayıramıyordu. Sanki bütün ruhu sığa oturmuş, çabaladığı halde çıkamıyacaktı. Bana da bir hüzün çöktü. Bir müddet öyle kaldık. Dönmeği teklif ettim. Zehra yalvardı: Biraz daha duralım. Etrafma hiç bakmıyor, gözlerini sıP dan ayırmıyordu. Ben onun, bana da sirayet eden ve aramızdaki hassasiyet farkmdan dolayı onda daha fazla olmasını tabiî gördüğüm bu haline hiçbir ehemmiyet vermedim. Bekledim. Gözleri süzüldükçe süzülüyordu. Bir aralık elini suya daldırdı, uzak ve güzel bir hayali seyreder gibi gülümsedi; sonra iki elini de suya daldırdı, çıkardı ve yüzünü ıslattı. O akşam eve döndüğümüz vakit benimle pek az konuştu. Yorgunluk bahane ederek erken yattı, fakat geç uyudu. Ben sütümü içmek için gece her uyanışımda onu uyanık buluyordum. Nesi var diye düşünmedim. Hâlâ kanidim ki insan ruhunu, bilhassa kadm ruhunu muamma haline getiren biziz; onu eşeledikçe dermleştiriyor ve oyuyoruz; ona tabiî buudlarında mevcud olmıyan bir hacim izafe ve netice olarak da bahşetmiş oluyoruz. Ne lüzum var? diyordum, ben gene neticelere bakarım. Netice şu idi: O günden sonra Zehraya bir dalgmlık ve daha fenası, bir yaşama isteksizliği gelmişti. Gerçi evlen riaen t>îri bu yol O halde yapılacak birşey van gidenlerdendi. Komşu vit>n be$ günde İstan KelJeleri JurUamak! g Ve gözlerini pencereden dışarî çevirbula vasatî kaç kelle gönderildiğini tadi, Tatarlan seyre gelenlerden fıkara kımamile tesbit etmişti ve bunun üzerine kendisi bütün komşularından fazla kelle lıklı bir adamcağızı göstererek ilâve etlij Şu herifin kafasmı kesin. Çarçagöndermeğe başlamıştı. buk temizleyip heybeye atm, Tatarlan Onun kabul ettiği hususî bir kelle sistemi de vardı. Değişmez bir rakamı mik yola çıkann! yas olarak kullanıyordu ve her cuma güM. TURHAN TAN nü İstanbula bir posta çıkararak tam (40) tane kelle yolluyordu. Başka vaBir vatandaşın meşkur liler ne yapsalar bu nizamı, bu intizamı, hamiyeti bu ıttıradı, bu değişmez mikyası elde edeMuğla 30 (A.A.) Cumhuriyet bay^ mezlerdi. O biçareler bazan üç, bazan rammda fakir çocuklara verilmek üzere otuz üç kelle gönderiyorlardı ve şu bece İstanbulda ticaretle meşgul olan Muğrikli valinin düzenini, düzgün «işgüzarlı lalı Ahmed.Hüsameddin adındaki hemğını» taklid edemiyorlardı. şerimiz, Muğla Çocuk Esirgeme kuruİstanbula her hafta yanılmaz bir inti muna 50 takım elbise, kasket, çorab, fozamla kırk kelle gönderen vali, bu şaşmaz tin ve ayrıca yüz lira göndermiştir. ihtimamdan dolayı gerçekten büyük bir Zenginlerimize bir nümune olan bu haşöhret almıştı. Taşradan gelen kelleleri reket muhitimizde çok iyi bir tesir bıTopkapı saraymın Alâyköşkü altında rakmıştır. seyre koşan İstanbullular bile onun adını Avusturya Başvekiline sui" ve kelle gönderişindeki nizamı öğrenmişkasdin aslı yok lerdi. Muayyen günlerde o köşkün önüViyana 30 (A.A.) Neşredilen res ne giderlerdi. «İste filân vezirin kırkkelmî bir notada zabıtamn Schuschnigg alesi!» deyip kesik başları bir eksiksiz sa leyhinde yapılan bir suikasde mâni olyarlardı. duğu hakkmdaki haber tekzib edılmekGene bir cuma günü Divan Efendisi tedir. dikten sonra onun eski medenî tecessüsleri ve arzulan çok azalmıştı; artık, Şaziyenin sağlığmda olduğu gibi, sırf hergün asansöre binebilmek için bir aparbmanın en üst katında oturmak hulyasını kurmuyordu. Evde bir telefonumuz olmasını istemekten vazgeçmişti. Fakat o günden sonra benimle gezmeğe çıkmaktan da hoşlanmıyordu. Sonbahan evde geçirdi. Yalnız bir gün, Göksuya kadar tekbaşına gidip geldiğini itiraf etmişti. O gün biraz ruhunu