II Birincikânun 1937 CUMHURIYET MESHÜR WRK ZAFERLERi Ankara meydan muharebesi Yazan: Celâl Dincer 2 l*| Haziran 1402 sonuna doğru Ankara etrafmda çadırlı ordugâha girildi. Bu sırada Timur ordusunun Sıvas mıntakasında bulunduğu ve Tokad yolundan hareket edeceği haber alınmıştı. Yıldınm Ankarayı hareket üssü ittihaz ederek ve büyük ağırlıklannı burada bırakarak kuvvetli emniyet ve keşif tertibatile orta yoldan Sıvas istikametinde harekete geçti. Bu harekât ayni zamanda süratle icra ediliyordu. Maksad Timur'un birkaç kaleyi bastırarak cenuba dönmesine mey dan vermemekti. Nihayet ordu Sıvas garbmda ve yukanda söylediğimiz mıntaka da toplandı. İki tarafın keşif unsurları Sıvas havalisinde temas ettiler. Timur'un da bu mıntakada Yıldırımın anî bir taarruzuna karşı hazırlandığı anlaşılıyordu. Bununla beraber keşif unsurlarile garba doğru keşifler yaptırmış ve casuslarile mühim istihbarat elde etmişti: Sıvastan garba giden yollar bozuk, dar, dağlar harekâta gayrimüsaiddi; kısmen de or manlıktı. Havalide yem yiyecek ve ekin az; köyler seyrekti. Binaenaleyh bu mıntakaya taarruz etmek kendi aleyhine o lurdu. Sıvasta da kalamazdı. (Esasen o zamanın mahallî membalardan iaşe olunan orduları için bir yerde fazla kalmak da miimkün değildi.) Bu sebeble Kızılırmak vadisini takiben, cenubdan, garba doğru harekete karar verdi. Bu cür'etli kararile Timur, Yıldırımı kendi inisyatifine tâbi kılacağını umuyor, bu suretle muharebeyi en müsaid mıntakada vermek ve çoğu yaya olan Yıldınm ordusunu yormak istiyordu..» Çarpışan iki askerî dehadan bu ilk safhada Timur'unki muzaffer çıktı ve kendisinin bu harekâtını haber alan Yıldınm da derhal ordusile garba doğru harekete geçti. Ancak Timur ordusu Kızılırmağın cenubundan, Yıldınm ordusu da şimalinden hareket ediyorlardı. Timur 150 kilometroluk mesafeyi 6 günde (günlük mesafeler atlı bir ordu için pek kısa!) alarak vardığı Kayseride 4 gün kaldı ve ordusunu tekrar töpîadı, b'urada bütün mahsulü toplatarak ambarlara koydurdu. Ondan sonra tekrar harekete geçerek 4 günde Kırşehre vardı. Bu esnada Yıldınm ordusu hakkında mütemadî keşif yaptırıyordu. Yıldınm ordusu bu sırada Bozok'a (Kırşehrin 90 küometro şimali şarkisine) varmıştı. Timur'un takib ettiği yol Kayseri garbmdan itibaren Kızılırmak nehrinin şimaline geçtiği için iki düşman ordu arasmdaki bu tabiî büyük mâni ortadan kalkmıştı. Şimdi bu iki orduyu birbirinden yalnız Deliceırmağı ayırıyordu. Vaziyet Timur ordusu için pek müsaid değildi. Bu sebeble Kırşehirde ordu adeta muharebe için hazırlık mevziine sokulduğu gibi Yıldırımın kendı üzerine ilerlemesini geciktirmek için ile riye kuvvetli müfrezeler sürdü. Timur burada harbi kabul etmekle Ankara üzerine yürümek şıklarını mülâhaza ettikten sonra ikincisine karar verdi ve şimale kuvvetli yancı, gerisine de ardcı kuvvetleri çı kararak hemen garba doğru harekete geçti. Maksadı Yıldırımın hareket üssü olan Ankara kalesini düşürmek ve Yıldınm ordusunu yorgun bir halde ters cepheli bir muharebeye mecbur etmekti. Timur ordusu Kırşehrin 65 kilometro garbındaki Kızılırtnak kavsini Köprü vam etmesi ona belki de pek büyük bir köyden garba geçerek Ankara üzerine zafer kazandırabilirdi. Lâkin uzak mesayürüdü. Kızılırmak garbile Ankara ara felerden yorgun, argın koşup gelen bir iinda su yoktu. Önden kuyucu müfreze ordunun nefes almadan tehlikeli bir düşleri göndererek su tedarikini düşündü. mana saldırması da elbette çok güçtü... (Bu işleri yalnız garb sevkülceyşçilerinin Mukadderat rolünü oynıyacaktı.., düşünebileceklerini farzedip böbürlenenİki tarafın Başkumandanları: lerin kulaklan çmlasın C. D ) . A ) Timur ordusunun: Emiri Kebir Timur, Yıldınm ordusunun, kendi or Tımuru Gürgânî Sahipkiran. dusunun yürüdüğü yoldan ve peşinden B) Osmanlı ordusunun: Sultan Begeleceğini umuyordu. Bu vaziyette !ıem yazıd Hanı Evvel (Yıldınm). bu ordu ile, hem de Ankara kalesinden Muharebe sahası: Ankaranın 1624 gelecek Osmanlı kuvvetlerile cepheden ve kilometro şimalinde ve Çubukçayı gar geriden muharebeye mecbur olacağını dübındaki saha. (Saray, Melikşah köyleri jünerek Ankaranm 30 kilometro cenu civarı ve Yarbayırlan. Çataldağ ). bundaki Kuyrukçu dağlarındaki kuvvetli 19 temmuzu 20 ye bağlıyan gece içinmüdafaa mevziini bir kısım kuvvetlerile de her iki ordunun büyük kısımlan muişgal etti. Kuvvetlerinin büyük kısmını da harebe hazırlıklarile serbestçe meşgul olEmir ve Moğan gölleri civarına (bu mevziin gerisine) yerleştirdi. Kendisi de An dular. Yalnız bütün gece ileri karakollar kara kalesini keşifle meşgul oldu. Neti ve keşif kolları arasında carpışmalar olede asıl hücumu kalenin şimali şarkî cep du. Timur, ileriye kuvvetli kıt'alar sürhesinden yapmak üzere muhasaraya ka müştü. Bunlar hem emniyeti temin, hem rar vererek bir kısım kuvvetlerini bu işe de civarda ve iki taraf arasmdaki çeşmetahsis etti. Ayni zamanda şişirilmiş olan leri istifade edilmez hale koymak vazifeseddi lâğımla patlatarak suyu boşalttır sini aldılar. (Timur ordusunda saka teşdığı gibi kalenin su aldığı Benddf resinin kilâtı daha esaslıydı). de mecrasını değiştirmeğe ve şimdiki CeSabahleyin evvelâ Yıldınm, ordusu beci istasyonunun garbındaki İncesuya in nu muharebe için tanzim ve tertib etti, dirmeğe çalıştı. Bu esnada kaleye şid ordusunu metheden ve onun rolünü ortadetle taarruz eden Timur kuvvetleri ayni ya koyan beyanatta bulundu. Bayraklar günün ikindi vaktine kadar, birçok zayia açıldı, mızıkalar çalındı. ta rağmen, bir iş göremediler. Ankara Timur da keza ordusunu tanzim eylehâkimi Yakub Bey müdafaada çok yarar di. Adeti veçhile asker karşısmda attan lık ve liyakat gösteriyor, Timur da bu inerek iki rekât namaz kıldı ve yüzünü taarruzu Hızırhk mevkiinden [ 1 ] takib yerlere sürdü. Sonra atma binerek taarediyordu. Tam bu sırada Timur'a vâsıl ruz emrini verdi [2], Yıldınm, kuvvetinin olan keşif haberleri Yıldırımın, zannedilazlığını ve yorgunluğunu düşünerek müdiğinden fazla bir kuvvetle Kalecik üzedafaada kalmış, yaya kıt'alarını (Yenirinden gelmekte olduğunu ve Timur orçenleri) merkezde bulundurmuştu. dusunun, şimal istikametinden, gerisine Taarruza ilk olarak sağ cenahtaki Tidüşecek veçhile 16 kilometroluk bir memur kuvvetleri ileri atılarak başladılar. safeye yaklaştığım bildirdiler. Bu taarruz ayni zamanda Osmanlı sol Halbuki Timur'un mühim kuvvetleri cenahmm gerisine, ikinci hat kıt'alarına Ankara cenubunda (Morğan ve Emir da tevcih edilmişti. Muharebe çok şiddetgölleri civarile Ankara çayı boyunda) i li oluyordu. Her iki taraftan atılan oklar dıler. Bu sefer de Timur tam mana havada uçuşuyor, çoğu kesif kütleler içinsile bir baskına uğramıştı. T), Yıldın de birer hedef buluyor; kılıclar işliyordu. mın ne bu istikametten, ne de bu kadar Üzerlerindeki ok atıcılarile Timurun filçabuk geleceğini beklemiyordu... leri de bu hücuma iştirak etmişlerdi. BuLâkin hayatında böyle birçok tehlikena rağmen Osmanlı ordusu yerinde se ler atlatmış olan büyük dâhi bu vaziyetbat ediyor, o zamanın tanklan demek ote muhakemesini ve serinkanlılığını kay lan bu canlı taarruz vasıtalarına da ehembetmedi. Ankara kalesinin muhasarasını miyet vermiyordu. Fakat muharebenin hemen terketmekle beraber Ankara ce en kızgm zamanında Osmanlı sol cenanubundaki asıl kuvvetlerini Ankaranın hmda bir sarsmtı, bir karışıklık oldu. Bu şimaline almağa karar verdi. Derhal de cenahm birinci hattında kahramanca çaricraata geçti. Timur ordusu bütün gecepışarak Timur kuvvetlerinin şiddetli ta yi bu mıntakada toplanmak, muharebe arruzlarını zayiatla püskürten Rumeli tıtertibatı almak ve cephe ilerisine ağac, marlıları geri taraflarından da bir ok yağdal ve çalılardan mâniler yapmakla gemuruna tutulmuşlar, beklenilmiyen bu çirdi. Timur heyçcanlı idi. Bütün geceyi hem ordusunun muharebe tertibatını ik hal ve vaziyet karşısmda şaşalamışlardı. mal, hem de ibadetle geçirdi.. Ve muha Düşmanlarının bile takdirini kazanacak rebe hazırlığını, cephesinde düşmanm bü şekilde kahramanca muharebe etmekte yük kısmı, gerisinde Ankara kalesi olma olan Rumeli tımarlılarına yapılan bu gesına rağmen tamamladı. Şimdi her iki ta riden gelen hücum düşmana satılmış olan raf, birbirinden 12 kilometro mesafede ertesi günkü kanlı muharebe için güneşin ufuktan tekrar doğmasını bekliyorlardı.. Yıldınm, hakikî bir yıldınm süratile yetişerek çok zayıf ve fena bir vaziyette kıstırdığı düşmanma ayni gün zarfında taarruz etmemekle büyük bir fırsat kaçırmıştı. Sevkülceyş sahasındaki bu yıldınm tesirli baskının tâbiye sahasında da de kara Tatarlardan geliyordu. Dünya hâdiselerinin resimle izahı Hâlen Pariste bulunan Windsor Dükü ve Düşeşi, sergıdekı taksılerle bir terezzuh yapmışlardır. Fotoğraf motosıkletli polisler tarafmdan takib edılen Dük ve karısını halk arasında gezerken göstermektedir. İtalyan Veliahdmin karısı Prenses Marie Jose, babası müteveffa Belçika Kralı Alber gibi dağ sporlarını çok seviyor. Prenses geçenlerde İtalya İsviçre hududundakı 4000 metre yük« seklikte bir dağa çıkmıştır. Amerika Reisicumhuru Roosevelt Şimalî Amerikayı dolaşıyor. Bu arada Yellostowne'da «Nasyonal Park» ı gezmiştir. Resim M. Roosevelt'ın otomo bilmi bu ormanda serbest dolaşan ayüar arasından geçerken göst,eriyor. Fransız manevralarında yeni silâh ve malzemenin de tecrübeleri yapılmıştır. Bu cümleden olarak son sis • tem bir projektör manzumesi de tetkik edilmiştir. Alman donanması, yeni elemanlarla gıttıkçe kuvvetleniyor. Resimde, yeni bir ceşid olarak Alman bahriyesinin yapmakta olduğu küçuk tıpde tahtelbshırler görülmektedir. Almanya geçenlerde mahsul bay rammı kutluladı, Hıtler'le diğer na zırlar mühim nutuklar söyledi. Re sim devlet reisinin açık arazıde istikbali esnasında almmıştır. CELÂL DİNCER [*] Yazının baştarafı dunkü niıshamızda dır. [1] Bu yer 1919 yılına kadar bir kümbe. halinde mevcud ve ahalı arasında malum üniş. C. D. [2] «Yedi yıl harbi içinde Timurun Ana. dolu seferi ve Ankara Savası. Yazan: Kor general Omer Halis Bıyıktay». Düşündüm. Şaziyeye bunu hafif çıtlatmadan evvel arkadaşıma müspet ce vab veremezdim. Eve gelip karıma bir müjde gibi haber verdim: Gayet münasib bir hizmetçi buldum, dedim. Zehranm meziyetlerini anlattım. Üstünde pek durmadan «güzelce» .., ... Bir kız olduğunu da 'âkırdı arasma sıkıştınverdim. Zavallı Şa/iyeciğim, za vallı kancığım: Aman gelsin! dedi. Zayıf, dermansız, çelimsiz bir kadın olduğu için ev işlerine tahammülü yok tu. Arkadaşıma haber gönderdimErtesi sabah Zehra geldi. Karım çok müdekkikti. Herşeyi inceden inceye a rar, tarar, sorar; en uzak sebebleri, hâdiseleri merak eder, anlamak ister: Bi zim eve gelen hizmetçilerin geçirmeğe mecbur oldukları bir imtihan, bir istin tak vardır. Zehra bundan kurtulamazdı. Kurtulamadı. Şaziye hemen onu karşısma oturttu. Ben de tıraş oluyor ve aynada hem kendi yüzümü, hem de, kulağımın arkasmdan, sorguya çekilen Zehranın yüzünü görüyordum. Omrümde hiçbir beslemenin ve hizmetçinin mazisini merak etmemiştim. Karunın bu tecessüsü, bana, zayıfhğmdan, kuruluğundan, sinirlıüğinden gelme, tamamile marazî bir his gıbı görünüvorf^n Fakat, Zehranın Fransız Erkânıharbiye Reisi General Gamelin Rumen ordusu manevra larında bulunmak üzere Bükreşe gelmışti. Rumen an'anesi mucıbince Generale ekmek ve tuz hedıye edilmiştir. güzelliği bertaraf bir köylü kızından umulmıyan o kadar canlı ve ihtiraslı bir yüzü vardı ki onun Şaziyeye vereceği cevabları ben de öğrenmek istiyordum. Karım, kılı kırk yarmak metoduna sadık kalarak Zehraya sormaya başladı: Adın ne, kızım? Zehra. Göbek adın? Fatma. Annen, baban var mı? Var. Sağ mı? Sağ. Ailende, akrabanda hastalıklı bir ınsan var mı? Aah Sen hiç hastalık çektin mi? Bilmiyom. Güççükken kara humma çekmişim. Simdi bir hastahğm var mı? Yoh. Annen babanla beraber mi oturuyor. Aah. Babam anarnı bırahtı. Sarı Hocanın kızım aldı. Sen annenle beraber miydin? Anam da başkasına vardı. Ben bdbamın yanına gittim. Üvey annenle mi beraberdin? Evet. Niçin annenle kahnadıiı Babam benı yanın.» "tedı. Seni baban annenden daha çok mu sever? Zehra önüne baktı \z cevab vermedi. Şaziye bunlara dikkat ederdi: Sorguya çektiği insanlar nerede susuyorlar, nerede içlerini çekiyorlar, nerede hararetleniycrlar, bunları hiç unatmazdı. Guya hepsinin mühim manaları varmış. Zavallı karım. Şimdi sağ olsayd: da Zehranın bu sebebsiz korkusunu görseydi... Hergün onu sorguya çekerdi. Belki birşeyler de öğrenirdi, kimbilir? Benim bu usule itimadım yok. Fakat Şaziyenin acele acele soruşu, Zehranın, her suali bir tecavüz cnüş gibi, saklamak mecburiyetinde kald:ğı bir Öfkeyle cevab verişi beni eğlendiriyordu. Üvey annen seni döğer miydi? Döğerdi. Annen? Anam da vururJu Fakat sen anam r'aba cok ^ever sin, değil mi? Yoh. Uvey annetr mi rlaha ç^k se\er sin? Evet. Niçin? O sana daha iyi mi baktı? Hayır. Peki niçin öz anneni daha az se Myorsun? Zehra buna da cevab vernn i yükızardı. İşte Şaziye için r m bir Fransız boksbru Thıl ile Amerikalı Apostolı"nin maçı. Thil'ın gözünden fena şekilde yaralanmasile yarım kalmış ve rakibi galıb ılân edilmiştir. not. İleride bu noktayı aylarca, yıllarca" kurcalaması için kâfı bir sebeb. Epey düşündükten sonra istintaka devam etti: Baban üvey anneni sevdi de mi ald'? Evet. Anan da ö';k. i £e se\erek mi vardı? Hayır. Ayrılmalarında ^ ' >! t a^anda 1 m , babanda mı? Babamda. H a . . . Sen öyle olduğu halde anneni daha az seviyorsun. Ben zannettira ki kabahat annende. Sen bunun için a * nanı sevmiyorsun Suç babamda. Çok şey... Sen kaç yaşmdasın? i I Korkuyorum ! Tefrika: 6 Yazan: Server Bedi Köylü kızı mı? Dur, acele etme: Bir kere vücudü kuvvetli, boyu da uzun olduğu için on beşinden çok fazla gösteriyor. Bana yaş lâzım değil. Yani demek isterim ki en ağır işleri gördürebilirsin. Çok hamarat. Sonra çok temiz. Aasıl meziyeti: Çok akıllı. Peki... Öyledir de sen niçin istemiyorsun? Ben mi? Arkadaşım düşündü. Bir hakikati söylemekte tereddüd ettiğini anlıyordum. Birdenbire sordu: Senin karın kıskanc mıdır? Yerine göre. Pek fazla değil. Pek fazla eğilse bu kızı sen al, azizim. Sen niçin istemiyorsun. Karm kıskanıyor mu? Kıskanıyor ve hakkı da var. Kız güzel mi çok? Güzelliğine güzel. Fakat bir başka cazibesi de var. Gözlerinden mi geli vor, halinden mi? Bilmiyorum. Velhasıl güzel divin 'kalım. Zehra adresi öğrenir, bir sabah er kenden kalkar, eski gömleğini, pazen entarisini, yün çorablarını giyer, hatta Şükriye Hanımın verdiği pabucları bile ayağına geçirmeğe tenezzül etmez, ço rabla sokağa uğrar, tüccar arkadaşımın e\ine gelir. Bundan ötesini yani Zehranm bize gelinciye kadar hayatının safhalarını tayin etmek kolaydır: Ben bir gün Konyada bir tüccar arkadaşıma tesadüf ettim. Suradan, buradan açıldı. Söz ev hizmetlerine intikal etti. Arkadaşım dedi ki: Sen hizmetçini İstanbuldan mı getirdin ? Sorma, dedim, İstanbuldan getirdim amma kızı ayarttılar, bir haftadır hiz metçisizim. Tamam. îstersen ben sana bir hizmetçi vereyim. Pek ziyade memnun olurum ama "asıl şey, anlat bakayım. Arkadaşım hararetle: Mükemmel! dedi. On beş, on altı yaşında bir köylü kızı. On aîtı. Seni evlendirmek istemediler mi? Zehra sustu. Kaşları oyle bir çatılmıştı ki yanında bu mevzuun konuşulmasma hiç tahammülü olmadığını ilân ediyordu. Şaziye ısrar etti: Sen güzel kızsın. Seni mutlaka bir istiyen olmuştur. Neden vermediler? Zehra adeta morarıyordu. Bu bahsin onu sıktığını hissederek Laşımı Şaziyeye çevirdim: Uzatma! dedim (Arkast var)