30 Ekim 1937 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

30 Ekim 1937 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

31 Birinciteşrin 1937 CUMHURİYET Filistin • Lübnan Erdiin « Suriye • Hatay NOTLARI Şam bir çarşıdan ibaret Yirmi asırdır içinde dua sesleri titriyen mabedin bir eşini duymadığı hazin ses... Yazan: KANDEMÎR 26 Duvarlarmın koca koca ve ışıl ışıl oyuklannda çan aktan cihandan gel miş envaı türlü metadan, keşkülüfıkaraya kadar herşe yin pazara çıkarıl mış olduğu yüksek, geniş, uzun bir tü nel: Hamidiye çar şısı. Bir kamçmın ıslı ğile hızlanan muttarid, sert, ahenk tar nal sesleri ve arabacının bir parola gibi ikidebirde tekrar ettiği cakalı ikaz: Ooa.. dah rekî Bu çarşıda iki saat dolaşın yeter. §amı görmüş, ta nımış, orada yaşamışsınız demektir. Sağdaki şu mesçidin kapısmda hiç dinmeden akan olu ğun şarıl şarıl ta şırdığı yalak ve ö Şamda Ümmeyye camisi tede gül, karanfil ve yasemin yığınlan içine gömülmüş aba ci hattından da geçtikten sonra içeri gi nî sanklı ihtiyann karşısında karpuz ka rerken, deminki tercüman kafilesinden buklannı kemiren solgun benizli çocuk, kopmuş bir ihtiyar, gene karşıma dıkılmez sade bu sahne bile, size suyu ve çiçeği mi? bol, fakir bir müslüman beldesmde bu Türksünüz, buranın bütün köşe lunduğunuzu hatırlatmar mı? bucağım bilirsiniz, âmenna! Fakat sız Burada dolaşırken insan kendini bir Suriyeden çekildikten sonra; hatta Su denbire su basmış bir şehiıde sanıyor: Ev riyelinin arkadan sapladığı hançerle can lerde, sokaklarda, meydanlarda, dük vere vere ve çoluk çocuğunuzla kan dökânlarda, her yerde gece gündüz alabil 'ke döke buradan gittikten sonra. ba Ttıabedin sahid olduğu mucizeyi biliyor mudiğine akıp giden su... «miTrcm ntfci'rr Ve her yakada, bembeyaz kTmmla *unuz? Hayır... Duymadım... rında binbir gece bahçelerinin ıtnnı taşıYumuşak halıların üzerinde, serin bir yan hıl.. Sağlı sollu magazalan, dükkânlan sessizlik içinde yanyana yürüyoruz. Yahya merkadini ören pannaklıklarm seyrede ede yürüyorum. önünde durduk. Renk renk ipek kefiyeler, maşlahlar, Geçen cuma, iki kişinin kolunda buağır şallar, işlemelı tellipullu örtüler, raya gelip su duvann dibine çökerek, ağsedef kakmalı nalınlar, dolablar, kutular, parıl parıl taslar, vazolar, tepsiler, şişe lıya ağlıya (îlâhî sen Türke nusrat ver) şişe hacıyağları, dizi dizi tesbihler.. Ve diye ellerini açan inmeli bir kadına sorbu yığın yıgın şark mallarının yanmda muştuk. (Ne diye Türke dua ediyorsun?) Inim ınim verdiği cevab şu olmuşdilediğin kadar Paris markası... Sonra göbeklerine değen kutulannın tu. (Dilim başka duaya varmıyor.. Allabaşında, kahve dövüciiler gibi, iki elie hı gücendiririm diye korkuyorum.) rile yapıştıkları koca koca bekçi sopalaîhtiyar tercüman bajını iki yanma salrile, ortalığı iniltiye boğarak dondurma lıyarak devam etti: dövenler... Bu, bir hafta evvelin hİKâyesidir. Ve kapılarının önünde, bacaklarından Bu itibarla çok bayattır. Çünkü o asilmış koyunlan birer an kovanma çevi gündenberi, hâlâ şu dakikada şurada ren sinek sürülerinin dolaştığı kebabcı Türke nusrat diliyen nice kajb vardır. dükkânlan. Çok tazedir; çünkü yüreği nedametle yaBir yandan kebablar kızarırken, bir nan Suriyelinin burada, Rabbinin huzutaraftan da sırlı toprak kâselerde haslan runda, secdeye vararak: (Türke yan bakan gözümü çıkar Allahım) diye niyazı, mış nohudlar eziliyor. sizi kaybettiğimiz gün başlamıştır. Hummus bitahme. BİR JEY^HATİR tktısadî hareketler Küçük san'atlar sergisi Dün, şekli itibarile küçük, fakat mahiyeti itibarile büyük bir iktısadî hâdiseye şahid olduk. Çarşıkapıdaki Ayakkabıcılar Cemiyeti binasmda İstanbulun küçük san'at erbabını sinesinde toplıyan cemiyetleri bir sergi kurdular. Buna bir meşher demek daha doğru. Küçük bir kadro ile dar bir yerde, fakat mümkün olan herşey yapılarak azamî emekle kurulan bir meşher. İçinde küçük san'atların ihtiva ettiği bütün şubelerin tam nümuneleri yok. Fakat heyeti umumiye itibarile küçük san'atlardaki tekâmül ve inkişafı canlandırabiliyor. Sergiden aynlırken şöyle bir fikir hasıl oluyor: Daha fazla imkânlar, bilhassa malî imkânlarla ve daha fazla emekle bu sergi çok dolgun olabilirdi. Ankarada geçen sene kurulan San'atlar sergisinin en mühim istinadgâhmın istanbulun küçük sanayi erbabı olduğunu gözönüne getirirsek bu dtişüncede hiç de haksız olmadığımız teslim edılir. Fakat biz de biliyoruz ki bu yapılan yarın için bir tecrübedir. Bu eseri meydana koyan E^naf Cemiyetleri her türlü malî müsaadelerin fevkine çıkmışlar ve ekseriya para yerine emeklerini kullanmışlardır. Bunun içindir ki bu sergiyi başaranlan takdir etmemek mümkün değildir. Hiç şüphe yok ki bu nevi sergiler, yannın büyük sanayüne esas olacak küçük sanayiin yükselişini temin edecek hamlelerdir. Bunlann her sene açılması lüzumludur, muvaffakiyet ise yakın ve kat'idir. PAZADDAN PAZAQA PENCERESİNDEN Gene mi Necaşi? Cenazeye giderken Öpüşmek mektebi Radyo Konserî Genclik aşısı Gene mi Necaşi? Parasız kaldığı yalanmış, Nis'te şa tolar alıyormuş, sıh hati yerinde imiş. Ajanslar bunu bü tün dünyaya müj deliyorlar. Fakat bundan dünyaya ne, bize ne, Habeşlere ne? Bu adamın yeryüzünde karınca kadar rol sahibi olduğuna inanan kalmış mıdır? Farzedelim ki Habeşler bir isyan çıkardılar, Italyanları kapıdışarı attılar ve istiklâllerine yeniden kavuştular. Ne yapacaklar? Davalarının en kızgın anında kendilerini bırakıp kaçan Negüs'ü isterler mi? İsterlerse yeniden bir yabancı istilâsı altında kalacaklarına hiç şüphe yoktur; çünkü bu kadar ağır bir ders, onlara hiçbir şey öğretmemiş demek olur. Habeşistan, bugünkü vaziyetile de istiklâline kavuştuğu faraziyesi içinde de eski imparatoruna kapılarmı kapamak mecburiyetindedir. Öyle ise bu Negüs'ün en hayalî bir faraziye içine bile giremiyen rolü nedir? Neden hergün ondan bahsediliyor? Londramn havasından şikâyet etmesi, Nis'te şato almak istemesi neden dünya efkârı umumiyesine arzedilen meseleler arasına giriyor? Dünyada, Londranın sisli ve ratib havasından şikâyet eden ve Niste oturmak istiyen binlerce insan vardır. Negüs hangi faziletile bunlardan ayrılarak hâlâ dünya sahnesine çıkıyor? Onun ismini gazetelerde gördükçe, tiyatro sahnesinde rolü biten bir aktörün hâlâ dolaşması ve oynanan piyesi bozması gibi nahoş bir vaziyet karşısında bulunduğumuzu hissediyoruz. Eski terbiye örneklerinden öpüşmek mektebi Amerikada her kesin bildiği en ba sit malumatı vermek için de mektebler a çıldığını ötedenberi duyarız. Şimdi, Holivud'da bir de öpüşmek mektebi açmışlar. Birbirlerine nişanlanan sinema ar tistlerine öpüşmesini öğretiyorlarmış. Bu haberi ciddî bir Avnıpa gazete sinde, koca bir fotografla beraber gördüğümüz için inandık. Fakat gene de, bu haberin içinde, inanmamıza mâni olan pek çok noktalar var: Amerika gibi bir yrrde öpüşmesini bilmiyen nişanlı ne gezer! Holivud gibi bir yerde öpüşmesini biimiyen artist ne gezer! Bu kadar cehalet Amerikalı olmıya da, artist olmıya da mânidir. Yok, eğer öpüsmek Amerikada, Avrupalı cahillerin bilmedikleri kadar tekemmül etmiş ve mektebe gitmeden öğrenilmesi kabil olmıyan ince bir san'at halıne gelmişse diyecek yok. Biz hâlâ bu san'atın tabiatten daha büyük bir hocası olabileceğini kabul etmiyoruz! Radyo Konser! Istanbul radyo su ilk tesis edildiği zaman, ahali stüd yoda gramofon ça lındığını zannedi yor, orada sazen deler ve hanendeler bulunduğuna bir türlü inanmıyordu. Radyo idaresi buna karşı bir çare buldu; »azendelere, başlamadan evvel uzun uzun akord yapmalannı tavsiye etti. Gramo fonda akord sesi olmadığı için halk nihayet işin doğrusuna inanmıştı. O zamanlar mevsim galiba yazmış. Bugünkü gibi kış olsaydı ahaliyi inandırmak için akord yapmıya hiç lüzum kal mıyacakmış. Çünkü plâklarımızda olmı yan bir fevkalâdelik var: Kürdili hicazkâr makamından aksırıklar ve suzinakten öksürükler!.. F. G. Küçük san'atlar sergisi açıldı Sergide birçok esnaf yer almış bulunuyor Küçük san'atlar sergisî dün öğleden sorira saat 14 te Çarşıkapıdaki Ayakkabıcılar Cemiyeti binasmda açılmıştır. Sergide, ufak ufak paviyonlar halinde sırasile ayakkabıcılar, saraçlar, dokunvacılar, işlemeciler, trikotajcılar, şapkacılar, madenî ve demir sanayii. mçnsublan, yorgancılar, kuyumcular, mücellidler. şekerciler, marangozlar, hasır sandalyeciler, kutucular, şapka kalıpçılan yer almış bulunuyordu. Bir müddet açık bulunacak olan serginin küşad merasiminde bilumum esnaf cemiyetleri idare heyetleri kalabalık bir halk kütlesi bulunmuşrur. Cenazeye giderken... Lindbergin oğlu mu Amerikada, bulunan bir çocuk hakkında adlî tahkikat yapılıyor Çıkarken tercümana elimi uzattım. Derken ağzı sulanan Şamlı, sinek bulutlarını yararak kırmızı biber, turp ve Ooh, hayır... diye geri geri gitti. turşu tabaklarile bezenmiş masanın ba Kursağımızda hâlâ Türkün nimeti var. şında pidesine sarılıyor. Sizden ne yüzle para alabilirim?. Israr ettim. Radyolardan sızarak akisler yapa yapa yayılan Nil şarkılan da, bu aşk rüzSakin durdu, ellerini bağlıyarak yü gârının zaman zaman havalandırdığı i züme baktı ve: pek peçelerin ardmdaki sürmeli gözlerin O halde sade on para verin, dedi, çapkın bakışları da, hepsi çarşmın öte on para. Bunu bir sadaka diye, Türkün Amerikada küçük bir oğlan çocuğun başında bitiyor. bir «adakası diye son nefesime kadar öpe hüviyetini tesbit maksadıle Adliyece tahkikata başlanmıştır. Bu çocuğun, öKebabcı dükkânlannın ortasmdakt gü öpe saklıyacağım. neşli taş merdivenleri ağır ağır iniyor, Yirmi asırdır içinde dua sesleri titri lümü hâlâ şüpheli karşılanan küçük Ummeyye camisinin kapısmda, ister iste yen bu mabed, bilmiyorum böyle hazin, Jean Lindberg olduğu zannedılmekte dir. mez, duruyorum. bu kadar yalvaran ve ağlıyan bir ses Bu çocuk, Brabant VVallon'un küçük Her yanımı kuşatan irili ufaklı bir sü duymuş muydu? bir şehrine, esrarengiz bir papaz tararü insan birbirini itekaka bağınşıyor. KANDEMİR fından getirilmiş ve bir aile nezdine e Fransızca, ingilizce, almanca, ru» maneten bırakılmıştır. Çocuğun hüvi ça, italyanca.. biliyorum. Anadolu ref ikimiz yetini tesbit için yapılan bütün gayret Kırk senelık tercütnanım.. Ben tzmirde münteşir Anadolu refıkimiz ler boşa gittiğinden, adliye, işe vaziyed gezdireyim sizi. yeni ve her gün 12 sahife olmak üzere etmeğe mecbur olmuştur. Bu cendereden kurtulmanm yolu? Çocuğun Amerika şivesile konuşması. ve çok mütenevvi mündericatla intişara babasının tayyaresini hatırlaması ve Camiyi gezmiyeceğim.. Namaz kılbaşlamıştır. Refikimiz, Cumhuriyet bay Lindberg'e az çok benzemesi gibi bazı emağa gidiyorum.. ramı dolayısile 24 sahife olarak renkli mareler, bunun küçük Jean olduğu kanaInanmıyorlar; hani fesin hani sakalın ve mebzul yazı ile çıkmıştır. Tebrik atini uvandırmaktadır. bıyığın, hani entarin ve tesbihin? der gibi Resimlerimiz bu çocuğu ve onu ev yüziime baka baka, hâlâ eski havadan ça ederiz. lâd edinen kadmı gösteriyor. lıp duruyorlar: Öyle gezdirecegim ki.. Memnun Kıbrıstaki mahud gazete olmazsanız para vermeyin. kapatıldı Çok okundu, çok sevildi, kitab Nihayet son kozu oynamak lâzım gelKıbrıs (Hususî) İngiliz Kralı Ma şekline girmesi heyecanla beklendi di: jeste Corc'un tac giyme merasimi mü ve şimdı çıktı. Ahnız. Bol bol tarih Türküm.. dedim, buraları biliyo bilgisi derleyiniz, ayni mikyasta benasebetile bura Türklerini rencide eden rum. diî zevke eriniz. Çünkü o yalnız tayazısına «Cumhuriyet» in de mukabele Her yanımı saran canlı, yumuşak, rihî bir roman değildir, ayni za ettiği The Cyprus Mail gazetesi kapansıcak çember gevşedi, ikiye bölündü. manda edebî bir eserdir. mıştır. Sebebi belli değildir. Sahibi olan İki bin vıllık mabedin esieindeki dilentn?iliz, Londraya gitmiştir. Dalkavukluk bü tün milletlerin an'anelerinde vardır. Hele bir monarşi idrak edip de bu Genclik aşıtı illetten kurtulmuş Büyük Lehistan bir miHet gösteri milliyetperveri Pa lebilir mi? Fakat derefski 78 yaşındaacaba, bu tarihî dır. Hâlâ bir harika seyyie bizim mutlakiyet devirlerimiz derecesinde piyano de olduğu kadar nerede ve hangi zaman çalıyor, zekâsını ileri gitmiştir? muhafaza ediyor, Belki