eşelemeğe mecbur oldum: tubu bana vermemişti. Ben gittikten sonra postaya kendisi götürmüş. Bir hafta kadar sonra ona köyünden uzun bir mektub geldi. Babandan mı? diye sordum. Evet, dedi. Fakat mektubu bana okumadı. Belki de ailesinin iptidailiğine aid bazı teferruatı bana bildirmek istemiyordu. Üstüne varmadım. Artık bana köyünden sıkça bahsediyordu. En büyük emellerine kavuştuktan sonra serbest kalan ruhunda köyünün hasreti uyanmıştı. Bir gece bana: Ah, dedi, kış gelmeden bir kere beraber gidebilsek! Bunu ben de isterdim. Zehrayı mem nun etmekten başka, bu seyahatin bir güzelliği daha vardı: Onun geçirdiği değişikliklerin köyünde yapacağı tesirleri görmek hoş birşey olacaktı. Fakat bizim yazıhanenin işleri, birdcnbire, büyük bir hararetle başlamıştı, işin başından bir gün bile aynlamazdım. Bunu Zehraya anlattım. Biliyorum, dedi, ayrılamazsın. Gözleri daldı; sonra bana gülümsiyerek baktı: Ben birşey düşünüyorum amma, dedi, sana söylemeğe cesaret edemiyo{ArTtast var) Korkuyorum ! Tefrika: 22 Yazan: Server Bedi den başka hiç kimse olmasın!» diyordu. Yirmi gün, Zehra bu geceyi hazırladı. Hoş birşey olmuştu. İkimiz de gelin güvey gibi giyindik. Evin içini çiçeklerle doldurmuştuk. Zehra o gece Şaziyenin bir resmi karşısında diz çöktü ve hüngür hüngür ağladı. Onu yerden kaldınrken ben de müteheyyicdim ve gözyaşlanmı güç zaptedi yordum. Zehra bana Şaziye kadar iyi bir kadm olacağına yemin etti. Sen daima onu da seveceksin. Ben sana onu unutturmıyacağım. Çünkü ben de onu çok seviyorum, dedi. O gece gramofonda Şaziyenin sevdiği şarkıları çaldık ve söyledik. Zehra ilk defa olarak fazlaca şarab içti; fakat sarhoş olmadı. Güzel bir mestlik içindeydi Sabaha kadar yatmadık. Ortaklarım benhn evlendiğîmi bilmi yorlardı. Kendiliklerinden duyuncıya kadar onlara haber vermek îstemedim. Açıkçası, utanıyordum. Çünkü ben on larla münakaşalanmda gene bir kız alan yaşlı bir erkeğin maskara olacağını iddia Yahud bir evin içinde sık temaslardan doğan sempatiye böyle bir hesab da karışmıştır. İnsan bu gibi hislerin dibini kurcaladı mı, aklını oynatmağa gider. Bunun için ruhiyat filân gibi şeyleri sevmem. Hayat bana öğretmiştir ki bizim ruhumuz dibi olmıyan denizdir, içine dalıp da canavar gibi bir sürü balıklara yem olmaktansa üstünde kotra yüzdürmeli, mehtab seyretmeli, şarkı söylemeli ve fırtmalı havalarda kenara çekilmeli: Yani böyle zamanlarda insan kendini hiç dinlememeli. İster beni sevmiş, isterse param için bana varmış olsun, Zehra gibi bir kıza sahib olmak zevkime gidiyordu, vesselâm. Evlenmemiz çok sade oldu. iki şahidden başka hiç kimseye haber vermedim. Nikâhtan sonra evin manzarasmda hiç birşey değişmedi. Hizmetçi olarak Rukiyeyi aldık. Yalnız, Zehranın bir emeli .vardı, onu yerine getirdim. Düğün iste miyordu; fakat bir gelin elbisesi giymek ve bir gece, evde, benimle başbaşa gelingüvey olmak istiyordu. Hiç davetlisi olmıyan bir düğün tasavvur etti. «Rukiye Göksudan çok mu hoşlandm? diye sordum. Evet! Dedi ve yerinden kalkarak uzatmak istediğim bir bahsi başında kesti. Ben acaba niçin onun Göksuyu, köyündeki dereye benzetmiş olması ihtimalini hatırrma bile getirmemiştim? Bunu sonradan farkettim. Zehra bir gün ilk defa olarak köyüne mektub yazıyordu. Saatlerce sürdü bu. Sahifelerce yazdı. Köyden ayrıldıktan sonraki hayatmı anlatıyordu. Bu mektubu kime yazîyorsun? dedim, annene mi, babana mı, üvey annene mi? Babama! dedi. Yann sabah ben postaya veririm, dedim. rum. Sesinî çıkarmach. Ertesî sa^arî 3a mek

Bu sayıdan diğer sayfalar: