CUMHURİYET 23 Eylul 1937 Küçük hikâye îstiy erek... Şerif Fmdık ihracatımız Ticaret Odasında dün bir toplantı yapıldı Ticaret Odası meclisi dün bir toplantı yapmıştır. Toplantıda kumusyonlara intihab, Zahire Borsası intihabmm tasdikı ve cezalar gibi bazı hususat bulunmakla beraber, asıl mühim olarak yeni fmdık ihrac nizamnamesine uy gun olarak tanzim edilen Borsa fındık beyannameleri müzakeratı yer tut muştur. Yeni fmdık ihracatı kontrol nizamnamesi yann sabahtan itibaren mer'iyet mevkiine girecektir. Bu nizamnameye göre, şimdiye kadar yer yer Ticaret Odaları tarafından yapılmakta olan ihracatı kontrol işi doğrudan doğruya lkhsad Vekâleti kontrollan tarafından ve muayyen ihrac merkezlerinde yapılacaktır. Bu meyanda en mühim ihrac merkezi olan şehrimizde de kontrolörler bulunacaktır. Yeni nizamname, ihrac olunacak fındıklar içinde çürük, küflü, bozuk ve acı fmdıkların nisbetini, kınk, ezik ve durgunlarm nisbetini, gerek iç ve gerekse kabuklu fındıklar için tayin edilmiştir. Bu mevanda, rütubet, karışıklık, dara, çuval, fire ve siklet dereceleri de ta mamen tayin edilmiştir. RADYO William Powell Pariste «Şimdiki halime balap da beni her zaman bedbin yaşamış bir adam zannetmeyiniz, vaktile ben de mes'uddum!» diyor Çok çalışmaktan ve en iyi arkadaşt Jean Harlow*u kaybetmekten doğan bitkinlikle Holivud muhitinden uzaklaşmak ve biraz dinlenmek istiyen William Powell*in Amerikadan aynlmış olduğunu evvelce yazmıştık. Tanmmış artist, her meşhur yıldız gibi gittiği yerlerde halkın ve gazetecilerin tehacümüne uğ ramamak için başka bir isimle seyahat ediyordu. Fakat Holandadan Parise gelen William bütün bu ihtiyatî tedbirlere rağmen gene gerek ahali ve gerekse gazeteciler tarafından ..keşfedilmketen gerı kalmamıştır. William Povvell kendisile görüşen Fransız muharrirlerine bilhassa şunlan söylemiştir: « Çok yorulduğum için midir, ne dir, son günlerde Holivud bana bir ce hennem gibi gelmeğe başlamıştı. Husu sile en kıymetli arkadaşım Jean Har lovv'u kaybetmekliğim büsbütün harab olmama sebebiyet verdi. Onun için tanıdıklardan uzaklaşmak, meçhul bir halk kütlesi arasına kanşmak, bu suretle te * essürümü bulunduğum muhitten sakla mak istedim. Amerikadan vapurla doğru Holandaya geldim, oradan Fransaya geçtim, buradan da Macaristana gideceğim. Hulusi Orhan, bir ıstırab yuvası haline getirdiği odasında, bir aşağı bir yukan dolaşıyordu. Bütün gece uykusunu kaçırmış olan fikri sabitten kendini kurtarmak içb bir çare, bir tarzı hal düşünüyordu. O gün saat üçte sevgilisile buluşacaktı. Neler konuşacaklardı? Hayır, Orhan bu gün, hergünkü gibi, lüzumsuz şeyler yerine, mühim meeslelerden bahsetmek istiyordu. Bir aralık Halidenin şayanı dik kat bir sözünü hatırladı: «Ah, o zamanlar. Evet, niçin beni sevenlere karşı daima aklımı silâh olarak kullanmıştun? Şimdi, yaptığım hatayı anlıyorum.» Korkunc vc müthiş birşey.. Sevgilisile konu şanlan, annesi bile olsa, kendisi için korkunc, ve bir gün iğrencleşebilecek birer rakib olarak telâkki ediyordu. Derhal, HaJideyi filânca adamla, filânca delikanlı ile konuşmaktan menetti ğini hatırladı: Halide, biliyorsun, beni anlaman lâzırn... Senden değil, insanların ahlâ kından, şüphedeyim. Düşün ki, benim için sonuncusun.. Hiç bu kadar sevme miştkn. İhtirasımı bile, kudretlerimin altında buluyorum. Bende, senin de, benim de bilmediğimiz bir jey var.. Insanlardan iğreniyorum. Bana yalnız kendinin ıstırabını ver; sana aiddir, diye seveyim. İnsanları daima karşıma çıkarma. Sevgilisi, saf, fakat susamış gözlerile, delikanlıya bakarak: Deli misin, Orhan? Buna imkân var mı? Hem düşün, ben bir kadınım. Herkese sarahaten... diyordu. Peki, ya bu fena itiraf!.. Bütün münasebetlerinden, bütün tanıdıklarından şüpheye düşmekte haklı mıydı? Bir gün lâf arasında, sevgiüsinin kü çük kardeşine: Halide niçin Niyaziye bu kadar ehemmiyet veriyor? diye sormuştu. Mediha, düşündü. Nihayet, istemedigi birşeye karar vermiş gibi: Orhan ağabey, dedi, ablam, Ni yazi ile bu kadar ısrarla konuştuğuna göre, muhakkak ondan hoşlanıyor, demektir. Hem ona niçin hak vermiyorsun? Seni herkesten üstün tuttuğu meydanda.. Fakat, yalnız senin dostluğunla da iktifa edemez. Hiç istemediği bir cevab.. Şimdi de bunu hatırlaymca, o zamanki gibi, acı acı: «Evet!» dedi. Evet, Halidenin hakkı vardı, o, bir tek adam tarafından se vilmekle iktifa edemezdi. Maamafih, aşkında yaptığı israfa biraz acıdı. Hayır, israfa değil... Bütün hislerini ifşa etmek suretile, sevgilisinde artık tükenmiş bir hazine olduğu yanlış fikrini uyandırmışu. Bir aralık: Acaba, Halide, birkaç veya bir çok insanın kollan arasında yaşadıktan sonra, bana gelmiş olsaydı, daha mı mes'ud olurdum? diye düşündü. Kendinden, sevgilisi tarafından aldatılmağa razı olan şahsiyetinden iğrendi. Allahım, ne kötü şey... Fakat, bugün< Halide gelirse, ve ona sevgisinden terennümlerde bulunmak icab ederse, yeni bir his olarak neden bahsedebilecekti? Bütün şairler, bütün muharrirler, nihayet kendinden evvel gelmiş bir çok âşıklar, sevgililere söylenecek herşeyi tüketmişlerdi. Halideye karşı duyduğu kuvvetli zâf karşısında, insanlardan üstün olduğunu anlatacak bir yenilik yaparak şahsiyetini kurtarmalıydı. Aynada boyunbağını bağlarken kulağına, uzaklardan, pek hazin bir sesin: îhtiyarlamışsın, suratın ne de çok kınşmış! dediğini işitti, ayni ses, müte madiyen fizik kusurları saymakta devam ediyordu. » Aman, Orhan, bu resimde ne sakil çıkmışsm? Şu suratına bak! Aynada, ısrarla suratına baktı; medrese köşelerinde, insanlarla yaptığı mücadelelerde aldığı ıstırab yaralannı yü zünde okudu. Bu yüz, mütemadiyen içinde köpüren isyan ve iğrenme hislerine baktığı için bu kadar fazla yaralı hale gelmişti. Kadınlarm, insan yüzünde saadetin dostu düzgün çizgiler aradıklarını biliyordu. Şimdi, kabahatini biraz anlı yordu. Orhan, gözlerin biraz çekik, göz kapaklann biraz daha kalkık olsaydı.. Gözlerinden iki iri damla yaş dökül dü. Bu yaşlann sızısını, vücudünde, sevgisinin gizli olduğu bir yerde derinden derine duydu. Kötü hatıralan koğmak, hislerini sarmış olan sıkı çemberi parça lamak için elini yüzünde gezdirdi. Bir türlü odadan çıkmağa cesaret edemiyordu. Ya, gene burnunun şöyle olduğun dan, resimde kötü çıktığından bahsederse... Dostları içinde burnu düzgün, gözleri Halidenin tarif ettiği şekilde olanlan hatırladı. Galiba, bir gün Niyazinin bir resimde çok güzel poz aldığını söylemişti.. Ne olur, şu kafasında konuşan hort lakları susturabilse... Bütün günlerini. Aşka namütenahiyi koyuyoruz; bu, kadınlurın kabahti değildir. A. France kafasmın içinde bir köşeye çekilmek, ve bir tiyatroda sevgilisile oynıyan dostlannı seyretmekle geçirmiyor muydu? Birden korkunc birşeye karar vermiş bir insan azabile kapıya yaklaştı, tokmağı kararsızlıkla çevirdi. Merdivenleri her zamankinden fazla süratle indi. Bugün, Halideye acı bir itirafta bulun mak istiyordu. Ancak, bu suretle insan lann tasallutundan kurtulacak, sevgilisi yüzündeki öıtiyar çizgilerden bahsederek onu yaralamağa lüzum görmiyecekti. Kendi kendine: «Bu itiraf, ayni zamanda sevgimin büyük bir tezahürü olacak. Hiçbir şair, hiçbir san'atkâr eserinde bundan bahsetmemiştir.» diye a a acı mınldandı. Tramvaya bindi, mesafelerin birden içinde sönüvermesini istiyordu. Vapur dan çıkanları bekledi. Halidenin güzel gözlerini, güneşte açılmış kumral saçlannı görünce, içinde bir telin koptuğunu hissetti. Birden bu gözleri öpmek, bu saçlan okşamak istedi. Fakat bir gün onun ağzından: , Niyazi, saçlan koklamaktan o kadar zevk duyarmış ki... sözlerini işitmiş ti. Allahım, hâlâ bu azab devam ediyordu, hâlâ bu hatıralann peşinden koşuyordu. Bir gün de şaka niyetine: Niyazi, beni öpse ne olur sanki! demişti. Koklıyabileceğini, ve bunun hiç de imkânsız olmadığını düşündü. Iğrendiği bu adamın, gözlerile Halidenin gözlerini okşıyabileceğini kabul etti. Birden içinde acı bir kin, kendine müteveccih bir kin duydu. Beraber çıktılar. Hiç konuşmuyorlardı. Nihayet, günlük işlerini birirdiler, bir bahçede oturdular. Ikis: de üzerinde konuşulacak bir mevzu anyorlardı. Orhan, bu sessizliğin devamı esnasında, Niyazi ile Halidenin mehtabda gezdiklerini, Niyazinin saç kokularile mestolduğu geceleri, sanki yaşamış gibi düşünüyordu. Genc kızın hiç beklemediği bir zamanda, Orhan: Halide, doğru söyle, Niyazi senin saçlarını okşadı, ve sen de bu okşanmadan bir zevk duydun mu? dedi, söyle, duydun mu, ha?.. Acı a a gülüyordu, gözleri de yaşhydı. Hayır, deme! diye devam etti, hayır deme! Sana hak veriyorum, geçen gün de kardeşin haklı olduğunu söyle mişti. Benim burnum çok mu çirkin, gözlerim çok mu manasız? Evet, öyle ola cak... Niyazi resimde nekadar güzel çıkmış, değil mi? Halide, bu hiç görmediği altüst olmuş yüze hayretle bakıyordu: Çıldırdın mı Orhan? Bunlara ne lüzum var. Bu lâflann ciddî bir tarafı olabilir mi? diyordu. Hayır, yavrum! lş öyle değil.. Sen bunlan geslişigüzel söyliyemezsin. Arada bir his alâkası olmasa, bende olmasını isted&in şeyleri bir başka insa nm hususiyetlerinden unsurlar alarak ortaya koymağa kalkışmıyacaktın. Seni haklı buluyorum. «Sevgilim, git, ve güzel bulduğun adamlarla her istedigini yap. îçinde seni muazzeb eden kötülük ilâhlan var, sana rahat vermiyorlar. Bunlardan temizlenmen lâzım. Ben bunu istiyecek kadar seni çok seviyorum. Istırabıma istersen hak verme. Fakat, bu söylediklerimi yap! Fikri sabitlerden kurtulmak, seni temiz lenmiş olarak sevmek istiyorum. Günlerce seni bekliyeceğim...» Hafif bir rüzgâr, vapurun güverte sinde dinlenen yolcuların yüzlerini ok şuyor, ayni rüzgâr, Halidenin de düşüncelerine bir rahatlık serpiyordu. Güzel günleri hatırladı. Mehtablı gecelerin tatlılığını yaşıyor gibiydi. Yavaş yavaş derinden gelen bir his hulyalanna yeni bir tazelik vermişri. Orhanı böyle düşünmekte garibsemiyordu. Birkaç gün sonra, Niyazi ile Halide bir lokantadan çıkıyorlardı. Orhan, onlan uzaktan görünce, içinde bir sızı duy du. Bu sızı onu birden sardı. Bulunduğu yerde mıhlanmış gibiydi. Günler ve şünler geçti, herşeye rağmen, affetmeğe hazır olan Orhan sevgilisini beyhude bekledi. Halide, şimdi; gözlerini ve başını hergün bir başka yüzde, bir başka kucakta dinlendirmekte idi. tçindeki ilâhlar günaha o kadar çok susamışlar dı. Ç Bu aksamki program ISTANBUL: 12,30 plâkla Türk musikisi 12,50 havadis 13,05 muhtelif plâk neşriyatı 14 sonlünci Turk Tarih Kurultayının neşri (Kurultayın müteakıb toplantı gün ve saatleri her toplantı sonunda bildirilecek tir) 18,30 plâkla dans musikisi 19,30 spor musahabeleri: Eşref Şefik tarafın dan 20 Sadi ve arkadaşlan tarafındaa Türk musikisi ve halk şarkıları 20,30 Ömer Rıza tarafmdan arabca söylev 20,45 fasıl saz heyeti 21,15 orkestra 22,15 a jans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçalan 23 son. VIYANA: 18,05 karışık yayuı 18,35 VYİOLONSEL KONSERİ 19,05 fcarışık yayın 21,30 MUSIKI 22,05 KONSER 22,50 ŞARKELAR 23,15 haberler, hava 23,25 EGLENCELİ MUSİKI. BERLIN; 18,05 KUÇÜK KONSER 18,35 ÇOCUK ŞARKILARI 19,05 gramofon 20,05 gunun akisleri 20,20 ODA MUSİKİSİ 2i,05 haberler 21,15 DANS HAVALARI 23,05 hava, haberler, spor 23,35 EGLENCELİ MUSİKI. PEŞTE: 18,05 VİYOLONSEL KONSERİ 18,35 konferans 19,05 KORO KONSERİ 19,50 konferans, haberler 22,05 BUYUK KON SER 23,20 ÇINGENE ORKESTRASI 24,15 DANS PLÂKLARI 1,10 son haberler. BUKREŞ: 19,05 DANS MUSİKİSİ 20,20 gramofon21,05 ŞAN KONSERİ 21,25 akşam kon seri 22,35 karışık yayın 22,50 GECE KONSERİ 23,50 haberler. BELGRAD: 19,05 şarkılar 19,35 KONSER 20,35 ulusal yayın, haberler 21,05 PIYANO KONSERİ 21,35 KONSER 22,35 muh telif ŞARKILAR 23,05 haberler 23,25 MUSIKI. LONDRA: 19,05 DANS ORKESTRASI 19,45 MU SIKI 20,35 karışık yayın 21,05 MUSİ KI 21,20 komedi, konuşma 22,15 MU SIKI 22,35 MUSIKİLI PIYES 23,35 DANS ORKESTRASI VE ŞAN 24,35 hava, haberler 24,45 gramofon. PARIS [P.T.T.J: 17,35 ORKESTRA KONSERİ, ORG KONSERİ 19,35 ŞARKILAR 19,50 gramofon, eğlencell yayın 21,35 piyes 23,35 haberler 23,50 gramofon, hava. ROMA: 18,20 MUSİKİ 18,55 karışık yayın 21,45 karışık musiki 22,05 piyes 24,05 haberler, hava, DANS MUSİKİSİ. Ankara Halkevinde açılan bir resim sergisi William Powel Genc san'atkârlarımızdan Esad Subaşı, Ankara Halkevinde bir resim sergisi açmıştır. Sergide altmıştan fazla resim vardır. Bilhassa Millî Mücadelede cepane taşıyan kadmların istirahati, Gökdere Boğazına bakış, at yanşına çir karken isimli resimleri pek beğenil miştir. , Yukarıdaki resim, sergide teşhir edilen tablolardan birini göstermektedir. Misiste bir cinayet Adana (Hususî) Misis nahiyesine bir saat mesafede bulunan Tabakzade çiftliği yanmda üzerindeki hüviyet cüzdanına nazaran Adananm Karaahmed köyünden olduğu anlaşılan Kıptı Mehmed oğlu Cafer admda birisi henüz hüviyeti tesbit edilemiyen bir şahıs tarafından öldürülmüştür. Kaçan katilin yakalanması için takibat sıkı surette başlamıştır. dime şu suali sorardım: «Beni yıldızlık mertebesine çıkaran hangi kuvvettir?» Çünkü arkadaşlarımdan benden daha fazla istidadlılan, yakışıklılan vardı.. Demek bu da bir şans meselesiydi. Maamafih sade şans işi de değil.. Demek benim halkla şahsiyetim arasında kuvvetli bir köprü vardı. Bir d« fanteıiye, mubalâğaya kaçmadan, neysem, beyaz yerdede de o şekilde görünmekliğim bunu teHalime baktp da beni hayatta her za min etti zannederim. man bedbin olmuş bir adam zannetmeFakat artık bıktım. Aktörlüğün hayayiniz.. Vaktile ben de mes'uddum. Çi tıma koyduğu tahdidlere tahammül edeçekleri ve güneşi çok severdim. Denize, miyecek bir hale geldim. Yedi senedenonnanlara bayılırdım. O arada bazı kaberi içinde yuvarlandığım Holivud'dan dınlan da sevdim, onlar da benimle a nefret etmeğe başladım. lâkadar olmaktan geri kalmadılar. KenBen ki hayata dünyanm en tembel dilerine çok merbut olduğum dostlanm vardı. Bunlardan biri Warner Baxter adamı olmak, yahud keyfim istediği zadir ki hâlâ aramızdan su sızmaz. Sonra man çalışmak için doğmuşum. Bu kadar yüzmek, golf oynamak çok hoşuma gi faaliyeti niçin gösterdim. Çünkü benli derdi. Tenis ve boks maçlannı zevkle ğimde hayatı ve hareketi sevmek hevesleri seyrederdim. Kitab okurdum, konserleri uyanmıştı. Şimdi ise bir heyulâdan far • kaçırmazdım. Bu şekilde bedbin olmak kım yok.. Eğer biraz dinlenirsem belki lığıma imkân var mıydı? kendime gelecek, gene eski William Sonra mesleğimde de muvaffak, hatta Powel olacağım.. Fakat o sükun ve ra muzaffer olmuştum. Arasıra kendi ken hatı nerede bulacağım, bilmiyorum?» 1 Paraşüt kulesinden atlıyanlar çoğalıyor MARiNELLA „ yı yaratan ve altra sesi ve tatlı bakışlarile kadmların hayaliade yaşıyan TİNO ROSSi Pek yakında S Ü M E R sinemasında Mersin pamukları çok iyi Mersin (Hususî) Bölgemizde bu yıl hasad edilmekte olan yerli cins pamuk hemen klevland pamuğu kadar temiz ve düzgün çıkmaktadır. Bu vaziyete göre, bu pamuğun her senekinden daha iyi bir fiatla satı lacağı umuluyor. Bir kısım fabrikalar yerli cins pamuğu da çekmeğe başla mışlardır. KİTARALAR ÇALARKEN Hlminde şarkı söyliyecektir. en son zaferi ve aşk ve şarkı harikası olan Yann akşam Pangaltı T A N sinemasında Tarsusta bir amele boğuldu Tarsus (Hususî) Su işleri tesisatında amelelik yapan Denizlinin Çallı kazasından Hüseyin oğlu Davud elektrik fabrikasınm karşısından ırmağı geçer ken tam yarı yerinde suların cereya nına kapılarak bir müddet sürüklenmiş ve sonra kaybolmuştur. Adliye ve zabıtaca yapılan araştırraada Davudun cesedi bulunamamıstır. NAŞİD GEGESi Kıymetli san'atkâr Büyük san'atkâr HALİDE PiŞKiN' in iştirakile A t e Ş KâZim Vodvil 4 perde N A Ş İ D 5 taktidle sahnede İzmir Paraşüt kulesinden atlayış yapıhrken İzmir (Hususî) Bizim paraşüt kulesinde genclerin faaliyeti gün geçtikçe artmaktadır. Asıl enteresan olan cihet, paraşütle atlamada bilhassa genc kız larımızın gösterdikleri alâkadır. Bun « ların birçoğu mekteblidir. Hepsi de, paraşütle atlamaktan çok zevk duyduklarını, en küçük bir korku veya buna benzer bir hisse kapılmadıklarını sövlemektedirler. Açık teşekkür Kerdeşim Mustafa Mirzanın bir ameliyat neficesi vefatı dolayısile gerek cenaze merasimine iştirak suretile ve gerek şifahî ve telgrafla beyani taziyet ederek keder ve ateşimizi tadil eden zevata ayrı ayrı teşekküre imkân bulamadığımdan arzı itirazla ailemiz namı na şükrammı sunarım. Merhumun kardesi Sevki Mirzaoğlu Yann akşam sinemasında İPEK Eski Rus saraylarının ihtişamları, debdebe, lilks ve sefahatleri arasında geçen aşk Ve ihtiras filmi. Fransızca sözlü. Baş rollerde MAÇA KIZI 2 Çelik TUrkçe sözlü Meşhur Rus muharriri P U Ş K i N ' i n ölmez eseri Teşekkür Ölümile bizleri kederler içerisinde bırakan sevgili kardeşimiz ve şerikimiz Aram Gesar'ın bizzat cenaze merasimine iştirak veya şifahen ve tahriren beyani taziyet lutfunda bulunarak teessürlerimize ortak olan bilcümle akraba ve dostlarımıza ve cenazesine çiçek göndermek nezaketinde bulunan bütün müessesat ve ticarethanelere sonsuz teşekkürlerimizi takdime teessürümüz mâni olduğundan en derin minnet ve şükran hislerimizin iblâğına muhterem gazetenizin tavassutunu rica eyleriz. Ailesi namına kardeşi Vahram Gesar Sahibinin Sesi firması namına N. Sor ERTUĞRUL SADİ TEK Bugece (YEŞİLKÖY) de (Aman Hanım Sus) ve (Kıhbık) Cuma (HEYBELİ) Cumartesi (BÜYÜKDERE) Aile tiyatrosunda PIERRE BLANCHARD MADELEINE OZERAY MARGUERITE MORENOANDRE LUGUET Ayrıca : 1 Fox dUnya haberlerl Bu a ş m S A R A Y ka Sineması ( LA GARÇONNE) ASKERUK İSLERİ Selimiye Tümen Askerlik dairesinden: 1 937 teşrin celbinde 1,5 senelik erattan (316 329), 2 seneük erattan (316 330) doğumlular hizmeti filiyelerinl yap mak üzere çağırılacaklardır. 2 senellklerin ihtiyacı bu doğumlularla lkmal edllemezse 331 doğumlulardan alınacaktır. 2 Jandarma, gümrük ve denlz sınıf ları İçin 332 dogumlulardan alınacaktır. 3 Şubelerde toplanma günü ayrıca ilân edülecektir. 316 330 luları davet ERKEK KIZ Sabırsızlıkla beklenen ve ViCTOR MARGUERiTE'in meşhur romanı olan Senenin ilk büyük Fransız fUmini gösteriyor. Baş rollerde : MARİE BELL HENRY ROLLAN ESCANDE ve JACQUE CATELAiN DiKKAT : Yerler kapılırcasına saülmakta olduğandan lutten yerlerin evvelden aldınlması rica olunur. ilâveten : FOX JURNAL son dünya havadisleri