hikâyeyi bilirsiniz; fakat ben siyasî hayata yeni yeni duyduğum için size de anlatmak den karışmak isti veya hiç değilse hatırlatmak zevkinden yormuş. mahrum kalmak istemedim. Biz «yaş yetmiş, iş bitmiş!» deriz; AvSaltanat devirlerinden birmde, bir dal rupada yetmişinden sonra, hem de yetkavuk, maliye nazırının karısının öldü mişinden çok sonra işe tekrar başlıyan ağünü haber alır. Kadım hiç tanımadığı dam yalnız Paderefski değildir. Her milhalde, insanî bir maksadla değil, sırf, pek letin böyle siyasî Faust'lan var. Biz iyi tanıdığı ve nimetini gördüğü nazıra gencken ihtiyarlıyoruz; onlar ihtiyarken hulus çakmak için, cenazede hazır bu gencleşiyorlar. Çünkü bizim için genclik, lunmak üzere sokağa fırlar. Camiye yak sadece, muayyen bir çağ demektir. Onlar laşırken bir de bakar ki tahminin fevkin içinse, gencliğin bir tek manası var: Müde bir kalabalık. Oraya doğru yollanan cadele. Seksen yaşında da didiniyorlar. bir tanıdığına sorar: Bundan anlamalı ki uzun ömrün ve Bu ne mahşer? Nazınn haremi bu gene kalmanm sırrı haşlanmış patates yekadar sevilmiş bir kadın mıydı ki cena mek, yahud bin sekiz yüz türlüsü tavsiye zesine koşuyorlar? edilen gıda rejimlerine tâbi olarak insaTanıdığı şu cevabı verir: nın kendisini kalafata çekmesi değil, bi Ayol... Ölen, nazırm haremi de lâkis, otuz otuz beş yaşında kniş gibi, seksen yaşında da mücadeleye devam etğil, kendisi! Bu cevabı alınca, dalkdvuk, hulus ça mektir. İste size en mükemmel genclik akacağı adam ölmüş olduğu için... gerisin şısı: Çalışmak! geriye döner! SERVER BEDİ ski terbiyede muhavere ile telkin usulü büyük bir yer tutardı. Bu usul şu örnekte görüldüğü gibi yürütülürdü: S Bir insan ömrünü nasıl kullanmalıdır? C Başkalarma begendirecek surette! S O halde ne yapmalıdır? C îlim elde etmeğe ve elde edilen ilme yakışır surette davranmağa!. S Dünyadan ne anlaşılır? C Herşeyin fani ve yalnız iyiliğin baki olduğu! S 3anü şeref nasıl kazanılır? C Yemekte, içmekte, konuşmakta imsak ile! S Kimin hakkında sert, haşin ve insafsız davranılmak caizdir? C Yalnız kendi nefsimize bu şekiJde muamele yapabiliriz! S Kimlerle istişare etmelidir? C Akıllılarla! S Akılh kime derler? C Çok dinleyip çok düşündükten sonra az ve dürüst söyliyenlere I S Ne vakit söylemelidir? C Başkalan sustuğu vakit! S Hürmete lâyık olmıyanlar kimlerdir? C Sefihler! S Zekâ nedir? C Faniliği mülâhaza! S insan kendini dünyada nasıl mtt* lâhaza etmelidir? C Beşikten mezara gider ignbüğrü bir yol üzerinde bulunan yolcu gibi! S Bu yolun nihayetine nasıl varmahdır? C Beyhude yükleri sırtlamadan! S Fazilet ne vakit yalana benzer? C Ihtiyarlığıhda gencliğindeki uç^ kur namusundan, yoksulluğunda zenginlik günlerindeki cömerdliğbden bahsedenlerin ağzında! S Çığırından çıkmış evlâd neye benzer? Bir eîde çıkan altmcı parmağa. Kessen ıstırabına, bıraksan halkın isjtihzasına dayanamazsın! S DostlugH yıkan nedir? C Ödünc para almak!. Âkıl demiştir ki borclanmanm dostluğa nisbeti fli*»*!» kvınıojA nioLrdi ^İLf2vlîl# i İ S Suçu affettiren nedir^ C Samimî pişmanlık! S îffet nedir? C Kanunla ahlâkî düsturlara uygun olkn .