19 Temmuz 1937 CUMHURIYET Izmir mektubları Bütün memlekette hep ayni derd;Hayat pahalı İzmirde beş kişilik bir aile bu sıcak günlerde bir kazinoya giderse en az on beş lirayı gözden çıkarmalıdır, bu gezinti değil, bir facia oluyor îktısadî hareketler Tiftik ihracatımızı arttırma çareleri Türk tiftikleri dünyanın her yerind çok beğenilen mühim bir ıhraç eşyamızdır. 1936 senesinde memleketimizde 6,284 ton tiftik istihsal edilmiştir. 1935 senesine nazaran bu istihsalât yüzde 16 faz> ladır. Son beş sene zarfında tiftik istihsalâtımız şöyle cereyan etmiştir: 1932 senesinde 6,6000 ton, 1933 te 6,162 ton, 1934 te 5,500 ton, 1935 te 5,500 ton ve 1936 da 6,284 ton. Bizden tiftik satın alan başlıca memleketler Almanya, Fransa ve Sovyet Rusyadır. 1936 senesinde Almanya bızden 4,903,448 lira kıymetinde 5,141,264 kilo, Fransa 1,010,545 lira kıymetinde 1,061,185 kılo ve Rusya da 753,584 lira kıymetinde 856,917 kilo tiftik satın al mıştır. 1936 senesinde umum tiftik ihracatımız 7,071,000 lira kıymetinde 7,462,000 kilodur. 1935 senesine nazaran tiftik ihracatımızda miktarca yüzde 257 ve kıymetçe de yüzde 230 artış var dır ki, bu suretle 1936 daki tiftik ihra catımız bir rökor teşkil etmektedir. Dünya tiftik piyasasında bizim başlıca rakibimiz cenubî Afrikadır. Cenubî Afrika tiftikleri harice temizlenmiş ve standardize edilmiş bir halde ihrac edildıkleri için her zaman tiftiklerimiz den daha iyi fiatlar bulmakta ve bununla beraber en iyi piyasaları tutmaktadır. Tiftiklerimiz de harice daha iyi temizlenmiş ve standardize edilmiş bir halde ihrac edilirse haricde daha iyi fiatlar bulacağı gibi ayni zamanda Ingiltere, Felemenk, şimalî Amerika gibi bize döviz veren piyasaları da tutmuş olacak tır. Çünkü tiftiklerimiz kalite itibarile cenubî Afrika tiftiklerinden daha yüksektir ve her zaman bu tiftiklere tercih edilecektLr. Tiftik piyasamızm diğer bir derdi de fiat istikrarsızlığıdır. Tiftik borsa malı olduğu için her zaman ihtikâra maruzdur. Bunun için de fiatlarmda bir istikrar yoktur. Bu vaziyet müstahsillerimizi çok zararlara sokmakta ve onların cesaretlerini kırmaktadır. Eğer hükume imiz diğer satış kooperatifleri meyanında tiftik kooperatifleri de tesis ederse müstahsillerimize çok büyük hizmet yapmış olacak ve ayni zamanda memleketimizde tiftik kalitesini de ıslahta bir âmil olacaktır. Delege Durieux'nün mıı habirimize söyledikleri Hataydaki tahrikâtı Sancak Muhafızı idare edivor Küçük zühuller ülkiye mektebinin ilk kuruluş yıllarmdaki değerli hocalanndan Hekimbaşı Salih Efendi bir gün talebeye ders verirken çetrefil ot isimlerinden birini hatırlıyamadığından düşünmeğe dalar ve teneffüs zili çahnmcıya kadar kafasmı yorduğu halde gene o adı bulamadığından «affedersiniz efendiler» diyip dershaneden çıkmak zorunda kalır. Fakat köprüye inip de şirket vapurlarmdan birine girince o ad hatmna geldiğinden hemen köprüye fırlar, bir arabaya atlar, mektebe gelır, dershaneye girer, kürsüdeki muallimden müsaade alarak talebeye haber verir: Demin adını bulamadığım nebata Lâtinler şöyle, Arablar böyle derler. Bizdeki adı da şudur. Bu, mektebler âleminde eşi duyulmamış bir hâdise olduğu için ertesi gün arkadaşlan titiz hocaya sorarlar: Öbür derste unutkanlığınızı telâfi edebilirdiniz. Köprüden dönmeğe ne lüzum vardı? Salih Efendi cevab verir: O vakit talebe, kitaba bakıp öğrendiğime hükmederlerdi, beni küçük göJ rürlerdi! Biz yazıcılar da elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar yanlış yapmamağa, zühul etmemeğe çalışınz. Fakat sık sık gene hataya düşeriz. Çünkü sükun içinde çalısmak saadetine ekseriya nail olamayız. Çok defa misafirlerimizle, arkadaşlanmızla konuşa konuşa yazımızi çiziktiririz. Nitekim dün, kıvrak üslub sahibi meslektaşlardan birinin yazısında gözüme şöyle iki cümle çarptı: 1 Abdülâzizin ve birkaç yıl da Abdülhamidin hizmetinde bulunan Keçecizade Fuad Paşa. 2 Kültürü kuvvetli vezirlerden Mahmud Celâleddin Paşa. Malum olduğu üzere Keçecizade Fuad Paşa, meşhur Avrupa seyahatinde Abdülâzize arkadaşhk etmiş, güzel nüktelerile ve fransızcadaki kudretile bilhassa Üçüncü Napolyon'u, karısı Öjeni'yi hayran bırakmış ve fakat hastalandığından vatanına dönemiyerek Niste vefat etmiştir. O seyahat ve bu ölüm 1868 yılına tesadüf eder. Abdülâzizin vefan ise 1876 olduğuna göre Fuad Paşanm ondan sçeri kalmasını, Beşinci Murada ve Abdülhamide hizmet eylemesini kabule imkân yoktur. Mahmud Celâleddin Paşanm kültürü kuvvetli bir adam olması da hayli söz götürür. O, gerçi şairdi, Babıali kâtibleri arasında münşi sayılırdı, Mir'ah Hakikat adlı bir tarihçesi de vardı. Fakat şair Andelıb, kendisini şarkıcı vezir, diye anardı, kıymetsiz bir şair sayardı. Tarihçiliğmi ise meşhur Küçük Said Paşa, dalkavukluktan ve jurnalcılıktan ibaret görmektedir. Devrinde Şapur Çelebi diye anılagelen ve Osmanh devletinde Sadırazâm olan otuz düzineye yakın vezirin hepsinden alim olduğunda şüphe edilmek imkânı bulunmıyan Said Paşa, kendinden baş» ka hiçbir Osmanh diplomatı tarafından eşi kaleme alınmıyan hatıratında Mahmud Celâleddin Paşayı ağır surette teçhil etmekten çekinmemiştir. Hakikat de böyledir. Çünkü Mahmud Celâleddin Paşa, ne kuvvetli dil, ne de kuvvetli bilgi sahibi olup sadece zeki ve hoşsohbet bir adamdı. Bunun aksini kabul etmek, küçük mikyasta zühule düşmek demektir. Türk heyeti Belediye binasına giderken Izmirden bir manzara: Şehir kazinosu' îzmir (Hususî) İzmir heyeti umu den feci bir şekil alır.. Şehirlilerin vasati İniyesi itibarıle temizdır. Şeytan kulağına kazancı nedir; malum!. Bir aile bütçegülle; tifo da yok bızde. Bir ayda ancak sinin buna tahammülü olabileceğini düdört musab kaydedılmiş. Fakat sıcak, şünmek bile gülünc. En ucuzu Reşadiye müthiş, boğucu bir sıcak, şehri yakasın ve Karşıyaka banyolarıdır. Fakat bu udan tutup ter tulumunun içine fırlatmış. cuzluğu temin için de yalnız suya dalıp Şehir, bir yangından henıiz çıkmış gıbi, çıkmak ve her şeyinizi beraberinizde göiç Anadoludan esen sıcak ve yakıcı bir türmek mecburiyetindesiniz. Unuttum, ilâve edeyim: rüzgâr içinde kıvranıyor. İnciraltına gidince, gazino sahibi sizHerkes sahıle, banyolara, plâjlara, gölg«lik ve ağaclıklara can atıyor. Bir den «toprak bastı» namı altında bir paTa pazar akşamının şehir içinde uyandırdığı da alır. Bır nevi harac ki hangi kanun, velvele ve görülen insan akını, tasavvur hangi teamül ve mantığa dayandığını anedilemiyecek kadar kesif ve müthiştir. lamağa imkân yoktur. Çiroz gibi iki küçük balık parçası ve Bütün nakil vasıtalan, gecenin zifiri karanhğında, harıl harıl, gazinolardan, bir parçacık ekmek, 8 0 1 0 0 kuruş. înbahçelerden, banyo, plâj ve sair yerler san, garsonla hesablaşırken, hayretinden smm sırım terliyor... den taşınanları evlerine aktarıyor. Şehir dahilinde esasen üç dört gazino Fakat şunu itiraf edeyim ki, bu denire, gazino ve bahçelere akın, bir itiya vardır. Bunlardan bir ikisine devam edendın ve ucuzluğun mahsulü değil, bir zaru ler, gazino tarifesine cesaretle cüzdan retin eseridır. Deniz, önünde büyük ve göstermeğe muktedir olanlardır. Ortamasmavi bir havuz halinde yatıp göğsü halli bir insan veya aile, o gazinolan karnü açtığı halde, son haddine gelmeden ve şıdan seyreder. Gıda maddelerinin bu boğucu sıcaklar yakasmdan tutup onu kadar bol olduğu bir memlekette böyle sulann içine fırlatmadan yerinden kımıl bir pahalılığın getirdiği netice, sadece şehir halkının hiç eğlenememesi, medenî, damaz. Bunun iki sebebi vardır: içtimaî haklardan mahrum kalması oluBinncisi itiyad, ikincisi paahhhk.. îtiyad, bir veraset halinde geliyor. Iz yor... Ecnebilere gelince, onlar hem yaşamirli tanınm ki, üç batmdanberi bu şehirde oturduğu halde, bir kere olsun de masını biliyor, hem de bu imkânlara manize girmemişfir. Yalnız yenilerde biraz lik bulunuyorlar. Şehirden Çeşme plâjlanna hiç durmadan işliyen otobüs ve ümid var. hususî otomobillerde göreceğiniz simalaIkinci sebeb, hakikaten üstünde durulacak bir sebebdir. İzmirin, înciraltı na rın yüzde doksanı ecnebidirler. Çeşme mı altmda bir plâjı vardır. Burada muh plâjlarının vaziyeti de bunu isbat eder. telif gazinolar işler. Plâjın arkası, ta Plâj civannda, son senelerde gerek ec Balçova kaplıcalarına dayanan bol vc nebiler, gerekse şehrin zenginleri tarafmsemiz bir yeşillıkle doludur. Şehre de çok dan köşkler yaptınlmıştır. Hulâsa; Iz yakın. Fakat şöyle beş kişilik bir grup mir halkı, kendi kazanc ve hayat seviyeveya aile halinde oraya gitmeği bir tec sine uymadığı için, şehir ve civarındaki rübe ediniz. Otobüs ve tramvay parası dinlenme, banyo alma, eğlenme ve yaşaolarak her nüfus için asgarî 50 60 ku ma haklarından hiç de istifade edemeruş vereceksiniz. Yanılıp da biraz içki, mektedir. Halbuki, bugünün münakaşa biraz meze alınca önünüze çıkacak liste edilen ve yürütülmek istenen davası, hiç nin muhteviyatı 15 liradan aşağıya düş de bu değildir, sanmm. ** mez ve binaenaleyh, gezinti, kendiliğin M. Tezel Erzurumda imar işleri Erzurum (Hususî) Iklim itibarile buradaki inşaat işlerini çok dar zamana sığdırmak zarureti bulunduğundan şehirde çok hummalı bir inşa faaliyeti başlamıştır. Noksanlarmm ikmali iki yüz küsur bin liraya müteahhidine verilmiş olan büyük muallim okulu binasımn bu sene tamamlattırılmasma son derece gayret edilmekte olduğu gibi Cumhuriyet caddesinde dört daireli bir apartımanla aynca bir nümune evinin birinci ve ikinci katlarının inşaatı bitmiştir. Bunların da bu inşaat mevsiminde tamamlanmasına çalışılıyor. Diğer taraftan zührevî hastalıklar için modern bir hastanenin inşaatına bir aydanberi başlanmıştır. [Bastaraft l inci sahtfede] Ellerinde Suriye bayrağıle çıkarmağ' kararlaştırdığı nümayişçilere, ciddî ted birler alınarak mâni olunmuştu. Yalnız belediye, polis ve delegasyon binalarında Fransız ve Suriye bayraklan vardı. Fakat belediyedeki kabul merasimine, Türkler ekalliyette görünsünler diye köylerden, kasabalardan topladığı enta rili, cübbeli, şalvarlı, maşlahh, fesli, sanklı, takkeli, külâhlı, kefiyeli sözde Arab mümessilleri kümesini yığmıştı. Birbirini itekaka salona hücum eden paçalan düşiik, saçı sakahna kanşmış 300 kişilik kafile ortasında Kont de Martel bunalarak Sancak Muhafızına hitaben: Siz bir merasim idare etmekten bile âcizmişsiniz? demiştir. Jandarma kumandanı güclükle yol açarak Türk heyetini salona almıştır. Ellerinde melon şapkalarile, siyahlar giyinmiş. tertemiz vakur heyetimiz görü nünce Kontun yüzü gülmüş ve samimiyetle mümessillerin ellerini sıkmıştır. Takdim merasiminden sonra Belediye bahçesine inildi. Burada Kontun nutku dinlendi. Yüksek sesle ve selis bir ifade le okunan türkçe tercümesi, gayriihtiyarî Arablar tarafından bile alkışlanıyordu. Nırtkun arabca tercümesini okuyanm sesi kısılmıştı. Kont birkaç defa: Hızlı okuyunuz! ihtarında bulun <hı. Eski delege Durieux ile bazî Arab liderlerinin elleri titriyordu. Arab olduk ları iddia edilenlerin birçoklan arabca nutku anlıyamadıklarım söyliyerek bir birlerine bakışıyorlardı. Durieux, yanındaki Arablara hazin bir sesle: Nereye gitsem sîzi unutamıyaca ğım, diyordu. Düzme meb'uslardan Adalı Mehmed, Kontun yanına sokulmasına müsaade e dilmediği için sakalını titreterek çıktı. Belediye meydanına çıkan sokaklar tahrikçilerin, bir hâdisesine meydan vermemek için Türk halk polisleri tarafm dan tutulmuştu. Kont ve maiyetindekiler, bilhassa şimalî Suriye kumandanı General Tutvaret, bugünkü idarenin gösterdiği beceriksizliğe hiddetlendiği kadar, gelecek idarenin şimdiden gösterdigi intizam ve asalete hayranlıklannı hissettiriyordu. Bu halden mütehassis olan gayritürk rüesadan ekserisi: « Hatay Türktür, burada Türk değilim diyenlerin bile türkçe rüya gör düklerinden şüphe etmeyiniz. Ancak aramızdaki tahrikçilerin bir an evvel defolup gitmeleri, bizi kendi halimize bırakmaları elzemdir.» diyorlardı. Reyhaniye hâdisesi mevkufları tahliye edildi Antakya 18 (Sureti mahsusada gön derdiğimiz arkadaşımızdan) Af karannın ilân edilmesi üzerine Reyhaniye hâdisesi mevkuflan tahliye edilmislerdir. KANDEMlR Develide güzel bir sergi açıldı Sopa ile başından yaralamış Kadıköyünde Mühürctar bahçesinde bir kulübede oturan seyyar satıcı Mustafa, Bağdad caddesinde Muhtar Paşanın köşkünde amelelik eden Tevfiği, Develı (Hususî) Şehrimiz Orta de mükemmel olmuştur. kansma takıldığını bahane ederek dövmektebinde açılan dikiş ve biçki sergisi, müş, sopa ıle başından ağır surette yaGönderdiğim resim eserlerini teşhir eralamıştır. Suçlu cürmü meşhud mah halkımız tarafından günlerce gezildiği den genc kızlarımızı serginin bir köşesinkemesine verilmiştir. halde, güzelliğine doyulamıyacak derece de muallimelerile birlıkte göstermektedir. üzerine isterseniz, temin edebilirim. Gencsiniz, bünyeniz yardım edecek. Bunları söylemeğe, kendimi mecbur addediyorum. Beni, hem bir doktor, hem bir dostunuz, bir kardeşiniz gibi dinleyin. Şekib, içinin bütün minnetile, kalktı, doktorun elini sıktı: Çok teşekkür ederim, doktorcu ğum. Doktor, bir çocuk kadar utanmıştı, gülemiyordu: Rica ederim, vazifem... Hem, sanatoryoma girmeğe karar vermiş bir hastanm artık balolarda dolaşması, hiç doğru değil... Genc kadmm rengi uçuvermişti; gözlerini açarak, kocasına bakh; boğazı birden tıkanıvermiş, kulaklan uğuldamağa başlamışh; dudaklan titriyordu, boğuk bir sesle: Ne? diyebildi. Sanatoryoma gir meğe karar veren kim? Sumenin kenarlarına sokulmuş kartlan, mektublan, parmaklannın ucile dü zelterek, dudaklarında hep ayni nazik, müsamahalı gülüşle, önüna baka baka konuşan doktor, başını kaldırdı; o da saşırmış gibiydi: Affedersiniz, birşey mi söylediniz? Şekib, karısile gözgöze gelmekten çekiniyordu; Szür dileyen bir boyun bü küşle gülümsiyerek tırnaklanna bakıyor du: hatta tabiî gördüğü anlaşılan doktor, ağır Evet, sanatoryoma girmeğe karar bir sesle sordu: verenler için, söylediğiniz çok doğru... Ne vakit? Melike, biraz alıngandır da... Melike, doktorun ısrarla bakışı karşıGenc kadın, söylenenleri duymuyor sında, yaslı dalgmlıktan silkindi: gibi duruyordu. Doktor, Melikenin bo Bu gece. zuk renginden, Şekibin kekeleyişinden, Bir kere mi? vaziyeti derhal kavrayıvermişti; sesinin Bir kere. ahengi değişti, sanki yarıda bıraktığı sö Çok mu? zü tamamlıyordu: Nekadar az ve ehemmiyetsiz gösterir Ve sanatoryoma girmeği istemi se, tehlikeden o kadar uzaklaşacağını sayenlerin de balolarda sabahlamalan hiç nan, uman bütün hasta insanların korku doğru değil... ve kaçınışile sesini küçülterek: Şekib, rahat bir soluk aldığını belli et Bir parça... dedi. Çok az..* meğe çekiniyordu; doktora minnetle baDoktor, ellerini sumenin üzerine koykarak, öksürür gibi güldü: muştu; genc kadınla kocasma ayrı ayn Evet, hakkınız var, doktorcuğum. baktı: Bu kaçamaklı konuşuşa inanmış görü Peki, şimdi ne yapmak fikrinde nen genc kadm, birşey söylemiyordu; siniz? yüzü, hâlâ solgundu; gözbebeklerinde Kan koca, şaşırarak bakıştılar. Bu, ikihasta bir ışık yanıyordu. sinin de beklemediği birşeydi. Onlar, acı Şekib, asıl bahse geçerek odanm ha duygulardan, acı düşüncelerden kurtul vasına çöken ağırlığı dağıtmağı düşün mak için doktora gelmişlerdi. Onlarm ümidlerini, sevinclerini, neşelerini tutan, dü: bağlıyan, birbirine ekliyen bütün bağlar, Konuşacağımız mesele mühim... Belki karısı, söyler, diye bir an bekle burada bitiyordu. Onların cevab vermediğini gören dokdi: tor: Buraya gelmemize sebeb... Evet, şimdi ne yapmak fikrinde Doktor, dıkkatle dinliyordu: Evet... siniz? Diye tekrar etti. Melikenin ağzından kan geldi. Şekib, bir suçlu şaşkınlığı içinde elle Fazla şaşmayışından, bunu beklediği, Karşıyaka banyolan M. TURHAN TAN rini uğuşturuyordu: ' Böyle bir meselede, bizim ne fikrimiz olabilir, doktorcuğum. Siz, ne derseniz o, olacak... Biz, sizin fikrinizi almağa geldik. Doktor, içinden dargın bir gülüşle başını salladı: Eğer, hakikaten, dediğiniz gibi; ben, ne dersem, o, olacağmı, bilsem mesele, çok kolay azizim. Ne yazık ki doktorlarm fikirlerini soran hastalar, kendi fikirlerinin kabul edilmiş olmasmı istiyorlar. Şahıstan bahsetmiyorum. Bu, da • ima, hep böyle... Ne yapmak fikrinde siniz? diye size soruyorum. Çünkü, sizin ne yapacağınızı, ne yapmağa karar verdiğinizi anladıktan sonra, ben fikrimi söy« liyebileceğim. Sizin niyetinizi, karannızı bilmeden, tavsiye edeceğim tedavi şekli, pek ezbere, ısmarlama birşy olur. Hal buki hastalığın seyri, ciddî, esash tedavi istiyor. Genc kadınm dudaklan beyazlaşıvermişti: Tehlike mi var? Bu ıştırabla titriyen ses, doktorun sükununu sarsmamıştı: Tehlike, bugün için değil ki... Ben, tehlikeyi, daha ilk gününden size söylemiştim. Peki, kan gelmesi?.. {Arkast var) Edebî tefrika : 14 LARI Yazan : Mahmud Yesari Ve birden, başhemşire odaya girmez den «wel başladığı sözü hatırlamış gibiydi: , Dün gece, baloda imişsiniz. Size, gezmeyin, eğlenmeyin, dememiştim. Hele, hava almayın, hiç dememiştim. Fakat geceyarılanna kadar, geceyarılarından sonra gezmek, dans etmek yasaktı. Gözlerini Melikeye dikti; azarlıyan değil; incitmeden danlan; bir dosttan ziyade insanlara yakmlığını telkin eden bir sesle söylüyordu: Erken yatacaktınız. Yüzünüz, nekadar solgun, biliyor musunuz? Bunu, sizi korkutmak için söylemiyorum. Sizi, son defa muayene ettiğim zaman, edindiğim kanaati, verdiğim hükmü hatırlıyo rum. Şekib, yüreği çarpa çarpa doktoru dinliyordu; lâkırdıyı kısa kesip, korktuğu bahsin açılmamasını istiyordu: Evet, doktor bey... Tavsiyelerinize, daima riayet ediyoruz. Fakat, çok bunalmıştık. Biraz hava almak istiyordu; şoyle gezelim, dedik. Evimize dönecektik. Bir ahbab, bizi çevirdi, böylelikle baloya gittik. Onun telâşına, doktor, pek aldırmış görünmüyordu: Evet, daima, böyle olur, azizim. Evde oturmaktan sıkılınır, biraz hava almak istenir ve bir ahbab çıkar, yoldan çeviriverir. Eğer, siz de dispoze olmamış olsaydınız, o ahbab, dost, arkadaş, her kimse, sizi, yolunuzdan çeviremezdi. Hastalığın devamı müddetince demiye ceğim, tedavinin devamı müddetince, rejim harici olan her şeyi unutmak lâzımdır. Yasak edilen şeyleri yapmak değil, düşünmiyeceksiniz. Çünkü, düşünmek de azab verir. Üzülmemek de tedavinin şartlarındandır. Yavaş yavaş alışırım, kendimi alıştırırım fikri, zannı, gayet boştur. Hastalıkla olduğu kadar karakterle de mücadele edilecektir. Mücadeleyi, kuv vetli taraf kazanır. Doktor, Melikenin yüzünün solduğunu farketmişti: Siz, söz dinliyen hastalardansmız, hanımefendi. Hastalığınız da ilerilemiş değil; biraz dişinizi sıkarsanız, tamamile kurtulmuş olacaksımz. Size, bunu, neyin