şeyleri kabul etmek! S Cehaletin alâmeti nedir? C Insaf bilmemek, hakikate göz yummak, işkence, inad sahibi olmak! Bilmem ki bu çeşid konuşmalar şimdi hoşa gider mi, yahud böyle telkinlere miniminilerimiz kulak verir mi?.. Çünkü içinde sinema yok, poker yok, top yok!.., M. TURHAN TAN H: Karaman Belediyeslnde munadl Muatafa Asım Erdemlre: Karaman ogullanndan hükumet sürenlerln Ifiimleri şudur: 1 Nurisofî. 2 Kerimeddln Karaman, 3 Blrinci Mehmed. 4 Bedreddin Mahmud. 5 Bürhaneddin Musa. 6 Fahreddln Ahmed. 7 Şemseddln. 8 Al&eddin HalU (Yahşi). 9 Alâeddln. 10 İklnci Mehmed (iki defa bey olmuştur). 11 Alâeddin All. 12 İbrahlm. 13 İshafc 14 Pir Ahmed. 15 Kasım. Bunlardan çoğunun ölüm tarihlerl belli deglldir. Karaman hükumetl haldkatte (1775) te battı. Fakat Kaaımın ölüm tarlhl olan (1483) yılını da muteber sayanlar vardır. M. T. T. Izmir Belediyesinin otobüs servisleri Cenub hududumuzda kaçakçılıkla mücadele müsbet §ekilde neticeleniyor Mardin (Hususî) Mardin bir za • manlar kaçakçılığın cenub hududlan mızda kesretle yapıldığı bir mmtaka idi. Yüzlerce kilometroyu bulan Suriye smırı üzerinde birçok kaçakçı mağazalan açılmış ve gittikçe genişliyen bu mağazalar millî servetimiz için çok tehlikeli vaziyete gelmişlerdi. Kaçakçıhğı kendileri için bir meslek ve san'at halU ne getirmiş olan bazı vatan hainleri de orada gördükleri teshilât ve himayeden istifade ile bu işe devam etmekte bu lunmuşlardı. Cumhuriyet hükumeti, kaçakçılıkla esaslı mücadelelere girişmiş, cenub hududlarımızda sıkı tedbirler aldığı gibi kaçakçıların cezalarmı tayin eden 1918 savılı kanunu neşir ve bu kanunu tatbik eden İhtısas mahkemelerini ihdas eylemişti. Gümrük muhafaza teşkilâtmdan ve thtısas mahkemelerinden elde edilen fayda hakikaten büyük ve ehemmiyetlidir. Buna, üzerinde kaçakçılık yapılan eşya ve mevaddan bazılarmm fiatlarınm ucuzlatılması ve fabrikalarımızın teessüsü de inzimam edince Suriye hudud boyunda açılmış olan mağazalar • dan çoğu kapanmağa ve sahibleri iflâsa mahkum olmuştur. Filhakika, Haleb, Cerablus, Kamışlı, Derzor, Amode ve Andiver gibi Suriye kasabalarmda bundan senelerce evvel açılmış olan mağazalardan yüzde sekseni kapanmıştır. İzmir Belediyesinin İzmir (Hususî) S^hrimiz Belediyesi, haiz olduğu imtiyazı kullanarak, Atatürk caddesi üzerinde otobüs işlet meğe başlamıştır. Belediyenin faaliyeti, şimdilik bu caddeye inhisar etmekle beraber atiyen genişletilecek ve şehrin diğer mıntakalarına teşmil olunacakür. Bu hat üzerinde işliyen ve hususî teşekkullere aid bulunan otobüsler de, diğer mıntaka yeni otobüsleri Hurrem Sultan lara verilmiş ve kısmen tarifelerde tenzilât yapılmıştır. Otobüslerin işlemeğe açılmasında merasim yapılmış, Vali ile Belediye erkânı hazır bulunmuşlardır. Otobüsler, Alman mamulâtıdır. Konforu iyidir. Ancak, makine tertibatınm matlub derecede faal olmadığı endişesi vardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: